Spor Yorum

Euro 2016 ve medyada milliyetçiliği pompalama yöntemleri

Euro 2016 turnuvasında Türkiye basınının milliyetçiliği aşırı şekilde pompalayarak 'muazzam çalışmalara' imza atacağı şimdiden hissediliyor.

Simon Kuper’in meşhur kitabının başlığı da olan ‘Futbol Asla Sadece Futbol Değildir’ yaklaşımı her ne kadar başka bağlamları olsa da futbol ve medya üzerinden milliyetçilik nüvelerinin yeniden üretilmesinde gayet özetleyici.

Medyanın mı toplumun reflekslerini oluşturduğu yoksa toplumun reflekslerine göre mi medyanın biçimlendiği tartışmaları konu futbol ve milliyetçilik olunca iç içe geçiyor. Çünkü futbol, milliyetçilik ve medya ilişkisi sürekli birbirini besleyen ve yeni malzemeler üreten komplike bir sistemin yansıması.

Milliyetçiliğin hakim olduğu tüm alanlarda olduğu gibi futbolda da ana çıkış noktası ‘biz’ ve ‘onlar’ karşıtlığı. Bu karşıtlıktan şekillenen pratik, özellikle milli takımın ve kulüplerin Avrupa takımlarıyla oynadığı maçlarda kendisini göstermekte. Nihayetinde bu milliyetçiliğin dolaşıma sokulmasında medya merkezi bir rol oynuyor. Milli takım maçları ile ilgili yapılan haberlerde, ‘Türkiye halkları’, ‘Türkiye vatandaşları’ gibi ifadelerin yerine ‘Türk milleti’ ya da ‘Türkler’ gibi doğrudan etnik köken temelli ifadelerin kullanılması da bunun bir göstergesi.

haberturk-o-kudret-asil-kanda-mevcut

Milliyetçilik en genel ifadeyle iki ana damardan besleniyor; kendi milletini üstün görme ve diğer milleti ötekileştirme, düşmanlaştırma. Milliyetçiliğin bu iki damarı futbol üzerine de aynı şekilde yansımakta. Yani tamamen etnisiteye dayalı bir şekilde milli takımı üstünleştiren bir anlayış ve milli takımın rakiplerini düşmanlaştıran anlayışın birlikteliği.

Milliyetçilik, kendisiyle birlikte ötekileştirici dili, cinsiyetçi yaklaşımları ve militarist dili de yeniden üretmekte ve medya da bunları bir bütünsellik içinde kullanmakta ve dolaşıma sokmakta. Milli takımın maçları öncesinde ve sonrasında gazetelerin haber metinlerine, başlıklarına bu bütünsellik doğrudan yansımakta. Gazeteler, milli takımın rakibi ile ilgili hem ırkçı hem cinsiyetçi hem de militarist bir dili aynı haber içinde kullanarak ‘büyük başarılara’ imza atabilmekte.

Milliyetçiliğin yeniden üretiminin gerçekleşmesini sağlayan en önemli aracın medya olduğu bir gerçek. Bu yeniden üretim gerçekleştirilirken ise tesadüfi bir işleyişten ziyade belirli bir sistematik içerisinde çeşitli yöntemler kullanılmakta. Bu yöntemlerin temelinde ‘öteki yaratmak’ var.

Yazılan haberler, yapılan sözcük tercihleri tarafsız değildir, hepsinin önemli ideolojik anlamı vardır. Bu anlamları yaratmak içinse en çok kullanılan taktikler; genelleştirme, edilginleştirme, adlaştırma, aşırı leksikalizasyon, retorik ve aktarma biçimleridir. Genelleştirme rakip takımın/ülkenin içinde herhangi bir küçük grubun tepki çeken eyleminin genelleştirilerek bir ulusa mâl edilmesi ve bunun üzerinden düşmanlık yaratılması olarak örneklenebilir. Edilgenleştirme haber dilinde cümlelerin aktif değil edilgen olarak kurularak eylemin somut öznesinin gizlenmesi. Adlaştırma da edilgenleştirmeye benzer olarak öznenin gizlenmesi ve bir bilinmezlik yaratılması. Ötekilik duygusunu yaratmada en önemli yöntem ise aşırı leksikalizasyon. Haber metinlerinde ötekinin olumsuz imgelerinin sürekli ön planda tutulması ve ‘biz’ anlayışının olumlu imgelerle nitelenmesi aşırı leksikalizasyon yöntemidir.

Milliyetçilik, futbol, medya ilişkisi kendisine en çok milli takım maçlarında yer bulmakta. Gelişen bu milliyetçilik formu tüm özellikleriyle o maçlar öncesinde ve sonrasında kendisini göstermekte. Medyanın da bu milliyetçilik formunun yeniden üretilmesindeki rolü hayati. Medya, gayet planlı bir şekilde devlet aklının tahakküm kuramadığı bu alanda stratejik bir şekilde gündelik hayata etki ediyor.

Euro 2016 turnuvasında da Türkiye basınının milliyetçiliği aşırı bir şekilde pompalayarak ‘muazzam çalışmalara’ imza atacağı şimdiden hissediliyor.

Bu noktada milli takımı desteklemek ile milliyetçi dile teslim olmak arasında bir ayrım yapmak gerekiyor. Ana akım medya ve özellikle hükûmete yakın gazeteler bu milliyetçi dili istikrarlı bir şekilde pompalarken alternatif haber metinlerinde bu dilden mümkün olduğunca uzakta durmak gerekiyor.

Egemen Aldoğan

Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi mezunu. Aynı üniversitede Gazetecilik yüksek lisans programı derslerini takip ediyor. Farklı medya mecralarında ve özel prodüksiyon kurumlarında çalıştı. Türkiye siyasi tarihi, basın tarihi ve siyasal iletişim konuları üzerine yoğunlaşıyor.

Journo E-Bülten