Yeni Medya

Dijital itibar fetişizmi: Rüya mı, kâbus mu?

Kişilerin sosyal ağ hesaplarını yönetme konusunda strateji ve taktik öğrenmek için Google’a soru sorar hale gelmesi ve konuyla ilgili sonuçların/çalışmaların her geçen gün artmakta olması sosyal ağlar üzerinden elde edeceğimiz geçici saygıya verdiğimiz endişe verici değerin aslında bir çeşit göstergesi.

Statü, prestij, tanınma ve itibar. Satın alınması çok güç olan bu kavramları ve getirilerini düşünmeden bir dünya düşünmenin zor olduğu bir çağdayız. Tüm bunları elde etmek için oldukça karmaşık iletişim süreçlerine başvuruyoruz. Bunların bazıları kişisel, bazıları kurumsal olmak üzere günlük hayatlarımızda artık strateji haline gelen alışkanlıklara dönüşüyorlar. Peki gerçekten de bu dört kavram etrafında dönen bir ‘anlam ekonomisine’ ihtiyacımız var mı ya da bu kavramların bize kattıkları değer ne, nasıl ölçülebilir ya da nasıl anlaşılabilir?

Bu soruyla ilgili güzel bir yanıt Black Mirror’ın üçüncü sezonunun ilk bölümünde verildi. Bu kavramları satın almak ya da elde etmek için ödenmesi gereken bedeller ve biyolojik ve sosyal olarak birey üzerinde kontrol yaratan bu ‘itibar rejimi’ üzerine bir eleştiri olarak okunabilecek bölüm bazılarımız için hızlı bir inkâr etme sürecine bazılarımız içinse kendimizi sorgulamamıza neden olan hislere yol açtı.

Sosyal ağ bağımlılarını görmek bizi neden rahatsız ediyor?

Peki, sosyal ağlar ve itibar ilişkisine dair bir eleştiri bizi neden rahatsız etti? Bunun birçok sebebi var. Bunların belki de en önemlisi bu anlam ekonomisi etrafından yarattığımız maddi değerlerle olan bağımız. Parıltılı, gülümseyen bir imajı oluşturmak gerçekten güç. Örneğin, Instagram’da insanlara ‘mış gibi’liğimizi teslim ettiğimiz o maceraperest gezgin olmakla aramızda ekonomik, politik ve sosyal birçok engel var. Ama o olmamanın ya da kendimizi günlük rutinimizde göstermenin ve o günlük rutini gösterirken olağanlığını herhangi bir şekilde cilalamamanın bedelleri de aşikâr. Bu bedeller nedir diye baktığımızda, bir görünürlük çağında olduğumuzu, birey olarak kimliğimizin en önemli parçası olan ‘tanınma’ fonksiyonunu tamamıyla bu ağlara teslim ettiğimiz ortada.

Birçok şirket artık başvurularda sosyal ağ hesaplarınızın adreslerini de görmek istiyor. Elbette bunun politik nedenleri de var; ama Linkedin’le kısıtlı kalmayan bir kariyer stalkerlığının da yaygın olduğunu söylemek mümkün. İşe alacağınız, birlikte iş yapacağınız, en basit haliyle diyelim ki editörlük yapıyorsanız bir yazısını yayınlayacağınız kişiyi öncelikle tanımak istiyorsunuz ve sosyal ağlar sizin için büyük bir fırsat. Elbette Black Mirror’daki ‘puan’ mekanizması sosyal ağların mevcut bölünmüş yapısı ile birlikte düşünüldüğünde pek de gerçekçi değil; ancak bir kişinin örneğin politik anlamda kredibilitesini ölçmek için tweet’lerine ve izleyenlerin oluşturduğu ağa bakmanın işlevli görüldüğü zamanlar olabiliyor. Sizi takip eden, ismen pek bilmediğiniz birini bir köşe yazarı vs. takip ettiği için takip edebiliyorsunuz.

Bu bir tür sermaye paylaşımı. Bu ‘neyi beğeneceğimize’ ilişkin hakim sınıfın bize Bourdieu’nün bahsettiği anlamda bir bilinç kazandırmasından farklı bir durum değil. Aslına bakarsanız sosyal ağlarda dolaşan hazır ‘block listeleri’ ya da ‘takip etmeniz gereken x hesap’ türü tüm listelerin arkalarında yatan birikim burada üstünde durmamız gereken ana meseleler olarak karşımızdalar. Bu listeleri kim yapıyor? Yapan nasıl bir yarar elde ediyor?

İtibar işi bu kadar basit mi?

Toplum içerisinde saygı görmenin kişisel itibar yönetimi gibi bir boyuta taşınarak bu kadar kurumsal/piyasacı bir hâl alması tek başına sosyal ağlar üzerinden oluşan yeni anlamlar ekonomisinin bir göstergesi. Kişilerin (ünlü olsun ya da olmasın) sosyal ağ hesaplarını yönetme konusunda strateji ve taktik öğrenmek için Google’a soru sorar hale gelmesi ve konuyla ilgili sonuçların/çalışmaların her geçen gün artmakta olması sosyal ağlar üzerinden elde edeceğimiz geçici saygıya verdiğimiz endişe verici değerin aslında bir çeşit göstergesi.

Her yerde ‘üreyen’ sosyal medya uzmanları, birbiri ardına türeyen ‘sosyal medya uzmanlığı’ sertifika programları da aslında bu tür bir ekonominin oluştuğunun göstergesi olmalarının yanı sıra insanların dijital itibarla ilişkilerini gösteriyor. Peki dijital itibar yalnızca ‘sosyal hesaplarla’ mı ilgili? Elbette değil. Davranışlarımız ve sonuçları sosyal ağlarda olduğu kadar web’de de varlığınıza ilişkin bir ayak izi olarak kalıyor. Tam da bu sebeple Forget.me tipi servisler günümüzde daha da önemli hâle geliyor. İnsanlar ‘geçmişlerini silmek’ istiyorlar. Çünkü geçmişimiz bizi delicesine takip ediyor. Politik anlamdaki kırılganlıklarımız bizi tüm tweet’lerimizi temizleyecek app’ler kullanmaya iterken kendimizi birkaç senede bir yeni Facebook hesapları açarken bulabiliyoruz.

Sosyal ağ fobisi yararlı mı?

Sosyal medyanın yarattığı bu kırılgan anlam dünyası, saygının böylesine transfer edilebilir bir şey haline gelmesi, ekonomideki prekerleşmenin insan ilişkilerine yansıması, hayatın her alanında Bhabha’nın çalışmalarında değindiği tekinsizliğin insanlar için çok hızlı bürünülebilecek bir hâle dönüşmesine neden oluyor. Toplumda karşılıklı güven üstüne kurulu ilişkilerden uzaklaşırken, komplo teorilerine fazlasıyla esir olan akıllarımız iyice karışıyor. Tüm bu karmaşaların temelinde de bu kaygan ilişkiler ve sosyal ağlarda şeylere ya da insanlara atfettiğimiz anlamların boş arkaplanları var. Ama tüm bunlar elbette sosyal ağların ya da internetin kötü bir şey olduğu anlamına gelmemeli. Eleştiriye tabi tutulması gereken şey burada oluşan anlamların transferine ilişkin durum. Zaten linçin de (yine Black Mirror 3. sezonda işlenen bir mesele) tek başına nelere sebep olabildiğini görmemiz bakımından saygının sosyal ağlarda, bir kısmının meşruiyeti fiziki ortamlarda oluşan ilişkilere bağlı olmayan aktörlerin rolünü iyi anlamamız şart. Anonim kullanıcılardan, yarı anonimlere dek birçok aktörün görünür olanlar üzerinde oluşturduğu baskının yaratacağı yıkıcı sonuçları anlamamız her birimiz için her geçen gün daha da önem kazanıyor. Aksi halde düzenli olarak demokratlık ve hümanistlik şovu yaptığımız ağlarda katıldığımız linç ayinlerinin biz de kurbanı haline gelip, haybeden transfer edilmiş saygınlığımızın yitişine trajik bir şekilde tanıklık edebiliriz.

Sarphan Uzunoğlu

Sarphan Uzunoğlu, UiT The Arctic University of Norway Dil ve Kültür Bölümünde öğretim üyesi olarak çalışmaktadır. Doktorasını haber odalarında preker gazeteci emeği üzerine yazdığı tezle tamamlayan Uzunoğlu P24, Global Voices, Creative Disturbance gibi platformlara da katkı sağlamaktadır.

Journo E-Bülten