Bilişim Söyleşi

Sağlıkta bilişim: ‘Dijital kayıtlar çok daha güvenli’

Sağlıkta bilişim uygulamaları neden önemli? Bu alana büyük yatırım yapan Malezya ya da sağlıkta dijital bir devrim yapmayı amaçlayan İngiltere başarılı oldu mu? Türkiye bu konuda nasıl bir yol izlemeli? Hasta kayıtlarının güvenliği nasıl sağlanacak? Mitolojideki Babil Kulesi, sağlıkta bilişim uygulamalarına nasıl yol gösteriyor?

Bilişim teknolojilerinin sağlıkta yaygın kullanımı, akademik çevreler, sağlık örgütleri, resmi otoriteler, sağlık hizmeti üreticileri ve alıcıları arasında önemli bir etik tartışma başlattı. Yaklaşık 16 yıl boyunca Dünya Sağlık Örgütü’nde (WHO) çeşitli pozisyonlarda çalışan ve bir dönem Sınıflamalar, Terminolojiler ve Standartlar Koordinatörlüğü görevini yürüten psikiyatri uzmanı Prof. Dr. Bedirhan Üstün ile sağlık alanındaki e-uygulamaları ve bu uygulamaların geleceğini konuştuk.

Prof. Dr. Bedirhan Üstün

Sağlıkta bilişim uygulamaları neden önemli?
Sağlık ekonomisi, dünya ekonomisinin yüzde 15 ilâ 30’unu kapsayan büyük bir ekonomi. Genel ekonomi ve bilişim sektörü bunu boş geçmeyecektir ve buraya daha çok uygulama girecek. Günlük yaşamımızda e-reçete, e-nabız gibi birçok uygulama var. Bugün arama motorlarında seksten sonra insanların en çok aradığı konu, sağlık. Çünkü sağlık konusunda bilgi üretimi ve bunun halka erişimi konusunda büyük bir açık var. İnternet ve bilişim araçları bunları halkın erişimine açmakta çok yararlı oluyor. Eskiden herhangi birinin bir hastalığı araştırması için ancak ansiklopedilere bakması gerekirdi. Bunlar da çok yüzeysel bilgilerdi. Bugün hastalıkların oluşumu, ne şekilde tedavi edildiği, sonuçların karşılaştırılması mümkün. Bilişim bu alanlarda çok önemli yararlar sağladı ve bu artarak sürecek. Başka bir yanı, bireylerin sağlık kayıtlarının tek bir yerde ve kendi denetiminde bulunması. Örneğin çocuğunuzun doğumundan itibaren gelişim evreleri, kaç kilo doğduğundan, aylara göre izlemi, hangi hastalıkları geçirdiği gibi tüm kayıtlarının olması sağlık açısından önemli bir bilgi birikimi. Ya da diyelim ki kalp, kanser gibi önemli bir hastalığım var ve çeşitli tahlil, röntgen sonuçlarımı başka doktorlara da göstereceğim. Önceden bunun için bir torba dolusu kağıt veya ilaçla oraya gidiyordum. Bunun internet ortamında, elektronik olarak istenmesi, erişilmesi, tek bir yerde toplanıp hastanın onay verdiği kişiler tarafından görülmesi çok daha kolay artık. Konu sadece hastalığın teşhisi de değil, tanı sonrasında hastalığın yaşam kalitesine, fonksiyonlara, aktivitelere etkisi ve bunların değerlendirilmesi, sınıflandırılması da kritik önemde.

Sınıflandırma ve terminolojinin standart hale getirilerek kullanılması, sizin Dünya Sağlık Örgütü’ndeki görevinizle de örtüşüyor. Böyle bir entegrasyon tam olarak mümkün mü?
Bu konuda en önemli değişken, elektronik hasta kayıt sisteminin ortaya çıkması ve bunların sınıflandırma sistemleri ile nasıl bağdaştırılacağı ve kendi aralarında nasıl bir bağ kurulacağı. Bunun için Dünya Sağlık Örgütü’nde uzun yıllar dünyanın önde gelen bilişim sistemi uzmanlarıyla, terminolojinin bilgisayarlara uygun kodlarla girilmesi ve bilginin gösterilmesi üzerine çalışmalar yaptık, çeşitli ülkelerde ortak temaslarımız oldu. Konunun iki boyutu var: Biri ‘analog’, yani yaşadığımız canlı dünyada bu tanımlar üzerinden nasıl bir standardizasyona gideceğiz. İkincisi de ‘dijital’, yani sanal evrendeki tanımlar üzerinde bir standartlaşmaya gidilmesi. Bunların ikisi de önemli ve bütünleşme sağlanmalı.

Standardizasyon ve kağıtsız hastane uygulamalarında sizin de incelediğiniz Malezya ve İngiltere örnekleri var. Bu ülkelerde çalışma hedeflerine varıldı mı?
Malezya Başbakanı Dr. Mahathir Muhammed, 1990’lı yıllarda dünyanın geleceğini bilişimde gördüğü için ülke genelinde bir atılım yaptı. Ülkenin yatırımlarını bilişim alanına kaydırdı ve girişimcilere kolaylıklar sağlandı. Sağlık alanında da hastanelerin tümüyle kağıtsız hastane ortamına geçmesi amaçlanıyordu. Örnek bir hastanede mükemmel bir sistem kurmuşlardı. Gördük ki, hasta yatıştan taburcu oluncaya dek hiçbir şekilde kağıt kullanılmıyor. Hasta eğer başka bir hastaneye gönderilecekse, o hastane de tümüyle kağıtsız bir hastane olmasına rağmen, hastanelerin bilgisayarları birbiri ile konuşamıyordu. Tıpkı iki ayrı bankanın ya da iki ayrı havayolu şirketinin bilgi sistemlerinin konuşamaması gibi… Sonuçta herkes kendi dilini kurduğu için bir hastaneden diğer hastaneye gidildiğinde hasta ortada kalıyordu. ‘Epikriz’ yani çıkış özetine bakıyorlar, sonra onu okuyan bir kişi yeni hastanenin kayıtlarına bu bilgileri giriyordu. Malezya’da durum böyle oldu. İngiltere’de ise Tony Blair, proje için 16 milyar pound ayırdı ve işin başına Richard Granger isimli ünlü bir bilişimciyi getirdi. Hatta kendi maaşı 230 bin pound iken, Granger’e 450 bin pounda yakın maaş verilmesi büyük olay oldu. Granger 15 yıl sürecek çok önemli bir program hazırladı. Bu sürenin sonunda her şey kağıtsız ortamda yapılacak ve İngiltere’deki meşhur ulusal sağlık sistemi dijital hale getirilerek, bir dijital sağlık devrimi yaratılacaktı. Granger dayanamadı ve ilk 5 yıllık kontratının bitmesine 6 ay kala işten ayrıldı. Yaptığı bir takım şeyler vardı tabii. Bazı sistemler  kurulmuştu, röntgenler bilgisayarlarda okunuyordu, reçeteleme sistemi çözülmüştü, ancak doktorlarla ve hatta güvenlik açısından halkla ters düştü. Çünkü bu işi yürütenleri yani sağlık çalışanlarını yanınıza almazsanız, bunun yürütülmesinin kullanıcılar açısından avantajı yoksa ve zorunlu değilse kullanmıyorlar.

Siz Türkiye’de bir vakıf hastanesinde bahsettiğiniz bu sınıflandırma, standardizasyon uygulamalarını gerçekleştireceksiniz. Diğer yandan özel hastaneler, kamu hastaneleri ve Sağlık Bakanlığı bünyesinde farklı uygulamalar var. Bu çalışmalar arasında bir eşgüdüm olacak mı?
Ben bundan yanayım; böyle bir eşgüdümün yaratılması kim ne derse desin şart ve olmazsa olmazlarımızdan. Babil Kulesi örneği bunu anlattığı için büyük simgesel önemi var. Bu uygulamalarla herkes Babil Kulesi inşa etmek misali, yüksek bilgiye ulaşmak istiyor. Ancak uygulamalar farklı olur, herkes ayrı dilden konuşursa Malezya ya da İngiltere’de olduğu gibi enkaz haline gelmekten kaçınamaz bir hale düşeriz. O nedenle söylemek istediğim şey buradaki eşgüdümün zorunlu olduğu, herkesin elini taşın altına sokarak bunu nasıl yapacağını düşünmesi gerektiği. Kamu ya da özel, herkesin bir şekilde ortak bir dil yaratmaya, ortak akıl üretmeye yönelmesi gerekiyor. Bu çalışmalar Türkiye’de yeni. Bence bu işi kurarken yanlışlar yapmadan, başka ülkelerde yapılan hatalardan ders almak çok önemli. Uygulamalar, emek isteyen ve zaman alan şeyler. “Ben yaptım oldu” diyerek olmuyor.

Güvenlik nasıl sağlanacak? Türkiye’de birkaç yıl önce hastaların sağlık bilgilerinin dijital ortamda saklanması ile ilgili sorunlar yaşanmıştı.
Hasta kayıtlarının güvenliği çok önemli ve duyarlı olmamız gereken bir mesele ancak hemen kabaca yaklaşılacak bir konu değil. Bugün bakıyorsunuz Yahoo, Google gibi büyük şirketlerin hesaplarına bile erişiliyor. O zaman elektronik hasta kayıtlarının güvenliğini neyle kıyaslayacağız? Siz ortalama bir vatandaş olarak ağzınızla kuş tutsanız, başkasının banka hesaplarına ulaşamazsınız. Bankalar ya da borsa bu güvenliği nasıl sağlıyorsa sağlık sisteminde de bu sağlanabilir. Amaç çok önemli. Elektronik sistemi şu an var olan kağıt sistemiyle karşılaştıralım. Kağıt dosyalarınızı da kolaylıkla başkası görebilir. Kağıt sistemin önemli hizmet kusurları var, hatta oran dahilinde daha fazla güvenlik kusuru var. Kağıt kayıtlara göre elektronik kayıtlar çok daha güvenli. Bugün bazı sistemlere parmak izi ile ya da göz tanıma ile girebiliyorsunuz. Sağlık bilgilerini de paylaşmak için izin verip vermemeniz ve bu verileri saklamanız mümkün. Bunun için gerekli teknik önlemler kolayca alınabilir…

Ayla Türksoy

İstanbul Üniversitesi Gazetecilik bölümü mezunu. Sabah gazetesinde üç yıl istihbarat-adliye muhabiri, Hürriyet Doğan Burda dergi grubunda 7 yıl sağlık editörü olarak çalıştı.

Journo E-Bülten