Dosya

Kadın foto muhabirler: ‘Sahada omuz atma, üste çıkma, sözlü taciz ve asılma ile karşılaşıyoruz’

Fotoğraf: Selin Arutan
Türkiye’de eşitsizliğin en yaygın olduğu sektörlerden biri medya. Bu sektörde mesleğini hakkıyla yapmak zor ancak kadın gazeteci olmak çok daha zor.  Cinsiyet eşitsizliği, mobbing ve sözlü taciz kadın gazetecilerin en sık yaşadığı sorunlar… Üstelik çok az kadın foto/video muhabirimiz var. 8 Mart Dünya Kadınlar Günü için onlardan dördüyle, yaşadıkları zorlukları konuştuk.

Türkiye Gazeteciler Sendikası’nın yaptığı bir çalışmaya göre geçen yıl Türkiye’de kadın gazetecilerin yüzde 61’i psikolojik şiddete maruz kaldı, yüzde 17’si en az bir defa fiziksel şiddetle karşılaştı. The Coalition For Women In Journalism (Gazetecilikte Kadın Koalisyonu) 2019 yılı verilerine göre ise 12 kadın gazeteci tutuklandı. 2019’dan önce en az 11 kadın gazeteci tutukluydu.

Türkiye’de kadın foto/video muhabirlerinin sayısı oldukça az. Bu haber için yola çıktığımda çok fazla kadın foto/muhabir olmadığının farkındaydım ama aylarca arayacağımı, sosyal medyadan birkaç kez duyuru yaparak ulaşacağımı da düşünmemiştim. Türkiye Foto Muhabirleri Derneği’nin kayıtlarına göre derneğin 587 üyesinden yalnızca 15’i kadın. Diğer basın derneklerinin kayıtlarında kaç kadın foto/video muhabir olduğu belirtilmiyor. Buna ilişkin bir çalışma yapılmamış.

Haber ajanslarından alternatif medyaya dek çeşitli kuruluşlarda görev yapmış, ulaşabildiğimiz kadın foto/video muhabirlerle, karşılaştıkları sorunları konuştuk. Sahada haber takibi sırasında erkek meslektaşları tarafından uğradıkları şiddet, sözlü taciz ve bir de fotoğrafların isimsiz kullanılması en çok aktarılan şikâyetler oldu. Diğer yandan geride bıraktığımız 2010’lu yılların önemli olaylarını ve bu yılların kendi alanları açısından nasıl geçtiğini de onlara sorduk. Beritan Canözer, Selin Arutan, Elif Ekin Saltık ve Burcu Yıldırım anlattı.

Beritan Canözer: Savaştığımız aslında bir zihniyettir

2010’lu yılların önemli olaylarından biriydi Güneydoğu’daki bazı belediyelere atanan kayyumlar. Jinnews’te çalışan Beritan Canözer, kayyum atamalarına karşı Diyarbakır’da yapılan gösterileri takip eden gazetecilerden. Çektiği bir fotoğraf ise onun ismi kullanılmadan paylaşılmış; Canözer buna tepkisiz kalmamıştı.

Canözer’in kayyum eylemleriyle simgeleşen o fotoğrafını adını vermeden paylaşan ise yine erkek bir meslektaşıydı. Birkaç kez gözaltı ve tutuklama da yaşayan Canözer son olarak miting takibi sırasında “çok heyecanlı” denilere gözaltına alınmıştı. Sosyal medya hesaplarındaki paylaşımlarıyla “örgüt propagandası” yaptığı gerekçesiyle yargılanması sürüyor. Duruşması 25 Mart’ta Diyarbakır 11’inci Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülecek. Peki, o “kayyum fotoğrafını” çekerken neler yaşadı?

Canözer’in imzasız paylaşılan fotoğrafı

‘Tacizin iş boyutunu yaşamış oluyorum’

Altı senedir gazetecilik yapan Canözer, “Kadın-erkek diye ayırmak istemiyorum” diyor ve şöyle devam ediyor:

“Fakat alanda erkek meslektaşlarla yarışmak işi daha fazla zorlaştırıyor. Mesela o fotoğrafın çekimi sırasında erkek meslektaşlarım tarafından itildim. Kadraj belirlerken bir erkek muhabir pat diye önüme geçip engelledi. Bunu özellikle yapıyorlar. Sonuçta benim orada olduğumu görüyor. Gördükleri hâlde yapıyorlar. Bu da işimi yapmamı engellemektir. Tacizin iş boyutunu yaşamış oluyorum. Haber kaynağıyla görüşmem sırasında da işime engel olanlar oluyor.”

“O fotoğrafımın paylaşılmasına gösterdiğim tepkinin nedeni de yine bir erkek meslektaşın kaynak belirtmeden paylaşmasındandı. Bunu yapan çok tanınan bir kişiydi. Daha sonra kaldırdı. İsmini o zaman da teşhir etmedim, şimdi de söylemeyeceğim. Çünkü bu bir kişi değil, bir zihniyet sorunu. Bu zihniyeti teşhir etmek gerekiyor. Genel olarak erkek foto muhabirlerin tavrı bu oluyor. Bu nedenle de kadın foto muhabirlerin ismi duyulmuyor. Hatta hiç bilinmiyorlar. Mesela şu an aklıma gelen bir kadın foto muhabiri yok. Bu çok büyük bir sıkıntı… Türkiye gibi bir ülkede yüzlerce kadın gazeteci var ama foto muhabir olarak verebileceğimiz bir isim bile olmuyor. Bu da erkeklerin kendilerini çok fazla ön planda tutmasından kaynaklanıyor.”

‘Kadın gazetecileri kısıtlayan politikalar yürütülüyor’

Canözer’e göre bu sorunun çözümü ise susmamak. Şöyle devam ediyor:

“Erkek muhabirler çok kendine güvenen, egosu çok yüksek oluyorlar. Karşısında kadın olunca bu çok daha fazla yükseliyor. Kadın muhabirin onlardan çok daha iyi olabileceğini hiç düşünmüyorlar. Kadın gazetecileri sürekli kısıtlayan ve ilerlemelerini engelleyen politikalar yürütülüyor. Hep erkek fotoğrafçılar öne çıkarılıyor. Oysa Türkiye’de çok iyi fotoğraf çeken kadın gazeteciler var. Gazetecilik yapan her kadın fotoğraf da çekiyor. Onların isimlerinin bilinmemesinin sebebi erkeklerin öne çıkarılmasındandır.”

“Kadın foto muhabirlerinin emeklerine sahip çıkmaları, daha görünür olmaları gerekiyor. O fotoğrafın bana ait olduğu bilindiği hâlde paylaşılmasına, ‘neden susuyorum ki’ deyip sahip çıktım. Böylece herkesin haberi oldu. Kadın foto muhabirleri erkeklere göre daha mütevazılar ve emeklerine sahip çıkmada geri planda kalıyorlar. Oysaki daha çok ön planda olmalılar. Ancak bu şekilde zihniyeti de yenebiliriz. Çünkü savaştığımız aslında bir zihniyettir.”

Selin Arutan: İş alanında erkekler kadar rahat olabilmemiz gerek

Meslekte yedi yılı geride bırakmış, Milliyet ve Yurt gazetelerinde çalışmış Selin Arutan’la devam ediyoruz. Selin’e göre cinsiyetçilik en büyük sorun ve bu sözlü tacize, fiziksel tacize kadar varıyor:

“Mesleğin başında özellikle kameramanlardan çok fazla zorlukla karşılaştım. ‘Sen kimsin,’ ‘Senin burada ne işin var,’ ‘Seni takmıyoruz’ gibi tavırlarla yaklaşırlardı. Cinsiyetçilik sektörde çok yaygın bir sorun. Sözlü tacize kadar varıyor… Herhangi bir eylem veya cenazede omuz atma, üste çıkma gibi bedensel zorlamalar mutlaka yaşanıyor. Öyle bir noktaya geliyor ki, kendi adıma söylemiyorum, baş edilecek bir durum olmuyor. Bir erkeğin korumasına ihtiyaç duyulur noktaya kadar varıyor.”

“Sahada tanımadığın erkeklerin çıkardığı zorluklar da yok sayılamaz. Öyle bir şey oluyor ki; seni daha genç görüyor ve asılmaya kalkıyor. Bu çok oldu. Bu da gayet tacizdir. Karşılık vermediğin hâlde devam edeni çok oldu. Bunlar maalesef eğer kadınsan her meslek alanında var. Kadınsan, kendini hep korumaya almak zorundasın. Aslında böyle olmaması gerekiyor. Erkekler iş alanında ne kadar rahat var olabiliyorsa bizim de o kadar rahat var olabilmemiz gerekiyor.”

‘Erkeğin yardımı’ değil, meslektaş dayanışması

Selin, Gezi eylemlerini haberleştiren ve Milliyet’in son büyük işten çıkarmasında bu yüzden işine son verilen muhabirlerden. 2010’lu yılların en önemli haberlerinden biriydi Gezi eylemleri… Türkiye’nin yakın tarihini etkileyen bu eylemler sırasında muhabir olmak nasıldı? Ne gibi sorunlarla karşılaşılıyordu? Selin Arutan şöyle anlatıyor:

“Gezi’de çok arada kalıyorduk. Eylemcinin de, polisin de tarafı değiliz, bu yüzden çok kalıyorduk. Erkek meslektaşlardan yardım alırdık. Gezi zamanında polisin biber gazı fişeği bir arkadaşımın kafasına gelmişti ve iki günü hastanede geçirmiştik. O dönemde polis bize de çok tepki gösteriyordu. Bizi korkutmak için polisin copunu üstüme doğru salladığı anlarda önüme geçen çok erkek meslektaşım da olmuştur. Bunu da bir erkeğin yardımı olarak algılamayalım. Daha çok bir arkadaşın, bir meslektaşın yardımı, dayanışması olarak görmek gerekiyor. Yeri geldiğinde benim de, erkek bir meslektaşım için polisle ya da zabıtayla tartışmaya girdiğim olmuştur. Bu gerçekten birbirimizin arkasını kollamaktır.”

Elif Ekin Saltık: ‘Kadın meslektaşlarını yok saymayı hak görüyorlar’

Evrensel ve ‘Ekmek ve Gül’den Elif Ekin Saltık’la konuşuyoruz. O da itiş kakış yaşanmasından ve bu fiziksel zorluklardan şikâyetçi:

“Sahada haber takip ederken, erkek meslektaşlarım kadın meslektaşlarını yok saydıkları için mutlaka fiziksel sorunlar yaşıyoruz. Mutlaka bir itiş kakış oluyor. Önüne geçiyorlar, itiyorlar; her türlü engelleyebiliyorlar. Uyarıda bulununca biraz daha dikkat etmeye çalışıyorlar ama birkaç dakika geçince yine aynı şeyi yapmaya devam ediyorlar. En iyi fotoğrafı ben çekeliyim, en iyi videoyu ben çekmeliyim düşüncesiyle her şeyi yapmayı kendilerinde hak görüyorlar. Kadın meslektaşlarını yok saymayı kendilerinde hak olarak görüyorlar. Bir de sokakta haber yaparken erkeklerin alaycı bir şekilde ‘ne yapıyorsunuz siz’ diye laf atışlarını yaşıyoruz. Herhangi bir vatandaşın da sözlü tacizini yaşıyoruz.”

2010’lu yılların en kanlı olaylarından biri, 10 Ekim 2015’de Ankara Garı’nda Barış Mitingi sırasında düzenlenen intihar saldırısıydı. Saltık, 103 kişinin hayatını kaybettiği saldırı sırasında orada bulunan muhabirlerden biri. Yaşadıklarını ve o anda gazetecilik yapmanın zorluklarını dinliyoruz:

‘O kadar acının içinde haber yapmak zorundaydık’

“Hayatın Sesi TV henüz kapatılmamıştı. 10 Ekim 2015 günü orada çalışıyordum. Yayın yapmak üzere miting alanındaydık. Kortejin en önündeydik. Canlı olarak bağlantı yapmak ve röportajlar almak için hazırlık aşamasındaydık. Ve 100-150 metre uzağımda bir anda bir patlama oldu. Oraya nasıl koştuğumu hatırlamıyorum. Bir anda kendimi patlamanın olduğu yerde buldum. Ne oldu ve ne yapabilirim refleksiyle koşmuştum. İnsanların vücut parçaları karşımdaydı. Çok uzun süre ne yapacağımı bilememiş, oturup ağlamıştım. Haber merkezini aradım. Onlar beni sakinleştirince kendimi toparlayabildim. Anlatması çok zor…”

“Haber merkezini aradıktan sonra yapmam gerekeni yaptım. Bizim işimiz gazetecilikti ve o kadar acının, bağırışların içinde; kimisi yerde yaralı can çekişirken, kimisinin vücutları parça parça olmuşken haber yapmak zorundaydık. Olanları aktarmak zorundaydık. Gün boyu canlı yayın yaptık. O gün resmen ağlayarak yayın yaptım. Orada o insanları o hâlde görmek ve gazetecilik yapmaya çalışmak çok zordu. Ondan sonra Kızılay’daki otobüs durağındaki patlama, Genelkurmay’a yakın bölgede yaşanan patlama alanlarından ve cenazelerden de yayınlar yaptım. Bu süreçler gerçekten çok zordu. Hâlâ 10 Ekim haberlerini okuyamıyorum. Kaçınıyorum. Hâlâ atlatamıyorum o dönemi…”

Burcu Yıldırım: Büyük medya kuruluşları olmayınca polis şiddeti artıyor

Son olarak Burcu Yıldırım’ı dinliyoruz. Yıldırım, dört senedir Ankara’da muhabirlik yapıyor. Evrensel gazetesinde çalışan Burcu en çok polis müdahalelerinden dertli:

“Ankara’nın genel yapısından kaynaklı olabilir; önemli davalar ya da eylemleri takip ederken kolluk güçlerinin zorluklarıyla karşılaşıyorum. Büyük medya kuruluşunda çalışan arkadaşlar zaten birçok habere gelmiyorlar. Buna ajans da dâhil. Onlar yokken uygulanan şiddeti onlar varken yapmıyorlar ve hatta hiç öyle bir uygulamaları yokmuş gibi davranıyorlar. Onlar olduğunda eylemler daha sakin geçiyor. Bir veterinerlik fakültesinde profesörünün tecavüzüne uğrayan öğrencinin davasının takibi sırasında ajanstan ya da diğer büyük medya kuruluşlarından kimse yoktu. Açıklama yapılmak istendi ama polis izin vermedi; müdahale etti. Gözaltına alınan kadınlar oldu. Biz gözaltına alınan kadınları çekmeye çalışırken bizi ellerindeki kalkanlarla adliye duvarına ittirip merdivenlerden aşağı kadar sürüklediler. Eğer ajans ve büyük medya kuruluşlarından gelenler olsaydı muhtemelen bunları yaşamazdık.”

‘Sürekli gözlüyorlar, yapamayacağını söylüyorlar’

Yıldırım ayrıca haber kaynaklarının davranışlarının da sorunlu olduğuna dikkat çekiyor:

“Röportaj için işçi atölyelerine ya da kenar mahallelere yanında bir erkek olmadan gittiğinde oraya giremiyorsun. Karşındaki bir erkekse kadın olduğun için senin yapacağın habere güvenmiyor, senin doğru yazacağına güvenmiyor. Sürekli ‘Şunu yaz,’ ‘Bunu yazacaksın değil mi,’ ‘Şunu eklersin değil mi’ gibi cümlelerle işini nasıl yapman gerektiğini öğreten bir üslupları oluyor. Sonuçta yangını takip etmek için bile o mahallelere gidemez hale geliyorsun. Sürekli gözlüyorlar, yapamayacağını söylüyorlar. Kadın gazeteci olduğun için sokakta sürekli bir adım geriden gitmeye zorlanıyorsun. Fotoğraf/video çekerken, örneğin platforma çıkıyorsun fotoğraf çekmek için, ama orada kendi meslektaşların bile seni itip görüntü almanı engelliyor.”

‘Zorluklara rağmen yükseliş dönemimiz’

Hepsine 2010’lu yılların kadın gazeteciler özellikle kadın foto/video muhabirler için nasıl olduğunu soruyorum. Aldığım yanıtlar gelecek adına umut verici. 2010’lu yılların “Foto muhabirleri için çok keyifli ve yükselişte olduğu bir dönemdi” olduğunu söylüyor Selin.

Elif de o dönemin “kadın foto/video muhabirlerinin daha çok alana çıktığı yıllar” olduğu görüşünde ama şunu da ekliyor: “Memleketin siyasi durumu, baskı ortamı pek çok kadın gazeteciyi alanda zorladı. Şiddet ortamının artmasıyla birlikte kadın gazetecilerde bu şiddetten nasibini aldı. Orantısız güç kullanan kolluk bunu işini yapmaya çalışan gazetecilere karşı da uyguladı.”

Burcu 2010’lu yıllarda siyasi baskıların arttığını ve buna bağlı sorunların mesleğe ve kadın foto/video muhabirlerine olumsuz etkileri olduğunu söylüyor: “2010’lu yıllar baskının, şiddetin arttığı dönemlerde nasıl oluyorsa öyle oldu, herkes gibi kadın gazeteciler de çeşitli baskılarla karşı karşıya kaldı. Ankara’da özellikle kadın foto/video muhabirleri çok az. Zorlu yıllardı. Normal, sorunsuz haber takibini çok az hatırlıyorum. Polis müdahalesi işimiz gerçekten çok zorlaştırıyor.”

Eylem Yılmaz

Agos, Radikal ve T24 gibi kurumlarda editör ve muhabir olarak çalıştı. 2016’de Objective'den kazandığı bursla Cizre, Nusaybin, Yüksekova'dan İstanbul'a göç etmek zorunda kalan ailelerle görüşerek hendek çatışmaları ve göçe ilişkin bir yazı dizisi yayımladı. P24'ün Barış Portreleri kitap çalışmasına bir portre yazdı. Prof. Dr. Fuat Keyman ve Ayşe Köse Badur'un Kürt Sorunu: Yerel Dinamikler ve Çatışma Çözümü kitap çalışmasında araştırmacı olarak yer aldı. Euronews Türkçe, Independent Türkçe gibi kurumlara serbest gazeteci olarak yazıyor. Kendi kitabını tamamlıyor.

Journo E-Bülten