73 yaşındaki Necmiye Meltem Aba, 1960’larda başladığı gazetecilikte, 30 yılı aşkın bir süre boyunca çok yönlü bir kariyere imza attı. Hem yazılı basında hem televizyonda muhabirlik ve editörlük yapan “Olinka” lakaplı Aba, gazetecilik araştırmalarının yanı sıra bir roman ve şiir kitabı da yazdı. Genç gazetecilere tavsiyelerini sorduğumuzda Aba şöyle dedi: “Araştırmadan hiçbir yazıya imza atmasınlar. Hak, hukuk, adaletten şaşmasınlar.”
11 Kasım 1952 tarihinde Ankara’da doğan Necmiye Meltem Aba, gazeteciliğe henüz ortaokuldayken Tasvir’e girerek ilk adımı attı.
Ankara gazeteciliğinin kalbi sayılan Rüzgârlı Sokak’ta Kızılay ve UçanTürk dergilerinde görev yaptıktan sonra kendisi de Çağın Çocuğu ve Siz Yaşadıkça adlı dergileri çıkardı.
1968’de Mesafelerdeki Sır adlı bir şiir kitabını, 1974’te Olinka adlı romanını yayımladı. Bu romanın başarısının etkisiyle, sonraki yıllarda gazeteci arkadaşları Aba’ya “Olinka” diye seslenmeye başladı.
Aba’nın 1975’te editörlüğünü yaptığı Umut Adam Ecevit adlı kitap, dönemin başbakanı Bülent Ecevit’in siyasî yaşamını ele alan en kapsamlı biyografilerden biri olarak tarihe geçti.
1978’de Çağdaş Gazeteciler Derneği’nin kurucu üyeleri arasında yer alan Aba, 1980’lerde Flaş gazetesinin muhabiri oldu. Ardından İstanbul’a yerleşerek yazılı basında muhabirlik ve editörlük yaptı, televizyon haberciliğinde de görev aldı.
Son birkaç yıldır yayımlamak istediği bir kitap üzerinde çalışan, bir yandan da sağlık sorunları nedeniyle tedavi gören 73 yaşındaki Aba ile kısa bir söyleşi yapma imkânı buldum.
“Yurtlarını talan edene boyun eğmesinler”
Bugünün genç gazetecilerine 3 tavsiye verseniz bunlar neler olur?
Kalemlerini asla satmasınlar. Yalan haber, yani asparagas asla yapmasınlar. Yurtlarını talan edene boyun eğmesinler. Araştırmadan hiçbir yazıya imza atmasınlar. Hak, hukuk, adaletten şaşmasınlar.
Gazetecilik yaptığınız yıllardan unutamadığınız bir anınızı paylaşabilir misiniz?
Gazeteciliğe yeni başlamıştım. Merhum, ustamız İsmail Parin, “Fotoğraf makinenle haber yap, resimle, getir” demişti. Bir gecekondu mahallesine gidip leğen içinde bir kız çocuğunu yıkayan annenin haberini yapıp getirdim. “Gözleri pırıl pırıl, bravo, git filmi yıka getir ” dedi. “Abi, ne ile yıkamalıyım” dedim. “Karanlık odada yıka, getir “dedi. ‘’Yıkadım abi ” dedim, ışığı takmıştım, sıvı deterjanla yıkamıştım. Aslında kırmızı ışıkta tank içinde yıkanmalıymış. Deneyimli arkadaşlar kahkahayı bastılar ama ben filmi nasıl yıkanması gerektiğini şokla öğrendim. Kafama göre iş yapılmayacağını da…

“Bugün yapılan gazetecilik değil, adını siz koyun”
Medyayı 1960’lardan beri içinden biliyor, takip ediyorsunuz. 2020’ler itibarıyla gazeteciliği nasıl değerlendiriyorsunuz?
Günümüzde artık gazetecilik yok oldu. 1980’li yıllarda sıkı yönetimin verdiği doneleri haber yapabiliyorduk. Son yıllarda gazeteciler tutuklanıyor, iftiraya uğruyor, özgürce mesleklerini icra edemiyorlar. Ne yazık ki bir yanda sağ, diğer yanda sol olarak ayrıştırıldık, bölündük açıkçası… Gazetecilik ne yazık ki yasaklı yayın gibi, ortalıkta asılsız, mesnetsiz, gazetecilikten çok uzak, sözde yayınlar yanlı yapılıyor. Bunun adı gazetecilik asla değil.
Basın, baskısız ve özgür olmalı. Ben çoğu siyasi parti başkanlarının evine girip çıktım, evlerinde çay-kahve içip yemek yediğim oldu. Sohbetler edip tartışmalara girdik, ama saygı çerçevesinde gelişti her şey. Birlikte parti gezilerine gittik, güldük, sohbet ettik, herkes kendi işini yaptı. Şimdi kırk kapıyı çalmadan asla kabul edilemezsiniz. Sorulacak sorular ancak istenen cevaplar şeklinde olur. Bu gazetecilik değildir, bunun adını siz koyun dilerseniz.
İLGİLİ:
Hıfzı Topuz’dan 24 Temmuz öğütleri: ‘Direnmekten vazgeçmemek lazım, dimdik durmak lazım’