Gazeteci Heather Brooke’u dünyaya tanıtan olay, Birleşik Krallık milletvekillerinin örtülü ödenek skandalını -beş sene boyunca peşini bırakmaması ve mahkemeye taşıdığı bilgi edinme başvuruları sayesinde- 2009’da ortaya çıkarması oldu.
Milletvekilleri ve kabine üyelerinin 125 bin liralık bahçe masrafı gibi lüks harcamalarını devlete yüklediğini anlatan haberler, Britanya basınının manşetlerinden aylarca düşmedi.
Skandaldan dolayı yedi milletvekili hapse girdi, son 300 yıldır ilk defa istifa eden Avam Kamarası Başkanı’nın yanında çeşitli bakanlar ve milletvekilleri görevi bıraktı, bağımsız denetleyici bir kurul oluşturuldu ve belki de en önemlisi masrafları açık etme zorunluluğu geldi.
BBC, Brooke’un hikâyesini konu alan ‘Harcamalar Hakkında’ (On Expenses) başlıklı bir film bile çekti.
City University’de gazetecilik dersleri veren, ‘Bilme Hakkınız’ (Your Right to Know), ‘Sessiz Devlet’ (The Silent State) ve ‘Devrim Dijital Olacak’ (The Revolution Will Be Digitised) kitaplarının yazarı Brooke’u, Bağımsız Gazetecilik Platformu P24’ün ‘Bilme Hakkı Projesi’ kapsamında Türkiyeli gazetecilere eğitim vermek için geldiği İstanbul’da yakaladık.
‘AGRESİF CEVABIN ÜZERİNE GİTTİM’
Brooke, Birleşik Krallık’ta 2005’te yürürlüğe giren bilgi edinme kanunu hakkında yazdığı ‘Bilme Hakkınız’ kitabı için birçok devlet kurumuna başvurular yaptığını, sorularına en agresif tepkiyi veren Avam Kamarası’nın üzerine gitmeye karar verdiğini anlatıyor. Başvurusuna cevap verilmeyince kuruma dava açıyor.
Beş sene süren mücadelesinde başına gelmeyen kalmamış: Mahkemeyi kazanınca Avam Kamarası Başkanı aleyhinde üst mahkemede dava açıyor, o dava da kazanılıp harcamaların açıklanması gerektiği kesinleşince rakip partiler birleşerek bir kanun çıkarmayı planlıyor ancak plan basına sızınca iş yatıyor. Parlamento, mahkeme kararına rağmen harcamaları bir türlü paylaşmıyor, sonuçta bilgi edinme ofisinden olduğu düşünülen birisi tüm belgeleri sızdırıyor. 2009’da Brooke’un da son derece inandırıcı bulduğu iddialara göre Telegraph gazetesi bu belgeleri satın alarak yayımlamaya başlıyor.
‘ANALOG SİSTEM’
Birleşik Krallık’ı ‘’dünyanın en eski bürokrasisi’’ diye tarif eden Brooke, “İngiltere’de hâlâ kurtulamadığımız bir gizlilik kültürü var. Gerçek bir demokrasiden son derece uzak, elitist, merkezi ve gizli kapaklı bir şekilde yönetiliyoruz. Dijital çağın gereklerini reddeden analog bir politik sistemimiz var” diyor.
Brooke, bilgi edinme kanunlarının gazeteciler için önemini şöyle anlatıyor: “Bu yasalar bilgiye eşit erişim sağlıyor. Haber bulmak için hiçbir kamu görevlisini yemeğe çıkarmak, aranı iyi tutmak için aleyhlerindeki haberleri sansürlemek zorunda değilsin. Kanun arkanda, sorman yeterli”
‘DEVRİM DİJİTAL OLACAK’
Brooke’un bir diğer ilgi alanı da siber haklar. 2011’de yayınlanan ‘Devrim Dijital Olacak’ta halkların devletlerle bir ‘bilgi savaşı’ içinde olduğunu öne sürüyor: “Devletler interneti militarize etmeye çalışıyor, yurttaşlar ise özgürce haberleşmek, internette gözetim olmadan bir araya gelebilmek istiyor. İnternet dünyanın en muhteşem küresel demokrasisini yaratmak için gerekli teknolojiyi sağlıyor. Diğer yandan en korkunç totaliter sistemi yaratma kapasitesine de sahip, filozof Jeremy Benthlam’ın bile tasavvur edemeyeceği global bir panoptikon”
Özgürlükçü bir platform olmakla övünen Twitter’ın en çok hesap kapattığı ve paylaşım engellediği ülkenin Türkiye olduğunu söyleyince, “İnterneti kamusal bir alan, herkese açık bir park gibi düşünün. Ancak özel şirketler tarafından kontrol ediliyor ve her köşesinde silahlı gözetleme kuleleri var. Parkı gerçek anlamıyla kullanmak istediğinde kulelerden hedef alınıyorsun. Parkta kimin kalacağına, kimin ne yapacağına onlar karar veriyor. Üstelik kurallar da son derece keyfi” diyor.
WIKILEAKS NİYE BİTTİ?
Brooke, 2010’da Wikileaks’ten kendisine sızdırılan belgeleri Guardian gazetesi iş birliğinde yayımlamaya başladı. İmza attığı önemli Wikileaks haberleri arasında, 2013’e kadar papalık yapan Joseph Ratzinger’ın henüz kardinalken Türkiye’nin müslüman bir ülke olarak AB’ye girmesine karşı olduğunu belirtmesi, Prens Andrew’un Birleşik Krallık’ın Suudi Arabistan’a silah satışını ve ardındaki karanlık ilişkileri araştıran gazetecilere yönelik sert eleştirileri, Vatikan’ın İrlanda’da Katolik Kilisesi’nin karıştığı çocuk istismarı vakaları hakkında rahiplerin ifade vermesini engellemeye çalışması var.
‘Devrim Dijital Olacak’ta Wikileaks’e ve kurucusu Julian Assange’ın bulanık dünyasına da değinen Brooke konuşmamızda, Wikileaks’in 2010’dan beri işlevsiz olduğunu, Assange’ın egosundan ve antidemokratik liderliğinden dolayı kendi kendini bitirdiğini anlatıyor: “Assange Wikileaks’i diktatör gibi yönetti, idealize ettiği pratiğin tam tersini uyguladı. Ancak Wikileaks dijital verilerin sızdırılması konusunda bir ilham kaynağı oldu, artık sızıntılar her yerde”
SWISSLEAKS’İN FARKI
Gazeteci, HSBC’nin İsviçre’deki gizli hesaplarından vergi kaçırıldığını ortaya çıkaran Swissleaks’in başarısını da Uluslararası Araştırmacı Gazeteciler Konsorsiyumu’nun (ICIJ) kolektif yapısına bağlıyor, “Küresel dünyada küresel bir gazeteci ağına ihtiyaç var” diyor.
Nitekim söz konusu belgeler, farklı ülkelerden yüzün üzerinde gazetecinin ortak çalışmasıyla haberleştirilmişti.
‘İnternette gizliliğini koruyamazsın’
Heather Brooke her şeye rağmen bazı şeylerin eski usûl yapılması taraftarı: “Gazetecilerin internet üzerinden iletişimde oldukları haber kaynaklarının gizliliklerini korumaları, her türlü şifreleme sistemine rağmen imkânsız. Eski usûle geri döndük, artık önemli kaynaklarımızla sadece yüz yüze görüşüyoruz. Guardian muhabirlerinin uçak masrafları niye bu kadar yüksek sanıyorsunuz?” diyerek Edward Snowden haberlerini yapmak için Brezilya’ya uçan Guardian muhabiri James Bawl’ı örnek veriyor.
‘Gazeteciliğin durumundan endişeliyim’
Dijital habercilik üzerine bu kadar kafa yormuş bir gazetecinin internet hakkında böylesine negatif konuşması beklenmez ama Brooke tık peşinde koşan, internetten reklam geliri elde etmeye odaklı haber sitelerinin gazeteciliği çıkmaza soktuğunu savunuyor, “İnternet bizi daha çok bilgi sahibi bir toplum yaptı mı emin değilim. Gazeteciliğin durumundan gerçekten endişeliyim” diyor.
‘Haber merkezleri talan edildi’
Brooke Birleşik Krallık’ta da Türkiye’de olduğu gibi basılı gazete satışlarının dibe vurmasıyla birçok önemli gazetenin ekibini daralttığını ve en deneyimli gazetecileri işten çıkarttığını anlatıyor:
“Haber merkezleri talan edilmiş durumda. Yakından tanıdığım birçok iyi gazeteci geçinebilmek için PR işlerine geçti. Bir kısmı da akademiye sığındı. Şu anda çoğu haber merkezi raha az maaşla çalışmayı kabul eden, deneyimsiz, 30 yaşından genç gazeteciler tarafından yönetiliyor”