Adım adım ölüme yürüdüğü bilinciyle hareket eden Kafka’yı merak edenler için bir yeniden yorum; Yaşamın İhtişamı. Bir yazarın gizli saklı kalmış davranışlarının neler olabileceğine dair sorular soruyor ve bizi de bu merakın sınırlarında gezdiriyor. Michael Kumpfmüller senaryo diline yakın bir dille kurguladığı metninde adeta mahremiyete bir kamera kurup kendi geri çekiliyor. Kitap boyunca yazarın sesini neredeyse duymuyoruz. Bu yönüyle Kumpfmüller, kendi düşlerinde yarattığı Kafka’yı bizle baş başa bırakıyor. Yaşamın İhtişamı; ölümünden sonra tanıdığımız bu büyük yazarın; kadına, babasına, ailesine, eski ilişkilerine, hastalığına, ölüme, korkularına ve şaşırtıcı cesaretine karşı yeni bir tanıklık.
Ölüme yürüyen adamın iyileştiricisi bir kadın
Kitap Kafka’nın hastalıklarına çare bulmak için gittiği Baltık Denizi’nde Dora Diamant’la tanışmasıyla başlıyor. Hayatı boyunca akciğer rahatsızlıklarından muzdarip olan yazara hastalığı, bu kez hiç ummadığı bir ilişkinin kapılarını açıyor.
Dora; Kafka’dan on beş yaş küçük olmasına rağmen onu hayata döndürmeye kendini adarcasına aşık ve onu büyük bir hayranlıkla izleyen bir kadın. Yazarın hastalığının onu ölüme sürüklediğini biliyor ama bu onu Kafka’ya aşık olmaktan alıkoymuyor. Belki de onu yaşamda tutmak için kendine büyük bir ödev yaratıyor ve bu mücadelesi göz dolduruyor.
Kitap kimi bölümlerde bu mücadeleci kadının hikâyesine odaklanıyor ve Dora’nın dünyasına bizi davet ediyor. Kendini Dora’nın kollarına bırakan Kafka’nın gücünü ve yaşama direncini yakalıyoruz. Bir tür iyileşme, arınma yaşıyor Kafka Dora’da.
Kısa süreli iletişimsizlikler aralarına girse de kitap aynı zamanda bir kadının sevdiği zaman yapabileceklerinin sınırı olmadığını da gözler önüne seriyor. Ve ölümün eşiğindeki Kafka’nın son aşkını da bu vesileyle yeniden hatırlıyoruz.
“Çocuk gibiyim, diyor Franz. Fakat çocuklar bile hayata atılıyor, yataklarını terk ediyorlar, ben ise tam tersi: Hayata atılmaktansa, gittikçe uzun süre yorganların altına sokuluyorum.”
Kafka’nın kadınları
Dora’dan önce Kafka’nın hayatına giren üç kadın olduğunu biliyoruz Felice Bauer, Julie Wohryzek ve Milena Jesanska. Felice ve Julie’yle nişanlanıp ayrılan Kafka’nın Milena’yla olan uzun mektuplaşmaları onun ruh alemini anlamamız için bir hazine. Bu üç kadının ortak özelliği üçünün de Kafka’yla ilişki yaşadığında 20’li yaşların ortasında olması. Dora’nın da 25 yaşında olması Kafka’nın ilginç bir biçimde aynı yaş grubundaki kadınların ilgisini çektiğini ve Kafka’nın geçmiş ilişkilerine yeniden göz gezdirdiğimizde benzeri şeyleri Dora’yla da yaşadığını fark ediyoruz. Mektup aşkları, araya giren mesafeler, şehirler, vazgeçişler, yeniden alevlenen duygular Kafka’nın kadınlarla olan ilişkilerinde hep bir odaklanamama ve yerli tabirle bir nevi; ‘tamamına erdirememe’ hali olduğu aşikâr.
Yaşamın İhtişamı: Gelmek mi, kalmak mı, gitmek mi zor?
Yaşamın İhtişamı ‘gelmek’, ‘kalmak’ ve ‘gitmek’ üzerine kurulu üç bölümden oluşuyor. Zaman dilimi olarak kendine yolculuğun evrelerini seçen kitap bu yönüyle de dikkate değer. Ölümün kıyısında olsak dahi kapımızı ne zaman çalacağını bilmediğimiz aşkın ‘geliş’iyle açılan metin, ‘kalma’nın imkânsızlığı ve kontrolümüz dışında gelişen mecburi ‘gidiş’lerden alıyor ritmini ve bunu romanın tamamına yayıyor.
Kentlere ruhunu veren bir yazar
Kitabın bir diğer ilgi çekici yanı ise Prag’la özdeşleşmiş Kafka’yı bu kez Viyana ve Berlin’le okuyoruz. Kitaba ilhamını veren aşkın savruluşuyla beraber biz de Orta Avrupa’nın diğer kentlerini geziyoruz. 1923’ün Orta Avrupa’sını dekor olarak kullanan metin Avrupa’ya yavaş yavaş gelmekte olan ekonomik krizi de es geçmiyor ve arka planda bu yoksulluğun izleri görülüyor. Kentler bir duygudan bir duyguya geçişi sağlıyor ve Kafka’yla Dora’nın umutsuz aşkı bulvarlara, caddelere, parklara sirayet ediyor. Aşklarının umudu olarak Berlin’i muştuluyan kitapta Viyana onlar için ayrılık demek. O kasvetli, lacivert atmosferini bildiğimiz ve Kafka’nın şehri olarak anılan Prag ise sona doğru sahne alıyor ve Dora için ölgünlüğün ve bitişin sembolü oluyor.
Çok geçmeden…
[Kafka dış-dünyaya] bir türlü akıl erdiremiyor, çünkü yaşayan bir şey var karşısında. Ama Franz’ın kendisi yaşayabilecek biri değil. Franz yaşam gücünden yoksun. Franz asla kavuşamayacak sağlığına. Franz çok geçmeden ölüp gidecek.
Milena bu satırları Kafka’yı tanımamızı sağlayan en yakın dostu Max Brod’a 1920’de yazmış. Dış dünyaya ve kötülüğe asla akıl erdiremeyen bu saf ve cesaretsiz yazar hakkında belki de içeriden edinebildiğimiz en sarsıcı satırlar bunlar. Ne yaşarsa yaşasın -yaşam gücünden yoksun olduğunu- onu anlatanlardan bildiğimiz Franz buna rağmen bu yaşamı algılamamızda en büyük anlatıcılardan biri oldu kuşkusuz.
Dünyayı yazmak mı yoksa değiştirmek mi gerek?
Franz Kafka edebiyat tarihinin en düşündürücü yazarlarından. Kurduğu dünyayla benzeri olmayan bir imgelem sahibi. Kendinden önce pek eşine rastlanmayan çok yönlü bir dilin kurgulayıcısı. Bu yönüyle de kendinden sonraki edebiyatın bir nevi avangardı. Modernizmle birlikte yeniden üretilen insan tipinin ve arayışlarının karşılığı bir yerde. 19.yy’da Nietzsche’nin, Dostoyevski’nin sorduğu sorular 20. yy.’da Kafka’da yanıt bulmuş gibidir. Hiç bitmeyen ‘Dava’, bir türlü bulunamayan ‘Şato’ modern insanın çöküşünün en büyük anlatılarından. Praglı sıradan bir sigorta memuruyken yalnızca geceleri yazabilen bu tuhaf görünümlü adamın dünyaya kattığı etki şüphesiz çok büyük.
Michael Kumpfmüller bu vesileyle Kafka’yı yeniden düşünmemizi sağlıyor ve onun mahremine bizi davet ediyor. Kumpfmüller dilini Kafka romanlarına benzer bir metafora yakınlaştırıyor. Beklemenin, korkunun, giderek artan bir gerilimin bu romanda olduğunu söyleyebiliriz. 1985 yılından beri bağımsız gazetecilik yapan Kumpfmüller romanda da bir gazeteci titizliğiyle Kafka’nın ve Dora’nın hikâyesini irdeliyor ve kitap boyunca ‘araştırmacı-gazetecilik’ yöntemiyle ilginç bulgulara ulaşıyor. Kitap aynı zamanda Kafka’yı ilk kez tanıyacaklar için de onunla ilgili merak uyandırıcı bilgiler sunuyor. Okurları ise davetsiz gelmiş bir misafir edasıyla Kafka’yla Dora’nın yaşam alanlarına oturtuyor.
Yayınevi: Nora Kitap
Yazar: Michael Kumpfmüller
Çevirmen: Gülperi Sert & Göknur Korkmaz
Türü: Edebiyat
Sayfa: 240