Ankara cankırımının hemen ardından ve izleyen günlerde yazılı ve görsel medyanın durumunu “Türkiye’deki kamplaşmanın medyaya yansıması” diye tanımlamak epey yalınkat, epey yüzeysel bir tanımlama olur.
Meslek ahlâkını yitirmemiş, haberciliğin temel ilke ve ülkülerinden sapmamış medya üstüne söyleyecek sözüm yok. Ne yayın ya da kanal adı, ne gazeteci adı zikretmeye gerek var. Ellerinden geleni yaptılar. Çalıştıkları medya organının meşrebince haberciliğin gereklerini yerine getirmeye çabaladılar. Gerçi “çalıştıkları yayının meşrebi” bazen onları da temelsiz iddiaları habermişçesine sunmaya yöneltti. Mesela “Ankara katliamını devlet yaptı” gibi… Devletin, AKP hükümetlerinin IŞİD’li canilere yakın durdukları, onları Kürtlere karşı müttefik gibi gördükleri bir gerçek. Ancak “katliamı devlet ya da AKP iktidarı planladı ve yaptırdı” anlamına gelebilecek belgesiz, kanıtsız haberleri meslek açısından savunmak mümkün değil.
KARA MİZAH
Kimilerimizin “havuz medyası”, kimilerimizin “yandaş medya” dediği, benimse kestirmeden “AKP medyası” demeyi yeğlediğim gazete ve televizyonlara gelince…
Yer yer ancak kara mizah diye nitelenebilecek bir habercilik yaptılar. Başka konularda, “Yetkililerin bildirdiğine göre” ya da “Adının açıklanması istemeyen bir yetkiliye göre” gibi yazıp çizdiklerini haber kılıfına uydurmak için meslek için hileleriyle idare etmeye çabaladıklarına az tanık olmadık.
Ancak 10 Ekim Ankara cankırımında durum epey farklıydı. Bu tür hileler işe yaramazdı. Çünkü bütün alametler canlı bombaların IŞİD’li olduğunu, eylemin de katıksız IŞİD damgası taşıdığını gösteriyordu. Gel gör ki, AKP’nin en tepeleri eylemi ne yapıp edip PKK-PYD-HDP cephesi üstüne yıkmaya kararlıydı. Cumhurbaşkanı devletin gizli istihbaratına dayanıyormuş havası basarak demeçler veriyor; geri kalan AKP’li siyaset esnafı da aynı teraneyi güçlendirerek yineliyordu.
5N1K’SIZ HABERCİLİK
Organ olduklarını itiraf etmeden organ işlevi gören AKP medyasının yazılı ve görsel kesimleri için organ olmanın trajikomik kaderi yaşanmaya başladı. İlk kez AK-Trollerin kol gezdiği “sosyal medya” temelsiz habercilikte yazılı ve görsel AKP medyasının gerisinde kaldı.
Haberciliğin en temel kural ve ilkeleri görmezden gelindi. 5N1K kuralı duraksamaksızın yok sayıldı; belgesi olmayan, sağlam kanıtlara dayanmayan haberlerde okurları saygı gereği başvurulan “hata payı uyarıları” yok sayıldı…
Ankara cankırımını PKK–PYD’nin yaptığını, böylece HDP’yi mazlum göstererek oy kazanma hesabında olduğunu kanıtlamayı görev bilmiş AKP medyası kanıt olarak Twitter dışında kaynak bulamadı ve bulmaya da çalışmadı.
“CHP’de 30 milletvekili Kılıçdaroğlu’na başkaldırıyor” ya da “Kandil Demirtaş’ın ipini çekti” gibi haberlerde (haberler?) kanıt, belge aramadan bir şeyler çırpıştırabilir; TV iseniz arşiv görüntüleri eşliğinde laf kalabalığı ile idare edebilirsiniz. Ancak 102 yurttaşın canını alan katliamda IŞİD – PKK ortaklığı gibi eşyanın tabiatına aykırı bir iddiayı kanıtsız sunamazsınız. Hele hele Cumhurbaşkanı’nın “Sen salla yutan yutsun, yutmayan gargara yapsın” mantığı ile savurduğu cankırımını IŞİD–PKK–PYD-Muhaberat koalisyonunun gerçekleştirdiği iddiasını haberleştirmek mümkün değildir.
İşte bu aşamada AKP medyasının zembereği boşandı; haberci, gazeteci gibi görünme çabasına bile boş verdiler ve Cumhurbaşkanı’nın, Başbakan’ın cümlelerini şimşir harflerle manşet yapmayı, altına da haber kaynağı olarak Cumhurbaşkanı ve Başbakanı göstermeyi yeğlediler.
* * *
Hepimizin bildiği, izlediği bir meslek serüvenini yineledim.
İyi ettim, çünkü bu defaki meslekte her zaman rastlanabilecek bir “çöküş” değildi. Gezi direnişi günlerinde Kabataş’ta deri yelekli, başı bandanalı, belden yukarısı çıplak heriflerin taciz ettikleri, üstüne işedikleri bebekli ve başı bağlı kadın yalanında bile tanık ifadesi, sözde söyleşi filan gibi hilelere başvurarak meslek içi kalırmış gibi yapmaya özen göstermişlerdi. Ama Ankara cankırımı sonrasında sorumlular ve katillerle ilgili haberlerde artık böyle bir kaygı bile beslemediler.
O yüzden Ankara cankırımı AKP medyasının öyküsünde bir dönemeçtir. İletişim fakültelerinde ders olarak anlatılmaya değer ve sahiden mesleğimiz açasından derslerle dolu bir dönemeç…
Bu adam ve kadınlarla bırakınız meslektaş olmayı, aynı güneşte çamaşır kurutmaktan bile utanır olsak yeridir.