Cumhuriyetin ilk yıllarında siyasetin kalbinin attığı Rüzgarlı Sokak uzun yıllar gazete bürolarına da ev sahipliği yaptı. Bugün “Ankara gazeteciliği” adıyla anılan gelenek o yıllarda Rüzgarlı Sokak’ta filizlendi. Aradan geçen uzun zaman, gerek politik arenada yaşanan değişimlerle, gerekse de teknolojik yeniliklerle dünyada ve Türkiye’de gazetecilik pratiklerinde ciddi bir dönüşümü beraberinde getirdi. Ankara’daki gazeteler ve gazetecilik pratikleri de bu değişimlerden payını aldı. Farklı gazetelere farklı pozisyonlarda başkentte yıllarca emek veren haberciler, Ankara gazeteciliğini Journo’ya anlattı. Mesut Hasan Benli’ye göre Ankara bürolarının kapanmaya başlaması “bitişin ilânı” oldu. Ayşe Sayın, tüm zorluklara rağmen Ankara’da gazetecilik yapmakta direnenlere dikkat çekti. Gökçer Tahincioğlu ise Ankara gazeteciliği geleneksel hattına oturtulmadığı sürece Türkiye’deki medya düzenini normalleştirmenin, haberi yeniden çok değerli kılmanın mümkün olmadığının altını çizdi.
Dünya başkentlerinde yapılan gazetecilik gibi Ankara gazeteciliğinin de gazetecilik tartışmalarında her dönem farklı bir yeri olmuştur. Meclis’in, bakanlıkların, siyasi parti merkezlerinin Ankara’da olması Ankara gazeteciliğine özel bir yer açar. Bu özelliği sağlayan bir diğer etmen de Ankara’da “örselense de halen sürdürülen” gazetecilik geleneği. Kapanan Ankara bürolarını, gazetecilik pratiklerini, başkentteki gazetecilik geleneğini, alan körlüğünü ve sarı basın kartını Ankaralı gazetecilerle konuştuk.
İlk adım siyasi parti muhabirliği
İlk isim mesleğe 19 yıl önce Milliyet’te stajyer olarak başlayan Mesut Hasan Benli. Benli, iki yıl kadar Milliyet’te çalıştıktan sonra işten çıkarıldı ve birkaç yerel gazete deneyiminin ardından Radikal’de işe başladı. Radikal’in kapanmasıyla da Hürriyet’e geçti. Radikal’de bir yıl MHP’yi takip eden Benli, siyasi parti muhabirliğine dair şunları söyledi:
“Ankara gazeteciliğinde siyasi parti muhabirliğinin önemli bir yeri vardır. Meclis ve siyasi parti merkezlerinin Ankara’da olması nedeniyle siyaset önemli bir konumda. Diğer illerde böyle bir durum yok. Siyasetin merkezi Ankara olduğu için siyasi parti muhabirleri de Ankara bürolarında istihdam edilir. Burada mesela her partiye bakan bir muhabir var. AK Parti muhabiri, CHP muhabiri, MHP muhabiri… HDP muhabiri bazı kurumlarda vardı eskiden; artık yok. Bu muhabirler partinin bütün faaliyetlerini takip etmeye çalışırlar. Merkez yürütme toplantıları, parti meclisi toplantıları, kurultaylar, genel başkanın konuşmaları gibi her şeyden sorumludurlar.”
‘Oldukça emek isteyen bir alan’
“Bu kadro dediğim gibi Ankara’da var. Liderler Ankara ve İstanbul dışındaki yerlere gittiği zaman Ankara’dan muhabirler parti genel başkanlarının çalışmalarını takip ederler. Dolayısıyla da oldukça emek isteyen bir alan. Bunun dışında parti muhabirliğinde gazeteciler haber kaynakları olması sebebiyle partililerle aralarını bozmak istemezler. Parti aleyhine haber yapmaktan kaçınırlar. Ama bu her zaman böyle olmaz. Ses getiren bir olayla karşılaştıklarında gazeteciler haberlerini yazarlar. Yazarlardı diyeyim. Şu anda buna ilişkin şeyler yok.””
Benli, İstanbul’da kendisi gibi yargı muhabirliği yapan meslektaşlarıyla arasında çok büyük farklar olmadığını söyledi ve Ankara’daki yüksek yargı muhabirliği kadrosunu şöyle anlattı:
“Yargı muhabirleri açısından çok büyük farklar yok. Adliye boyutunda fark yok. Ama Ankara’da yüksek yargı muhabirliği diye bir kadro var. Bu kadrodaki arkadaş Türkiye’deki tüm yerel mahkemelerdeki haberleri takip ediyor. Dosyayı mecburen bilmek zorunda. Yerel mahkemeyi yereldeki muhabir takip ederken buradaki yüksek yargı muhabiri o süreci de takip etmek zorunda. Radikal’deyken ben hem adliyeye hem de yüksek yargıya bakıyordum. Dolayısıyla tüm aşamaları takip etmem gerekiyordu. Hatta bazı özel durumlarda başka ildeki haberi de yapıyordum.”
Benli: Ankara bürosunu kapatmak bitişin ilanı
Kapanmasına ya da yayınını sadece dijital ortamda sürdürmesine karar verilen gazetelerde ilk olarak Ankara bürolarının feda edilmesini “bitişin itirafı” olarak tanımlayan Benli şöyle devam etti:
“Yakın dönemde örneklerini gördük. Bir gazetenin Ankara bürosunun ortadan kalkması demek, ‘artık haber takibinde öncelikli meseleleri bir kenara bırakıyorum, başka şeylere yöneleceğim’ demektir. Sen okuyucuna siyaset haberi veremeyeceksin. Yüksek yargı kararlarını okuyucuna vermeyeceksin. Bu da gazetenin okuyucusunun azalmasında temel unsurdur. Çünkü insanlar kendi oy verdikleri partiler hakkında bilgi isterler. Yüksek yargı kararları yerel adliyelerde örnek olduğu için, emsal teşkil ettiği için bilmek isterler. Ankara bürosunu kapattığı zaman bir gazete artık çok kısa bir süre sonra yayın hayatına son vereceğini ilan ediyor. O beyaz ışığı görmüş gidiyordur.”
Sayın: Parlamento muhabiri hukuku iyi bilmeli
Gazeteciliğe 1988 yılında okul stajıyla Cumhuriyet gazetesinde başlayan Ayşe Sayın, bu işi “direnme mesleği” olarak tanımlıyor. Sayın meslekteki ilk yıllarını şöyle anlatıyor:
“Ben gazeteciliğe Cumhuriyet gazetesinde başladım. Okul stajıyla geldim 1988 yılında. Deneme süreçlerini biliyorsunuz. Gazetecilik direnme mesleği. Hele de böyle size özellikle destek olan birisi yoksa ki artık onun da hükmü yok bence. Ben biraz çömezlikten başladım. Ankara’daki birçok gazeteci de öyledir. Çünkü bu işte kalıcı olmak için biraz dayanıklı olmak gerekiyor. Ben başladığımda kültür sanat muhabiriydim. Sonra eğitim muhabirliği… Daha sonra da her Ankaralı gazetecinin kaderi olan parlamento muhabirliği. 1993’ten itibaren parlamento muhabiriydim. Parlamento muhabirliği ben hep söylerim Ankara’da gazetecilerin büyük çoğunluğunun geçtiği yer. Nadirdir Ankara’da parlamento, cumhurbaşkanlığı, siyasi parti muhabirliği yapmayan gazeteci. Çünkü Ankara siyasetin kalbinin attığı yer. Ankara’da siyasete bulaşmadan emekli olan gazeteci tanımıyorum ben. Siyasete hakim olmak gerekiyor. Meclis’in işleyişini bilmek gerekiyor.”
‘Yetkisi azalsa da Meclis hâlâ denetim organı’
“Mesela parlamentoya bakan muhabir yasa okumayı bilmek zorunda. Meclis iç tüzüğünü bilmeniz gerekiyor. Oylamaların ne anlama geldiğini bilmeniz gerekiyor. Yeni sisteme göre yetkileri azaltılsa da Meclis bir denetim organı. Meclis araştırma önergeleri var, milletvekili soru önergeleri var, hiçbir şey olmasa bile kürsüde gündem dışı sorunları dile getiren milletvekilleri var. Geçmişte meclis soruşturma komisyonları çok daha işlevseldi ama yeni sistemde tek parti hükûmeti bu denetim yönteminin çok kullanılmamasına yol açmış durumda. Bütün bunları parlamento muhabiri olarak bilmek durumundasınız. Mesela bir örnek vereyim: Anayasa değişikliklerinde biz Anayasa Komisyonu’nu izleriz. Komisyonu izlerken, bir anayasa yapım örneğini izlerken onun gerekçesini görüyorsunuz. Parlamento muhabiri bir anayasa hukuku hocası kadar bilgi sahibi olmak durumunda haliyle. Çünkü anayasanın yapılışına tanıklık ediyorsunuz.”
Sayın, gazetelerin Ankara bürolarının teker teker kapanmasını medyadaki tek ses, tek sahiplik yapısına bağlıyor ve eskiden Ankara bürolarında 20-25 kişinin çalıştığını, şimdilerde ise eğer Ankara bürosu açıksa burada 7-8 kişinin kaldığını söylüyor ve şöyle devam ediyor:
‘Birçok şeyi göz alarak gazetecilik yapmaya çalışanlar var’
“Tabii gazeteciliğin işlevi o kadar değiştiriliyor ki… Hâlâ inatla, zor koşullarda gazetecilik yapanlar var ve gazetecilik gerçekten ‘tehlikeli’ bir meslek. Birçok şeyi göze alarak gazetecilik yapmaya çalışan insanlar var. Büyük medya kuruluşlarına baktığımız zaman halka haber vermekten ziyade propaganda yapıyorlar. Ayrıca siyasal iktidara yakın medya organlarını görüyoruz. Orada da çok eleştirilen aynı manşetlerle çıkmak, aynı başlıklarla, aynı spotlarla haberi sunmak gibi bir durum var. Medyanın denetleme görevini yerine getirmesiyle propaganda arasında ince bir çizgi var. İktidar lehine propaganda aracına da çevirebilirsiniz, denetim görevi de üstlenebilirsiniz, ama artık bu denetim görevinden uzaklaşılıyor bu medya sahipliği yapısı nedeniyle. İstenen gazetecilik mi? Hiçbir iktidar kendisini eleştiren gazetecileri sevmez ama geçmişte biz eleştirmemize rağmen cezaevine atılma gibi bir durum çok yoktu. Ama geldiğimiz noktada ne yazık ki öyle bir görüntü var.”
‘Doğal afet dışında son dakikalar Ankara’dan çıkıyor’
Sayın, günümüzde medyanın yapısındaki değişime rağmen Ankara gazeteciliğinin bir gelenek olduğunu şu sözlerle anlattı:
“Bugün parlamentoda görev yapan arkadaşlarıma bakıyorum mesela. Belli bir deneyime sahip insanlar parlamentoda görev yapıyor. Zaten muhabirlik aslında çok farklı değil. İktidara yakın bir medya kuruluşunda çalışan bir muhabirle, muhalif olan bir muhabirin elbette farklılıkları var ama özü itibariyle yaptıkları iş çok farklı değil. Burada medya organlarının haberi nasıl gördüğü önemli. Herkes aynı haberi alıyor, haberi yazıyor ya da bu bize gitmez diyerek yazmıyor ama bilgisine sahip sorusunu soruyor. Ankara gazeteciliğinde böyle bir çizgi var ve bu korunuyor muhabirlik düzeyinde. Baktığınız zaman köşe yazarlarında artık bu örnekler çok azaldı köşe yazarları sektörün dışına çıkmak zorunda bırakıldılar ama hâlâ muhabir gözüyle bakıp köşe yazan arkadaşlarımız var Ankara’da. Gelip haberi koklayıp yazan, inceleyip araştırıp yazan. Çünkü Ankara’da iş böyle yürüyor. Çünkü sıcak haber üretilen yer Ankara. Doğal afet dışında son dakikalar Ankara’dan çıkıyor. Dolayısıyla o havayı koklamanız gerekiyor.”
Kulis gazeteciliği ve ‘alan körlüğü’
“Bir de kulis gazeteciliğinin yapıldığı yer Ankara. Bu sadece siyaset alanında değil diplomaside de böyle. Kulis gazetecisi olmak için kaynakla birebir diyalog kuruyorsun. İşte ülkenin en tepe noktasındaki isimlerle de diyalog kuruyorsun, çok yere ulaşıyorsun. Orada tabii tarafsızlığını korumak çok önemli. Bir muhabirin baktığı alana angaje olması, orada gazeteciliğin bittiği anlamına gelir. Bu var mı? Artık çokça var. Eskiden bu çok ayıplanır, aslında bir anlamda dışlanmana yol açardı. Çok iyi gözle bakılmazdı. Geldiğimiz noktada bu tarz gazetecilik çok yaygın olmakla birlikte Ankara’da galiba bu en az seviyede diye düşünüyorum. Çünkü bir kurum gazeteciyi bir alana verirken siyasi görüşüne göre değerlendirmiyor. Gazeteci angaje olmaya başlarsa, haber çıkarma zorluğu, alan körlüğü başlarsa haberi göremez muhabir. Gazetecilik aynı zamanda biraz vicdan işi. Angaje olduğunuzda kamu adına denetim görevinizi yapamamış oluyorsunuz. ‘Dördüncü güç medya’ diyoruz, artık bu çok budanan bir şey oldu. Yine de iyi kötü gazetecilik mücadelesi veren insanlar var. Bu anlamda Ankara’nın diğer yerlere göre daha şanslı olduğunu düşünüyorum.”
Tahincioğlu: Ankara’daki gazetecilerin formasyonları farklı
Ankara gazeteciliğini konuştuğumuz son isim uzun yıllar Milliyet’in Ankara temsilciliği görevini yürüten, ardından T24’te haber, analiz ve yorumlar yazmaya başlayan Gökçer Tahincioğlu oldu. Türkiye basın tarihine bakıldığında gazeteciliğin can damarının Ankara’da olduğunu söyleyen Tahincioğlu şunları söyledi:
“Ankara’daki gazetecilerin hem formasyonları farklıdır, yetişme biçimleri farklıdır, hem çalışma saatleri farklıdır, hem ilgilendikleri konu alanları ülkedeki diğer gazetecilerden farklıdır. Mesela genelkurmay muhabiri dediğin askeri alanda uzmanlaşmış bir muhabiri Ankara’da bulabilirsin. Başka biri özel bir ilgiyle yapabilir ama Ankara’da bu elzemdir. Ekonomi muhabiri İstanbul’da piyasalar üzerinden çalışırken Ankara’da Hazine ve Maliye Bakanlığı’na, Ekonomi Bakanlığı’na yakın olmak zorundadır. Bunun dışında iş dünyasını da tanımak zorundadır. Yani Ankara gazetecileri hem devletle iç içe çalışmak zorundadır, o alanı izlemek zorundadır hangi alana bakarsa baksın, hem de memleketteki diğer gazetecilerin yaptığı gündelik işleri de bir yandan yapmak zorundadır. Bunun için rutin haber Ankara gazetecilerinin biraz kaderidir. Ama rutin dışında büyük özel haber kovalamak da görevleridir. O yüzden çok daha fazla çalışırlar. Bu yüzden tek bir olaya bakayım, günlerce onunla ilgileneyim lüksü çok fazla yoktur. O yüzden Ankara gazeteciliğini sadece ben değil, cumhuriyetin ilk yıllarından beri herkes farklı bir yere koyar ve Ankara’da çalışmamış gazeteciye de üst düzey yönetici pozisyonunu çok fazla emanet etmeme gibi bir gelenek vardır. Gazetelerin ana yöneticileri genellikle Ankara gazeteciliğinden geçmiş kişilerden oluşur.”
‘Siyaset muhabirliği Ankara gazeteciliğinin kalbidir’
Türkiye’de gazetecilik mesleğine yeni başlayanlarda siyasete bakma hevesi olduğunu söyleyen Tahincioğlu, siyasetin merkezinin Ankara’da olmasının gazeteciliğe etkilerini ise şöyle anlattı:
“Burada siyaset muhabirliği elzem bir alandır. Ama şöyle yetiştirilir: Bir partinin tüzüğünü bilmekten delege yapısını bilmeye, teşkilatlarındaki insanları tanımaktan kimin hangi göreve gelebileceğini takip etmeye kadar bir partinin bütün dinamiklerini, siyaseten ne yaptığını, ne ürettiğini, geçmişini, tarihini bilen bir gazetecilik beklenir Ankara gazeteciliğinde siyaset muhabirliği için. Bir yandan da liderle, o partinin genel başkanıyla çok yakından temas etmesi beklenir. Zaten diğer kentlerde çok fazla siyaset muhabirliği yapma şansı yok. Belki İstanbul’da. O da program izlemekten çok öteye geçemez. Parti merkezi Ankara’dan izlenir. Siyaset muhabiri dediğimizde de bir muhabir her alana bakamaz. MHP muhabiri başka alana bakmaz. İktidar partisinin muhabiri olmak daha fazla gezmek, daha fazla çalışmak, ama kaynaklara daha yakın olmak gibi bir sonuç çıkartır. Onun için kendi içlerinde de bir rekabet vardır o partiyi desteklemeseler bile. O anlamda siyaset muhabirliği özel formasyon gerektirir. Ankara gazeteciliğinin de kalbidir aynı zamanda.”
‘Rutin hastalığına tutulmuş gazeteciliğin ortaya çıkmasının nedeni geleneğin yitirilmesi’
Tahincioğlu Ankara gazeteciliği geleneksel hattına oturtulmadığı sürece Türkiye’deki medya düzenini normalleştirmenin, haberi yeniden çok değerli kılmanın mümkün olmadığının altını çizdi. Tahincioğlu, bu gazetecilik geleneğinin öne çıkan özelliklerini şöyle anlattı:
“Çok örselenmiş olsa da Ankara’daki gazetecilik gelenek üzerine kurulmuştur. Aslında bugün üzüldüğümüz şey bu geleneğin sürdürülmesindeki sorunlar. Çünkü belki Türkiye medyasının iyi yönlerinden bir tanesidir bu gelenek. Usta çırak ilişkisine dayalıdır bir kez. Rekabet serttir ama mesleği meslektaşlarından öğrenmene dayalı bir sistem vardır. O rekabet, mesleği de çok iyi öğrenmeni sağlar. Çok iyi gazeteciler buradan çıkar. Yani bugün rutin hastalığına tutulmuş gazeteciliğin ortaya çıkmasının sebebi ya da aslında çok basit haberleri bile yanlış bir teknikle yazar noktaya gelinmesinin sebebi bu geleneğin yitirilmesidir. Bu geleneğin sürdürülmesi Ankara bürolarının varlığına bağlıdır. Orada iyi gazeteciler, deneyimli gazeteciler vardır ve onlar sana özel olarak öğretmese bile öğrenirsin. Ankara gazeteciliği Rüzgarlı’dan bu yana bu temel üzerinde yükselir.”
‘Haber uzun bir süredir önemli olmaktan çıkmış durumda’
İstanbul ile Ankara gazeteciliğini kıyaslayan Tahincioğlu, Ankara gazeteciliğinin kodlarını şöyle anlattı:
“Bab-ı Ali’nin kodları farklıdır. Orada başka türlü bir ekonomi politikten bahsedebiliriz. Ankara’da Rüzgarlı gazeteciliği, daha sonra kent merkezine çekilmiş gazetecilik, o geleneksel gazetecilik… Haberi önemseyen, özel habere değer veren, hatta özel haber üretemeyen gazeteciyi yok sayan, seni mutlaka o rekabete ve özel güçlü habere dayandıran, gerekirse hükûmet değiştirebilecek kadar güçlü haberi almaya zorlayan bir gazetecilik anlayışıdır ve eleştirel hattan beslenir. Zaten genel eleştiri de o eleştirelliği kaybettiğin noktada başlar. O anlamda Ankara gazeteciliği önemli bir gelenek yitimi yaşıyor. Bugünkü eleştirdiğimiz nokta o.”
Tahincioğlu’na göre “geleneksel Ankara gazeteciliğinin yok sayılması Türkiye’deki medya düzeninin bütünüyle bitimi anlamına geliyor.” Peki neden? Deneyimli gazeteci buna şöyle cevap veriyor:
“Bir kere haber uzun bir süredir önemli olmaktan çıkmış durumda. Önemsenen ve istenen bir şey değil haber üretilmesi. Özellikle bir dönem ana akım medya olma iddiası taşıyan kurumlar sahiplik yapısı değiştikten sonra artık haber vermesi değil vermemesi istenen; haber vermek üzerine yarışan değil, neyi eleyeceğiz, neresini göstermeyeceğiz diye habere bakan bir yapıya büründüler. O yapıya bürünmelerinden dolayıdır ki Ankara bürolarına da ihtiyaç olmuyor. Sen özel haberi istiyorsan eğer bunu gazetecilerle yapacaksın. Eğer böyle bir haber isteğin yoksa zaten o bürolara da ihtiyaç duymamaya başlıyorsun ve ajans haberciliğine geçiyorsun. Bu da çok risksiz bir alan. İktidarı üzmemek üzerine bir habercilik anlayışı geliştirildiği ve haber vermeme tutumu geliştirildiği için zaten artık bu bürolara ihtiyaç duyulmuyor. Bu yüzden ajans haberciliği yeterli ve maalesef ana akım medyanın bitimi de böyle gelişmeye başladı.”
‘Ankara’da basın kartınız yoksa bazı şeylerden yoksunsunuz’
Ankara gazeteciliğinde basın kartının da ayrı bir yeri olduğunu vurgulayan Tahincioğlu, geçmişte gazetecilerin basın kartı kullanmasını eleştiren yaklaşımların Ankara gazeteciliğini bilmemekten kaynaklandığını söyledi ve şöyle devam etti:
“Ankara’da basın kartınız yoksa bazı şeylerden yoksunsunuz. Bir kere Meclis’in bütün çalışmalarını aktif izleme şansınız yok. Birçok bakanlığa, etkinliğe akreditasyon düzeni olmadan önce de basın kartınız yoksa girme şansınız yoktu. Rutin haberleri izleyemezsen kaynağa erişimde sorun yaşarsın. Günceli takip etmede sorun yaşarsın. Basın kartı olmadığında bütün bunların neredeyse yarısından mahrumsun demektir. Bu anlamda Ankara gazetecileri için basın kartı elzemdir. Zaten basın kartı üzerinde bu kadar baskı uygulanması, akreditasyon sistemi getirilmesi, basın kartının Saray’ın tekeline alınması, basın kartını verme görevinin basın kurumlarına bırakılmaması zaten bundan kaynaklanıyor. İstenilen kişilere biz bunu verelim, yarın canımızı acıtmasınlar, bizi de onlar izlesin. İstemediğimiz bir soru da sorulmasın. Töreni de böyle izlemesinler. Bu anlayışın oturmasından kaynaklanıyor.”