İzlenim

Cebeci’de olağanüstü bir hâl ve Korkut Hoca

Ankara Üniversitesi’nin Cebeci kampüsündeyiz. Hocaların hocası Prof. Yavuz Sabuncu’yu anmak elbette bir Anayasa sempozyumu ile mümkün olabilirdi. Ancak bugün, Sabuncu’yu anmaktan fazlası gerçekleşiyor kampüste. Daha birkaç gün önce “ihraç” edilen hocalar da bugün burada, onları terk etmeyecek öğrencileri de… Hocalarının, “Doğru kadınla evlen, çalışmanı kabul edecek biri olsun” dediğini aktaran ihraç edilen akademisyenlerden Dr. Dinçer Demirkent, 16 yılının geçtiği Mülkiye’yi anlatıyor:

“Okulu biz açar, biz kapatırdık. Onurumuzla, haysiyetimizle ayrılıyoruz. Hep beraber dayanışıyoruz ve hayır, gitmiyoruz. Akademi bizim olduğumuz yerdedir.”

Konuşmacılardan ilki, Yavuz Sabuncu’nun dostlarından Prof. Fazıl Sağlam, yaşanan kıyım dolayısıyla duyduğu üzüntüyü dile getirerek konuşmasına başlıyor:

“Yavuz Sabuncu’yu anmak üzere bir araya gelebilmemiz bile bana oldukça anlamlı ve umut verici görünüyor. Bu sempozyumun her an iptal edilebileceği kuşkusu hep vardı. 77 yaşımı tamamlamak üzereyim. Benzer olaylara hep tanık oldum. Mülkiye’de asistanlık sınavına girdiğimde Mümtaz (Soysal) Hoca hapisteydi. Muammer (Aksoy) Hoca davalarla boğuşuyordu. ‘Mümtaz içeride, asistanlık sınavımı yapamam’ dedi. Biz geri döndük. Bir yıl sonra Mümtaz hoca cezaevinden çıkınca sınav açıldı.”

Asistan olarak Fazıl Sağlam seçilmiştir ancak önce İstanbul’a veda etmesi, Ankara’ya yerleşmesi gerekmektedir. Prof. Muammer Aksoy izin vermez. “Bir yere gidemezsin. Bizim ev var, orada kalırsın” der. Birtakım sınav kağıtlarını da önüne koyar. “Ben davalarla boğuşuyorum, kağıtları sen oku” der. Fazıl Sağlam evde bir yığın kağıtla karşı karşıya kalır:

“Muammer bey kağıt sınırlaması yapmıyormuş.”

Salonda kahkahalar… Duvarda bir pankart var:

“Direniş bizde bir akademi geleneğidir!”

İmza; 1402’likler…

Fazıl Sağlam, anlatmaya devam ediyor:

“O zaman sarı zarflarla atıldılar. Benim gibi fırtınaya dayanamayıp ayrılanlara da 1403’lük denilmeye başlandı. Sonra onlar döndü, biz istifa ettiğimiz için dönemedik.”

Sağlam: Böylesine hoyrat bir uygulama görmedim

Bugün ise akademisyenlere katmerli cezalar uygulandığından, pasaportlarının iptal edildiğinen, görevlerine son verilenlerin iş imkânlarının ellerinden alındığından, 12 Eylül döneminde bunların yaşanmadığından bahsediyor:

“Hürriyet tuzağını bilebilecek durumdaydık ama belki bizim kuşağın kusuru genç kuşaklara bu uyarılarda bulunmakta ihmalkâr davranmak oldu. Bu tuzağın içine düştüler. Türkiye tarihinde bu tuzak hep yaşanmıştı. Çoğu geldi geçti ama böylesine hoyrat bir uygulama görmedim. Bunu belirtmek zorundayım. İnanın bunlar da geçecek. Güç diliyorum, direnç diliyorum.”

Fazıl hoca, 16 Nisan’da oylanacak Anayasa metni üzerine de kelâm ediyor. Sözleri bitince yine öğrenciler arasında alkış kıyamet kopuyor:

“Yavuz’u (Sabuncu) duyar gibiyim. ‘Hiç mi doğru şey yok’ dediğini… Hakim ve Savcılar Yüksek Kurulu’ndan ‘yüksek’ sıfatı çıkarılmış. En haklı değişiklik budur.”

Bilkent Üniversitesi öğretim üyesi Doç. Dr. Ece Göztepe, 2010 referandumunda “Yetmez ama Evet” demenin ne kadar özü görmeyen bir yaklaşım olduğundan bahsederek söze giriyor:

“Bugün artık, ‘Ya istiklâl ya ölüm’ noktasına geldik. Anayasa hukuku zor bir disiplin ama bugün ayağa düşen bir disiplin. Tartışmalar kavramlarla değil, sözcüklerle yürütülüyor. Anayasa Mahkemesi kararlarında ortalığı yıkmadığımız için hepimiz suçluyuz. AKP iktidarının en büyük başarısı hukuktaki olağan kavramları, kurumları gülünç hale getirme becerisi… Mahkemeler var ama hukuk yolu yok.”

Göztepe: Hukuk doktorası yapmış olanlar bile anlayamıyor

Anayasa hukukçusu Ece Göztepe, Anayasa metnini defalarca okuduğunundan bahsediyor. Ve fakat, bu alanda uzmanlaşan bir akademisyen olarak metni anlamadığını söylüyor:

“Anayasa metnini anladım diyenin elini öpmek istiyorum. Ben en az 10 defa okudum ve kaç maddenin değiştiğini tespit edebilmiş değilim. Hukuk doktorası yapmış insanların anlamakta zorlandığı bir metinle karşı karşıyayız. Anlamıyorum diye bir sürü anayasa hukukçusu arkadaşımla tartıştık.”

Ve Göztepe’nin ardından kürsüye, Marmara Üniversitesi’nden ihraç edilen Prof. İbrahim Kaboglu çıkıyor. Sempozyumun yapıldığı salona kadar sağlı sollu asılan pankartlar Kaboğlu gibi ihraç edilen ve “direnen” hocalar için:

“İktidar hayatı hedef aldığında hayat iktidara direniş olur!”

“Mülkiye her yerde”

“#Hocamadokunma”

“Kahrolsun istibdat yaşasın hürriyet”

“Korkut hocanın gözlüklerinin camıyız #Korkut ‘amazsınız”

Kaboğlu: Savaşın da hukuku var

Kaboğlu konuşmasına başlıyor:

“’Emekli olun hocam, n’olur. Haklarınızı kaybetmenizi istemiyoruz’ diyenler oldu. Ben ‘olmayacağım’ dedim. Bir de benim için ‘Marmara’nın dünyaya açılan yüzü’ diye övünürler. Rektöre vakıf üniversitelerini, Sorbonne’u reddettiğimi, burada kalmak istediğimi söyledim. ‘Emekli olmuyorum Sayın Rektör, mücadelemle çelişmek istemem’ dedim. O şekilde ayrıldık. 7 Şubat akşamı yazımı yazarken haberi aldım. Pasaportu falan geçtim, başka yerde çalışma hakkı tanımıyorlar. Savaşın da hukuku var. Tersi hukuksuzluk, kalleşlik…”

Prof. Kaboğlu sözlerine, bu dönemin meşhur 12 Eylül ile karşılaştırılamayacağını, o zaman en azından nezaket olduğunu belirtip, ‘sarı zarfları’ hatırlatarak devam ediyor:

“Akşam vakti vuruyor ensenizden. Biraz mert olun ya!”

Diğer hocaları gibi kendisinin de Anayasa metnine ilişkin söyleyecekleri var:

“Anayasa metni, sivil toplum birikimini dikkate almadan hazırlanan bir metin. ‘Anlatamadık’ diyorlar. Tepeden empoze etmeye çalışıyorsunuz. Karşılaştırma yaparken tuzağa düşmeyin. Mesela Rusya’yı örnek veriyorlar. Hayır diyorum, Rusya’da hükümet var. Birçok telefonlar alıyorum. ‘Sizin için ne yapabiliriz’ diyorlar. Bana bir şey yapmayın, 16 Nisan için bir şey yapabilirseniz… Oyun rengi kahverengiymiş. Biz geleneklerimize bağlıyız. Bir kahvenin 40 yıl hatırı var.”

Burcu Karakaş

Gazeteci.
Marmara Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden mezun oldu. Boston Üniversitesi’nde gazetecilik ve Ortadoğu üzerine aldığı yüksek lisans eğitimini, “Devlet Söyleminde Kürt Meselesi: Diyarbakır Askeri Cezaevi Üzerine Bir Çalışma” başlıklı teziyle tamamladı. “Erkeklik Ofsayta Düşünce”, "Manşetleri Gör Aklını Kaçırırsın: 90'lı Yıllarda Gazetecilik", "Yalan Dünya: Reytingler, Tıklar ve Şimdi Reklamlar" adlı üç kitabı bulunuyor.

Journo E-Bülten