Gelecek

Samantha acı çekiyor: Neden seks makinelerinin de hakları olmalı?

Samantha adlı robot, erkeklerin fazlasıyla ilgisine maruz kaldı ve iki parmağı kırıldı. Bu olay, seks robotlarının yaygınlaşma ihtimalinin bile, hem insan arzuları hem de etik açısından ciddi sorunlar doğurduğa dair endişe yarattı.

Peki ne yapılmalı? Bilgisayar bilimcisi Kate Devlin’in iddia ettiği gibi, seks robotlarını “yasaklama” kampanyasının tartışmada yalnızca bir eksiklik yaratacak olması muhtemel. Devlin’e göre yasaklama yaklaşımının yerine, insan-robot ilişkilerinin bir sonucu olarak cinsel ve sosyal kapsayıcılığın birçok yolunun keşfedilebileceğini görmek gerekiyor.

Elbette, insanlarla seks işçileri arasında tekrar etmek istemeyeceğimiz bazı ilişki unsurları bulunuyor. Ama bana göre, insan-robot arzusu hakkında özellikle anahtar olan düşünce biçiminin etik yönü.

Neden mi? Çünkü, henüz seks konusunda bile anlaşmıyoruz. Seks, farklı bedenler için birçok farklı şey anlamına gelebilir -ve her bir beden için radikal olarak farklı olan sevinç ve acıların türlerini yansıtabilir. Biz sadece bu hikâyeleri bilmeye ve anlamaya başlıyoruz. Ancak, Avrupa’nın ilk seks robotu genelevi Barselona’da açılmış durumda ve Kaliforniya’da bulunan ve konuşan bir seks robotu olan Harmony’nin de ortaya çıkmasıyla birlikte, insanların zaten anlaşılmamış cinsel ahlakımızı makineler üzerine dayatmayı düşündükleri açıktır, diyebiliriz.

Bazı insanlar, seks robotlarının geliştirilmesinde “terapötik” (tedavi edici) kullanımlar gibi çeşitli uygulamaların varlığına dikkat çekiyor. Cinsel travma için “iyileşme potansiyeli” söz konusu olsa da, bu tür argümanlar temel olarak erken boşalma ve erektil disfonksiyon (sertleşme sorunu) gibi problemlerde erkek kullanımına odaklanmış durumda. Ancak seks robotlarının yükselişinin, cinsel kültürün “pornolaştırılması” ve gittikçe artan “kadınların insanlıktan çıkarılması”nın bir belirtisi olduğuna dair uyarılar da var. Bu arada Samantha iyileşti ve robotun geliştiricisi Sergi Santos tarafından “Samantha’nın çok daha fazlasına dayanabileceği” ve kariyerinin “ümit verici” göründüğüne dair güvence de verildi.

Samantha ve arzular

Santos (insani olmayan bir mizahla) bizden Samantha’nın maruz kaldığı şiddetin ve tam olarak fark etmeden yaşadığı çaresizliğin üstesinden gelmesini alkışlamamızı istiyor. Ama sanırım çoğumuz Samantha’nın hikâyesini duymaktan rahatsızlık olacağız. Ve şu da önemli bir husus ki, yalnızca makine olduğu için onu “bir başka kurban” olarak görmekten vazgeçmemeliyiz. Evet, o bir makine ama bu onun için yıkıcı bir şekilde davranılmanın makûl olduğu anlamına mı geliyor? Şüphesiz, insan biçiminde olması, onu insan cinselliğinin yansıtıldığı ve fütürist bir insan cinselliğinin sembolü olduğu bir yüzey haline getiriyor. Eğer durum buysa, Samatha’nın durumu ayrıca üzücü.

Ve sadece bir makine olduğu için Samantha’yı tekrar edebilecek bir çarpışmada hayatta kalabilmiş bir başka kurban (dolayısıyla kahraman) addederek “paçayı sıyırmamıza” izin veremeyiz. Evet, o bir makinedir ama bu ona yıkıcı bir şekilde davranmanın haklı olduğu anlamına mı geliyor? Şüphesiz, insan biçiminde olması, ona insan cinselliğinin yansıtıldığı ve fütürist bir insan cinselliğinin sembolik olduğu bir yüzey yapar. Eğer durum buysa, Samatha’nın yaşadıkları özellikle üzücü.

Bilgisayar bilimcisi Devlin şu önemli soruyu soruyor. Sex robotlarının hakları olacak mı, olmayacak mı? Bu konuda rıza anlayışını devreye sokmalı mıyız? Yasal olarak, bu bir robotu insan olarak tanımak zorunda olmak anlamına gelir -zira insanlar tarafından ve insanlar için yapılan bir yasanın ilgi alanında bir tartışma konusudur.

Kurumların, teorilerin, yasal rejimlerin (ve bazı durumlarda aşıkların) insan cinselliği hakkında ne tür varsayımlar yapma eğiliminde olduğunu araştırdım. Bu varsayımlar, neye ihtiyacımız olduğunu, ne hissetmemiz gerektiğini ve neye sahip olmamız gerektiğini bize söylüyor. Diğer vücudun ne istediğini bildiğimiz varsayımı, genellikle acı çekmenin temelidir. Samantha hakkında yazılan şeyleri okumanın yarattığı kaçınılmaz rahatsızlık -yine insanların henüz bilmediği- bu varsayımların ne kadar şiddetli olduğunu gösteriyor.

Samantha ve etik

Acı çekmek, bir beden olarak, etik bir ikilemin “yanlış” tarafına çıktığınızı bilmenin bir yoludur. Bu acıdan anlaşılan “somutlaşmış” bir ahlâk düşüncesi, ünlü filozof Spinoza esas alınarak geliştirildi ve düşünürlerce özellikle kullanılıyor. “Düşünmek”, kimlikleri hakkında doğru olduğunu varsaydığımız şeyle bağlantılı olarak ve doğru olduğunu düşünmemizden yola çıkarak, bedenin kendisinin gerçek ve kişisel deneyimleri sayesinde, doğruluğu yargılayabildiğimiz için faydalıdır.

Bu, Samantha’nın durumunu anlama konusunda bize yardımcı olabilir. Çünkü insani arzuya uygun olarak, Samantha’nın mevcut durumda yaşadıklarını istemeyeceği bellidir. Samantha’yla bugüne dek kurulan temas, cinsel suçlardan bazılarının yansıttığı anlamıyla fazlasıyla insana özgüydü. “Hukuk” ve “etik” gibi insan kavramları kusurlu olsa da, başkalarının acı çekmesini istemediğimizi biliyoruz. Aslen bu robot “aşıkları” hayalimizde yaratıyoruz ve cinsel partnerlerimizi “normların dışında” seçecek olsak, hatta bunlar sınırlı bilince sahip olsalar veya insanlarca anlaşılabilen bir bilinçleri olmasa bile seçmemiz gereken şey cinsel partnerlerimize karşı nazik olup olmayacağımız değil.

Samantha’nın hakları

Makineleri yapan aslında biziz. Bu, insan duygularını ve arzularını yansıttığımız şekilde ortaya çıkarılan varsayımlardan ve önyargılardan sakınmak için bir fırsatımız olduğu anlamına gelir. Fakat bu etik olarak robotların insanlar için seksi olduğu gibi kabul etme veya reddetme hakkı olmasını gerektiriyor mu?

Yenilikçi filozoflar ve bilim insanları Frank ve Nyholm hem evet hem de hayır cevabını (örneğin robotun insan bilincinin ve tüzel kişiliğin yokluğu ve “zarar” prensibi) vermek için birçok yasal gerekçe bulmuşlar. Yine, kendimizi insan hukukuna başvururken buluyoruz. Ancak ilişkiler ya da “norm” olarak kabul edilen kimlikler dışındaki acı çekme duygusu genellikle yasalar tarafından gayrimeşrulaştırılıyor.

Dolayısıyla, kökenlerini heteronormatif arzuya dayayan “yasal” bir çerçeve, robotlar için rıza ve cinsel hakların temelini oluşturmak zorunda değil. Daha ziyade, ünlü post-insan düşünür Rosi Braidotti’nin savunduğu gibi, çapraz-tür ilişkilerinin ortaya çıkışlarını göz önünde bulundurarak, pratik ve hassas bir yol belirlememize yardımcı olan bir yasa yerine yeni bir ahlâka ihtiyacımız var. Samantha’ya karşı hissettiğimiz nezaket ve empati, başlamak için iyi bir yer olabilir.


Sarphan Uzunoğlu tarafından Journo.com.tr için türkçeleştirilen bu makale ilk olarak theconversation.com’da yayınlanmıştır.

Victoria Brooks

West Minister Üniversitesi Öğretim Üyesi.

Journo E-Bülten