Koronavirüs aşısı haberleri, Türkiye dâhil birçok ülkedeki bilimsel çalışmalarda sona yaklaşıldıkça medyada daha sık yer alıyor. Harvard Üniversitesi’ndeki Journalist’s Resource (Gazetecinin Kaynağı), koronavirüs aşı araştırmalarıyla ilgili haberler hazırlanırken dikkat edilmesi gerekenleri 5 maddede özetledi. Kerry Dooley Young imzalı yazıyı sizin için çevirdik:
Yıllardır sağlık gazeteciliği yapan Gary Schwitzer, COVID-19 konusunda haber yapmanın zorluklarından bahsederken, afet uyarılarındaki dili kullanıyor. ABC’ye bağlı KSTP televizyonuna geçtiğimiz günlerde verdiği bir söyleşide Schwitzer, koronavirüsle ilgili araştırmaların ön sonuçlarının hızla yayımlanmasının “salgın dezenformasyonundan kusursuz bir fırtına” oluşturabileceği uyarısında bulunuyordu.
Sağlık haberleri konulu Healthnewsreview.org sitesini de yöneten Schwitzer, Journalist’s Resource ile söyleşisinde, COVID-19 bilgilerinin oluşturduğu “tsunami” ile okurların ve izleyicilerin mücadele edebilmesi için gazetecilerin onlara yardımcı olması gerektiğini vurguladı. Ona göre gazeteciler, özellikle de dünya kamuoyunun COVID-19’a karşı etkili bir aşı beklediği bugünlerde, bilim insanlarının salgınla ilgili bildiklerinin bazı sınırları olduğunu okurlara ve izleyicilere iyi anlatmalılar. Bu konudaki önerisi şöyle: “Lütfen kesinliğin söz konusu olmadığı durumlarda bir kesinlik varmış gibi yansıtmayın.”
Koronavirüs aşısı haberlerinin PR etkisi var
Birkaç şirket, aşı denemelerinin sonuçlarını bilimsel yayınlar yerine basın bültenleriyle duyurdu. Bu şirketlerin hisse senedi fiyatları uçtu. Bazı durumlarda aslında bu basın bültenlerinde pek az gerçek bilgi vardı.
Gazetecilerin COVID-19 aşılarıyla ilgili haberlerine içgörü oluşturması için şu uzmanlardan görüş aldık: Akademik dergi JAMA’nın yayın yönetmeni Howard Bauchner, bulaşıcı hastalıklar alanında uzman uluslararası sağlık gazetecisi Helen Branswell, ABD Aşı Eğitim Merkezi Direktörü ve bulaşıcı hastalıklar uzman doktoru Paul Offit, yıllardır ABD Gıda ve İlaç İdaresi kaynaklık haberler yapan Politico Pro muhabiri Zachary Brennan ve aynı zamanda Minnesota Üniversitesi Halk Sağlığı Okulu’nda misafir doçent olan Gary Schwitzer.
Onların önerilerinden bazıları şöyle:
1. Klinik deneme aşamalarını haberde iyice anlatın
Aşı gibi tıbbi ürünler, geliştirme sürecinde farklı klinik aşamalardan geçer. Muhabirler bunların bu aşamalarda neyin söyleyip neyin söylenemeyeceğini anlamalı. Akademik makaleler yerine basın bültenleriyle paylaşılan bilimsel veriler konusunda uyanık olmalılar.
ABD’deki tedavilerde neyin kullanılıp pazarlanabileceğine Gıda ve İlaç İdaresi (FDA) karar veriyor. [Türkiye dâhil birçok ülkede ise bu yetki doğrudan sağlık bakanlıklarında]. Aşıların ve diğer ilaçların araştırma denemeleri birden fazla aşamada gerçekleştiriliyor. Farklı ülkelerde FDA uygulamalarını destekleyecek başka araştırmalar da yapılabiliyor.
Faz 1 adı verilen birinci aşamada aşı adayı, 20 ila 100 arası sağlıklı gönüllü üstünde deneniyor. Bu aşamada aşının etkinliğiyle ilgili çok fazla veri toplanamadığını belirten Branswell, “Burada amaç, kullanılması gereken dozu belirlemek ve aşının daha sonraki aşamalar için güvenli olup olmadığını saptamaktır” diyor. Ona göre Faz 2 çok daha büyük çaplı bir denemedir ve aşının işe yarayıp yaramadığını gösterir. Faz 3 ise aşının işe yarayıp yaramadığını netleştirir.
Salgınla daha etkin mücadele amacıyla bilim insanları arasındaki bilgi paylaşımını artırmak için akademik yayın öncesi sunucuların kullanımı artırılmıştı. Araştırmacılar bu sunucular üstünden, henüz büyük yayıncıların şartlarını karşılamadan da bulgularını paylaşabiliyor. Piyasanın COVID-19 aşı haberlerine “çıldırdığını” belirten Branswell, bu sunucular üstünden paylaşılan ön bulguların bu yüzden borsaları coşturabildiğini ifade ediyor.
Örneğin Cambridge merkezli biyoteknoloji firması Moderna, sekiz kişi üstünde Faz 1 denemesini yaptığı COVID-19 aşısının tüm deneklerde antikor üreterek başarılı olduğunu 18 Mayıs’ta bir basın bülteniyle açıkladı. Aynı gün bu şirketin hissesi yüzde 20 prim yaptı ama Branswell’e göre söz konusu basın bültenindeki bilimsel veriler aslında yetersizdi.
“Ertesi gün bu basın bülteninde yeterince bilgi bulunmadığını yazdım. Aşının işe yaramadığını öne sürmedim ama bu bültene bakıp da bir şey söyleyemeyeceğimizi belirttim” diyor Branswell. Ertesi gün Moderna hisseleri yüzde 10 değer kaybetti.
Schwitzer’in dikkat çektiği bir nokta ise kimileri sadece hayvan deneylerine dayanan erken dönem araştırmalardan elde edilen bulguların bazen fazla iyimser bir şekilde duyurulması. Schwitzer ve JAMA’nın yardımcı editörü Richard Saitz, geçen ay yayımladıkları bir makalede, belirlenen bir araştırmaya odaklanan haberlerde, bu konunun tek araştırmayla aydınlatılamayacağının da vurgulanması gerektiğini belirtiyor. Onlara göre gazeteciler bu alandaki diğer uzmanlara da danışmalı ve habere onların görüşünü de eklemeli.
2. COVID-19 aşılarının en azından hafif yan etkileri olabileceğini belirtin
Branswell şöyle diyor: “Bu aşılar bazı hastaların kendisini kısa bir süre de olsa kötü hissetmesine neden olacaksa insanlar buna hazırlanmalı. Bu bilginin önceden alınması, sonrasında sosyal medyada patlak verebilecek tartışmalara karşı topluma bir bağışıklık kazandıracaktır.”
Bugüne kadar yapılan anketler birçok insanın aşının olası yan etkileri konusunda endişeli olduğunu gösterdi. Aşı denemelerinin bazılarında birkaç gün boyunca sürebilen kas ağrıları ve mide bulantısı gibi yan etkiler saptandı. Bazı hastalarda aşı yapılan bölgede acı, baş ağrısı, yorgunluk, üşüme ve ateş gibi yan etkiler de söz konusu olabiliyor. Daha ciddi yan etkiler (örneğin hayati tehlike barındırmasa da tıbbi müdahale gerektiren “3. Derece” yan etkiler) saptandığında ise o aşı iptal edilip denemeleri sonlandırılıyor.
3. Aşıyı kimlerin denediğini, okura ve izleyiciye açıklayın
Gazeteciler, klinik deneme sonuçlarının paylaşıldığı raporlarda, denek grubunun nasıl ve kimlerden oluşturulduğuna dikkat etmeli. Tıbbi akademik dergilerde bu bilgi genelde “Tablo 1″ içinde yer alıyor.
Bauchner bu durumu şöyle açıklıyor: “Araştırmanın kimler üstünde yapıldığı önemli bir soru. 20-40 yaş arası sağlıklı insanlar mı? Eğer öyleyse bu deneme, 60-80 yaş grubu için veya sağlıklı olmayan yetişkinler için geçerli sonuçlar vermeyecektir.”
4. Haberlerde aşıyla ilgili bilinenlerin sınırını çizin
“Başka zamanlarda bu hâlde yayımlanmayacak bazı araştırmaları salgının ortasında olduğumuz için yayımlıyoruz” diyor Bauchner. Araştırmacıların örneğin aşının yan etkilerini tam olarak anlayabilmesi için vakte ihtiyacı olduğunu, okur ve izleyicilerin de idrak etmesi gerekiyor. Klinik denemeler, aşının güvenlik bilgilerine dair ilk zemini sunuyor.
Tıp alanında araştırmacılar genelde yüzde 95 güven aralığında hesaplamalar yapıyor. Bunun anlamı şu: “Eğer bir araştırma yüzde 95 güvenliyse ve güven aralığı da 47-53 ise, araştırmacılar aynı araştırmayı tüm nüfus üzerinde tekrarladıklarında, bu denemelerin yüzde 95’inde 47 ile 53 arasında sonuçlar alacaklardır.”
Bauchner’in bu konuda verdiği hayali bir örnek şöyle: Diyelim ki bir aşı denemesi yapıldı. Bu aşının yüzde 40 başarı oranıyla bulaşmayı engellediği saptandı. Bu sayı, araştırmacıların yapabildiği en iyi tahmindir ve güven aralığı içindeki muhtemel başarı oranlarını esas alır. Bu hayali örnekteki denemede güven aralığı oldukça geniş. Söz konusu aşının gerçek etkinliği muhtemelen en az yüzde 20 ve en çok yüzde 60 düzeyindedir. Bauchner insanların bilimsel bir terim olan güven aralığı (“confidence interval” veya kısaca CI) kavramını anlamakta zorlabileceğini, ancak bunun önemli olduğunu vurguluyor. “Bir aşının ne kadar etkili olduğuna dair kesin bir cevabımız aslında yok. Sadece bir aralık söz konusu. Bu aralığın gerçeğe ne kadar yakın olduğunu ifade etmeye çalışıyoruz” diyor.
5. Kaynaklarınızdan bir ağ oluşturun
Brennan, COVID-19 aşılarını haberleştiren gazetecilere, mümkün olduğunca çok bakış açısını yansıtmalarını ve şirketlerin sunduğu bilgileri iyice irdelemelerini de öneriyor: “Aşı uzmanlarıyla konuşun. Araştırma raporlarının eklerini ve tablolar gibi destekleyici diğer malzemeleri de inceleyen birilerini bulun. Gazeteciler kelimeleri okur ama aşı denemelerinde kritik bilgiler sayılardadır. Bazen veriler, kelimelerin tanımlamadığı veya en azından öneminin hakkını vermediği şeyler gösterir.”
- Journo‘nun Türkçe’ye çevirdiği bu yazı, ilk olarak Journalist’s Resource‘da Kerry Dooley Young imzasıyla 23 Ağustos’ta yayımlandı.