Ülkemizdeki gazetecilerin durumu bir yana, son zamanlarda dünyada da gazetecilerin pek mutlu olduğu söylenemez. Bir yandan internet reklamcılığı dolayısıyla daralan basın gelirlerinin işsiz ya da garantisiz bıraktığı gazeteciler var, diğer yandan, yazılan haberlerin rahatsız ettiği kişilerin baskıları.
Kamuoyunu bilgilendirme işlevi olan gazetecilik bazen birilerinin yazılmasını istemediği şeyleri de yazabiliyor. Hatta George Orwell bunu aşağıdaki şekilde ifade ederek; gazeteciliğin zaten böyle bir şey olduğunu söylemiş. Gazetecilik aslında bir kamu hizmeti. Halkı bilgilendirerek, bir devletin yönetimindeki üç kuvvetin yani yargı-yasama-yürütme’nin çalışmasında dördüncü kuvvet olarak denetim görevi üstleniyor.
Bu denetim görevi -doğal olarak- bazılarınca “istenmeyen” bir görev. Eskiden gazeteciler rahatsızlık veren bir haber yarattığında, en fazla mahkemeye verilirdi ve bu mahkemelerden çıkan sonuçlar genellikle gazetecinin hakları ya da diğer deyişle “kamunun bilgi alma hakkı” çerçevesinde gelişirdi. Politikacılar ise, gazetecileri açıkça hedef almazlardı.
Ama devir değişmiş gözüküyor. Trump’ın başkanlık kampanyası ile başlayan hareketlerine baktığımızda (gerçi Trump’ın basınla didişmesi yeni başlamadı) açıkça basına meydan okuduğunu, aşağıladığını “alçak insanlar” filan türünde hakaretler ettiğini görüyoruz.
Bazen gazetecilerin fazla ileri gittiği durumlar da olabiliyor. Örneğin aşağıda anlatacağımız Gawker olayındaki editör, “4 yaşından küçük çocuklar hariç, tüm seks videolarını yayınlarız” gibi bir ifade kullanmış ki anlaşılır gibi değil. (gerçi editör sonradan bu ifadeyi şaka olarak söylediği düzeltmesi yapıyor)
“Su-i misal emsal olmaz” (kötü örnek, örnek gösterilemez) diyelim. Yani bazı kötü örnekler olsa bile, “halkın bilgi alma özgürlüğü” ve bunun denetim fonksiyonunun önemi unutulmamalıdır. Gazeteciler olmadığında, olayların neden meydana geldiği ya da nereye gittiği pek anlaşılamıyor. Gazeteciliğin önemli bir kamu görevi olduğunu ve herkese lazım olacağını akılda tutmak lazım.
Ama günümüzde bu görevin engellenmesinde çeşitli yollar kullanılabiliyor. Bu yolların bir tanesi maalesef “hukuk”. Yani bakıyorsunuz, halkın lehine olması gereken hukukun incelikleri kullanılarak, farklı sonuçlar alınabiliyor. Aşağıda böyle bir örnek anlatacağız.
Kimse konuşmasın: Özgür basın yargılanıyor
Netflix’in haziran ayında premier’ini yaptığı “Kimse Konuşmasın: Özgür Basın Yargılanıyor” adlı dökümanter film tam da böyle bir hikayeyi anlatıyor. Trump’un Amerikan gazetecilerine yaklaşımını her gün orada ya da burada açık bir şekilde görüyoruz ama aynısını yapan -hem de perde arkasından- başka güç sahipleri de mi var?
Filmi yorumlayanlar, direktör Brian Knappenberger’in işin başında “Gawker” isimli haber sitesinin başına gelenleri anlatmak için yola çıktığını ama sonra olayın farklı boyutlarını dile getirmeye karar verdiğini düşünüyor. Gerçekten de bir süre filmin Gawker’den ibaret olacağını sanıyorsunuz. Ama dava sonucunun verilmesiyle birlikte, film aynı konuda ama daha genel bir yöne dönüyor. ABD’de gazetecilik üzerindeki baskıların gösterildiği bir film seyrediyorsunuz.
Gawker Hulk Hogan’ın seks kasedini yayınlayınca…
Önce bu ilk bölümden bahsedelim: Gawker, Nick Denton ve Elizabeth Spiers tarafından New York’ta 2003’de kurulmuş bir dedikodu haber sitesi. Yayınladığı video ve içerikleri, zaman zaman tartışma konusu olmuş. Filme konu olan haber ise, 2012’de yayınladıkları Amerikan güreşçi Hulk Hogan’ın seks kasedi. Türkiye’de sempatik hallerinin gösterildiği çocuk filmleri ile tanıdığımız Hogan (ya da gerçek adı ile Terry Bollea), bir tarihte Bubba the Love Sponge adı ile bilinen başka bir ünlü olan Todd Alan Clem ile bir seks videosu çekmiş. Clem’in eşi daha sonra mahkemede, eşinin isteği üzerine Hogan ile birlikte olduğunu ama hem kendisinin, hem de Hogan’ın bu videonun çekildiğinden haberi olmadığını belirtiyor. (Ama Hogan sonradan bir radyo istasyonunda bu videodan haberi olduğunu da söylemiş.)
Video, Gawker’a Clem tarafından sızdırıldığı için daha sonra Clem, Hogan’a 5000$ tazminat ödüyor. Video yayınlandıktan sonra Hogan kişisel mahremiyet nedeniyle Gawker’a dava açıyor ve 100 milyon$ tazminat istiyor. Gawker’cılar ise dört yıl süren davaya -Amerikalıların meşhur Anayasa’nın birinci maddesi (first amendment) çerçevesinde- kazanacaklarından emin bir şekilde yaklaşıyor. Direktör ile belgeselde yer alan profesör ve uzmanlar da, bu davayı “Amerika’daki en önemli first amendment davalarından birisi” olarak tanımlıyor. Çünkü, Hogan’ın ekibi bir hayli ilginç. Silikon Vadisinin önemli bir avukatın kendisine destek verdiği görülüyor ve mahkemede, alışılmadık bir savunma yapılıyor. Hukuk tekniğinin ince noktaları kullanılıyor. Mesela Hogan -videodan haberli olduğu için- kendisinin mahremiyeti yerine yarattığı Hulk Hogan karakterinin zarar gördüğünü ileri sürüyor.
Thank you God,I am grateful,”I AM THAT I AM”. Only love HH pic.twitter.com/Y5R42C4EF7
— Hulk Hogan (@HulkHogan) March 22, 2016
Ama davada en ilginç hamle; Hogan’ın “duygusal sıkıntı”ya düştüğüne dair iddiasını geri çekmesi oluyor. Bu hareketle, davanın Gawker’ın sigortasının dışına çıkması sağlanıyor. Bu hamle aynı zamanda medya sektörünün Hogan davasının arka planına bakmasına neden oluyor. Çünkü sonuçta mahkeme Gawker’a toplam 140 milyon$ ceza veriyor. Bu ceza Gawker’ın iflası yani sonu oluyor.
Eşcinsel gazete patronuna eşcinsel milyarder baskısı
Olay, bu “iflas” nedeniyle Forbes’ın dikkatini de çekiyor. Çünkü Hogan ne bu davadaki stratejiyi yönetecek kadar akıllı, ne de davayı üstlenen Silikon Vadisi avukatını ve pahalı dava süreçlerini finanse edecek kadar zengin.
Filmin temel fikrine bu noktadan sonra giriliyor…
Forbes, davayı finanse edenin Silikon Vadisinden bir milyarder olduğunu yayınlıyor. Arkasından bu kişi (PayPal’in kurucusu Peter Thiel) davayı 10 milyon$ düzeyinde finanse ettiğini kabul ediyor.
Peki neden?
Thiel açıklama yapmadığı için bu hamlesinin gerçek nedeni bilinmiyor. Sadece bir tahmin var; Gawker’in kurucusu Nick Denton, önceki yıllarda Silikon Vadisindeki girişimciler hakkında bir makale yazmış ve bu makalede Vadide heteroseksüel yatırımcıların, heteroseksüel girişimcilere yatırım yaptığını yazdıktan sonra eşcinsel yatırımcı olarak Thiel’den bahsetmiş.
Trump’ın hararetli destekçilerinden birisi olan Thiel’in kendisinden bu şekilde bahsedilmesinden hoşlanmadığı anlaşılıyor ama ilginç olan Denton da bir eşcinsel ve o makalesi birilerinin cinselliğinden çok Silikon Vadisinin bir karekteristiğine işaret etmekle ilgili.
Özgür basın her cepheden baskı altında mı?
Yönetmen Knappenberger’in filmin apayrı duran ikinci bölümünde işlediği konu, basına karşı yaklaşımlar. Bu bölümde, tabi ki öncelikle Trump’ın yaklaşımına ve çeşitli konuşmalarında basına ve basın çalışanlarına karşı tavırlarına yer veriyor. Mesela kampanya konuşmalarından birisinde, Trump arkadaki gazetecileri ve fotoğrafçıları işaret ederek, “işte bu ahlaksızlar” diyor ve üstelik kadın gazetecilerden birisinin adını da telaffuz ediyor. Kampanya salonundaki herkes bir anda arkasına dönüp bu gazetecileri süzmeye ve söylenmeye başlıyor.
ABD’de çoğu gazetecinin 11 Eylül’den bu yana basın özgürlüğünün -güvenlik bahanesi ile- azaltıldığına dair endişesi zaten vardı. Trump sayesinde bu endişenin, artık somut bir gerçek ve açık bir tehdit hâline dönüştüğü görülüyor. Trump gazetecilere karşı açık bir şekilde savaş ilan etmiş durumda.
Filmde, özgür basına karşı savaş ilan eden üçüncü bir kişiyi; Las Vegas’ın büyük gazino patronlarından Sheldon Adelson olarak görüyoruz. Adelson’un 2015 yılında gizlice Las Vegas Review-Journal’ı satın aldığı ortaya çıkmış. Las Vegas Review şehir ile ilgili her konuyu mercek altına getirirken, özellikle kumarhanelerle ilgili olaylara odaklanan bir yayınmış. Satışın sırrını çözen de bizzat Las Vegas Review’in kendi gazetecileri oluyor ve tabi ki arkasından hepsi birden kapının önüne konuluyor.
Basının neye hakkı var?
Bu arada bütün bu olayın bir başka tartışılan başlığı, Gawker’ın yayıncı karakteri. Kendileri yayın politikalarını “vatandaşın duyması gerekenler” diye özetlese de, genellikle tartışmalı ve “kötü niyetli” olarak yorumlanan bir yayıncılık tarzları olduğu belirtiliyor. Dolayısıyla belgeseli eleştirenler bir yandan basın özgürlüğüne ama diğer yandan da buna dikkat çekiyor.
Ama ne olursa olsun, Gawker’dan nefret eden gözlemciler bile, sınırsız zenginliğe ve egoya sahip bazı kişilerin yaptıklarının doğru olmadığını belirtiyor. Bazılarının kişisel nedenlerden ötürü medya organlarını ele geçirdiğine de işaret ediyorlar.
Sonuçta “Nobody Speaks” filmi gazeteciliğin korunması gereken yönüne ve bugünlerde tarihin herhangi bir çağından daha yüksek ve sınırsız güce erişen muktedirlerin tehdidi altında olduğunu anlatıyor.