Yorum

Kerb ü bela

Ankara katliamında hayatını kaybeden Emek Partisi yöneticisi Korkmaz Tedik’in cenaze töreninden. (Fotoğraf: Selahattin Sönmez)

Bazı kelimelerin manasını ayrıca bilmeye gerek yok. Gelir, bulur, vurur, geçer. Kerbela da onlardan biri. Kime desen, hiç duymamış biri bile; sanki durur, sakinleşir, kalbi yumuşar, boğazı düğümlenir. Bu dediğimde mübalağa var ama dinlediğimiz, bildiğimiz, gördüğümüz şeylerde mübalağa yok mu?

Kerbela, bir sahra. Orası, Hazreti Hüseyin’in katledildiği yer olduğuna inanılıyor. Tarihin bir yerinde, sonradan emperyalist zalimlerin talan edeceği Bağdat şehri civarında, Kerbela sahrasında Hazreti Hüseyin ve Yezid’e karşı savaşan ordusu susuz kalarak kırılıyor, katlediliyorlar. Rivayete göre, Hüseyin bin Ali’nin bedeni ibret olsun diye şehir şehir gezdiriliyor, “alın bakın işte, galip biziz” deniyor. Gene rivayet o ki, Peygamber torunu Hüseyin bin Ali savaşa gitmeden önce anneciği tarafından uyarılıyor. Yanıt olarak, “yenileceğimizi biliyorum ama ben bu savaşa gitmezsem benden sonra hiçbir mazlum, zalimle baş edemez” mealine gelecek şeyler söylüyor. Bunlar rivayet; faraza “hepsi hikâye”.

Kerb, keder demek. Üzüntü, tasa, elem demek.

Mersiyeler var, Kerbela mersiyeleri. Sözlükte, “Bir kimsenin ölümünden sonra onun iyiliklerini, meziyetlerini ve ölümünden duyulan acıyı dile getirmek için yazılan manzume, ağıt, sağu [Özellikle Hz. Hüseyin hakkında yazılan şiirlere denir] denmiş. Kerbela üzerine yazılanlar, söylenenler edebiyatın içinde kendine bir yol açmış. Sen mersiye de, ben Kerbela’ya bakayım yani.

Muharrem var bir de. Haram aylar; eline beline diline sahip ol denilen aylar. Kavga etme, küs kalma, kalp kırma, hırsızlık etme, kul hakkı alma denilen aylar. Öncesinde Fatıma Ana kuzusu, aslanların aslanı Ali’nin evladı, Hüseyin bin Ali’nin Yezidler tarafından katledildiği ay. Yani burada da Kerbela var. Ülkenin bir bölümünün oruç tuttuğu, su içmediği, et yemediği, fiziki hazlardan uzak durduğu ve kendini böyle terbiye etmeye çalıştığı zamanlar, Muharrem. Sonunda İETT’nin otobüsleri ücretsiz olmayacak, bayram kutlanmayacak. Matem ayı.

Sonra Ankara. Kanlı Ekim. Bir bombayla onlarca insanımızın, arkadaşımızın, ahbabımızın, yoldaşımızın katledilmesi.

Ankara, keder demek. Üzüntü, tasa, elem demek.

Ardından, Batıkent Cemevi’nde Korkmaz Tedik’i uğurlarken bir gülbank okundu. Sonunda “Kinler bitsin, dostluk pekişsin. Yeni yaşamlarda yeni çiçekler yeşersin. Allah kalanlara uzun esenlik dolu yaşam versin. Erenlerin evliyaların ruhu sinsin. Gerçeğin demine hû!” dendi.

Gerçeğin demine hû zamanları. Ve benim aklımda, içimde “Bugün matem günü geldi / Ah Hüseyn’im vah Hüseyn’im” var, bir Kerbela mersiyesi.

Muharrem, hoş gelmedi. Ama hoş gitsin. Oruca duranların orucunu Allah kabul etsin. Ve bir kere daha: “Lâ fetta illâ Ali lâ seyfe illâ Zülfikâr”.

Gerçeğin demine hû.

 

Mehmet Said Aydın

Journo E-Bülten