Dosya

İşsiz gazeteciler: ‘Berbat bir durum ama meslek aşkım taze’

Yasir Baba
Türkiye’de her dört gazeteciden biri işsiz. 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü’nde; Samsun, Niğde ve Aydın’dan üç işsiz gazeteciyle; özlemlerini, hayallerini ve dertlerini konuştuk. “İşsizlik çok berbat bir durum, ama meslek aşkım her zaman taze” diyor biri… Bir başkası ise gazeteciliğe dair umudunu her şeye rağmen yitirmediğini vurguluyor.

İşşiz gazetecilerin hayatları farklı ama umutları birbirine benziyor. Artık görmezden gelinmemeyi ve fark edilmeyi istiyorlar. Örneğin Yasir Baba, olayların canlı şahidi olmanın ve bunları yaymanın verdiği heyecanı ilk günkü kadar içinde barındıran ve mesleğine tutkuyla bağlı genç bir gazeteci. Mesleğine dair büyük hayalleri olduğunu ama şu anda bu hayallerin çok gerisinde kaldığını üzülerek ifade ediyor.

Çevresindekilerin “Madem gazetecilikte iş bulamıyorsun, bari markette çalış” ısrarı üzerine “Eğer markette çalışacak noktaya geldiysem, neden bunu yurtdışında yapmayayım” diye düşünüp İrlanda’ya gitmiş. Burada bir yandan dil eğitimi alırken bir yandan da bir markette çalışıyor. Yabancı dilini geliştirerek “gazetecilik mesleğinin değer gördüğü bir ülkede bir gün mesleğini yapmanın” hayalini kuruyor.

Yasir Baba: Gazetecilik hevesimi öldürmeyi başaramadım

Yasir Baba, iş tecrübelerinden edindiği bilgilerle mesleki yeterliliğin işverenler için hiçbir anlam ifade etmediğini düşünüyor. Baba’ya göre Türkiye’deki birçok medya işvereni, muhabirlik yapacak profesyonelden ziyade, kendi işlerini yapacak “adam” arıyor. Baba, bu süreçte başından geçenleri şöyle anlatıyor:

“Gazetecilik yapmak için okuldan ayrılmıştım. O dönem yakın çevrem buna çok şaşırmıştı. Tabii böyle iddialı bir çıkış yapıp gazeteci olduktan sonra sürekli işsiz kalınca yakın aile ve arkadaş çevrenizin yoğun eleştirilerine maruz kalıyorsunuz. İşsiz kaldığım her gün gazeteci olmayı istemenin bedelini ödüyormuşum gibi geliyordu bana. Birçok ilana başvurdum. Birçok yere CV gönderdim. Hep aynı heves, aynı hayalle… Ama bir cevap alamadım. Kendimi geliştirmeye çalıştım. Mesleki kitaplar okudum. Okudukça sahaya çıkmanın heyecanını hissediyordum. Ama sürekli hüsran yaşıyordum. Gazetecilik hevesimi öldürmeyi çok denedim ama başaramadım.”

Sonunda bir dergide iş bulmuş Baba… Ama çalıştığı dönemde baskı altında kalmış, haberlerine sansür uygulanmış, mesai ücreti dahi alamadan çok çalışmasına rağmen maaşı asgari ücretin ötesine geçememiş. Anlatırken sesi titriyor, yer yer sinirleniyor, sanki o günleri yeniden yaşıyor:

Muhabirlik yaparken sigorta kayıtlarında temizlikçi

“Çalıştığım dönemde sürekli baskı altındaydık. Özellikle son üç yıldır asgari ücretten yüksek bir maaş almadım. Son çalıştığım kurumda editörümüz işten çıkarılınca onun tüm sorumluluklarını bana vermişlerdi, ama maaşıma zam yapılmamıştı. Derginin zamanında baskıya yetişmesi için gece yarılarına kadar çalışıyordum. Mesai ücreti almadan. Maddi konuda ufak bir örnek vereyim; Mesaiye kaldığımız bir akşam yemek siparişi vermiştik ve ertesi gün verdiğimiz sipariş 10 TL’yi geçtiği için muhasebe tarafından azarlanmıştık. Aldığım maaş asla yaptığım işi karşılamadı.”

“Zam istediğimiz zaman işten çıkarılma tehdidi alıyorduk. Patronumuz sayfa tasarımcısı arkadaşlarımızı ‘Ancak bilgisayar başında oturun’ diye azarlayınca neyle karşı karşıya olduğumuzu anlamıştım. Çalıştığım tüm kurumlar sigortayı başlatmamak için türlü bahaneler üretiyordu. Siz muhabir olarak çalıştığınızı zannediyorsunuz mesela, ama sigorta kayıtlarına göre temizlik görevlisisiniz. Bu tip durumlarla karşılaşıyorduk. Sarı Basın Kartı başvurusu yapmamam için bile türlü baskılar, anlamsız engellemelere maruz kalmıştım. Sonra da basın kartı benim için anlamsızlaştı zaten.”

Haberlere otosansür uyguladığı için kendinden utanmış

Baba, bültenlerin siyasilerin danışmanların yazdığı metinlere göre hazırlandığını, medya kuruluşunun sahibi olan iş adamının çıkarlarına göre gelişen sansür veya karalamaların olduğunu vurguluyor. Ona göre böyle bir ortamda basın özgürlüğünü tartışmak dahi mümkün değil.

Bu nedenle sansürle çok karşılaşmış ve bir noktadan sonra kendi sansürünü yapmayı öğrenmiş. Bu durum o kadar acı bir hâl almış ki bir süre sonra çevresinde haber değeri olan olay ve bilgileri görmemeye başlamış, kendinden utanmış. Sosyal medyada eleştirilen gazetecilerin nasıl bir baskı altında olduklarını bildiğini ve onların  aslında inanmadıkları şeyleri söylemek zorunda kaldıklarını söylüyor.

Yasir işsizliğin getirdiği kriz dönemini büyük bir stres içinde geçirmiş. Ailesiyle yaşayıp olabildiğince parasız yaşamaya çalışmış. Bisikleti ilk defa o dönemde ulaşım aracı olarak kullanmış. Dışarıda bırak yemek yemeyi, su içemediği zaman dahi olmuş. Devletin işsizlik maaşına hiçbir zaman başvuramamış. Çünkü ödemeyi alabilecek şartları hiç oluşturamamış. Serbest çalışarak geçinmeye uğraşmış.

Gizem Çaprak: Kadınsanız maaş daha düşük, mesai daha esnek

Gizem Çaprak yerel bir gazeteci. Yaşadığı şehir olan Niğde’de 2015 yılından bu yana belirli aralıklarla yerel gazetelerde çalışmış. Ancak yerel basının yeteri kadar desteklenmediğini, bu nedenle çalışma hayatının sekteye uğradığını söylüyor. O da tüm gazeteciler gibi eğitimini aldığı, mutfağından geçtiği işi yaparak hem geçimini sağlamak, hem de topluma faydalı işler sunabilmek istiyor. Şu an bile eline bir konu geçtiği zaman haberleştirerek yerel gazetelere servis ediyor. Herhangi bir ücret almaksızın…

Gizem Çaprak

“Kadınsanız, bekarsanız ve ailenizle yaşıyorsanız maaş konusunda kısıtlı, mesai konusunda ise esnek çalışma şartlarına sahip oluyorsunuz. Sigorta konusu da işvereninizin insafına kalmış. Sonuç olarak hukuk devletinde yaşıyoruz!” diyor Çaprak.

Şu ana kadar çalıştığı hiçbir yerde asgari ücretten fazla maaş almamış. Çalıştığı bazı kurumlar sigortasını dahi yapmamış, bazıları ise üç beş ay sonra yapmış. Bu olay kendisini ruhsal anlamda güvensizlik içinde hissetmesine neden olmuş.

Yerel gazetecilikte de mobbing uygulandığını belirterek şunları söylüyor: “Fikrinizi belirtme lüksünüz yok. Bu kural ulusalda da böyle, yerelde de. Ben de yerel gazetecilik yaptığım dönemlerde mobbinge maruz kaldım, ama yine de kalemime küsmedim.”

İşsizlikle beraber yıllar içinde “bilgilerinin köreldiğini, köhneleştiğini” hissetmeye başlamış. Buna rağmen meslek sevgisi zedelenmemiş. “İşsizlik çok berbat bir durum ama mesleğime olan aşkım her zaman taze” diye ifade ediyor bu durumu.

“Gelecekte kendini nasıl bir gazeteci olarak görüyorsun” sorusunu ise “Etik ve ahlaki kurallar çervesinde kalemimi özgürce kullanabildiğim, sürekli yüzleri gülümseyen insanlarla iç içe olduğum bir çalışma ortamında gazetecilik yapmayı hedefliyorum” diyerek cevaplıyor.

Umut Kaşan ise gazetecilik hayatına üniversite yıllarında muhabir olarak başlamış alaylı bir gazeteci. Özgür ve bağımsız yayıncılık yapıp kaybolmaya yüz tutan haber dergiciliğini kendi şehrinde canlandırabilmek adına başladığı yolculuğuna devam ediyor. Tek başına kurduğu platformda yazılar yazarak  ayakta kalmaya çalışıyor. Bir kızı var.

Umut Kaşan (sağda)

Kaşan, Didim Gazeteciler Derneği Başkan Yardımcısı; Didim Çalışan Gazeteciler Derneği ve Aydın Gazeteciler Cemiyeti üyesi. Aktif muhabirlik yaptığı yıllarda öyle çok baskı ve sansür yaşıyormuş ki bir süre sonra otosansür uygulamaya başlamış. Kimsenin “Bu haberi böyle yapma” ya da “Bunu da yazmayıver” demesini duymamak adına, tuhaf bir savunma mekanizması geliştirerek “aynı haberi kendi içinde bin kere değiştirdiği” olmuş. Pek çok gazetecinin benzer durumlar ve duygular yaşadığını, bu durumun ona özel olmadığını çok iyi bildiğini söylüyor. Bu bilincin olumlu bir etkisi olmuş: Özgür yayınlara ve bağımsız gazeteciliğe olan tutkusu azalacağına, zamanla giderek artmış.

Kaşan’a göre bir kadın gazeteci olarak en büyük zorluk, “kadın gibi ya da kendin gibi olabilmek.” Sahada aktif muhabirlik yaparken “erkeklerin arasında erkekleştiğini,” dilinin ve jargonunun değiştiğini söylüyor. Buna karşın içinde bulunduğumuz dönemi “Yokun da yoku günler” diye tanımlıyor. Bu yüzden yetersiz malzemeye, uygunsuz çalışma şartlarına ve baskılara rağmen az da olsa gelir sahibi olmak fikrinin şimdi kendisine güzel geldiğini ifade ediyor.

Güncelleme, 2 Mayıs 2020: Bu haber için görüştüğümüz bir başka işsiz gazeteci, ailevi bir nedenle görüşünü geri çekme talebini yayından sonra bize iletti. Gerekçeyi haklı bulduk ve onun görüşünün aktarıldığı son bölümü haberden çıkardık.

Melissa Feza Katlar

1999, İstanbul doğumlu. Çocukluk hayali olan gazetecilik mesleğini birçok kuruluş için freelance olarak; araştırma, söyleşi gibi içerikler üreterek sürdürüyor.

Journo E-Bülten