Hallerimiz

Ankara katliamı: Kabusun orta yerinde gibiydim

Fotoğraf: Arif Akdoğan
10 Ekim Ankara katliamına tanık olan gazeteciler yaşadıklarını Journo'ya anlatıyor.

Arabadan yol ortasında inip Ankara Garına doğru koşmaya başladığımda ağaçlara yaslanıp ağlayan gençleri gördüm. Kaldırımlarda birbirlerine sarılan, sakin olun anonsları yapan gençler vardı. Daha hızlı koşmaya başladım. Ankara Garına yaklaşınca insanların kaçarcasına uzaklaştığını, çığlıkların yükseldiğini duydum. Bir kız çocuğu gördüm annesine sarılmış, ağlayarak uzaklaşan. Durdum. Nefeslendim. Makinemin ayarlarına baktım son kez. İlk gördüğüm kanlar içinde birbirine sarılmış bir çiftti. Yüzlerce kez önünden yürüdüğüm, ışıklarında beklediğim, otobüslerine bindiğim Ankara Garının meydanında herkes ağlıyordu. Aklıma ilk gelen yerde yatan birilerine basmamaktı. Gördüklerimin çoğu ölmüştü. Kanlar içinde uzanmış eller, başında bekleyen sevgililer. Fotoğraflar çekiyordum, “Bu kadar da olamaz allahım” diyerek.

Kabusun orta yerine bırakılmış gibiydim, başını hiç hatırlamadığım. Ayaklarım titriyordu. Adım atamıyordum. Artık durduğum yerde çakıldım kaldım. Ayaklarımın altından nefret ettim. Ayakkabılarımdan… Geriye doğru kaçtım. Garın önüne doğru başım önde giderken bir insan kalbi gördüm. İnanamadım yerde duranın bir kalp olduğuna. Üzerini bir kağıt parçasıyla örtmek hiç aklıma gelmedi. Oturup sigara içmek istedim birçok insanın yaptığı gibi. Yapmadım. “Bir şeyler daha çekmem gerekiyor” diye düşündüm. Küçük havuzun başına doğru tekrar yürüdüm. İlk geldiğimde yaralı olan incecik bedenli genç ölmüştü. Her yerde gençlerin cesetleri vardı. Üst üste, tertemiz yüzlü. Durdum fotoğraf çekemiyordum artık. Saçlarımı çektim kendime geleyim diye. Yeniden ayakkabılarım aklıma geldi. Kan içinde olduklarını hissettim. Kendimden nefret ettim. Boğulacak gibiydim. “Ah güzel ülkem…” derken fotoğraf çekip ağlıyordum.

İyi bir foto muhabiri olmadığımı düşündüm. Hiç de soğukkanlı değildim. AA’dan Volkan Furuncu koluma girdi. “Yeter abi” dedi. Tekrar arka tarafa doğru yürüdüm. Kız arkadaşlarının yeni ojelenmiş ellerini bırakmayan iki arkadaş vardı. Nabızlara bakan sivile “Doktor musunuz?”diye sordular. “Ne olur bir de siz bakın” diye yalvarıyorlardı gerçeği bile bile.

Kardeşinin kopup gitmiş saçlarını toplayan bir ağabey tek başına.

Gölgeye oturdum. Şoka girmiş insanlar durup durup yeniden ağlıyordu. “Ne olur bir şerit çekin. Yürümesin insanlar artık şu parçalanan bedenlerin arasında. Basmasınlar yeter artık” diye bağırasım vardı. Kendi kendime söylendim sadece. Benim için bir daha hiç eskisi gibi olmayacak meydana baktım. Bayraklar örtülmeye başlanmıştı cansız bedenlere. Tam karşımda, yüzlerini hiç unutmayacağım gencecik bedenler umutla geldikleri Ankara’nın kaldırımlarında yatıyorlardı üst üste, yan yana. Yaşanacak onca güzel günü taşıyacak bedenlerini, sevdiklerinin göz yaşlarıyla, Ankara’nın taşlarının üzerine bırakmışlardı.

Başın sağolsun güzel ülkem..

Arif Akdoğan

Journo E-Bülten