Film

Bir ırmağa yolculuk: Gölgede kalmış başyapıt

Öyle bir zamanda yaşıyoruz ki, güzel bir şeyden bahsetmek lüks. İyi bir kitabı, güzel bir filmi ya da güzel bir şarkıyı anlatmak, abesle iştigal oldu. Ahmet Erhan “Oğul” şiirinde bugünleri tasvir etmiş adeta:

“Bir zamanlar dünya sandığım bahçeyi
Ayrık otları, dikenler bürümüş”

Ayrık otlarının ve dikenlerin arasında filizlenmeye çalışan çiçeği görmekten başka şansımız yok…

Radyo programı yaptığım dönemde en keyif aldığım şey, çok bilinmeyen şarkılar çalmaktı. Güzel bir film ya da güzel bir şarkı keşfetmenin tadı çok başka çünkü. Ben, bir arkadaşın tavsiyesiyle bilmediğim güzel bir film izleyince çok keyif alıyorum. Belki bu keyfi beraber yaşayabiliriz diye, çok sevdiğim ama kıyıda kalmış filmlerle ilgili yazılar yazacağım arada. Belki sizden de böyle tavsiyeler gelir ve onları da yazarım.

Bu yazıda anlatacağım film: Bir Irmağa Yolculuk. Yıllar önce TRT 2’de denk gelip hayran kalmıştım. Bilen bilir, TRT 2 bir zamanlar ‘kamu televizyonu’ sıfatını tam anlamıyla hak eden bir kanaldı.

Filmin yönetmeni Oğuz Yalçın. Adını ‘google’layınca çok sevdiğim Kaygısızlar dizisinin de yönetmeni olduğunu gördüm. Ve tabii ki Bizimkiler’in. Filmin öyküsünü Pakize Yalçın ve Oğuz Yalçın yazmış. Senaryo ise Zeki Göker’e ait. Yapımcı Hakan Balamir. Başrollerde Bulut Aras ve Arzu Aydın oynuyor. Yan rollerde Salih Kırmızı ve Nihat Nikerel gibi tanıdık isimler var. Filmin müziklerini Ezginin Günlüğü’nden Nadir Göktürk ve Çağdaş Türkü’den Etfal Küçük yapmış.

Filmde siyasi bir suçtan dolayı hapis yattıktan sonra 6 ay sürgün cezası alan Haydar’ın (Bulut Aras) hikâyesi anlatılıyor. Haydar Diyarbakırlı. Sürgün için Aydın’a amcasının oğlunun yanına gidiyor. Her gün jandarma karakoluna imza vermesi gerekiyor. Bir pamuk tarlasında işe başlıyor ve ilk günden göze batmaya başlıyor. Gün boyunca toplanan pamuklar karşılığında ücret alıyor işçiler. Ne kadar çok çalışılırsa o kadar kazanılacak bir ortamda Haydar zamana aldırış etmeden su dağıtıyor işçilere. İşçilerden Nazlı (Arzu Aydın) ile aralarında ilk andan itibaren bir elektriklenme oluyor. Kâhya ve kantarcı bir düzen kurmuş işçileri sömürüyor. İşçilerin topladığı pamuğu eksik tartıp, fazla çıkan pamuğu kendi hesaplarına yazıyorlar. Yine bir gün bir işçinin pamuğunu eksik tartıyorlar ve Haydar dayanamayıp müdahale ediyor kantarcı Dündar’a. Dündar’ın geçirdiği kazanın ardından tarlanın sahibi Haydar’ı kantarcı yapıyor.

İşçiler Haydar’ın dürüstlüğünden, adilliğinden etkilenir. Haliyle Nazlı da. Dündar hem Nazlı’yı gözüne kestirdiği için hem de işini aldığı için iyice kurulur Haydar’a. İşleri bozulan kâhya ve kantarcı, Haydar’a ortaklık teklif eder. Haydar kabul etmez tabii. Filmin çarpıcı sözlerinden birini Haydar’ın amcasının oğlu söyler:

“Bizim köyde eskiden bir bataklık vardı. Oradan bir yığın sinek gelirdi köye. Sabahlara kadar sinekleri öldürürdük ama sinekler bitmezdi. Sonunda öğretmen dedi ki ‘ne sineklerle uğraşıyorsunuz bunların kaynağı bataklık, bataklığı kurutsanıza’. Bu kâhya ve kantarcı gibi adamlar her yerde var ve sinekler kadar çoklar. Bana sorarsan senin onlara, bizim de bataklığa gücümüz yetmez.”

Haydar git gide daha da sevdirir kendini işçilere. İşini doğru yaptığı için verim artar dolayısıyla tarla sahibi de memnundur Haydar’dan. Tarla sahibi belediye seçimlerinde aday olmaya karar verir. Kâhyaya; ahaliye erzak dağıtmasını söyler (tanıdık geldi değil mi?). Haydar herkesin yardımına koşar, herkese iyilik yapar. Kadın ve erkek eşitliğinden, insanlıktan dem vuran Haydar, hem garip hem de çekici gelir Nazlı’ya.

Dündar bir gün karakolda Haydar’ı görür ve onun ‘sakıncalı’ olduğunu öğrenir. Hemen tarla sahibini galeyana getirir. Ve Haydar’ı tutuklatır. İşçiler, işsiz kalma korkusuyla Haydar’ın aleyhine ifade verir. Haydar uğruna mücadele ettiği insanların kendisine ihanet ettiğini öğrenince ilk sarsıntısını yaşar. Hapishanedeki devrimci arkadaşı şöyle der Haydar’a:

“Onlar adına mı? Kim vekalet verdi sana? Adına bir şey yapılmaz. Ancak anlatırsın ona bildiklerini aktarırsın gerisi ona kalmış. Arkadaşım, insanların kafası boşken onlardan bir şey bekleyemezsin. Önce kafalarının içine bir şey koyman lazım. Yoksa onlara rağmen onlar için bir şey yapamazsın.”

Ancak Haydar’ın inancı kırılmıştır. Önce kendini kurtarmanın doğru olduğunu düşünmeye başlar. Üstüne üstlük Nazlı’nın Dündar’la evlendiğini öğrenince iyice yıkılır. Yavaştan düzene uymaya başlar. İçeride kumar oynamaya başlar. Halk türkülerinden rahatsız olur, arabesk dinlemeye başlar. Haydar artık ‘biz’ değil ‘ben’ demeye başlar.

Kocası Dündar’dan şiddet görüp çocuğunu kaybeden Nazlı boşanmaya karar verir. Köyün doktoru aracılığıyla şehirde bir profesörün yanına yerleşir. Ve Nazlı’nın aydınlanması başlar. Nazlı, çok sevdiği profesörün de Haydar gibi ‘sakıncalı’ olduğunu öğrenince ilk şokunu yaşar. Haydar ise hapisten çıkınca başka bir yerde işe başlar. Giderek işleri büyütür. Çarkın dişlisi olur. Artık hayatın merkezinde hak, adalet değil para vardır onun için. İşleri öyle büyür ki, Dündar ve kâhya bile ona çalışmaya başlar. Haydar eskiden nefret ettiği canavarın kendisine dönüşür…

Zaten fazlasıyla detay verdiğim için burada kesiyorum belki izlemek istersiniz diye. Filmin en güzel yanı karakterlerin her yönüyle insan olması. İnişleriyle, çıkışlarıyla, doğrusuyla, yanlışıyla… Devrimci, ideallerine bağlı, adil Haydar’ın bile bir noktadan sonra direnci kırılabiliyor. Sonra filmde, halkla devrim arasındaki uçurumun nedenleri de sorgulanmış. Aydınların halktan kopuk bir dünyada yaşadığı çok güzel anlatılmış. Nazlı’nın söylediği şu sözler çok güzel özetliyor Haydar’ın durumunu:

“Sen bana neyi anımsatıyorsun biliyor musun? Yol açan bir makineyi. Onların açtığı yoldan binlerce kişi geçer. Yalnız bir sakıncası vardır bu makinelerin, bir parçaları kırıldı mı kalırlar yolun ortasında. Bırak yol açmayı yolu tıkarlar. Sen artık parçası kırık bir dozersin. Çekil yolumdan.”

Biraz fazla detay verdiğimin farkındayım ama bu kendimi tutmuş halim. DVD’sini bulmanız zor. İnternetten mâlum yollarla izleyebilirsiniz. Yorumlarınızı da merak ediyorum. Türünün en çarpıcı, en iyi örneklerinden bence “Bir Irmağa Yolculuk”. Özenle yazılmış ve çekilmiş. Bulut Aras çok iyi. Müzikler ise tek kelimeyle muhteşem. Gölgede kalmasın istedim.

Sercan Sarıkaya

2009'da radyo programcılığıyla medyaya adım attı. Radyoda, televizyonda ve dergilerde; editör, sunucu/spiker, mizah yazarı ve senarist olarak yer aldı.

Journo E-Bülten