Görüş

Tecavüz değil haber rahatsız ediyor

Türkiye’de son yıllarda özellikle çocuk istismarı haberlerinden sonra bir takım çevrelerin refleksleri yaşanan bu olaylara karşı çıkmak yerine olayın haber yapılmasına karşı çıkmak oluyor.

Örneğin Karaman’da, Ensar Vakfı’na bağlı yurtlarda çocuklara toplu tecavüz olayını ortaya çıkaran kişi bir muhalefet odağı değil, işi toplumda yaşanan bu olayları ortaya çıkarmak olan bir gazeteciydi. Esasen haberi yapan muhabirin ya da çalıştığı gazetenin mevcut iktidara siyasi olarak yakın olması ya da olmaması haberin önüne geçmemesi gereken bir nokta. Ancak hükümete yakın çevrelerin neredeyse her gerçek haberi ‘hükümet karşıtlığı’ olarak tanımlaması gazetecilik-muhalefet ilişkisini en başından yanlış kurmaya neden oluyor.

Her muhabir, toplumda etki yaratacağı ve belki de bir şeyleri değiştirebileceği inancıyla haberini yapar ve haberini yaptıktan sonra da aslında haber, yapan kişiden ve gazetesinden de çıkmış olur. O haber artık kamunun olarak değerlendirilir. Gazeteci, “bir haber yapayım da birileri rahatsız olsun” diye haber yapmaz. Yapanlar varsa da onların adına gazeteci denmez. Ülkede yaşanan herhangi bir olayın ortaya çıkartılmasından sonra hükümetin zarar görmesi o haberin amacının hükümete, devlete zarar vermek amacıyla yazıldığı sonucunu ortaya çıkarmaz. Tam aksine gazetecilik kuramlarında basına atfedilen rol; haberleriyle, ortaya çıkardıklarıyla iktidar gücünü elinde bulunduranların kendilerini sorgulama ihtiyacı hissetmelerini sağlamaktır.

Çocuk istismarı ve tecavüz haberlerinden sonra bu olayların neden yaşandığını sorgulamak yerine neden bu olaylar ortaya çıkarılıyor, neden haberleri yapılıyor diye bu haberlere karşı tutum almak ağır bir patolojik vak’a olmaktan öteye geçememekte. Gazetecilik yapan herkes bilir ki; cinsel istismar vak’aları dünyanın her yerinde büyük bir haber değeri taşır ve bu olayları haberleştirmek muhabirin esas görevlerinden birisidir. Ayrıca cinsel istismar haberlerinin haber değeri niceliksel olarak da ele alınamaz, 45 çocuğun cinsel istismara maruz kalması ile 1 çocuğun maruz kalması aynı derecede haber değeri taşır.

Son olarak, Gaziantep Islahiye’de 9 aylık bir Suriyeli bebeğe tecavüz edilmesinin BirGün gazetesinden Hüseyin Şimşek tarafından ortaya çıkartılmasından sonra haberi yapan muhabir ve gazetesi dış güçlerin temsilcisi olmakla, devlet düşmanlığı ve vatan hainliği ile suçlanmakta. Normal bir insan daha haberin başlığını okuduğunda bile irkilirken bu suçlamaları yapanların bu hassasiyetin çok uzağında olduğu aşikar.

Özellikle haberin sosyal medyada gündem olmasından sonra operasyonel olarak başlatıldığı anlaşılan bu tepkileri açıklamak için iletişim bilimleri de sosyoloji de psikoloji de eksik kalıyor. Bu haberden sonra #Antepte9AylıkBebeğeTecavüz etiketi altında paylaşılan yorumlar doğrudan haberi yapan muhabiri ölümle tehdit etmeye kadar uzanıyor. Yorumlar incelendiğinde neredeyse hepsinin tek bir merkezden gelen akış çerçevesinde yazıldığını tespit etmek zor değil. Ancak algı oluşturma süreci de tam olarak burada başlıyor. Önce Twitter’da takipçi sayısı yüksek olan kullanıcılar diğer haberlerde olduğu gibi bu haberde de ‘devlet düşmanlığı’ seziyor ve sonrasında suya atılan taş etkisi gibi bu yaklaşım sosyal medyada dolaşıma sokuluyor.

Gazetecilik-siyasi muhalefet ilişkisini kuramayan gazeteciler olabilir, tıpkı gazetecilik-iktidara yakınlık ilişkisini kuramayan gazeteciler olduğu gibi. Ancak bir çocuk istismarı haberi üzerinden doğrudan siyasi tavır almak ve daha önce hiç tanımadığı bir muhabiri terörist olarak hedef göstermek gerçekten haberin doğruluğunu ve amacını sorgulamak mı?

Türkiye’de gazeteciliği kilitleyen nokta tam olarak bu, değil mi: Mevcut hükümete yakın olmayan gazetelerde yapılan tüm haberlere sistemli bir saldırı ve hem muhabirleri hem de bu gazeteleri itibarsızlaştırma çabası. En temel mantıkla: ülkede yaşanan herhangi bir sorundan elbette iktidar gücünü elinde bulunduranlar ve devleti yönetenler sorumlu. Gazetecinin görevi ise ulaştığı olayı doğruladıktan sonra haberini yapmak ve bunu gündeme getirmek. Nitekim bu haberlerden sonra özellikle sosyal medyada yapılan bu saldırılar esasen o muhabir ve gazete özelinde tüm gazetecilik faaliyetini hedef almakta.

Antep’te yaşanan olayın haberleştirilmesinden sonra Twitter’da yapılan bazı yorumlar bu bağlamda bilgi verici olacak:

Tehlikeli olan nokta, bu yorumları yapanların, küfür edenlerin, hatta ölüm tehdidinde bulunanların ‘haberi yapan ve yaptıran terör odaklarına hizmet ediyor, devlet düşmanlarıdır’ yaklaşımı sayesinde başlarına bir şey gelmeyeceğinden emin olmaları. Yani birileri oturdukları yerden gazetecilik faaliyetine savaş açmış durumda ve buldukları yöntemle bunu çok kolay bir şekilde yaptıkları görülüyor.

Antep’teki tecavüz olayında ilk başlarda yapılan yorumların tamamı akıllarla dalga geçecek şekilde, “CIA, Twitter ve sol gazeteler devlete operasyon yapıyor” şeklindeydi. Twitter’da, hesabının adı ve profil fotoğrafı gerçek olmayanların haberin doğruluğu üzerinden gazetecilik dersi verdiği trajikomik bir vaziyet vardı. Daha sonra AKP Gaziantep Milletvekili Şamil Tayyar’ın Tweet’inden sonra haberin doğru olduğu da bir şekliyle kabul edilmiş oldu.

Ancak üzerine düşünülmesi gereken ve benzerlerinin de gayet yaygın olduğu şöyle bir yaklaşım gelişti:

Gazetecilik, ‘tecavüze değil haberinin yapılmasına karşı çıkan bir garip kitlenin’ saldırısı altında.

Gazeteciliği savunmak istiyorsak bu karanlık kitleyi çözümlemeli ve üzerine gitmeliyiz. Yoksa yapılan her haberden sonra ‘devlet düşmanı, terörist’ olmaya devam edeceğiz.

Egemen Aldoğan

Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi mezunu. Aynı üniversitede Gazetecilik yüksek lisans programı derslerini takip ediyor. Farklı medya mecralarında ve özel prodüksiyon kurumlarında çalıştı. Türkiye siyasi tarihi, basın tarihi ve siyasal iletişim konuları üzerine yoğunlaşıyor.

Journo E-Bülten