Dosya

TV düellosu: Siyasetçiler için iki ucu keskin bıçak

Türkiye’de 17 yıl sonra yeniden karşıt siyasi kanatlardaki iki büyük partinin iddialı siyasetçileri canlı yayımlanacak bir televizyon münazarasında karşı karşıya gelecek. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve ana muhalefet lideri Kılıçdaroğlu bu formattaki programlarla geniş kitlelerce tanınıp liderliğe yürümüşlerdi. Ancak ekrandaki düelloyu kaybedince karizması çizilen, hatta siyasi hayatı sona eren siyasetçiler de gördük. Bu tartışmanın “hoş bir sosyal medya gevezeliği” olmaktan öteye gidemeyeceğini savunanlar da var. Konu gündemdeyken Türkiye’de televizyon münazaralarının dününe ve bugününe bir bakalım dedik.

Türkiye’de seçime girecek iki büyük partinin liderinin beraber bir canlı yayına katılması son olarak 2002 yılında Kanal D stüdyolarında yaşanmıştı. Cumhuriyet Halk Partisi (CHP)  lideri Deniz Baykal ile Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP veya AK Parti) lideri Recep Tayyip Erdoğan seçime bir hafta kala, gazeteci Uğur Dündar’ın “Seçim Arenası” programına konuk olup soruları yanıtlamışlardı.

Erdoğan’ın yükselişi

O dönemde siyasi yasaklı olduğu için şahsen seçime giremeyen Erdoğan anketlerin de verdiği güçle Baykal’a göre daha memnun bir şekilde bu yayından ayrılmıştı. Baykal ise yayında Erdoğan’ın siyasi yasaklı olmasını yanlış bulduğunu dile getirmiş ve seçim sonrasında bu durumun ortadan kalkması için uygun zeminin hazırlanacağına dair olumlu mesajlar vermişti.

17 yıl önceki Erdoğan-Baykal canlı yayını, Türkiye’de siyasi münazaralar tarihinin özellikle 1990’larda örneklerine sık rastlanan bir uzantısıydı. Erdoğan da 1990’lı yıllarda gerek halkın farklı kesimlerinin, mesela öğrencilerin sorularını yanıtlayarak; gerekse diğer liderlerle münazaralara katılarak geniş kitlelere ulaşmıştı.

Fırat’ın düşüşü

Erdoğan-Baykal canlı yayınından altı yıl sonra, sonuçları ülkenin siyasi hayatına ciddi biçimde yansıyan iki televizyon tartışması daha yaşandı. 2009 yılındaki yerel seçimlerden önce yapılan bu siyasi münazaraları da Uğur Dündar yönetti.

İlkinde, dönemin CHP Grup Başkanvekili Kemal Kılıçdaroğlu ve AKP Genel Başkan Yardımcısı Dengir Mir Mehmet Fırat “hayali ihracat” iddiaları üzerinden tartıştı. Programda yaşananlar Fırat’ın partideki tüm görevlerinden istifasına uzanan bir sürece evrildi.

Kılıçdaroğlu başkan oldu

Bu programdan kısa bir süre sonra Kılıçdaroğlu, bu kez dönemin Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek ile canlı yayında karşı karşıya geldi. Kılıçdaroğlu bu iki programda yakalanan havanın da etkisiyle partisi tarafından İstanbul’a belediye başkan adayı gösterildi. Bu seçimi kaybetse de CHP liderliğinde Baykal’ın halefi oldu.

Son yıllarda muhalefet siyasetçileri, seçim öncesi iktidardaki rakipleriyle beraber canlı yayına katılma isteklerini kamuoyu önünde sıklıkla dile getirdi. Ancak iktidar partisi ve Erdoğan’dan bu öneriye yıllardır yanıt gelmiyor. Örneğin geçen yıl yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerinin kampanya sürecinde CHP’nin adayı Muharrem İnce, “Cumhur İttifakı” adayı Erdoğan’la canlı yayında tartışmak istediğini sıklıkla dile getirdi, ancak olumlu yanıt alamadı.

Yeniden seçimle beraber durum değişti

31 Mart yerel seçimleri öncesinde ‘Millet İttifakı’nın adayı Ekrem İmamoğlu da İnce’yle benzer bir şekilde Binali Yıldırım ile yayına çıkmak istediğini söyledi. İktidar kanadı bu talebi de yanıtsız bıraktı. Ancak İmamoğlu’nun 31 Mart’ta kazanıp mazbatasını almasından sonra Yüksek Seçim Kurulu’nun İstanbul’da seçimi 23 Haziran’da yenileme kararıyla beraber her şey değişti.

Gazeteci Didem Arslan Yılmaz, 20 Mayıs akşamı Habertürk ekranından yaptığı çağrıyla İmamoğlu ve Yıldırım’ı canlı yayında tartışmaya davet etti. İki gün sonra iki aday da farklı kanallarda ayrı ayrı katıldıkları canlı yayınlarda buna yanıt verdi.

İki taraf anlaştı

Yılmaz’ın önerisi sorulan İmamoğlu, “Ben her yerde söyledim. Oturalım konuşalım. İstanbul’u konuşalım. Kimi tercih ediyorsa tercih etsin” dedi. Yıldırım ise sonrasında tartışma yaratacak şu sözleri sarf etti: “Olabilir, bakarız. Onun için garanti veremem. Tek başıma bir karar veremem. Sizinle program yapmaktan memnuniyet duyarım.”

İktidar kanadında ilk kez ağızdan “Olabilir” sözünün çıkmasının ardından yaşanan süreçte iki parti arasında canlı münazara için temas kuruldu. Taraflar yayının seçimden tam bir hafta önce, 16 Haziran Pazar günü saat 21.00’de, gazeteci İsmail Küçükkaya’nın moderatörlüğünde yapılması konusunda mutabık kalındı. Çağrıyı yapan gazetecinin kadın, moderatör seçilenin ise erkek olması tartışma yarattı.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR – GAZETECİ KADINLAR BU KONUDA NE DÜŞÜNÜYOR?

İktidar kanadının ortak yayına bu kez “evet” deme nedeninin “anket sonuçları” olduğuna dair değerlendirmeler de yapıldı. Bu süreçte uzun süre suskun kalan tek bir isim vardı: Cumhurbaşkanı Erdoğan. Konuyla ilgili 14 Haziran gününe kadar konuşmayan Erdoğan’a bir basın toplantısında yayını izleyip izlemeyeceği soruldu. Cumhurbaşkanı şöyle yanıt verdi: “Tüm Türkiye inşallah Yıldırım-İmamoğlu tartışmasını izler.”

Sonuçları iktidar politikasını değiştirebilir

31 Mart öncesinde zaman zaman günde birkaç miting düzenleyen, ancak yeniden seçim kararının ardından “geri planda kalmayı” tercih eden Erdoğan’ın aynı basın toplantısında sarf ettiği şu sözler, TV münazarasının sonuçlarına göre cumhurbaşkanının yeni bir strateji belirleyebileceğine işaret olabilir:

“Belediye başkanı adayımız sürecin içinde. Kalan son haftaya girerken bu tür halkla kucaklaşma toplantıları yapmayacağımı kimse söyleyemez. Önümüzdeki hafta içinde bu tür planlamalar yapılıp halkla buluşmalar çerçevesinde bir arada olmak suretiyle İstanbul’u dolaşacağız.”

Gençlere geçmişe dair bir mesaj gibi

Gazeteciler ve iletişim uzmanları, İmamoğlu-Yıldırım canlı yayınıyla yıllar sonra ekranlara dönen münazara geleneğimiz hakkında farklı görüşlere sahip.

İki adayın programda soruları eşit sürede cevaplamak zorunda olmasının tartışmanın ruhuna aykırı olduğunu belirten Milliyet yazarı Sina Koloğlu, İmamoğlu-Yıldırım canlı yayınını şöyle tanımladı: “Gerek görüldüğü için’ yapılan bir tartışma programı. Ya da gençlere ‘Bak bir zamanlar böyle şeyler oluyordu’ resmi geçidi.”

“Reyting Canavarı” adlı köşesiyle tanıdığımız Koloğlu, tartışmanın seçmen nezdinde belirleyici bir etki yaratmayacağını söylüyor.

‘İktidar açısından zorunlu bir risk’

Siyasal iletişim uzmanı Suat Özçelebi ise “Melih Gökçek ve Dengir Mir Mehmet Fırat’la çıktığı tartışmalardaki ‘sakin güç’ performansı onu adeta yıldızlaştırdı” sözleriyle Kılıçdaroğlu’nun katıldığı yayınları hatırlatıyor. 

“Adeta susarak rakiplerinin sunucuyla birlikte kendi kendilerini yemelerini sağlamıştı” diyen Özçelebi, İmamoğlu-Yıldırım yayınının iktidar kanadı için “zorunlu bir risk” olduğunu vurgulayarak şunu ekliyor:

“Yıldırım belagatı, beden dili, sözlü iletişimi çok başarılı bir siyasetçi değil. Ayrıca gaf potansiyeli yüksek. Şu anda yarışta geride olduklarını düşündükleri için bu riski aldıklarını düşünüyorum AK Parti’nin. Ayrıca her kararın Cumhurbaşkanı tarafından alındığı, ona sormadan hiçbir şey yapılmadığı izlenimini yıkmak için de bir tür meydan okuma gibi sunulabilir. Ön cephede cumhurbaşkanı değil, Yıldırım var havası yaratmak…”

İki tarafın taktikleri

İktidar kanadının İmamoğlu’nu öfkeli ve kibirli göstermeye çalıştığını savunan Özçelebi’ye göre, Yıldırım cephesinden bu durumu açığa çıkaracak iddialar ve ataklar olabilir.

Cumhurbaşkanının onayı olmadan bu yayının gerçekleşmeyeceğine inandığını söyleyen gazeteci Murat Yetkin’e göre Erdoğan, bu yayının AKP’ye yarar getireceğini düşünüyor.

“TV tartışması demokrasi açısından büyük nimet” düşüncesine karşı çıktığını vurgulayan akademisyen Murat Sevinç’in görüşü ise iki aday arasındaki tartışmanın anti-demokratik uygulamaları meşrulaştırıcı bir yanı bulunduğu yönünde. İmamoğlu’nu “yeni,” AKP’yi ise “sona ermiş görünen ama direnen” birer hikâye olarak niteleyen Sevinç şunları ekliyor: 

‘Like almaktan başka etki yapmaz’

“Ne yazık ki Türkiye muhalefeti ya da muhalif olduğu kanısında olanlar da çoğu zaman ‘meşrulaştırma’ konusunda çok cevval davranıyor. Manzara şu değil mi sizce de: Ey muhtelif hukuksuzlukların failleri, sakın geleceğe dair bir endişeniz olmasın, biz iktidar olsak da böyle tatlı tatlı tartışacağız TV’lerde. Bu nedenle Türkiye’de, o romantik ‘Yargılanacaksınız!’ sloganı hep naif bir ‘arzu’ olarak kaldı. Ama tabii, o akşam tweet atanlar çok ‘like’ alır, bu başka. TV tartışması çok hoş sosyal medya gevezeliğine neden olur, tadını çıkarır herkes! Bir aydır bir TV programı ve kimin sunacağı konuşuluyor. Bir ülkenin başına daha acayip ne gelebilir ki?!”

Siyasi adayların televizyon münazaralarının “beşiği” diyebileceğimiz yer ABD. Bu formatın Türkiye’nin de aralarında olduğu birçok ülkeyi etkilediği ülke, “siyasi aday tartışması” konusunda da ilk akla gelen örnek.

ABD’deki format bir oyun gibi

İstanbul Bilgi Üniversitesi İletişim Fakültesi öğretim üyesi Alper Kırklar, Türkiye’de uzun zamandır böyle bir tartışma yapılmadığı için pazar günkü yayını “olumlu” bulduğunu söylüyor. Kırklar, ABD’deki formatı şöyle anlatıyor:

“ABD’deki tartışmalarda ilk kimin söz alacağından tutun da adayların konuşacağı süreye kadar her şeyde eşitlik vurgusunu görüyoruz. İlk sözü kimin alacağı yazı-tura ile belirleniyor ve her iki adaya da eşit süre veriliyor. Bu tıpkı bir spor müsabakasında her iki tarafa da eşit şartların verilmesi gibi bir işleve sahip. Eşit şartların sağlanması aslında Johan Huizinga’nın ifadesi ile etik konusunun vurgulanmasını amaçlıyor. Böylece ‘iyi olan kazansın’ın altı çizilmiş oluyor. Ayrıca yine oyun metaforu üzerinden gidecek olursak, bu tür yayınlarda stüdyoda ya da tartışmanın yapıldığı yerde seyircilerin bulunmasının ve bu seyircilere de soru sorma hakkının tanınması gerekli olduğunu düşünüyorum.“

‘Televizyon ışığı’ kimde?

Binali Yıldırım, 2002’den bu yana hükûmette aldığı görevlerden dolayı kamuoyunun aşina olduğu bir isim. Ekrem İmamoğlu ise 31 Mart seçimi kampanya döneminde ekranlarda yer bulmaya başladı. Peki, ‘televizyon ışığı’ terazisinde kim ağır basıyor?

İki adayın farklı özelliklerinin önde olduğunu söyleyen gazeteci Murat Yetkin, “İmamoğlu daha genç ve dinamik, iyi konuşmacı. Ama Yıldırım da deneyimli ve o da hazırcevap bir siyasetçi. İmamoğlu tabandan aldığı dinamizmi ekrana yansıtıyor, Yıldırım ise devletin güç ve imkânlarını” değerlendirmesini yapıyor.

Akademisyen Alper Kırklar’ın dikkat çektiği nokta ise iki adayın da “yorgunluğu.” Bu durumun aynı zamanda ‘tahammül sınırı’nın da azalmasına yol açtığını belirten Kırklar, sakinlik ve pozitif yaklaşımını koruyan adayın yarışı önde bitireceğini söylüyor.

‘Yanıt vermek yerine istediğini söyleyecekler’

Moderatör İsmail Küçükkaya’nın işinin kolay olmadığını, çünkü adayların süreyi zorlayacağını vurgulayan siyasal iletişim uzmanı Suat Özçelebi, soruların “zayıf” olması durumunda neler olacağını şöyle tarif ediyor: “Adaylar yanıt verirken zaten kendi istediklerini söyleyecekleri için gündeme getirmek istedikleri her şeyi, soruya yanıt veriyormuş gibi yaparak yine de söyleyeceklerdir. Burada moderatör zorlanabilir.”

Özçelebi, İmamoğlu’nun ekibine bir uyarıda da bulunuyor: “İmamoğlu çok terliyor, bunun ekrandan nasıl yansıyacağı bazen söylediklerinden daha önemli olabilir. Eminim stüdyonun klimasının iyi çalışmasını talep edecektir İmamoğlu ekibi.”

Yumuşak karın: Yaptık, yine yaparız

Yıldırım’ın kampanya sloganlarında kullandığı “Yaptık, yine yaparız” sözünün aynı zamanda ‘yumuşak karın’ olarak niteleyen Özçelebi, şöyle devam ediyor:

“Çünkü vaat ettiği her şey için ‘Şu ana kadar niye yapmadınız’ denebilir. 25 yıldır belediyede, 17 yıldır hükümette olan bir partinin adayı. İstanbul’da ne sorun yaşanıyorsa aslında onun sorumluluğunu paylaşıyor. Bu açıdan da sıkıştırılacağını düşünüyorum. Özellikle İmamoğlu’na ‘Yapamazsın, kaynak yok’ dediği her şeyi sonra kendisinin fazlasıyla vaat etmesi de tartışmanın bence önemli bir bölümünü oluşturacak. Ekipleri buna yönelik hazırlık yapıyorlardır.”

‘Yılmaz’ın kraker yeme görüntüsünü unutamıyorum’

“Rakibiniz konuşurken, moderatör soru sorarken ne yaptığınız, nasıl durduğunuz seyircide ciddi etkiler yapabilir” diyen Özçelebi, 90’lı yıllarda canlı yayınlanan Mesut Yılmaz-Tansu Çiller tartışmasını hatırlatıyor: “Yılmaz’ın sinirden masadaki bütün krakerleri hırsla yediği görüntüsünü hâlâ unutamıyorum.”

Moderatörlüğe talip olduğunu ‘ironik bir dil’le Habertürk’teki köşesinde yazan gazeteci Oray Eğin ise televizyonun bir eğlence aracı olduğunu ve bu yayının da televizyon izleyicisini avutacak boş konuşmalardan ibaret olduğunu savunuyor.

‘Mısır patlatıp ekran başına geçeceğiz’

Bilinçli seçmenin televizyon performansına göre değil, politika ve vaatlere göre oy verdiğini söyleyen Eğin, “Bu noktadan çok uzaklaştığımızı fark ediyorum, o yüzden mısır patlatıp ekran başına geçeceğiz pazar eğlencesi olarak” diyor.


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR – ‘TV YERİNE RADYODA YAYIMLANSA DAHA İYİ OLURDU

Emrah Temizkan

Kadıköy Anadolu Lisesi ve İstanbul Bilgi Üniversitesi Medya Bölümü’nden mezun oldu. Gazeteciliğe başladığı 2008 yılında 32.Gün'de yapım asistanı ve stüdyo şefi olarak çalıştı. Birand Yapım bünyesinde hazırlanan belgesellerde editör ve yönetmen yardımcısı olarak görev aldı. BirGün gazetesinde muhabir ve editör görevlerinin ardından Diken'de 2014-2018 yılları arasında editörlük ve sorumlu yazı işleri müdürlüğü yaptı. Son olarak Açık Radyo'nun web operasyonunu yürüten Temizkan, serbest gazeteci olarak devam ediyor.

Journo E-Bülten