Bosna Hersek’i bir dönüşüm demokrasisi olarak tanımlamak mümkün. Savaşın yaralarını saran, iyiye gitmek için çabalayan ve bunu yaparken de farklı seviyelerdeki bireylerin farklı tecrübeleri olan bir ülke burası. Her ne kadar söz konusu Bosna Hersek olduğunda karşımıza çoğunlukla trajik fotoğraflar, üstesinden gelinemeyeceği düşünülen tecrübeler geçse de ülkede medya da demokrasi kültürü de kendini küllerinden yaratmanın peşinde. Bu ise tahmin edilebileceği üzere zorlu bir yolculuk. Yapısal olarak ise incelenmeye muhtaç.
Ülkenin genel yapısı hakkında bilinmesi gereken şeyler var elbette. Nüfusun 3 milyon 900 bin civarında olduğu ülkede en kalabalık etnik gruplar Boşnaklar (%50,1), Sırplar (%30,8) ve Hırvatlar (%15,4). Boşnakça, Sırpça ve Hırvatça ise ülkenin resmi dilleri konumunda ve kullanım oranları nüfusla paralellik teşkil ediyor. Kadınlarda %97,5, erkeklerde ise %98.5’lik okuryazarlık oranı dikkat çekiyor.
Yasalarda Bosna Hersek medya ortamı
Bosna Hersek’te basın özgürlüğü anayasa, AB İnsan Hakları Sözleşmesi ve ilgili kuruluşlar tarafından korunuyor. Bu bağlamda ülke kamuoyunda en çok konu edilen itibar zedeleyici içerik üretme/hakaret (defamation) meselesi de 2002 yılında çıkan kanunla çözülmüş ve bu tür içerikler kriminal/suç içeren içerik olmaktan çıkarılmış. Yine de gazetecilerle konuştuğunuzda biri ya da bir kurum hakkında bir şeyler yazmanın yaratabileceği hukuki hasarla ilgili bir gerginlik sezmek mümkün oluyor.
Gazetecilerden “bu kanalda bir şirketle ilgili olumsuz yayın yapmayız tabii ki” gibi, temel olarak medyadaki gidişatı işaret eden cümleleri açıkça duymanız olası. Nefret söylemi ise etnik bir çatışmaya tanıklık etmiş ülkede mühim bir mesele olarak masanın üstünde ve ülkenin parçalı yapısında (Federasyon ve Republika Srpska tarafı olarak bölünmüş) nefret söylemine karşı ciddi bir yaptırımın var olduğunu söylemek henüz güç.
Otosansür önemli bir sorun
Maaşları düşen, sosyal haklarını yitiren gazetecilerin rüşvete, yolsuzluğa bulaşması ülkedeki temel sorunlardan biri. Dahası ülkedeki politik çıkar ilişkilerini korumak için de otosansür olağanlaşmış durumda. IREX’in Medya Sürdürülebilirlik Endeksi‘nde de üstünde durduğu otosansür neredeyse her gazetecinin şikâyet ettiği bir durum. Ancak özellikle medya sahipliği yapısı ve gazeteciler üstünde bölgesel ve ulusal siyasetçilerin yarattığı baskıya bir de reklamverenlerin politik duruma göre davranma eğilimleri eklenince gazetecilerin ürettiği içerikler reklamverenin gözünde makul, siyasetçilerce kabul edilebilir olmak durumunda. En azından mevcut anlatı böyle. Dahası yurttaş medyası, komünite medyası gibi alternatif kategorilerdeki yayınlar da reklam pazarından hakkettiği payı alamıyor.
Ülkede 10 adet günlük gazete ve 180’i aşkın dergi basılı olarak okuruna ulaşıyor. Her ne kadar 2006 tarihli bir araştırma ülkenin %33’ünün gazete satın almadığını gösterse de ülkede yükselen Internet kullanımı gibi faktörler medyaya da ilgiyi arttırmış. Tabii ki dergiler söz konusu olduğunda akla sadece politik dergiler gelmesin. Tıpkı Türkiye’deki gibi başta kadın dergileri olmak üzere birçok dergiden bahsetmek mümkün. Gazete bayiilerinde sıkça karşılaşılan ürünlerden biri de minik günlük bulmaca kitapçıkları. Ülkede ayrıca 43 televizyon kanalı var ve televizyon demokrasi üstünde çok etkili bir araç. Ülkede medya sektöründeki yıllık reklam geliri 52.3 milyon dolar, bunun %69,34’ü televizyon, %12,66’sı basılı medya alanına gidiyor. Online alanın 2014 yılındaki payı ise %4; ancak bu pay her sene dramatik şekilde artıyor.
Yeni medya siyasi gazeteciliğin umut ışığı
Online medya ülkede tanınmış bir statüde veya belirli bir düzenlemeye tabi değil. Ancak bu alandaki yatırımlar ve popülerlikleri o kadar gelişmiş ki yakın zamanda ciddi bir düzenleme çıkması sürpriz olmaz. Şimdilik 2013’te çalışmalarına İletişim Bakanlığı’nca başlanan ve Internet ile online medyayı düzenlemeyi amaçlayan Yeni Medya Yasası taslağı hariç ortada bu konuyla ilgili pek bir çalışma yok. Zira bu çalışma da getireceği olası kısıtlamalar gereği rafa kaldırılmış durumda.
Bosna Hersek’teki İnternet kullanıcıları 2004’te 585.000 iken 2007’de 1.055.000’e yükselmiş. İnternet penetrasyonu 2002’de %2 iken 2009’da %35’e yükselmiş ve 2014’te bu oran %61’e çıkmış. Neticede Internet erişim oranında düzenli bir artış olduğunu söylemek mümkün. Araştırmalar gençlerin (özellikle 15-24 yaş grubunun) Internet’e en çok bağlanan grup olduğunu gösteriyor. Bu da dünyadaki trendlerden açıkçası pek ayrışmayan bir yanları. Zaten ülkedeki gazeteciler de dünyadaki trendlerin farkındalar ve Amerika’yı yeniden keşfetmiyorlar.
Dış mihrak masalı sürüyor
Peki Bosna Hersek’i farklı kılan ne? Ziyaret etme olanağı bulduğum N1 ve Slobodna Bosna isimli iki medya kuruluşu da (biri TV kanalı, diğeri politik dergi) oldukça güçlü günlük takipçi istatistiklerine sahip.
İki medya kuruluşundan Slobodna Bosna, savaş döneminde de aktif olan ve tasarım bakımından da içerik bakımından da Nokta dergisini andıran bir politik dergi. 3.5 milyon nüfuslu bir ülkede aylık 12 milyon tıklama alıyorlar ve ekipleri yalnızca 10 kişiden oluşuyor. Bu ekibin ise yalnızca 7’si gazeteci. Türkiye’de online yayıncılık bağlamında büyük insan kaynaklarıyla bazen ne kadar yanlış işler yapıldığının kanıtı gibi Slobodna Bosna’nın okunma istatistikleri. Kaba bir hesapla her gün 400 bin tıklama alan bir siteden bahsediyoruz. Üstelik böylesine büyük tansiyonların olduğu bir ülkede. Twitter’da oldukça zayıf olsa da Slobodna Bosna Facebook’ta oldukça popüler.
Söz N1 isimli, CNN’in partneri olan ve 2014 yılında Sırbistan, Bosna Hersek ve Hırvatistan’da üç dilde yayına geçen televizyon kanalına geldiğinde ise yine iyi bir profesyonellikle karşılaşıldığı söylenebilir. Sırbistan’da 120, Hırvatistan ve Bosna Hersek’te 70’er kişi bu kanalın operasyonlarında çalışıyor. Genç bir haber odası, standart stüdyolar derken temel yapının standart bir kalitede olduğunu söylemek mümkün. Hatta ziyaretimiz sırasında gençlere yönelik bir staj programı aktif olduğundan çokça genç gazeteci görme fırsatımız oldu. Ülkenin en çok izlenen üçüncü kanalı olduklarını söylüyorlar. Üçüncü olmalarını ise çoğunlukla diğer kanallardaki müzik ve eğlence içeriklerine bağlıyorlar. N1 daha ziyade Türkiye’deki haber kanalları gibi işlediğinden bu tarz reyting getiren programların olduğu kanallarla rekabeti doğal olarak zor. Televizyonda üçüncü olan N1’in tıklanmalarına baktığımızda ise günlük 150 bin ziyaretten bahsediliyor. Web sitelerini TV’nin reklamcısı olarak gördüklerinden içerikleri televizyondan önce girmeyi sorun etmiyorlar. Facebook’ta 144 bin takipçileri var, Twitter’da ise 47 bin. Spor, ekonomi gibi klasikleşmiş bölümleriyle web siteleri Türkiye medyasındaki yapıyı fazlasıyla andırıyor.
Her iki kurumun ortak noktaları, gazetecilerin barış ve çatışma konusuna daima temkinli yaklaşımları ve eleştirellikten ödün vermemeye çalışmaları. Özellikle N1, gördüğü dış mihrak muamelesinden ve sürekli karşı taraf olarak tanımlanmaktan rahatsız. Ülkedeki siyasi otorite dönem dönem onları boykot edip programlarına çıkmıyormuş. Slobodna Bosna ise, küçük kadrosuna rağmen belli ki ülkedeki en etkili siyasi yayın. Herkes onlardan övgü ile bahsediyor.
Bosna Hersek medyası bize siyaseten ne söylüyor?
Aslında söz konusu gazeteciliğin politik boyutları olduğunda Bosna Hersek bize mesleğin yaşadığı dekadans ve illiberal ya da popülist olarak adlandırılan rejimler karşısında görülen moralsizlik gibi birçok karakterin barındığı bir ülke izlenimi veriyor. Sadece sermayenin ülkedeki medya üzerinde ciddi bir yozlaştırıcı etkisi olduğundan bahsetmek yetmez. Ülkede politikacılarla gazetecilerin açık bir şekilde iç içe olmaları büyük bir sıkıntı yaratıyor. Gazetecilerin bir kısmı bu ilişkilerle ceplerini dolduruyor, bir kısmı ise bu sürece direnirken daha güvencesiz bir çalışma rejiminin içine sürükleniyor.
Ülkedeki etnik temelli tansiyon haber odalarına her ne kadar yansımamış gibi görünse de, farklı gazetelerin başlıklarına baktığınızda, özellikle Sırp tarafına yakın gazetelerin yaklaşımlarıyla Boşnak tarafının yaklaşımı arasında büyük fark olduğu görülebiliyor. Genelde sorun ‘karşı tarafın’ siyasetçilerinin ağır şekilde eleştirilebilmesi; ancak bir özeleştiri mekanizmasının tam olarak gelişmemesi, siyaseten yanaşılan harekete yönelik yapıcı da olsa eleştiri yapılamaması olarak öne çıkıyor. Bunun bedelinin ne olacağı ise bir soru işareti olarak şimdilik havada duruyor. Tıpkı politik anlamda havada asılı duran ve herkesin sorguladığı şu barış söylemi gibi.