Söyleşi

Uygur Türkleri ve medya: ‘Batı komplosu’ mu, etnik temizlik mi?

Çin’in Doğu Türkistan Özerk Bölgesi’nde Uygur azınlığın tutulduğu “toplama kamplarından” sızdırıldığı belirtilen dramatik görüntüleri uluslararası medyada sık sık görüyoruz. Türkiye’de ana akım medya bu konuya gözlerini ve kulaklarını kapatırken, yaşananların “CIA’nın yalanı” olduğunu iddia edenler de var. Çin’in devlet destekli ‘hacker’larının Apple sistemlerini bile kırıp muhaliflerini baskı altına aldığı bir ortamda sahadan sağlıklı veriye ulaşmak çok zor. Türkiye’de hem geleneksel hem de sosyal medyada büyük ölçüde görünmez olan Uygur Türklerini, bu konuda bir kitap hazırlayan Euronews muhabiri Mustafa Bağ ile konuştuk.

Çin’in 1949’dan bu yana hâkimiyeti altında tuttuğu Doğu Türkistan Özerk Bölgesi’nde (Sincan) kaydedildiği belirtilen görüntüler geçtiğimiz günlerde uluslararası haber sitelerine ve ajanslara düşmüştü. Videoda elleri arkadan kelepçelenmiş, gözleri bağlı, tek tip kıyafet giydirilmiş ve saçları sıfıra tıraş edilmiş yüzlerce kişinin bir tren garında nakledildiği görülüyor.

Çok sayıda Doğu Türkistanlının Çin’deki toplama kamplarında işkence gördüğü iddiası özellikle Euronews, DW Türkçe, BBC Türkçe ve VOA gibi ABD ve Avrupa merkezli yayın kuruluşlarında sık sık gündeme getiriliyor. Son günlerde sosyal medyada Uygurların çocuklarının kaldığı yetimhanelerden sızdığı iddia edilen görüntüler Türkçe sosyal medyada da paylaşılıyor.

Çin’in devlet destekli hacker’larının, bu “sızıntıları” engellemeyi de amaçlar bir şekilde iki yıldır Uygurların cep telefonlarını hedeflediği, daha güvenli sanılan iPhoneların bile kırıldığı geçen ay bildirilmişti.

Pekin yönetimi “toplama kampı” ifadesini kabul etmeyerek bu mekânları “mesleki eğitim merkezi” olarak niteliyor. Türkiye’de ana akım medya konuya hemen hiç girmezken, Aydınlık gazetesi ise Pekin ile benzer bir söylem benimsiyor. İddiaları “CIA yalanı” diye niteleyen gazete, “Atlantik ısrarcıları, Türkiye-Çin dostluğunu sosyal medya yalanlarıyla hedef alıyor” ifadesini kullanıyor.

Avrupa ve Türkiye’ye sığınıyorlar

Tartışmasız bir gerçek var: Bu süreçte birçok Uygur Türkü Avrupa ve Türkiye’ye göç ediyor. Türkiye’de, özellikle de İstanbul’da yaklaşık 35 bin Uygurun yaşadığı tahmin ediliyor. Suriyeli sığınmacıların barınma, eğitim, sağlık ve çalışma hakları gibi konularda ülkemizde karşılaştıkları sorunları Uygur Türkleri yıllardır yaşıyor. Ayrıca Uygur diasporasının önde gelen isimlerine Türkiye’nin vize vermemesi de yine yıllardır dile getirilen bir sorun. Dahası, Türkiye’de yaşayan Uygur sığınmacıların üçüncü ülkeler üzerinden sınır dışı edildiği veya geri gönderme merkezlerinde tutulduğu zaman zaman şikâyet konusu oluyor.

Uluslararası medyanın bu yöndeki çabalarına rağmen, Türk ve Müslüman bir azınlığın aslında neler yaşadığına dair Türkiye’deki ana akım medya sahadan bilgi toplamak ve haberleştirmek için neden bu kadar isteksiz? Türkçe sosyal medyada bile Uygurlar niye büyük ölçüde görünmez? Bu soruları, Uygur Türklerine dair haberlerde en çok imzası bulunan gazetecilerden olan ve bugünlerde Doğu Türkistan’da yaşananlara dair bir kitap hazırlayan Euronews muhabiri Mustafa Bağ’a sorduk.

Euronews muhabiri Mustafa Bağ

Uygurlar Çin’de ne yaşıyor ve bunları neden Türkiye’deki merkez medyada okuyamıyoruz?
Uygurlar 1949’dan bu yana aslında ciddi sıkıntı ile karşı karşıyalar. Kendi ifadeleriyle ülkeleri 1949 yılında Mao tarafından işgal edildi. Dini yaşantıları yok, kültürel anlamda çok ciddi kısıtlamalar var. Hayatları tamamen izole edilmiş durumda. Özellikle son iki yıldır, yani 2017’den bu yana inşa edilen toplama kampları… Bunların 1.200 civarında olduğu belirtiliyor. Bazı toplama kamplarında on binlerce kişinin, bazılarında yüzlerce kişinin olduğu ifade ediliyor. Çok ağır şartlardan geçiyorlar bu kamplarda. Asimilasyon, beyin yıkama, öz benliğinden uzaklaştırma, kültüründen, dininden, dilinden, insanlığından, doğduğu coğrafyaya aidiyetinden uzaklaştırma politikası ile karşı karşıya kalıyorlar. Dolayısıyla Uygurlar şu anda tam anlamıyla bir dram yaşıyor. Çin bu toplama kamplarını dünyaya mesleki eğitim merkezi olarak lanse ediyor. Oysa içeriye sanatçıları, yazarları, aydınları ve Uygurların ileri gelenlerini alıyorlar.

Kapalı, izole olan bu kamplarda anlattıklarınızın dayanağı ne?
Kamplardan kurtulanların anlattıkları, içeride görevli olup oradan uzaklaşanların ifadeleri, tanıkların beyanlarından bunları öğreniyoruz. Bu insanlar Müslüman. Zorla domuz eti yedirilmeye  ve alkol almaya zorlanıyorlar.

Kimileri siyasi saiklerle haber yapıldığını söylüyor

Bütün bu anlattıklarınız daha çok Euronews, DW Türkçe, BBC Türkçe ve VOA’da, yani uluslararası medya kuruluşların haberlerinde görünür hâlde…
Avrupa ve Amerika medyası daha duyarlı, olayı insani yanıyla ele alıyor. Ortada bir dram var, buna sessiz kalınmaması gerekiyor. Kimileri bu haberlerin siyasi saiklerle yapıldığını öne sürüyor. ABD ile Çin arasındaki ticaret savaşları olduğu gerekçesiyle Amerikan medyasının Doğu Türkistan kartını oynadığını iddia ediyor. Bunlar çok önemsenecek iddialar değil. Zira asıl mesele oradaki insanlık dramının duyurulması. Yazıyoruz ve ayrım yapmadan yazmaya da devam edeceğiz. Tıpkı dünyanın diğer bölgelerindeki insan hakları ihlâllerini yazdığımız gibi…

Kıyas olmaz ama Türkiye’de özellikle iktidara yakın medya kuruluşlarının Arakanlı Müslümanları yazıp Uygur Türklerini görmezden gelmesinin sebebi nedir sizce?
Evet, Arakanlı Müslümanlar (Rohingyalılar), Keşmir, Filistin, Suriye meselesi yazılıyor ama Doğu Türkistan meselesine karşı ana akımda çok nadiren haberler görüyoruz. “Olduğu belirtilen,” “ifade edilen,” “dile getirilen” gibi daha edilgen ifadeler kullanılıyor.  “Orada Şu durum yaşanıyor” tarzı doğrudan ifadeler kullanılmıyor, haberler pek yapılmıyor. Bunu neden yapmadıklarını aslında kendilerine sormaları gerekiyor.

Herhangi bir kente kayıtlı olmayan Suriyeli sığınmacıların sınır dışı edildiklerini medyada görebiliyoruz. Ya Uygur Türkleri? Onlar bu uygulamaya maruz kalıyor mu?
Türkiye’de yaşayan Ziynetgül isimli bir kadın sınır dışı edildi. Yani Tacikistan’a sınır dışı edildi. Uygur siyasetçiler Tacikistan’dan Çin’e iade edilen Ziynetgül’ün cezaevine konulduğunu söyledi. Zaman zaman Türkiye’deki Uygur Türklerine yönelik böyle hadiselerin yaşandığını görüyoruz. (Not: Türkiye’deki Uygur diasporası Ziynetgül Tursun’un sınır dışı edildiğini temmuzda açıklamıştı. Göç İdaresi bunu yalanlasa da o günden beri Tursun’un izine rastlanamadı. Karar gazetesinin haberine göre Uygurlar resmi yalanlamaya rağmen Göç İdaresi yetkililerinin özel görüşmelerde sınır dışı olayını “mahcubiyetle” doğruladığını söylediler. Türkiye’deki iki çocuğu büyük annelerine teslim edilen Tursun’un şu anda Çin’de bir cezaevinde olduğunu belirttiler.)

Doğu Türkistan’da yaşananların görünmemesinin yanı sıra Uygur Türkleri Türkiye’de ne sorunlar yaşıyor?
Ciddi sıkıntılar yaşıyorlar. Kimilerinin çocukları okula gidemiyor, kimileri kendilerini ifade edemiyor. Oradan gelen akademisyen ve doktorlar burada kendi işlerini yapamıyorlar. Uygur ailelerin çocuklarının oturum belgeleri olmadığı için okula kayıt yaptırılamıyor, çalışma izinleri olmadığı için iş bulmakta zorlanıyorlar.

Suriyeli sığınmacılar son dönemlerde daha çok “nefret dili” ile ve “ötekileştirilerek” medyada yer alıyorlar. Uygur Türklerine yönelik böyle bir yaklaşım var mı Türk medyasında?
Genel anlamda ötekileştirici bir dil yok. Buna rastlamadım. Ancak evet, aleyhte yazanlar az da olsa var. Zaman zaman bazı gazetelerin köşe yazılarında Uygur politikacılara yönelik kara propaganda yapıldığı oluyor.

Çin ile ticari ilişkiler boyutu

Merkez medyanın konuyu görmezden gelmesinde hükûmet ile Çin arasındaki ticari anlaşmaların bir etkisi var mı?
Türk yetkililer zaman zaman Çinli yetkililerle görüşmeler gerçekleştiriyor, anlaşmalar yapıyor. Ancak Çinli yetkililerle konuşurken neler konuştuklarını bilmiyoruz. Ama kamuoyunun önünde bu konuda (eleştirel anlamda) herhangi bir açıklama yaptıklarını pek görmedik. Dolayısıyla bu durum medyayı da etkiliyor. Örneği BM’de 22 ülke Çin’e yönelik baskıları sonlandırması için çağrıda bulunmuştu. Ama Müslüman ülkelerden Türkiye de dâhil ses çıkmadı. Çin ile ticari ilişkiler bu konuda etkili oluyor. Geçtiğimiz günlerde gerçekleşen Birleşmiş Milletlerin 74. Genel Kurulu’nda özellikle İslam İşbirliği Teşkilatı üyesi ülkelerin yaptığı ikili görüşmelerde Ermenistan – Azerbaycan meselesi, Filistin meselesi, Rohingyalar, Avrupa’daki Müslümanlar konuşuldu ama Doğu Türkistan meselesi hiç gündeme getirilmedi bile. Dolayısıyla medyada da konuya dair herhangi bir haber göremedik.

Yine medyada göremediğimiz bir konu olarak kayıp Uygur çocuklara dair net bir sayı var mı?
Doğu Türkistanlı siyasetçilerin aktardığı bilgiye göre bir milyon civarında çocuğun ailelerinden alınıp, asimilasyona tâbi tutulduğu, yani yetimhanelere götürüldüğü biliniyor. Ancak rakam yine de net değil. Çünkü Çin uluslararası basının Doğu Türkistan’a girmesine izin vermiyor. Bu nedenle net veriler bulamıyoruz.

Siz haberleştirdiğiniz görüntülere nereden ulaşıyorsunuz?
Uydu görüntüleri burada çok etkili. Zaman zaman gizli çekimler ve drone çekimlerden ulaşabiliyoruz. İnsan hakları dernek ve kurumlarının verileri ile görüntülerinden faydalanabiliyoruz. Çin zaman zaman kendi belirledikleri yerlerde gazeteci “ağırlıyor,” oradan gelen görüntü ve bilgilerden de yararlanabiliyoruz. Özellikle Batı medyası bu konuda üzerine düşeni daha fazla yapıyor.

Uygur Türkleri Türkçe sosyal medyada da çok görünür değil. Neden?
Çok ciddi bir şekilde korku var. Mesela bir Uygur yurt dışında olsa da rahat bir şekilde yaşananları yazamıyor. Çünkü ailesi Doğu Türkistan’da ve böylesi bir adımı attığı durumda ailesi de gözaltına alınabiliyor. Dijital anlamda saldırıya uğruyorlar. Hesapları hacklenebiliyor. Bu nedenle sosyal medyada da görünür olamıyorlar. Nitekim Apple da geçtiğimiz günlerde iPhonelardaki bazı güvenlik açıkları üzerinden Pekin yönetiminin Uygurların iPhonelarını hedef aldığını doğrulamıştı.

Rabia Çetin

Lisans eğitimini Atatürk Üniversitesi Gazetecilik bölümünde tamamladı. 2012’den bu yana İHA, DİHA, T24, BasNews, K24 gibi kurumlarda muhabir ve editör olarak çalıştı. Şanlıurfa Gazeteciler Birliği’nin 2013 yılı Gazetecilik Ödülleri’de görüntülü haber dalında ödül aldı. Sinem Babul’la birlikte Tahir Elçi’nin hayatını ‘Kırık Saat’ ismiyle belgeselleştirdi.

Journo E-Bülten