“Evet, Suriye’de doğdum ama Türkiye’de de doğmuş olabilirdim. Kendime Suriyeli diyemiyorum. Artık sınırlara inanmıyorum. İstanbul sokaklarına çıktığım ilk günü çok iyi hatırlıyorum da Suriye’ye dönmüş gibiydim. İstanbul’a geldiğim ilk zamandan beri burayı çok seviyorum.”
“Suriye’de yaşananlar hakkında gerçeği kabul etmek kolay değildi; benim gibi genç erkekler için pek çok seçenek yoktu: ordu, asiler ya da diğerleri…”
“Her ne kadar kendimi 50 yaşında biri gibi hissetsem de henüz 30’umdayım. Savaş insana çok şeyler öğretiyor. Ben de ülkemden ayrılarak hayatla nasıl mücadele edileceğini öğrendim ve bu beni daha da güçlendirdi.”
Hrant Dink Vakfı tarafından yapılan Medyada Nefret Söyleminin İzlenmesi araştırmasına göre, Suriyeliler, 2017 yılının ilk 4 ayında (Ocak-Şubat-Mart-Nisan) en çok hedef alınan grupların başında geliyor. Araştırmaya göre, Suriyeli mülteciler sistematik olarak cinayet, hırsızlık, taciz gibi suç içeren olaylarla anılıyor; güvenlik sorunları ve terörle özdeşleştiriliyor. Olumsuz ekonomik gidişat ve işsizliğin sorumlusu olarak gösterilen Suriyeli mülteciler vatandaşlık tartışmaları, üniversiteye sınavsız giriş gibi konular etrafında yabancı düşmanlığına maruz kalıyor. Suriyeli mültecilerin göç yolculuğunu ve Türkiye’deki yaşamlarını paylaştığı Neden Türkiye’deyim, bu tabloyla mücadele etmeyi hedefliyor.
Zihinlerdeki Suriyeli kalıbı
New York’ta doğup büyüyen ve 2008 yılından beri Türkiye’de yaşayan Proje Sorumlusu Ferdi Ferhat Özsoy, İstanbul’daki ilk aylarında sık sık “Neden Türkiye’desin” sorusuyla karşılaşmış. Bu soru Özsoy’un hayatında önemli bir yer kaplamış ve yüksek lisans tezine konu olmuş. Bilgi Üniversitesi’nde hazırladığı yüksek lisans tezinde İstanbul’un yeni göç trendlerini araştıran Özsoy, bu kapsamda Suriyeli göçmenlerle de görüşmüş. ‘Neden Türkiyedeyim’ projesinin temelleri de o günlerde atılmış:
“Bir gün Kadıköy’de yürüyordum. Çocuğuyla beraber bankta oturan bir baba gördüm. Yanlarına gittim ve ‘merhaba’ dedim. Türkçe bilmediğini söyleyip İngilizce konuşmaya başladı ve ‘Ben Suriyelim’ dedi. İnanamadım; çünkü sarı saçlı, mavi gözlü ve üzerinde hard-metal tişörtü olan biriyle konuşuyordum. Her ne kadar dünyanın en metropol şehirlerinden New York’ta büyümüş olsam da demek ki kafamda bazı kalıplar varmış. Muhabbet ettik ve hikâyelerini Facebook üzerinden paylaştım. O dönemde Hollanda’da olan eşi bana ulaştı ve teşekkür ederek uzun zamandır çocuğu böyle gülerken görmediğini söyledi. Çok etkilendim. Yıl 2013’tü. Sanırım proje benim için o gün başladı.”
New York’ta yaşayan insanların hikâyelerini paylaşan Humans of New York’tan esinlenen ‘Neden Türkiye’deyim’, Suriyelilerin üç farklı göç hareketini izlemeyi amaçlıyor: Türkiye’ye geliş, Türkiye’den gidiş ve Türkiye’de kalış. Toplamda 120 kişiye ulaşmayı amaçlayan proje kapsamında şimdiye kadar İstanbul, Urfa ve Antep’te yaşayan 38 kişiyle görüşüldü. Bu sürecin kendi içinde zorlukları olduğunu belirten Özsoy, şunları söylüyor: “İnsanlara ulaşmak kolay değil. Ulaştıktan sonra ikna etmek de kolay olmuyor. Çünkü projenin temasında fotoğraf çekmek var, insanlar deşifre olmaktan endişe duyabiliyorlar ve tabii ki kişisel bilgilerini paylaşmak istemeyebiliyorlar. Bunun aksi de mümkün. Bazen de onlar bize ulaşıyor, ‘Artık konuşmak istiyorum’ diyor ve hikâyesini anlatıyor.”
Gönüllü bir çalışma
Başlangıçta tercüme dışındaki işlerin hepsini tek başına yürüten Özsoy, kişilerle bizzat iletişim kurmuş, röportaj yapmış ve fotoğraf çekmiş. Şu anda dört kişilik bir ekiple devam eden projede, tercüman dışındaki herkes gönüllü olarak çalışıyor.
Suriyeli mülteciler, medya temsillerinde çoğu kez bir rakam olarak yer buluyor. Sınırlı sayıdaki pozitif temsillerde ise performans beklentisi var. Bu beklenti, yazılı ve görsel medyada “Suriyeli ama sesi çok güzel” ya da “Suriyeli ama çok iyi futbol oynuyor” gibi söylemlerle vücut buluyor. Özsoy, “Herkesin yaşamı başlı başına bir hikâye ve herkes hikâyesini anlatabilmeli. İnsanlar, bize ne istiyorsa onu anlatıyor. Mesela kendisini hamile olarak gösterip El-Nusra cephesinden Türkiye’ye nasıl geçtiğini anlatan da var, Suriye toplumunda boşanmış bir kadın olarak yaşadıktan sonra Türkiye’ye gelişini anlatan da” diyor.
Kutuplaşma bakış açısını etkiliyor
Türkiye’deki kutuplaşma, tarafların konuya bakış açısını etkiliyor. Taraflar, Suriyelilerle ilgili düşüncelerini kendilerini yakın hissettikleri siyasi görüş üzerinden yorumluyor. Özsoy, bu konuyla ilgili şöyle diyor: “Kutuplaşmanın bir getirisi olarak herkes konuyu tarafına göre yorumluyor. Medyadaki nefret söylemi ve asılsız haberler sebebiyle Türkiye toplumunun büyük bir kısmı çeşitli yalanlara inanıyor. Benim en çok karşılaştığım gerçek dışı haberler şunlar mesela: Suriyeliler 1200 TL maaş alıyor, üniversiteye bedava gidiyor, ücret ödemeden TOKİ evlerinde oturuyor ve çok iyi koşullarda yaşıyor.”
Saha gözlemlerinden yola çıkan Özsoy, savaşın iki toplumu ayrıştırdığını ve Türkiye ile Suriye çok farklı coğrafyalarmış gibi bir algıyla karşılaştıklarını belirtiyor: “Halep ve Gaziantep’in arasında 90 kilometre var; fakat bu altı sene içerisinde ilişkileri kopmuş bir toplumdan bahsediyoruz. Türkiye’de yaşayan birçok kişi Suriye ile ilgili çok yanlış bilgilere sahip. En basitinden ‘buzdolabınız var mı, orada internet kullanıyor musunuz’ gibi sorular soruluyor.”
‘Neden Türkiye’deyim’le hikâyesini paylaşan Suriyelilerin en çok rahatsız olduğu şeylerden biri de tektipleştirilmek. Özsoy, “Genelgeçer yorumlar çok rahatsız edici. Karşılaştığımız herkes şunu söylüyor; ‘Nasıl ki Türkiye’de hem iyi hem kötü insanlar varsa bizim halkımızdan da iyi ve kötü insanlar var. Tüm Suriyeliler dilenci değil.’ İnsanların böyle bir açıklamayı yapmak zorunda kalması bile bence yeterince sarsıcı. Bu insanlar altı seneden beri bir savaşın içinde yaşıyorlar ve her şeye rağmen umutlarını koruyorlar. Tek istedikleri kendi ayakları üstünde durabilecekleri bir hayat sürmek” diyor.
‘Dillerini bilmememe rağmen bana anlatıyorlar’
Röportajlar, Arapça yapılıyor ve ardından İngilizce ve Türkçeye çeviriliyor. Özsoy, akışı bozmamak için anlatıları kesmediğini ve sonuna kadar dinlediğini söylüyor. Çok ilginç bulduğu bir detayı da şu ifadelerle paylaşıyor: “Arapça bilmememe rağmen sürekli bana bakarak konuşuyorlar. Bilmediğin bir dili dinliyorsun ve konuşan kişi yanında tercüman olmasına rağmen sana bakıyor, bu beni çok etkiliyor. İlişkimiz sadece soru cevapla sınırlı kalmıyor. Birlikte zaman geçiriyoruz, yürüyoruz, yemek yiyoruz; kısacası bir günü paylaşıyoruz.”
Neden Türkiye’deyim’e hem Türkiye’den hem de yurt dışından ilgi büyük. Web sitesi sık sık destek mailleri ve gönüllülük talepleri alıyor. Bunun yanı sıra nefret söylemine de hedef oluyor. Özsoy, “Nefret söylemi içeren yorumları engelliyoruz. Diyalog yaratmaya çalışanlar ve bir soru ile tartışma başlatanlar da oluyor. Bu konu üzerine soru sorulması ve yanıtın bir forumdaymışçasına tartışılması bizi çok mutlu ediyor. Tam olarak yapmak istediğimiz de bu: Diyalog oluşturmak” ifadelerini kullanıyor.
Neden Türkiye’deyim kitap olacak
Şimdiye kadar 80 kişi ile görüşülen projede toplamda 120 kişiye ulaşmak hedefleniyor. Güvenlik sebebiyle isimsiz yayınlanan hikâyeler, eylül ayında tamamlanacak. Özsoy, eylülden sonra nasıl devam edeceklerini şöyle anlatıyor: “Projenin sonunda bir kitap yapacağız. Kitaptan elde edilen tüm geliri Suriyeli mültecilere ulaştıracağız. Asıl hedefimiz öz Suriyeli yapılar. Bu kaynakla bir takım projeler yazıp uygulayabilirler diye düşünüyoruz.”