Sağlık

Birkaç yıl içinde etkili antibiyotik kalmayabilir

Dünya ilaç kullanım istatistikleri, kalp-damar sistemi hastalıklarında kullanılan ilaçların ilk sırada yer aldığını gösteriyor. Listede sırasıyla santral sinir sistemi, metabolik hastalıklar ve antibiyotikler geliyor. Türkiye’de ise antibiyotik birinci sırada.

Gerekli olmayan durumlarda kullanılan antibiyotikler, yan etkileri, kronik hastalarda görülebilen ilaç etkileşimleri ve maliyet gibi problemlerin yanı sıra, ilaca dirençli bakterilerin gelişmesi nedeni ile de sorun oluşturabiliyor. Görüşüne başvurduğumuz konusunda uzman üç isim, antibiyotiklerin akılcı olmayan kullanımı ve olası sonuçları hakkında bilgi verdi:

Prof. Dr. Önder Ergönül / Koç Üniversitesi Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji

‘En gereksiz kullanım solunum yolu enfeksiyonlarında’

Toplum kökenli enfeksiyonlar söz konusu olduğunda en çok aile hekimleri antibiyotik yazmakta. En gereksiz kullanılan alan ise solunum yolu enfeksiyonları. Solunum yolu enfeksiyonlarının yüzde 95’i viral (virüs) kökenli ve bunlarda antibiyotikler etkili değil. Buna rağmen gereksiz olarak reçeteleme söz konusu. Örneğin bugünlerde yaşanmakta olan grip salgınında halen pek çok hekim, etkenin virüs olduğunu bilmesine rağmen antibiyotik verebiliyor. Bu genelde hastanın antibiyotik yazdırma talebinden kaynaklanıyor.

Ayrıca, hekimlerin bilimsel yaklaşım birliği olmaması da durumu körüklemekte. Aynı klinik duruma bir hekimin antibiyotik yazıp bir başkasının yazmaması, aslında doğru tavır alarak yazmayan hekimin aleyhine kullanılabiliyor. Elimizde çok az sayıda etkili antibiyotik var. Antibiyotiklerin gereksiz ve fazla tüketimi direnç oranlarını hızla artırıyor. Böyle giderse, birkaç yıl sonra etkili antibiyotik bulmak güçleşecek.

En tehlikeli bakteriler ülkeden ülkeye, bölgeden bölgeye değişebilmekte. Durumun en kötü olduğu yerler; ülkemizin, Yunanistan ve İtalya’nın da içinde olduğu Güney Avrupa ülkeleri. Durum son derece ciddi; bu nedenle küresel tehdit olarak tanımlanmakta. Bazı bakteriler öylesine dirençli ki, artık hiçbir antibiyotik etki etmiyor. Örneğin, ‘acinetobacter’ ve ‘pseudomonas’ gibi birçok ilaca dirençli bakterilere etkili olan antibiyotik sayısı son derece az, sadece birkaç tane. ‘Kolistin’, bu bakterilere karşı son seçenek olarak elimizde kalan ilaçlardan biri. Ancak ‘kolistin’e karşı da çok ciddi direnç gelişmeye başladı. Direnç gelişimi 2016 yılının başından itibaren hızlandı.

Prof. Dr. Osman Erk / İstanbul Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı Acil Dahiliye Servisi

‘Gereksiz antibiyotik bağırsak florasını alt üst eder’

Ateş, viral enfeksiyonlar, üst solunum yolu enfeksiyonları, ishaller ve besin zehirlenmeleri antibiyotiklerin çoğunlukla gereksiz kullanıldığı durumlardan. Akut sinüzit, akut bronşit, akut gastroenterit bunların başında gelen spesifik hastalıklar. Bu hastalıkların en az yüzde 90’ında antibiyotik kullanmak kesinlikle gerekmez. Gereksiz antibiyotik kullanımı sıklıkla bağırsak florasını alt üst ederek ishale neden olur. Bunun dışında hemen her organa toksik etkiler söz konusu. Karaciğer ve böbrek yetersizliği, deri döküntüleri bu toksik etkilerin başlıcaları. Gereksiz antibiyotik kullanmak aynı zamanda direnç gelişimine de yol açarak daha sonraki gerçek enfeksiyon durumlarında yanıtsızlığa yol açar.

Çocukluk çağında yoğun antibiyotik kullananlarda daha sonraki yıllarda kanser, diyabet, astım gibi hastalıkların daha sık ortaya çıktığı saptanmıştır. Vücudumuzda özellikle bağırsaklarda 100 trilyon kadar mikroorganizma bulunur. Antibiyotikler bu mikroorganizmaların sayı ve türlerini değiştirerek, vücuda zararlı bakterilerin bağırsaklarda çoğalmasına yol açar. Hastaların antibiyotik kullanımı konusunda bilgilendirilmeleri gerekir. Antibiyotikler mutlaka gerekli olduğu zamanlarda ve doktor tavsiyesi ile kullanılmalı.

Prof. Dr. Kevser Erol / Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Farmakoloji Anabilim Dalı

‘Mikroorganizmalar antibiyotiğe karşı direnç kazanıyor’

Antibiyotiklerin önemli bir kısmının keşfi 1940-1960 yılları arasında oldu. 1960’ların sonunda kinolonlar tedaviye girdi. Bu arada beta laktamaz inhibitörlerinin geliştirilmesi ve dördüncü jenerasyon yarı-sentetik beta-laktam antibiyotiklerin geliştirilmesine tanık olduk. Son 10-15 yılda ise ‘streptogramin’, ‘oksazolidinon’, ‘lipopeptid’ ve ‘fidaksomisin’ gibi antibiyotikler tedaviye girdi.

Antibiyotik kullanımı sırasında ortaya çıkan en önemli sorunlardan biri mikroorganizmalarda antibiyotiğe direnç gelişimi. Bunun sonunda hem enfeksiyon gerektiği gibi tedavi edilemez hem de tedavi maliyeti artar. Bunu yenmenin yolu ya daha önce kullanılmamış, yeni bir antibiyotik kullanmak ya da bu direnç gelişim mekanizmalarını yenebilecek yeni antibiyotiklerin geliştirilmesidir.

Yeni antimikrobik bileşiklerin keşfinde; bakterinin gelişmesi sırasında antibiyotiklere hedef olabilecek noktaların belirlenebilmesi yeni ufuklar açmakta. Bakteriyel genom ardışımının belirlenmesi ve bundan yararlanarak bakteri türleri arasında karşılaştırmalı genomik yaklaşımlardan da yararlanılmakta. Son zamanlarda direnç gelişiminde rol oynayan peptidlerin yapısının belirlenmesi de, yeni antibiyotik geliştirmede akılcı ilaç çalışmalarına katkı sağlıyor.


Antibiyotik hakkında bilinmeyenler:

  • Türkiye’de yazılan reçetelerin yüzde 12’sinde en az bir antibiyotik bulunuyor. Neredeyse her evde, kullanılmış veya kullanılmak üzere en az bir antibiyotik olduğu belirtiliyor.
  • Verilere göre antibiyotikler ilaç piyasasının yaklaşık yüzde 20’sini oluşturuyor. En çok penisilin, sefalosporin ve kinolonlar gibi geniş spektrumlu antibiyotikler kullanılıyor.
  • Antibiyotiklerin yoğun olarak hayvancılık sektöründe kullanılması nedeniyle ilaçlı – hormonlu et ve et ürünleri de sakıncalı olarak nitelendiriliyor.
Etiketler

Ayla Türksoy

İstanbul Üniversitesi Gazetecilik bölümü mezunu. Sabah gazetesinde üç yıl istihbarat-adliye muhabiri, Hürriyet Doğan Burda dergi grubunda 7 yıl sağlık editörü olarak çalıştı.

Journo E-Bülten