Hallerimiz

Medyanın ayrıksı otu: Dış haberler

Dış haberciler, haber merkezinin en kolay vazgeçilenidir. Kıymeti pek bilinmez. Haber akışından bir haber atılacaksa, ilk kıyılan da dış haberdir. Bazen de yaptığınız haberler yeni doğan panda veya orangutan-kaplan dostluğuna indirgenir.

90’lı yılların sonu. Sirkeci’de bir apartmanın en üst katındayım. Anneannemin yıllar önce Almanya’dan getirdiği kamerasını tamir ettirmek amacımız. Bize tarif ettikleri binaya giriyoruz. En üst katta bir göz oda. Radyodan müzik sesi yükseliyor. 40’lı yaşlarının sonunda, esmer, yuvarlık suratlı, kilolu bir adam. Yumurta topuk ayakkabılarının üzerine basmış, beyaz çorapları görülüyor. Yüzüne bir gülümseme oturmuş. Konu nasıl oraya geldi bilmiyorum ama mesleğine sevgisinden bahsediyor. Tamir etmeyi sevdiğini anlatıyor, gülümseyişi yüzünde. “Burada mutluyum” dediğini hatırlıyorum. Bir de “sevdiğiniz mesleği yapıyorsanız, bu gerçek bir şanstır” dediğini. Kamera tamir edildi mi hafızamda yeri yok. Ama o resim ve o sözler beynimin bana hep hatırlattığı anekdotlardan biri. Hiç unutmadım.

Modern çağda hızla koştururken, yaptığınız işi sevmek oldukça romantik bir yaklaşım. Ama insanın damarlarında sinsi sinsi ilerleyen bir meslek var, biliyorum: Habercilik! Bir haber merkezinde çalışanların çoğu genel olarak şikâyet halindedir. Çok çalışmaktan, emeğinin karşılığını alamamaktan, sansürden şikâyet ederler. Ve maalesef hepsi de haklı gerekçelerdir. “Şimdiki aklım olsa bu işi yapmazdım” cümlesi, bir gazetecinin gençlere en çok verdiği nasihattir! Ama vazgeçmez çoğu da. Bayramlarda, resmi tatillerde izin yapamazsın; hatta daha çok çalışırsın. Hafta sonu bile olsa, haber merkezinde nöbetin varsa, örneğin yakın arkadaşının nikahına gidemezsin. Program yapmak hep risktir senin için. Kendi doğum günü kutlamasına gidemeyen insan mı olur? Haber merkezi emekçisiyse bal gibi olur. Başka iş yapmayı mı bilmiyoruz, yoksa bu zehir içimize mi sirayet etmiş de atamıyoruz? Ben yaklaşık 10 yıldır bunun yanıtını bulabilmiş değilim. Öyle bir meslek ki, gerçeklikle bağlarının koptuğu da oluyor, onun altında ezildiğin de. İnsanlığını kaybettiren de o sana, hatırlatan da. Tabii bir de tarafsızca ve ne kadar özgürce yapabildiğin sorunu var. Ama o sorun, bu yazının konusu değil. Bu yazının konusu, haber merkezlerinin ayrıksı otuna dair: Dış haberler birimine.

Ne iş yapar bu dış haberciler?

Her haberci için her gün baştan kurulur dünya. Uyanır uyanmaz başlarsın taramaya, gece neler olmuş, daha önce yaşanmış vakaların devamı niteliğinde gelişmeler var mı, kim ne açıklama yapmış, pot kıran siyasetçi var mı, çatışma bölgelerinde durum ne, ajanslar hangi haberleri geçmiş, gazetelerde neler var, sosyal medyada neler konuşuluyor… Hiç bitmez ki! Günü baştan kurarsın. İlmek ilmek örersin. Birbirine benzer olayları bir potada birleştirirsin bazen, ekstra güçlerinle tırmalar durursun. Dış haberciler içinse dünyanın kendisidir o baştan kurulan. Hatta dünyayla da sınırlı değil uzaya kadar çıkarsın!

Peki açtın dünya sofrasını önüne, nereden başlayacaksın? Teknolojinin bu derece ilerlediği bir dönemde bilgiye ulaşmanın yolları sınırsız. İnternet siteleri önünde okyanus gibi uzanıyor. Hangisine istersen bak, oku, dokun hepsine. Tıklaya tıklaya ilerler durursun. Amerikan ve İngiliz basını bu anlamda baş roldedir. Biraz da gündeme göre, farklı ülkelerin gazetelerini tararsın. Tabii burada devreye yabancı dil bilme gerekliliği giriyor. Ne kadar çok dil bilirsen, o kadar farklı kaynağa, doğrudan ulaşma imkanın var. Sadece İngilizce ile idare eden bir dış haberciysen, yabancı basının İngilizce versiyonlarına mahkûm kalırsın.

Elbette işin görsel boyutu da göz ardı edilemez. Etkileyici bir fotoğrafa ya da videoya sahip olaylar da dış haber editörünün tarama sisteminde üst sıralardadır. Haberin dikkat çekmesi ya da etki yaratması biraz da bu görselle olur. Bu anlamda görseli çok kullanan yabancı internet siteleri yine olmazsa olmazındır. Video paylaşım siteleri de gün boyunca önünde akar durur. Bu noktada biraz sansasyonel, biraz da eğlenceli haberlerin yer aldığı internet sitelerini atlamak olmaz. Bir dönem İngiliz Daily Mail’in internet sitesinden bu anlamda çok faydalanılırdı. Günümüzde bu tarz internet sitelerinin örneği çok. Skandallar, sansasyon yaratacak haberler, ünlülerin fi tarihindeki hallerinden fotoğrafları, boşanan Hollywood yıldızlarının son halleri! Ben Daily Mail’e biraz burun kıvırır, o olmasa dış haberciler ne yapar diye eleştirirdim çoğu zaman. Bu da bir dış habercinin hezeyanı olarak kayda geçsin!

Günlük haber maratonunun önemli bir parçası da kuşkusuz sosyal medya. Artık liderler bile ilk açıklamalarını oradan yapar oldu. Özellikle de sosyal ağ Twitter bu anlamda iddialı bir haber platformu haline geldi. IŞİD gibi örgütlerin bile sosyal medyayı kullandığını düşünecek olursanız, hiç kaçışınız yok. O mecraya mecbursunuz. Düşünün ki seçildiğini Vatikan Sarayı’nın bacasından çıkan beyaz dumanla anladığımız Papa 16. Benediktus dahi karşı koyamadı sosyal medyaya. Hem Twitter hem de Instagram hesapları açtı o bile. Halihazırda ön seçim heyecanı yaşayan ABD’de aday adayları, Twitter üzerinden birbirlerine sataşıyor, kampanya yürütüyor. Alın size haber! Ama bunu yaparken iyi bir süzgece sahip olmanız şart. Bu noktada devreye, gerçeği teyit etme disiplini girmeli. Atılan tek bir paylaşımı doğru kabul etmekten ziyade, doğru ve kesin bilgiyi farklı kaynaklardan da bakarak teyit etmelisiniz. Yoksa yanlış bilgilere sahip olarak, günün sonunda üzülen siz olursunuz.

Bir de haritalar var olmazsa olmazımız. Netice dış haberci olmak, dünya kazan sen kepçe gezip dolaşmaktır biraz da! Bazen senin bile bilmediğin bir yerde bir olay patlayıverir. Mesela Trinidad Tobago’da bir hortum, ya da Liberya’da bir salgın hastalık gündeminize girer. İzleyiciye, okuyucuya bu yerin nerede olduğunu göstermek gerekebilir. O yüzden sık sık haritalara başvururuz.

Bir de elbette olayların arka planını bilmeniz ve özetiyle bunu aktarabilmeniz gerekir. Türkiye’de yaşanan bir olayın, son derece zayıf bir toplumsal hafızaya sahip olsak da, hatırlanması daha olası. Ancak dünyadaki olaylar için aynı şeyi söylemek mümkün değil. Şili’de öğrencilerin eylemine dair bir haber yazıyorsak, bunun arka planını belirtmeliyiz. Örneğin, mevcut hükümetin eğitim politikalarına bakışı nasıl? Daha önce Şili’de bu alanda durum neydi, önceki yönetimler nasıl politikalar izliyordu, öğrenciler neden protesto ediyor gibi soruların cevaplarını vermek gerekir. Yani haber yapacağınız bir olayın tarihsel arka planını öğrenip ona göre metni kurgulamak da niteliksel açıdan değerli.

Tüm bunların yanı sıra işin bir de vicdani boyutu var. Şu soru hep bâki, hangi olay haber değeri taşır ya da taşımaz? Bir gün ajansları tarama görevi verdiğim bir stajyer, neresi olduğunu bile hatırlamadığım bir yerde küçük bir uçağın düştüğünü, içindeki 13 kişinin öldüğünü söylemişti. Ona verdiğim cevap dün gibi aklımda: Boşver! O genç çocuk mesleği öğrenme telaşındaydı. Bense “boşver” deyip önüme döndüm. Neticede sadece 13 kişi ölmüştü! Üstelik olayın videosu bile yoktu! İnsan olduğumu hatırlamam birkaç dakikamı aldı. O gence verdiğim cevaptan dakikalar sonra, o uçağın içinde insanlar olduğunu hatırlamıştım. İnsanlar vardı ve öldüler. Haber yapmaya değer bulmamıştım, oysa ölmüşlerdi.

Son dönemde sık sık İdomeni’deki mültecilerle ilgili haberler yazıldı, çizildi. Felluce’de hâlihazırda sıkışıp kalmış 50 bin insan var. Gıdaya, ilaca ulaşamayan 50 bin kişi. Dünya tarihi trajik olaylarla dolu. Saymakla bitmez. Çatışma bölgelerindeki siviller, onların kaçış hikâyeleri, baskıya ayrımcılığa uğrayanlar, modern köleler, katliamlar, darbeler, afetler… Bu yazıyı yazarken aklıma bir kaza geldi mesela. Nisan 2010’da dünya tarihinin en trajik uçak kazalarından biri olmuştu. Cumhurbaşkanı dahil Polonya’nın en üst kademelerdeki yetkililerini taşıyan uçak, Katlyn katliamını anmak için Smolensk’e gidiyordu. Uçak beraberindeki 96 kişiyle Rusya hava sahasında düştü. Kurtulan olmadı. O gün çalıştığım televizyon kanalında, haber merkezindeki tek dış haberci bendim. Nasıl bir delilik içinde çalıştığımızı anlatmak isterim. Olaylar şöyle gelişti:

İlk bilgi geldiğinde kısa süreli panik yaşanır. Yabancı ajanslardan son dakika bilgileri yağmaya başlar. Sen de masa başında çalışan bir dış haberci olarak bilgiye ulaşmaya çalışırsın. Telefon bağlantısı yapabileceğin birilerini ararsın ve de varsa görgü tanığına ulaşmaya çalışırsın. Bir taraftan  olay yerine giden yabancı ajanslar ilk görüntüleri geçer. O ülkenin en bilinen televizyon kanalını açarsın, oradan gelişmeleri takip etmeye çalışırsın. Uçağın nereden nereye gitmek üzere havalandığını ve nerede düştüğünü gösteren harita hazırlanır. Zamanla yarışırsın. Bilgiler akar, sen sürekli haberi yazıp güncellersin, görüntüler, açıklamalar yağar durur!

Böyle geçen saatler sonunda, olay netleşir, bilgi akışının hızı yavaşlar, sonra da haber bültenlerinde geriye doğru düşer sırası. Haberin dünyasına hoş geldiniz! Senin, dünya tarihinin en trajik olaylarından birine şahit olduğunu anlayabilmen bunun sonrasına denk gelir. O an, olayın sıcaklığıyla insani faktörleri kısmen unutmak durumda kalabilirsin, ama bu öyle bir dengedir ki bir taraftan da asla unutmamalısın. Zaten onu tamamen kaybettiğin an, yazdığın haber metinlerine yansır. Türkiye medyasında bugün gelinen nokta biraz da bundan. Yani bir çeşit vicdani körlüğe saplanmasından. Yoksa bir kısım gazetelerin, ya da televizyon kanallarının, insaniyetten uzak başlıklar atması mümkün olmazdı. Elbette bu da bambaşka bir yazının konusu olabilecek nitelikte.

Bazen çok uzak mesafelere gidersiniz. Bazen hemen yanı başınızdaki trajediye uzatırsınız kafanızı. Bu bahsettiğim masa başında yürütülen habercilik. Bunun bir de saha boyutu var tabii. Ama her türlü resme, hem genel hem de özel bakabilmek biraz da mesele. Bakış açısı bu işin olmazsa olmazı. 2011’de Somali’ye gittiğimde uzun uzun Hint Okyanusu’nu seyretmiştim. Balıkçılığa müsait ama asla yapılamayan o engin denizi. Dünya böyle demiştim. Gökyüzü ve deniz her yerde aynı. Ama ya hikâyeler? Onlar hem çok benzersiz, hem de birbirine o kadar yakın.

Sonuç olarak meşakkatli ve uzun bir yoldur dış habercilik. Haber merkezinin en kolay vazgeçilenidir. Kıymeti pek bilinmez. Haber akışından bir haber atılacaksa, ilk kıyılan dış haberdir. Bazen de yeni doğan panda veya orangutan-kaplan dostluğuna indirgenir. Siz Japonya’nın pasifist anayasasını anlatmak arzusundasınızdır, ama sizden kafası çamaşır makinesine sıkışan Çinli çocuğun haberi istenir. Kuşkusuz tüm bunların hepsi, ayrı ayrı haber öğesi taşıyabilir. Yine de haber merkezlerinin ayrıksı otudur dış haber masası. O masanın fertleri çabalar dururlar kendilerince, bir gezegenin yükünü sırtlarında taşıyarak. Dünyanın her gün size sunduklarıyla, sizin onu görme biçiminiz arasında gider gelirsiniz. Ama yine de gündeminizi en çok dünyanın kendisi belirler. Günün sonunda onun dediği olur!

Derya Acemoğlu

Uludağ Üniversitesi'nde Uluslararası İlişkiler okudu. Mesleğe, 2006'da CNN Türk haber merkezinde stajyer olarak başladı. Londra'da Reuters Haber Ajansı'nın "Making TV News" seminerine katıldı. 2008'den sonra Star Gazetesi ve Kanal 24'ün dış haberler servislerinde muhabir ve editör olarak çalıştı. TRT Türk'te Küresel Bakış programının editörlüğünü yaptı. Mart 2016'dan beri HaberTürk TV'de çalışıyor.

Journo E-Bülten