Öğrencilik yıllarımın çok şanslı bir toplumsal gelişim süreciyle çakıştığını söyleyerek söze girmeliyim. 1961 Anayasası arkasından gelen sendikal, siyasal, demokratik örgütlenmelerin önünü açan yasalarla çok hızlı, örgütlü bir toplumsal gelişim sürecine geçildi. İstanbul Kız Lisesi’nde Fen bölümü öğrencisi iken bugünün öğrencilerinin düşünü göremeyecekleri bir sosyal, kültürel etkinlikler ortamından beslenme şansını da yakalamıştım.
Gönlümde Fen-Mühendislik öğrenciliği, göçmen bir ailenin çocuğu olarak kısa dönemde diploma alıp aileme yük olmaktan çıkmak, sonra çalışarak istediğim alanlarda kendimi geliştirme kararlılığı ile o tarihlerde iki yıllık enstitü olan Gazetecilik’i seçtim. Lise gibi üniversite öğrencilik ortamım da sol siyaset, öğrenci örgütlenmeleri, sendikal örgütler, ülkenin düzeninin yaşamın her alanına dönük olarak tartışıldığı toplantıların, giderek kitlesel eylemlerin yaşandığı toplumsal gelişimin nabzının attığı çevrede geçti. 1964-66 Gazetecilik Enstitüsü öğrenciliği, yarım gün çalışma ile Akşam gazetesi, İstanbul Ekspres’te sayfa, röportaj, haber yaparken, yine dönemin marka gazetecileri Cevat Fehmi Başkurt, Abdi İpekçi, Ecvet Güresin, Burhan Felek’in yakınlarında olmak, ülke sorunlarının masaya yatırıldığı açık oturumlarda, İlhan Selçuk, Çetin Altan gibi isimleri dinlemek…
SENDİKA KAÇINILMAZDI
Özetle toplumsal sorumluluk duygusu ile atbaşı gazetecilik kanımıza işlemiş, okulda sınavları bitirdiğimin ertesi günü 1966 Haziranı’nda Cumhuriyet gazetesinde haberci olarak işe başlamıştım. İşçi-sağlık-eğitim alanlarında uzmanlaşmak, yaşanan tüm toplumsal olayları, sokak eylemlerini izlemek, haberlerini yapmaktan sorumlu olmak, gerisi kaçınılmaz bir şeydi. Kadroya alındığım günden başlayarak TGS üyeliği de öyle. Türkiye Gazeteciler Sendikası’nın dönemin yazılı medyasında güçlü, örgütlü olduğu, hakları geliştiren önemli sözleşmeler imzaladığı gerçeğinin de altını çizelim.
ZOR YILLAR
TGS üyeliğim doğal olarak uzaktan, seyircilik olarak kalamazdı. 12 Mart sürecinde teknik kesimle birleşme hareketinde etkin görev aldım. 12 Eylül dönemine girerken de Genel Eğitim Sekreteri’ydim. Askeri darbe yönetiminde sendikal hak gasplarına karşı savaşım vermekte yük Türk-İş yerine TGS’ye kalmıştı. Yasaklı anayasaya karşı çıkış metni, konseye gönderilen beyaz kitap TGS’nin ürünü oldu.12 Eylül sendikal yasalarında iki işkolunun bağlantılı olduğu halde ayrılmasında Ankara’da siyasete yakın gazetecilerin oportünizmi ağır basınca, iki işkolunu aynı çatı altında tutma çabalarımız kırılınca yönetimden istifa etmiştim. Elbette uzun süre uzak kalamadım. Yeniden yönetimde görev alıp, kısa bir dönem için TGS Başkanlığı yaptım. Bu kez de holding çatısı altında güçlenen medya patronlarının 212 sayılı yasayı kırma, gazetecileri iş güvencesi yasası kapsamı dışında tutma operasyonlarına hedef olduk.
Aslında medyadan TGS’yi tasfiyede büyük operasyon 1990’lı yıllarda gündeme gelmiş, yine popüler gazetecilerin patron dayatmalarına karşı zayıf olmalarından yararlanılarak, noter harçlıkları verilerek kitlesel istifalar gerçekleştirilmişti. Sonrası, bugün gelinen örgütsüzlük, toplu sözleşme haklarının kullanılamaması hali. Özünde dünya sendikacılık hareketlerinin, bizdeki konfederasyonların geri püskürtülmesi ile paralel, ancak medyada yaşananı en ağırı.