Haber

Van Gölü Canavarı: Bir medya fenomeninin ‘inanılmaz’ hikâyesi

25 yıl önce bugünlerde Türkiye, ‘Van Gölü Canavarı’nı konuşuyordu. Bu olay; video haberciliğin doğuşundan, özel kanallar arasındaki reyting savaşına dek farklı boyutlarıyla, medya tarihimize bir fenomen olarak geçti. Bugün bile zaman zaman haberlere yansıyor.

1995’te ‘canavar’ın ilk görüntüsünü kaydeden yerel gazeteci İbrahim İlhan, o günleri Journo’ya anlattı. Görüntülerin ulusal medyada yayımlanmasını sağlayan gazeteci Fatih Altaylı ise “Nurseli İdiz konuyu çok iyi satmıştı televizyonda… Ama Loch Ness gibi bir hikâye yaratamadık” dedi.

1990’ların ortasında Türkiye medyasında çok seslilik ve rekabet vardı. Özel televizyonlar ve radyolar art arda kuruluyordu. TRT tekeli sona ermişti.

Kanallar reyting pastasından daha büyük bir pay almak için birbiriyle yarışıyordu. Çok izlenecek programlar yapmak gerekiyordu. Haberlere de böyle konular lazımdı.

1995’e gelindiğinde ülke gündemini aylarca, hatta yıllarca meşgul edecek haber konusu bulundu.

Van Gölü Canavarı efsanesi Osmanlı’dan kalma

Van Gölü Canavarı hikâyesi ya da efsanesi bölgede çok eskiden beri anlatılır.

Mesela Evliya Çelebi, 17. yüzyılda yazdığı Seyahatnamesi’nde, “Canavarın sesini ben de duydum ama kendisini görmek kısmet olmadı” diyor ve Van Gevaş’a bağlı İnköy sınırları içindeki “Canavar” mağarasından bahsediyordu.

29 Nisan 1889’da Saadet gazetesinde yayımlanan bir haberde de, canavarın Van Gölü’nde abdest almak isteyen bir kişiyi kapıp göle sürüklediği öne sürülüyordu.

İstanbul’da yayımlanan Saadet gazetesinin 28 Şaban 1306 tarihli sayısı (sağda) ve haberde aktarılan olayın modern bir illüstrasyonu.

Türkiye kamuoyunun büyük bölümü ise 1990’lara kadar bu efsaneden habersiz kaldı. Evliya Çelebi’nin bahsettiği mağaranın içine küçük sandallarla girenler, yarasalar dışında bir şey görmediklerini söylüyordu. Video kameraların yaygınlaşmaya başladığı, özel kanalların reyting getirecek haberlere büyük paralar vadettiği bu yeni medya döneminde çekilecek bir görüntü ise her şeyi değiştirebilirdi.

Fatih Altaylı: Ortada net bir canavar yoktu ama…

Gazeteci, televizyoncu ve yazar Fatih Altaylı, 1995 yılında Siirt’te bir özel harekat polisinin eşinin intiharı ile ilgili bir haberi araştırmak ve Kuzey Irak’ta Mesud Barzani ile görüşmek üzere bölgedeydi. Journo’ya konuşan Altaylı, devamını şöyle anlatıyor:

  • İşimiz bitip İstanbul’a dönmeden önce memleketim olan Van’a uğradım. Van’da Edremit Belediye Başkanı bizi davet etti ve göl kenarında yemeğe gittik.
  • Yemek sırasında fotoğraflarımı çeken bir genç vardı. Başkan genci çağırdı ve tanıştırdı. Yerel gazetecilik yapan ve aynı zamanda belediyede basın ve tanıtım işlerine yardımcı olan bir meslektaşımdı. Başkan “Fatih Bey, arkadaşımız Var Gölü Canavarı’nın görüntülerini çekti” deyince güldüm. Sonra elindeki video kameranın küçük ekranından bana görüntüleri izlettirdi. Ortada net bir canavar yoktu ama suyun altında ilerleyen büyükçe bir gölge görünüyordu.
  • Gazeteci meslektaşım bu görüntülerin ulusala bir kanalda yayımlanıp yayımlanamayacağını sordu. “Ver bakayım” dedim. Görüntüleri alıp İstanbul’a getirdim.
  • O sırada Show TV’de çalışıyordum ve genel müdür sevgili dostum Faruk Bayhan’dı. Görüntüleri Faruk Bayhan’a gösterdim. “Yayımlayacak mısın” diye sordu. “Ben yayımlayamam ama Nurseli İdiz’in programında yayımlayabiliriz” dedim. O sırada Nurseli İdiz, Show TV’de bir haber programı yapıyordu. Nitekim o hafta yayımlandık görüntüleri.
Nurseli İdiz’in Show TV’de başlayan Prizma adlı programı reyting rekorları kırmış ve Kanal D’ye transfer olmuştu.

‘O günlerde Van’da iki adet kamera vardı’

Fatih Altaylı’nın bahsettiği görüntüleri kaydeden gazeteci ise İbrahim İlhan’dı. ‘Canavar’ı nasıl bulduğunu ondan dinleyelim:

  • Dönemin bakanlarından Zeki Ergezen, bir TV programında canavarı gördüğünü söyleyince yeni bir tartışma başlamıştı. Ergezen’in konuşmasından sonra bir gün sahilde hortum gibi bir şey gördüm. Aklımda kaldı.
  • O zaman bu kentte iki kamera vardı. Biri bende, diğeri ise gazeteci Hikmet Bakan’da idi. O hortum gibi çizgiyi görünce gidip evden kamerayı alıp geldim. İz bulamadım. Sonra sahilde gezerken şantiyeye gittim. Orada bir şef vardı, ona sordum. Bana bazen uçak geçerken bir cismin gölden göründüğünü söyledi.
  • İki ay boyunca sahilde nöbet tuttum. Bazıları “kafayı yediğimi” düşündü. Bir sürü şey diyorlardı. Çektiğim görüntüleri dönemin belediye başkanı İlhami İlhan’ın evine götürüyordum, çocuklarıyla birlikte bakıyorduk.
  • Bir gün sahilde dolaşırken bir anda oradaki insanlar, “Aha çıktı” diye bağırmaya başladılar. Bir baktım, koca bir şey sudan çıkarak yine kendini suya vurdu.
İbrahim İlhan (sağda) ve meslektaşları

Hürriyet gazetesinde izlediler, Show TV 35 bin dolar verdi

Bu görüntüyü yine belediye başkanına izlettiğini söyleyen İlhan, şunları ekliyor:

  • Belediye başkanı görüntülere baktıktan sonra Fatih Altaylı’yı aradı. Fatih Altaylı o zaman Show TV’de Teke Tek programını hazırlıyordu. Van’a ekibi ile geldi. Ekibi görüntülere bakınca görüntülerdeki cismi gördü. Fakat Fatih Altaylı programına uyumlu olmadığını söyledi. Biz de ricada bulunduk. Büyük bir emek harcandığını söyledik ve destek istedik.
  • Sonra Fatih Bey, Uğur Dündar’ı aradı. O çıkmayınca Show TV’de yetkili birini aradı. Onlar da İstanbul’a gelmemi istediler. İkitelli’de Hürriyet’in tesisleri vardı, oraya gittim. Bütün yazarlar oradaydı, hepsi görüntülere baktı. Altaylı beni sonra Nurseli İdiz’e yönlendirdi. Prizma diye çok izlenen bir program yapıyordu İdiz. Görüntüleri izleyince satın almak istediler. 35 bin dolara verdim.

‘Düğün videosu bile çekemeyecek kalitede kamera’

İbrahim İlhan’ın çektiği videonun Show TV’de yayımlanması üzerine, Fatih Altaylı’nın ifadesiyle “kıyamet koptu.”

Altaylı o günleri şöyle anlatıyor:

  • Tüm medya üzerine atladı. Bütün televizyonlar, bütün gazeteler. Her taraf Van Gölü Canavarı doldu. Uğur Dündar’dan Saadettin Teksoy’a herkes Van’a koştu. Aylarca konuşuldu.
  • Ortada teknik olanak falan yoktu. Bir tane çok basit, normalde düğün videosu bile çekemeyecek kalitede kamera ve bu kamera ile küçük bir analog çekim. Bugün olsa hiçbir televizyonda yayımlamayacak bir kalite.
  • O gün bile görüntüleri düzeltmek için epey çaba harcamıştık ama fazla da dokunamamıştık ki sahte demesinler diye. Gazetecilik başarısı ama daha çok pazarlama başarısıydı sanki. Nurseli İdiz konuyu çok iyi satmıştı televizyonda.

‘Emeği sen verdin, parayı biz kazandık. Görüntüleri dünyaya sattık’

İbrahim İlhan, çektiği görüntülerin yayımlanmasının ardından medyanın tavrının değiştiğini belirtiyor:

  • Basın ilk zamanlar inanmıyordu. Sonra herkes peşine düştü. Vali Yardımcısı Bestami Alkan “Canavarı ben de gördüm” dedi. [Bu yüzden bir ara medya, canavara “Bestami” adını vermişti]
  • Nurseli İdiz, Van’a geldi. Van Gölü sahilinde çekimler yaptı. Hatta bana dedi ki: “Emeği sen verdin, parayı biz kazandık. Görüntüleri dünyaya sattık. Bir anda canavar ekol oldu.”

CNN International bile Van Gölü Canavarı’nı haber yaptı. Japonya’ya dek birçok ülkede belgesellere konu olan canavar hakkında Türkiye’de de kitaplar yazıldı, hatta türküler yakıldı. O yıllarda futbolda fırtına gibi esen Vanspor’un maskotu canavar oldu.

Yıllardır Van Gölü’ne canavar temalı turistik turlar düzenleniyor. Hatta 2004 yılında Gevaş’a canavar heykeli dikildi. Bugün bile haberlerde zaman zaman canavara göndermeler yapılıyor. Örneğin üç ay önce Edremit Kent Meydanı’nda kardan yapılan canavar haberlere yansıdı (altta).

Bugüne kadar çekilen tüm görüntülere ve dolayısıyla canavarın varlığına şüpheyle bakanlar ezici bir çoğunluk olsa da, İlhan, bu olayın en azından kent tanıtımına katkıda bulunduğu görüşünde.  Ona göre, sonraki yıllarda göreve gelen yerel yöneticiler bu fırsatı değerlendiremedi.

Vanlı turizmci ve tur rehberi Engin Pişkin de bu görüşü paylaşıyor. Pişkin, 2006 yılında Japonya’dan Van’a gelip 10 gün boyunca gölü ve çevresini inceleyen 10 kişilik heyete de rehberlik etmiş.

Engin Pişkin, yabancı turistlerle bir gezi sırasında

‘Loch Ness gibi bir hikâye, simgesel bir şey olabilirdi’

Bu araştırma gezisi sonrasında çekilen belgeselin ve yazılan kitabın Japonya’da büyük ilgi çektiğini söyleyen Pişkin, “İlk baskısı 5 bin adet basılan kitap büyük ilgi görünce ikinci baskısı 100 bin yapıldı. Kitabın büyük bir kısmı Van Gölü Canavarı’nı anlatıyor… Kent turizmi için önemli bir şeydi ama değerlendirilemedi” diyor.

Bu görüşe katılan Fatih Altaylı da sözlerini şöyle noktalıyor:

  • İskoçya’da bir köy yıllardır bu işten ekmek yiyor. Herkes biliyor ki böyle bir Loch Ness canavarı yok, ama bununla eğleniyor. Biz bunu beceremiyoruz. Beceremedik. Genel olarak değerlendirilemedi. Loch Ness gibi bir hikâye, simgesel bir şey olabilir, yıllarca ekmeği yenebilirdi… Kentin markasına katkı sağlayabilirdi… Van bunu iyi pazarlayamadı.

Sıddık Güler

1998 yılında Özgür Bakış gazetesinde mesleğe başladı. 2000’de Yeni Gündem ve Yedinci Gündem gazetelerinde bölge muhabirliği yaptı. 2002'de açılan Dicle Haber Ajansı'nın kuruluş çalışmasında yer aldı. 2013'e kadar bu ajansta muhabirlik, haber müdürlüğü ve bölge temsilciliği yaptı. 2013'te Van Haber adlı günlük yerel gazeteyi satın aldı ve yazı işleri müdürlüğünü de yürüttü. 2015'te bu gazeteyi devretti. 2012-2015 yılları arasında Vangölü Gazeteciler Cemiyeti'nde genel sekreterlik görevini üstlendi. Serbest gazeteci olarak mesleğini sürdürüyor.

Journo E-Bülten