Gazeteci olmaya nasıl karar verdiniz? Ne sizi bu mesleği seçmeye itti?
Oturup karar vermedim. Ağır ağır, ben bile fark etmeden kendimi bu mesleğin içinde buldum.
Açıklayayım: Üniversite için İstanbul’a gelince çok ciddi geçim sorunlarım vardı; çünkü babam bir taşra terzisiydi. O yüzden ünlü yazar ve hukukçuların el yazılı metinlerini daktiloya çekmeye başladım. Böylece dolaylı yoldan “yazıcılık mesleği” ile tanıştım. Tanışma mesleğe dönüştü. Başarı kazanmış tiyatro oyunları yazdım (Aykırı, Devri Süleyman); Yeşilçam sinemasına çok sayıda senaryo yazdım. Derken Yılmaz Güney’in “Ghost writter”i oldum. Yani senaryoyu ben yazdım afişte ya takma ad kullandık ya da Yılmaz Güney imzasını. Tiyatro oyunu, senaryo derken 1969’da sendika dergilerinde, gazetelerinde mesleğe adım attım. Pek çok sendikanın dergisini, gazetesini arkadaşlarımla birlikte ben çıkardım. 1971’in hemen başında Yeni Ortam dergisinde profesyonel gazeteciliğe geçtim. Hem de mesleğin ara basamaklarını atlayıp doğrudan yazı işleri müdürü olarak.
Başka bir meslek yapmayı düşündünüz veya yaptınız mı?
Düşündüm. Futbolcu olmayı düşündüm ve düşledim. Ama ayağım kırılınca futbol kariyerim başlamadan bitti.
Ne zaman sendikalı oldunuz?
1972 sonunda. Artık günlük gazeteye dönüşmüş olan Yeni Ortam’da.
Neden sendikalı oldunuz?
Sorunuz bugün bile bana tuhaf geldi. O yıllarda bir gazeteciye olsa olsa “Neden sendikalı değilsin” diye sorulurdu. Tersi düşünülmezdi ki…
Kariyerinizdeki en güzel an?
Epey var. Ama madem “en” diye sordunuz, seçmeye çalışayım. Galiba Diyarbakır’da Hizbullah ile yaptığım uzun ve önemli söyleşi. Söyleşinin öncesi, sırası ve sonrası gerilim filmlerini aratmayacak ölçüde ilginçti ama sonuç da bana meslek onuru kazandıracak kadar etkili…
Peki ya sendikadaki?
Politika gazetesinde genel yayın yönetmeniydim. Sendika ile toplu sözleşme görüşmesinin ilk oturumu vardı. Sendikacılar geldi. Masada işveren adına benim oturmam gerekiyormuş. İtiraz ettim, sendika “Yasa gereği bu böyle” diye itirazımı reddetti. Ben de “Kendinize görüşecek bir işveren bulun. O ben değilim” deyip kapıyı vurdum ve çıktım.
En verimli çalıştığınız işyeri?
1992 – 2002 arasında Cumhuriyet. Çünkü kısa süren (bir buçuk yıl kadar) yazıişleri müdürlüğü dışında sadece haberci ve yazar olarak çalıştım. Gazetede yönetici sorumluğu bana göre bir görev değil. Zaten kötü bir yöneticiydim.
Meslekte bir idolünüz var mı?
Çok ve yok…
TGS’li görmek istediğiniz biri var mı?
Çooook. Hepsini saymaya kalksam buraya sığdıramazsınız. Ama sendikamda görmek istemediğim birkaç kişi, bir kaç medya prensi, baronu var. Sorsaydınız onları sayardım.
Medyanın gelecekteki beş yılı için umutlarınız?
Elektronik medya, alıştığımız terimle söylersek internet gazeteciliği önümüzdeki beş yıl içinde çok yol almış olacak. Böylece medyanın sermayeye, özellikle büyük sermayeye bağımlılığı büyük ölçüde ortadan kalkacak.
Korkularınız?
Yaşlandım artık. Ben mesleği bırakmadan meslek beni bırakabilir.
Gazeteciliğe yeni başlayan birine ne önerirsiniz?
Bu meslek “halkın haber alma ihtiyacı”nı değil, “halkın haber alma hakkı”nı ete kemiğe büründürmek için yapılır. Bunda mutabık mısın ve buna hazır mısın? Değilsen, başlamadan çek git. Mesleğe zarar verme, kendini de düş kırıklığına uğratma…