Söyleşi

‘Toplumsal kriz sürerken uzun vadeli karar vermeyin’

Artan terör, şiddet, cinsel saldırılar ve son olarak da 15 Temmuz akşamı gerçekleşen darbe girişimi ile kaygı ve korku günlük hayatımızın bir parçası haline geldi. Peki ama hayat böyle geçer mi? Yaşadığımız travmayla nasıl başa çıkabiliriz? Türk Psikologlar Derneği İstanbul Şube Başkanı ve Kadir Has Üniversitesi Psikoloji Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Aslı Çarkoğlu anlattı.

Terör saldırıları, taciz-tecavüz skandalları, son olarak da 15 Temmuz darbe girişimi… Tüm bu felaketler toplum üzerinde nasıl bir travma yaratıyor?
Güvensizlik, korku ve endişe duyguları artıyor. Kişiler kendilerini devamlı bir alarm halinde tutabiliyorlar, bu da hem psikolojik hem de fizyolojik olarak çok yorucu bir hâl. Bir araba veya ev alarmı analojisinden gidersek, bu üst üste gelen krizler kişinin doğal alarma geçme sistemini bozarak fazla hassaslaştırabiliyor. Bir çeşit üstüne kuş konunca dahi çalışmaya başlayan ‘aşırı hassas’ alarm sitemi hatası oluşuyor.

Bu tür travmaların ardından yaşadığımız şehri veya ülkeyi terk etme isteği duymamız normal mi? Bu ruh hâli nasıl açıklanır?
Bu gibi kriz ve kişinin kendi veya sevdiklerinin hayatına tehdit algısı en temel ‘kaçma veya savaşma’ mekanizmalarımızı hareketlendiriyor. Bu sistemin de adı üstünde bir modu savaşmak ise diğer modu kaçmaya programlı. Bu, tehlikeli yer, ortam ve durumlardan uzak durma olarak genelde gördüğümüz bir durum (örneğin deprem sonrası kapalı alana girememe gibi de ortaya çıkıyor) ancak tehdit bulunulan coğrafi mekana bağlanır ise, o mekanı terk isteği de yaratabilir. Bu gibi tepkilere, “anormal bir duruma verilen normal tepkiler” diyoruz. Yani böylesi anormal şartlar altında bu tepkilerin ortaya çıkması anlaşılabilir. Ancak tepki ortaya çıktı diye eyleme geçmek her zaman doğru olmaz. Örneğin, depremlerden sonra da binaya girme korkusu yaşayanların ilelebet çadırlarda yaşamasını uygun görmediğimiz gibi. Bu tepkiler kriz zamanında anlaşılabilirdir ancak zaman içinde geçmeleri, kişinin eski normaline dönmesi beklenir. Bu sebeple de kriz durumları devam ederken önemli, uzun vadeli kararlar verilmesinin ertelenmesi uygun olur, ülkeyi terk kararı da böylesi uzun vadeli bir karar olarak, ertelenmesi daha uygundur.

asli_carkoglu
Doç. Dr. Aslı Çarkoğlu

Özellikle televizyonda ve sosyal medyada bitmeyen ‘son dakika’lar insanlar üzerinde güvensizlik, ümitsizlik ve korku duygusunu artırıyor. Bu duygularla nasıl baş etmek gerekir?
Bu ‘son dakika’ haberleri aslında krizin hâlâ devam ettiğinin göstergeleri olarak da değerlendirilebilir. Aynen deprem sonrası artçıları gibi. Bu artçıların bir süre devamı her krizde beklenen bir durumdur. Sabırlı olmak önemli. Toplumu sakinleştirme adına toplumun bilgilenme kanallarının kapatılması uygun olmayacağı gibi, bu ‘engel’ kişiler tarafından daha da büyük bir tehdit kaynağı olarak algılanabilir, belirsizlik ve endişeyi arttırabilir.

Televizyon ve sosyal medya ile iç içe olan çocuklara içinde yaşadığımız süreci nasıl anlatmalıyız?
Çocuklar ebeveynlerinin tepkilerinden etkilenir bu nedenle hiçbir şey olmamış gibi davranmak yerine; çocukların duyguları ve kaygıları hakkında konuşmasına izin vermek gerekiyor. Olayı unutturma gibi gerçekçi olmayan bir çaba sergilemek değil, çocuğun yaşananları anlamasına ve kavramasına yardım etmek en doğru olanı. Böyle zamanlarda aileler çocukları ile daha çok vakit geçirmeli, ancak aşırı koruyucu ve her istediğini veren konumunda olmaktan uzak durmalılar.

Güvensizlik ve kaygı ile her an bir terör saldırısıyla karşı karşıya kalabiliriz korkusuyla sokağa çıkma isteğinde azalma, güzergâh değiştirme, toplu taşıma araçlarını tercih etmeme gibi tepkiler veriyoruz. Toplum olarak yalnızlaşıyor muyuz?
Bu gibi tepkileri krize sebep olan olayın ardından bir süre için ‘olağan’ karşılıyoruz. Yalnızlaşma gibi bir sorun ile karşı karşıya olduğumuzu düşünmek için henüz çok erken. Aksine, böyle zamanlarda bireyler kendi yakın çevrelerine döner, onlarla daha fazla zaman geçirme eğiliminde olurlar. Gece geç saatlere kadar işte zaman geçirmek yerine erken saatlerde eve dönmek, tatile şehir dışına gitmek yerine şehirde geniş aile ile kalmayı tercih etmek gibi. Kriz durumlarında telefonların çokça kullanılmaya başlaması da buna bir örnek aslında. Ancak bu gibi zamanlarda yakın çevremizdekilere göz kulak olmak önemli de olur. Toplu taşımaya binemem bahanesi ile yürüyerek de gelebileceği sosyalleşme, buluşma imkânlarını geri çevirmeye başlayıp gittikçe kendi kabuğuna çekilen tanıdıklarımızı daha sık arayıp sormak, onları beklemeden onların kapısına giderek aramak iyi birer önlem olabilir. Ayrıca geçmişinde aşırı kaygı veya depresyon ile sorunlar yaşamış tanıdıklarımızı da arama-sorma listemizin başına eklemek iyidir. Bu gibi krizler kişilerin eski sorunlarının nüksetmesine sebep olabilir.

Herkesin psikolojik destek alamayacağını varsayarsak kişi kendini iyileştirmek, günlük hayatına devam etmek için neler yapabilir?
Olaylar sonrası verdiğimiz tepkiler ‘beklenmedik olaylar karşısında verdiğimiz normal tepkiler’ olduğundan sosyal destek almak, yaşananları aile ve arkadaşlarla paylaşmak ve dayanışmanın sağlanması şikâyetlerle başa çıkmada önemli.

Gülin Küpelioğlu

İzmir Ekonomi Üniversitesi Medya ve İletişim/Habercilik bölümü mezunu. 2012 ve 2015 yılları arasında Habertürk TV'de program editörlüğü ve haber prodüktörlüğü yaptı. Kadir Has Üniversitesi İletişim Bilimleri yüksek lisans programını bitirdi. Kadir Has Üniversitesi İletişim Fakültesi Yeni Medya Laboratuvarı'nda koordinatör olarak çalışıyor.

Journo E-Bülten