Dosya

Su altı haberciliği: Denizler altında gazetecilik

Anıl Yurdakul (ortada) ve su altında çektiği fotoğraflardan bazıları
Üç tarafı denizlerle çevrili olmasına rağmen su altı haberciliği Türkiye’de dünyanın çok gerisinde… Ama son zamanlarda umut veren gelişmeler de yaşanıyor. Makinesini batıklara ve balıklara çevirip denizden haber çıkarmaya çalışan gazetecilerden Anıl Yurdakul, bu alanda yapılan işlere en çok yer veren yerli dergi olan Magma’nın yayın yönetmeni Özcan Yüksek ve su altı arkeoloğu Sevil Gürel Peker ile konuştuk.

Bröveli dalgıç olacaksınız. Metrelerce derinde akıntıya karşı yüzüp görüntü alırken eliniz titremeyecek. Kimisi epey pahalı ekipmanlar alacaksanız. Batıklardan anlayacak kadar su altı arkeolojisi bilecek, balıklar ve diğer deniz canlılarıyla iyi anlaşacaksınız. Vurgun yemeden yüzeye çıktıktan sonra aldığınız görüntülerden haber çıkaracak ve bunu yayımlayacak bir mecra bulacaksınız.

Bu zorlu uğraş Türkiye’de henüz yeterince yaygınlaşmasa da dünyada National Geographic’ten New York Times’a birçok seçkin yayın, su altı haberciliğine son yıllarda giderek daha fazla yer veriyor. Çünkü gökyüzündeki uydular karada keşfedilmemiş nokta bırakmadı. Ama denizler hâlâ bilinmezlerle dolu ve su altının büyüleyici dünyası insanları ekran başına kilitleyebilecek cazip içerikler sunuyor.

Peki, su altı haberciliği bugüne kadar Türkiye’de neden ilgi görmedi? Bu alanda gazeteciler için ne gibi fırsatlar var? Muhabirler denizden haber çıkarmak için ne tür olanaklara sahip olmalı?

Evrensel gazetesi muhabiri Anıl Yurdakul, Kocaeli Üniversitesi Görsel İletişim ve Tasarım mezunu. Daha küçük yaştayken denizle temasının başladığını söylüyor. Lise yıllarında Fethiye’ye giderek dalgıçlara asistanlık yapmış, sertifikalar almış. Yurdakul, “CMAS1  ve CMAS2 yıldızlarını aldım. Bunlar dalış eğitiminde birer seviyeye karşılık geliyor. 16 yaşına kadar iki yıldız aldım. Üçüncü yıldız için ise 18 yaşımı bekledim” diyor. Fethiye’de işsiz kalınca İstanbul’a dönen Yurdakul şöyle devam ediyor:

Tüp, regülatör ve diğer ekipman

“Süpermen’in çizgi romanını okuyordum. Orada Süpermen’in çocukluğu anlatılıyordu. Süpermen durmadan iş arıyordu, beğenmiyordu. Sonra da gazeteciliğe atılıyor ve gazeteciliği beğeniyordu. Ben de ‘gazeteci olacağım’ dedim ve mesleğe o şekilde başladım. [Su altı haberciliği için] bir kere tüp gerekiyor. Regülatör gerekiyor, tüpten nefes aldığımız alet… BC dediğimiz havayla şişip inen bir yelek gerekiyor. Ağırlık kemeri gerekiyor. Soğuktan korunmak için kıyafet gerekiyor. Bu kıyafet farklı kalınlıklarda oluyor, soğuğa göre değişiyor. Marmara Denizi daima soğuktur o yüzden iki kıyafet giymen lazım, ama Akdeniz’e gittiğinde ikisini birden giyersen aşırı terlersin.”

“Önceden Nikon’un bir makinesi vardı. Su altında manuel ayarı yoktu. Işıktan dolayı çok kötü fotoğraflar çekiyordu. Şu anda Sony makinem var. Yıllardır onu kullanıyorum. Su içinde kullanacağım bir ekipman aldım. İçine koyuyorum. Bir de fener gerekiyor. Biraz daha profesyonel olanlar fener takılı fotoğraf makinelerini kullanıyorlar. Ben öyle bir şey kullanmıyorum. Bir elimle feneri tutup diğer elle makineyi kullanıp fotoğrafı öyle çekiyorum.”

Gerekenler ve tehlikeler

“Benim makinem dâhil tüm ekipmanın maliyeti 4 bin lira bile değil. Anadolu Ajansı 20 bin liralık ekipman kullanıyor, ışıklar kullanıyor, buna rağmen fotoğraf kalitesi yerlerde. Çünkü su altında fotoğraf çekmek zor. Karadaki gibi değil. Sabitlemek kolay değil. Akıntı var. Işığın ayarlanması lazım. Enstantane ayarı yapılmalı ve deniz hayvanının kaçmaması lazım. Hayvanla iletişim kurmak gerekli. Bu canlılar kedi köpek değil, çok ürkekler. Bir süre iletişim kurman lazım. Bir de ne kadar derine inersen basınç arttığı için nefes kontrolü de zor oluyor. Nefesini kontrol etmek çok önemli. Ciğer kapasitesi mesele biraz da. Panik yapmamak gerekiyor.”

“Bir kere tek başına dalmamak lazım. Ne kadar profesyonel olursan ol… Ben bir gece dalışında maceraperestlik yaptım mesela. 15 metreden fazla dalmamak lazımken, çocukluğumdan beri bildiğim yer olduğu için 18- 20 metreye daldım. Üstelik karanlıkta, yani saat 22.00 sularında… Bir de gece dalışının şöyle bir özelliği var: Hiçbir şey göremiyorsun. Zifiri karanlık. Orada her şey tesadüf artık. Bir baktım karşımda zehirli bir ahtapot türü. Ben ahtapot türlerini tanıyorum. Dalacak kişilere önerim hayvanları hiçbir şekilde ellemesinler. Mesela denizyıldızlarına ve mürenlere dokunmasınlar. Mürenler saldırabiliyor.”

Hem muhabirlik hem dalgıçlık

Su altı haberciliğinin Türkiye’de gelişmeme sebeplerini anlatan Yurdakul şunları söylüyor:

“Yüzme bilmeyen bir toplum olduğumuz için su altını ve su altı haberciliğini bilmiyoruz. Bazı fotoğrafçı arkadaşlar Karadeniz’i ve Karadeniz’deki canlıları yeni yeni keşfetmeye başladı. Karadeniz’de ne var bilmiyoruz. Gazetecilik Türkiye’de gelişmediği için su altı haberciliği de pek gelişmemiş. Bir koy vardı. Yaptığım haberde o koyun paralı olmasını, gelen halkın çöpleri bırakmasını, iki yıl önce dalgıçlar varken çöplerin toplanmasını, değişim sürecini ve canlıların oranını anlattım. Bu tarz şeyleri daha çok National Geographic dergisinde görürüz. Gezi dergilerinde de tek tük görürüz. Onun dışında pek yok. Fotoğraf çekenler muhabir ve muhabir olanlar dalgıç değil. Ben hem muhabirlik hem dalgıçlık yapınca birazcık ses getirdi. Bunu söyleyebilirim. Su altı haberciliği açısından zenginiz.”

‘Su altı çok özel bir alan’

Magma dergisi yayın yönetmeni Özcan Yüksek de su altı haberlerinin daha çok konuya ilgili olan okurlar tarafından dikkate alındığını ifade ediyor. Yüksek şunları söylüyor: “Su altı çok özel bir alan, ancak meraklısı ilgi gösterir, eğer haberin konusu genel, önemli bir alana ait değilse. Genellikle bir batık, tarihsel bir buluntu, bir keşif olduğunda haberler büyütülüyor sayfalarda. Su altı haberciliği teknik olarak su altında görüntü almayı gerektirdiğinden, doğal olarak çok sık yapılamıyor.”

Yüksek, Milliyet gazetesi muhabiri Gökhan Karakaş’ı “En çok haber yapan haberci ve sualtı fotoğrafçısı, kameramanı” diye tarif ediyor ve “Magma Dergisi, yalnızca denizlerde değil, tatlı sularda da fotoğrafçılarıyla keşif dalışları yapıp yayımlıyor” diyor.

Akdeniz kıyılarında birçok su altı araştırmasına katılan arkeolog ve su altı fotoğrafçısı Sevil Gürel Peker, bu alanda habercilik yapmanın zorlu şartlarını, muhtemel tehlikeleri ve fırsatları şöyle anlatıyor:

‘Halkın merakı gün geçtikçe artıyor’

“Bröveli dalgıç olmak ilk şart. Yüzerliğin çok iyi olmalı. Yani titreme ve sallanma olmasın diye. Bir de su altı kamera ekipmanı gerekli. Bunları başlangıç olarak söylüyorum. Su altı zengin bir dünya, büyük küçük canlılar, sessiz batıklar var. Dalarak keşfediyoruz. Tehlike her yerde olduğu gibi su altında da var ama karadan fazla değil. Başında vurgun var ama bilinçli olunur ve maceraya kalkılmazsa tehlike yok. Deniz canlılarını iyi tanımak da önemli, nitekim bazıları zehirli. Dokunmadıkça yine sorun yok.”

“İnsanlar su altını son zamanlarda daha iyi tanıtıyorlar; magazinler, belgeseller, dergiler, sergiler…  Halk su altını selfie çekmek veya futbol kadar bilmiyor ama gün geçtikçe merakı artıyor. Su altı fotoğrafçıları çoğalmaya başladı. Gazetecilerin çoğu su altını tanımıyor tabii. Ama bilenler yapıyor. Bu bir talep meselesi; esasen halk öğrenmek istedikçe okuyor ve talebi tetikleyici bu adım Avrupa ülkelerinde daha çok görülüyor.”

Malzeme bol, çeken ve dağıtan az

Dünya medyasındaki durumu ise Yurdakul şöyle özetliyor: “New York Times gibi uluslararası medya kuruluşları su altı fotoğrafçılığı konusunda genelde Getty Images ajansıyla çalışıyor. Magnum Photos ve VII Photo gibi başka küresel ajanslar da var. National Geographic gibi dergiler ise kendi kadrolu veya kendilerine freelance iş yapan belirli kişilerle çalışıyorlar. Türkiye’de bu tür ajanslarla yarışacak bir yapılanma henüz yok. Depo Photos gibi yerli ajanslar fotoğraf dağıtımı yapsa dahi fotoğrafçı için maddi geçim söz konusu değil.”

Yurdakul’a göre Türkiye özellikle su altı arkeolojisi konusunda zengin eserlere sahip. Marmara Denizi’ndeki Sedef Adası açıkları gibi tarihi batıklardaki definecilik nedeniyle dalışa yasaklanan bölgeler de var, Ege ve Antalya limanları boyunca dalınabilecek batıklar da… Yurdakul yapay batıkların ise beklenen sonucu vermediğini söylüyor: “Turistik amaçlı gemi ve uçak batırmalarında güzergâh genelde doğru belirlenmiyor. Kumluk bölgelere batırılan gemi ve uçakları canlılar yuva olarak bellemeyince bunlar sıklıkla çürümeye yüz tutuyor.”

Maaz İbrahimoğlu

Lisans eğitimini Marmara Üniversitesi'nde tamamladı. Taraf gazetesi, Milat gazetesi, Gerçek Hayat dergisi, Nokta dergisi gibi basın yayın organlarında çalıştı. Radikal başta olmak üzere çeşitli medya kurumlarında çalışmaları yayımlandı.

Journo E-Bülten