James Bond’un yazarı Ian Fleming çalışma hayatına gazetecilikle başlamış, 2. Dünya Savaşı sırasında İngiliz donanmasında istihbarat teğmeni olarak Avrupa’da önemli operasyonlara imza atmış ve 1955’teki “6-7 Eylül Olayları” sırasında şüpheli bir şekilde İstanbul’da bulunmuştu. “007” kod adlı kurgusal karakteri, İngiltere’nin “tehdit” olarak gördüğü Mustafa Kemal’i izlemek üzere 1920’lerin başında Türkiye’ye gönderilen bir MI6 ajanından esinlenerek yarattığı söyleniyor. Ian Fleming’in sıradışı hayatını 59. ölüm yıldönümünde hatırlayalım.
James Bond, tarihin ticari olarak en başarılı kitap ve film serisi kahramanlarından biri. “007” kod adlı ajan, tüm zamanların en tanınmış edebi karakterlerinden olsa da, onu yaratan Ian Fleming‘in hayatına dair çok az kaynak ve tanık var. Gazetecilik yılları, hayatının pek bilinmeyen dönemlerinden.
Ian Fleming, Londra’nın nezih bir semtinde, seçkin bir burjuva ailesinin çocuğu olarak 28 Mayıs 1908’de dünyaya geldi. Birleşik Krallık Parlamentosu’nda milletvekili olan babası Valentine Fleming, aynı zamanda İngiltere’de bir savaş kahramanı olarak görülüyordu. Annesi ise zengin bir banker ailenin kızıydı.
Ian Fleming, Dorset’teki Purbeck Adası’ndaki Durnford Okulu’na 1914 yılında yazıldı. Ancak burada mutsuzdu; kötü yemekler, zorlu fiziksel koşullar ve zorbalıkla karşılaştı.
1921’de Eton Koleji’ne başlayan Fleming, akademik alanda olmasa da atletizmde büyük başarılara imza attı. 1925 ile 1927 arasında iki yıl boyunca “Oyunların Galibi” unvanını elde etti. Ayrıca okul dergisi The Wyvern’ın editörlüğünü üstlendi. Gazetecilikle ilk kez böyle tanıştı.
Reuters’a stajyer muhabir olarak girdi
Eton günlerinde, Ian Fleming‘in okul müdürü E. V. Slater ile arası açıldı. Slater, Fleming’in annesini etkileyerek onun Eton’dan bir dönem erken ayrılmasını ve Sandhurst Kraliyet Askeri Koleji’ne girebilmesi için özel bir kursa katılmasını teklif etti.
Fleming, Sandhurst’ta kısa bir süre kaldı ve 1927’de sağlık sorunları nedeniyle okulu tamamlamadan ayrıldı. Aynı yıl, annesi Fleming’i Dışişleri Bakanlığı sınavlarına hazırlık amacıyla Avusturya’nın Kitzbühel kentindeki Tennerhof adlı özel bir okula gönderdi. Okul, eski bir İngiliz casusu olan Ernan Forbes Dennis ile eşi Phyllis Bottome tarafından yönetiliyordu.
Ian Fleming, Dışişleri Bakanlığı’ndan iş teklifi alamayınca, 1931’de yine annesinin aracılığıyla Reuters Haber Ajansı Başkanı Sir Roderick Jones’un yanında editör ve gazeteci olarak işe başladı.
Yeğeni Kate Grimond, Fleming’in gazetecilik deneyiminin onun yazım tarzını etkilediğini belirtiyor: “Reuters’ta ona çok uygun bir işte çalışarak hızlı ve doğru yazmayı öğrendi; bu, benzersiz yazım stilinin temelini oluşturdu.”
Stalin ile röportaj talebi reddedildi
Ian Fleming, Nisan 1933’te Moskova’da İngiliz Metropolitan-Vickers şirketinin mühendislerinin duruşmasını takip etti. Josef Stalin ile röportaj yapma talebi reddedildi, ancak ondan bir özür notu aldı.
1933’te ailesinin baskısıyla finans sektörüne giriş yapan Ian Fleming, Cull & Co. şirketinde çalışmaya başladı. 1935’te Rowe and Pitman’a transfer oldu, ancak finansta istediği başarıyı yakalayamadı.
Fleming, 1935’te Kitzbühel’de kayak yaparken Muriel Wright ile tanıştı ve onunla uzun süreli duygusal bir ilişki yaşadı. Ancak Wright’ın 1944’te bir hava saldırısında yaşamını yitirmesinin ardından Fleming derin bir suçluluk hissedecek ve bu travma, ilerleyen yıllarda yazdığı romanlara ilham olacaktı.
Özetle, Fleming’in gençliği, okul yıllarından gazetecilik kariyerine, finans sektörüne ve özel hayatındaki dramalara kadar oldukça renkli ve hareketliydi.
Gazeteci-finansçı Ian Fleming nasıl ajan oldu?
Ian Fleming, 1939 mayısında, Kraliyet Donanması İstihbarat Müdürü Tuğamiral John Godfrey’in kişisel asistanı olarak işe alındı. Biyografisini yazan Lycett’e göre, başlangıçta öne çıkan özelliklere sahip olmasa da Temmuz 1939’da teğmen rütbesiyle görevlendirildi ve birkaç ay sonra terfi ettirildi.
1940 yılında, askeri operasyonlarda yer alan ülkelerin coğrafi bilgilerini içeren raporlar hazırlamak amacıyla Oxford Üniversitesi’nde Coğrafya Profesörü Kenneth Mason ile iletişim kurdu. Hazırladığı raporlar arasında, 1941-1946 yılları arasında kullanılan Deniz İstihbarat Bölümü Coğrafi El Kitabı’na rehberlik eden çalışmalar da vardı.
Gazetecilik becerileri ve doğal merakı, istihbarat camiasında bir değer olarak görülmesini sağladı. Fleming, çeşitli bölgelerde görev yaparak istihbarat toplama konusunda kritik bir rol oynadı. Savaşın cephe hattındaki deneyimleri, ileride romanlarının sayfalarına yansıyacaktı.
İkinci Dünya Savaşı sürerken Amiral Godfrey, 1941 ve 1942 arasında Goldeneye (Altın Göz) Operasyonu’nda Fleming’i yetkili bir görevli olarak atadı. Goldeneye, İspanya’nın Almanlar tarafından işgal edilmesi durumunda istihbarat çalışmalarını sürdürmek amacıyla planlanmış bir operasyondu. Fleming’in bu planı, Cebelitarık ile iletişim kurarak Naziler’e karşı sabotaj operasyonları yapmayı içermekteydi.
Radyoda propaganda operasyonları yaptı
Ian Fleming‘in gerçek yeteneği, Londra’dan yayın yapan radyoları propaganda amacıyla kullanarak düşmanın algısını yönetirken ortaya çıktı. Bu yayınlarda sözde ordudan kaçan Alman askerlerinin Almanca konuşmaları aktarılıyordu. Alman generallerinin ağzından gerçek dışı söylentiler yayılıyordu. İngiliz ordusunun gücü vurgulanırken, Alman liderlerinin ve generallerinin imajı baltalanıyordu. Sonuçta bu yayınları dinleyen Alman askerlerinin morali bozuldu, komutanlarına güveni sarsıldı.
Fleming’in bu çabaları özellikle Fransa’da birçok askeri başarıyla sonuçlandı. Hatta Adolf Hitler’in yakın dostlarından Rudolf Hess’i bile kendi planlarına alet etmeyi başaran Fleming, önce onun astrolojiye olan ilgisini keşfetti. Ardından Naziler’in danışmanlık aldığı iki İsviçreli astroloğu kendi tarafına çekti. Bu iki astrolog Hess’i, eğer dostlarına karşı gelmezse felâketle sonuçlanacak bir hayatın kendisini beklediğine, barışı sadece onun getirebileceğine ikna etti. En sonunda Fleming hedefine ulaştı: Rudolf Hess, Hitler’i terk edip İngiltere ile barış görüşmeleri yapmak amacıyla İskoçya’ya uçtuğunda tutuklandı. Hess’in İngilizler’e verdiği bilgiler, Alman ordularının çöküşünü hızlandırdı.
Ian Fleming’in savaş sonrası gazetecilik ve aile hayatı
Savaşın ardından Ian Fleming 1945 mayısında terhis edilip sivil hayata geri döndü ve gazeteciliğe devam etti. Sunday Times’ın da sahibi olan Kemsley medya grubunun dış haberler servisini yönetti. Dünya çapındaki muhabir ağından o sorumluydu. Bu iş farklı ülkelere seyahat etmeyi, uluslararası olayları haberleştirmeyi ve politika dünyasına dalış yapmayı içeriyordu. Üstelik sözleşmesi Jamaika’da her kış üç ay tatil yapmasına imkân sağlıyordu.
Fleming, Kemsley için tam zamanlı olarak Aralık 1959’a kadar çalışacaktı. 1961’e kadar makaleler yazmaya devam etti ve gazetenin haftalık toplantılarına katıldı.
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Ian Fleming’in özel hayatında da değişimler oldu. İngiliz yüksek sosyetesinin ünlü isimlerinden Ann Charteris’in ilk kocası savaşta ölmüştü. Fleming ile evlenmeyi bir süre bekleyen Charteris sonunda bekâr kalmaya karar verdi. Ama nihayet, 28 Haziran 1945’te ikinci Vikont Rothermere ile evlendi.
Bununla birlikte ikili görüşmeye devam eediyordu. Charteris, Fleming ile ilişkisini sürdürmek için arkadaşı ve komşusu Noël Coward’ı ziyaret etme bahanesiyle sıklıkla Jamaika’ya gidip onu görüyordu. Bu durum evlilikte kriz yarattı. Rothermere, Fleming ile olan ilişkisi nedeniyle Charteris’i 1951’de boşadı. Charteris ise oğulları Caspar’ın doğmasından birkaç ay önce, 24 Mart 1952’de Jamaika’da Ian Fleming ile evlendi.
Fleming ve Charteris’in evlilik dışı ilişkileri devam etti. Charteris, İşçi Partisi lideri Hugh Gaitskell ile aşk yaşadı. Fleming’in ise Jamaika’da komşusu olan Chris Blackwell’in annesi Blanche Blackwell ile uzun süreli bir ilişkisi vardı.
Times’ın “İstanbul’da büyük isyan” haberinde Fleming izi
1955 geldiğinde Ian Fleming‘i Türkiye’de görüyoruz. Selanik’te Atatürk’ün doğduğu eve bomba atıldığı haberi Türk kamuoyunda infial yaratmıştı. 6-7 Eylül’de Rum azınlığa yönelik toplu saldırılar başladığında Fleming olayların merkezindeki Taksim’deydi.
Fleming bu şüpheli durum daha sonra kendisine sorulduğunda, o gün Interpol’ün düzenlediği uluslararası bir toplantıya İngiltere Denizaşırı İstihbarat Teşkilatı’nı temsilen katılmak üzere bulunduğunu söylemişti. Açıklamasına göre 15 dakika kaldığı toplantıda sıkılmış, seccade satın almak için Taksim’e çıktığında olayların ortasında kalmıştı.
İngiltere’nin “denizaşırı” istihbarat bölgesi, Kıbrıs’ı da içeriyordu. Fleming’in İstanbul’a Selanik’ten gelmiş olması da dikkat çekiciydi.
6-7 Eylül olaylarından sonra İngiliz Sunday Times gazetesi, “İstanbul’da büyük isyan” başlıklı bir haber yayımladı. Görgü tanığı ifadelerine dayanan bu haberde muhabir imzası olmasa da üslup, Fleming’i akıllara getiriyordu.
O dönemde İngiltere Dışişleri Bakanlığı tarafından haber dairesinde çalışanlara verilen talimatta, İstanbul’da gerçekleşen 6-7 Eylül olaylarında özellikle İngiliz mallarının tahrip edildiği ve İngilizler’in yaralandığı haberlerinin öne çıkarılması gerektiği belirtilmişti.
Ian Fleming, James Bond’u ne zaman yazdı?
Ian Fleming, ilk olarak İkinci Dünya Savaşı sırasında, arkadaşlarına bir casus romanı yazmak istediğinden bahsetmişti. Goldeneye Operasyonu’ndaki deneyimlerini, hayal gücünü ve kesin olarak bilmediğimiz daha birçok malzemeyi kullanarak 17 Şubat 1952’de James Bond serisinin ilk kitabı olacak Casino Royal’i kaleme almaya başladı.
Romanın ana karakterine isim bulamayınca, elinin altındaki bir kitap gözüne çarptı. Kuş gözlemciliğiyle ilgili bu kitabın yazarı olarak gerçek bir insan olan James Bond’un ismini, kendi kurgusal karakterine verdi.
Charteris’in hamile olduğu, evlilik hazırlıkları yaptıkları dönemdi. Ian Fleming, ilk James Bond romanına, bu stresten uzaklaşmak için başlayacağını söyleyecek ve hiç beğenmeyeceği kitabı “korkunç bir ahmaklık eseri” diye niteleyecekti. Eski kız arkadaşı Clare Blanchard, kitabı yayımlamamasını veya en azından takma adla piyasaya çıkmasını önermişti.
Ian Fleming’in son taslak aşamasında kitabı paylaştığı arkadaşı William Plomer ise gerilim unsurunu eksik bulmuş, ancak yine de eserin okura yeterince vaatte bulunduğunu belirterek bir kopyasını Jonathan Cape Yayınevi’ne iletmişti. İlk başta isteksiz olan yayınevini, Fleming’in kitaplarını yöneten kardeşi Peter sonunda ikna edecekti.
İlk James Bond romanı Casino Royale piyasaya çıkar çıkmaz kapışıldı
James Bond’un ilk kitabı Casino Royale, Fleming tarafından tasarlanmış bir kapakla, ciltli olarak Birleşik Krallık’ta 10 şilin 6 peni fiyatıyla 13 Nisan 1953’te piyasaya sürüldü. Okurların ilgisi yoğun oldu. Talebi karşılamak için üç baskı daha yapıldı.
Martini sevgisi ve tehlikeye olan ilgisiyle tanınan 007 kod adlı bu şık ajanın ünü kısa sürede İngiltere’den tüm dünyaya yayıldı. James Bond hızla kültürel bir fenomene dönüştü. Sonraki Bond romanlarıyla Fleming de usta bir hikâye anlatıcısı olarak casus türünü okurların kalıcı favorisi hâline getirdi.
Casusluk dışı birçok roman da yazan; macera, gerilim ve hatta çocuk edebiyatı türlerine dalan Ian Fleming, bugün büyük ölçüde James Bond ile hatırlanmayı sürdürüyor. Eserleri geniş çapta övgüler toplasa bile, tartışmalara ve eleştirilere de maruz kalıyor. Ian Fleming’in romanlarında cinsiyet ayrımcılığı, ırkçılık ve savaş tellallığı yaptığını, şiddeti yücelttiğini söyleyenler var.
Ian Fleming, 12 Ağustos 1964’teki ölümüne dek James Bond’un merkezinde olduğu 12 roman ve 2 öykü kitabı yayımladı. Ölümünden önce eserlerin film haklarını devrettiği Eon Production, beyaz perdede James Bond karakterinin ününe ün kattı. 1962 yılında sinema seyircileriyle buluşan Dr. No’dan 2021’de vizyona giren No Time To Die’a kadar 25 film çekildi ve 7,8 milyar dolar hasılat elde edildi.
James Bond’un ilham kaynağı olarak dört aday
Ian Fleming’in hayatının birçok dönemi gibi, James Bond karakterinin ilham kaynağı da net değil. İkinci Dünya Savaşı sırasında Japon ordusuna karşı mücadele eden Çinli gerillalara yardım etmek için görevlendirilen ve İngiliz Şövalyelik Nişanı sahibi olan maceracı ve gezgin kardeşi Peter Fleming‘in, birçok James Bond macerasını esinlendirdiği kabul ediliyor.
İkinci Dünya Savaşı’nda komando olarak görev yapan ve İngiliz deniz istihbaratını yöneten dilbilimci, yazar, denizci, gezgin, paraşütçü, dalgıç ve kayakçı Patrick Dalzel-Job, 007 için ilham kaynağı olduğuna kesin gözüyle bakılan bir başka isim.
Muhtemel bir diğer ilham kaynağı, Sırp asıllı çift taraflı ajan Dusan Popov. Zira bu ajanın golf ve kumar sevgisi ile takım elbise tercihleri, Bond’u fazlasıyla andırıyor.
James Bond’un gerçek hayattaki ilham kaynağına dair Türkiye bağlamında en ilginç teoriyi ise İngiliz gizli servisi MI6 üstüne bir kitap yazan Queens Üniversitesi profesörü Keith Jeffrey ortaya atmıştı. Buna göre Bond’un ilham kaynağı, 1920’lerde İngiltere’nin tehdit olarak gördüğü Mustafa Kemal’i izlemek üzere Türkiye’ye gönderilen Wilfred Dunderdale adlı bir MI6 ajanıydı.
Jeffrey, “güzel kadınlara ve hızlı arabalara son derece ilgili biri” diye tanımladığı Dunderdale’in, Türkiye’deki casusluk çalışmalarını arkadaşı Fleming ile paylaştığını ve böylece James Bond karakterinin ortaya çıktığını savunuyor.
50 Maddede Polisiye Edebiyat (2023, Karakarga) kitabının yazarı Alper Kaya‘ya kaynakça konusundaki yardımı için teşekkür ederiz.