Yeni Medya

Profilleme: Okuyucuyu kime satıyoruz?

Köln-Ehrenfeld tren istasyonu yakınlarında bir duvar resmi.
Fişleyen reklamcılara ve okuyucusunu satan gazetecilere kızmayın. Onlar sadece işini yapıyor. Mesele oyunun kurallarını değiştirmekte. Ve bu elimizde.

Türkiye’nin en çok ziyaret edilen haber sitesine girdiğinizde doksan üç (rakamla 93) siteyi daha ziyaret etmiş oluyorsunuz.

Nar gibi düşünün, markette kasiyere doğru ilerleyen otomatik bandın üzerindeki nar gibi. Fakat bu sefer kasanın önünde tek bir tane barkod okuyucu yok; 93 tane var. Narın fiyatı, nar hakkındaki detaylı bilgilerle birlikte 93 ekranda daha beliriyor, böylece market sahibi 1 narı 93 şirkete birden satıyor. İşte o nar sizsiniz.

İnternet gazeteciliğinin ana gelir kaynağı reklamlar. Siz haber okumak için giriyorsunuz, hemen yanda bir reklam çıkıyor. Ürünlerini tanıtmak isteyen şirketler o küçük reklam kutucuğu için bize para veriyor; kaç kişi siteye girip reklamı görürse o kadar çok kuruş, reklama tıklayan olursa birkaç kuruş daha.

Eskiden öyleydi.

Reklamlara bakmıyorsunuz aslında, bin kişiden biri bile tıklamıyor. Çünkü haber sitesine haber okumak için geldiniz, ürün almak için değil. Kimsenin tıklamadığı reklamla para kazamayacağımız için, elimizdeki başka bir değerli şeyi satıyoruz.

NE BİLİYORLAR?
Artık şirketler ürünlerini satmak için bize gelmiyor, onun yerine, reklam şirketleri okuyucu hakkında bilgi satın almak için geliyor. En çok ziyaret edilen haber sitesinin ana sayfasında sadece 4 tane reklam görseli var, 93 tane şirketin koyduğu kodlar ise sizin hakkınızda bilgi topluyor. Bunlar sadece Türkiye’den reklam şirketleri değil, Google, Facebook, Yandex ve daha niceleri. Şirketler küresel olduğu için, aynı tarayıcıdan veya aynı telefondan tüm web davranışınızı eşleyip detaylı bir profilinizi çıkarıyorlar.

Siteyi hafta içi her sabah ziyaret ediyorsunuz. İstanbul’da oturuyorsunuz. Daha çok borsa haberleri okuyorsunuz ve Facebook’ta Fenerbahçe sayfasını beğenmişsiniz. O zaman, Google’da “2015 yaz spor ayakkabı modelleri” yazarsanız, ilk reklamda koyu lacivert renkli pahalı bir spor ayakkabısı olur. Büyük ihtimalle tıklayıp alırsınız.

Okuduğunuz haberlerden hangi siyasi partiye yakın olduğunuzu, zengin olup olmadığınızı, hatta Ramazan’da oruç tutup tutmadığınızı bile tahmin etmek mümkün. İnternet gazeteciliğinin ekonomik modeli bu bilgiyi ne kadar detaylı toplayabildiğimiz ve ne kadar çok alıcıya ulaştırabildiğimiz üzerine.

FİŞLEYEN REKLAM
Ben her şeyden önce bir okuyucuyum. Pek çok farklı kaynaktan haber okuduğum için, internetteki davranışlarımdan detaylı bir profilim çıkartılabilir.

Fakat bu ekonomik modelin detaylarını öğrenmeye başladığımda kişisel bilgilerimin ne kadar değerli olduğunu da fark ettim. O zamandan beri de şirketlerin bilgilerimi izinsiz toplamasına engel olmaya çalışıyorum.

Önce, tarayıcımın ayarlarıyla oynadım ve girdiğim site dışındaki bir siteden (üçüncü parti) çerez yüklenmesini engelledim. Sonra da reklamları toptan engellemek yerine, beni fişleyen reklam şirketlerini engelleyen bir tarayıcı eklentisi yükledim.

Eğer tüm internet kullanıcıları benim gibi yapsa, okuyucuların davranış bilgisini toplamak çok zorlaşır, ziyaretçi profiline hedeflenmiş olmayan reklamların kazanç getirme oranı çok düşer ve özetle şu anda var olan internet gazeteciliğinin ekonomik modeli çöker.

Peki bindiğim dalı neden kesiyorum?

BAŞKA BİR MODEL
Lafı bırakıp icraata bakalım. Ana akım medyaya vermediğim (daha doğrusu, kazandırmadığım) parayı, işini iyi yapan bir gazeteciye veriyorum.

Asıl para kazandığım işten artan zamanda da, veri toplama ve analizi konusunda aldığım eğitimi kamu yararına kullanıyorum.

Yazılarımı yayımlayanlar ya uluslararası fonlar tarafından desteklenen haber siteleri, ya da benimkine benzer endişeler taşıyan kişilerin bir araya gelmesiyle oluşan kolektifler. Bu kurumların kâr elde etmiyor olmaları onların bir ekonomik modeli olmadığı anlamına gelmiyor; aksine, okuyucularını satan modele çok önemli iki alternatif sunuyorlar.

Fonlar vergilerimizle oluşturuluyor. Devlet kurumu bu vergilerle sağlık, eğitim ve güvenlik gibi hizmetlerle birlikte, haber alma hakkımızı da sağlamak zorunda. Bugün iktidar aracına dönüşmüş olan TRT, Anadolu Ajansı ve Basın İlan Kurumu kamu yayıncılığına geri dönmeli. Bağımsız basın için yeni teşvikler oluşturulmalı.

Kolektifler ise üretimin bizzat kamu malı olduğu bir takas sistemi. Ben seçmen davranışı hakkında yazı yazıyorum, karşılığında aynı kolektife gelen ekonomi politikası hakkındaki yazıları okuyorum. Bu kolektife yazı yazmayanlar da bunlardan faydalanıyorlar, hatta üreten-tüketici olarak yeni medyada paylaşıyor, böylelikle gönüllü reklamcı işlevini üstleniyorlar.

Fişleyen reklamcılar ve okuyucusunu satan gazeteciler kötü niyetli değiller aslında; sadece belirli bir sistem içindeki sorumluluklarını yerine getiriyorlar. Başka bir sistem mümkün; ama okuru, yazarı ve yayımcısı hem emeğiyle, hem de parasıyla destek vermeli. Çünkü, ya hep beraber, ya hiçbirimiz.

Efe Kerem Sözeri

Vrije Üniversitesi’nde göçmenler üzerine doktora yapıyor. Bilişim, sosyal medya ve iletişim üzerine yazılar yazıyor.

Journo E-Bülten