45 yıllık gazeteci Hacı Boğatekin’in, Adıyaman’ın en küçük ilçesinde çıkardığı Gerger Fırat gazetesi, çeyrek asrı aşkın süredir reklamsız-fonsuz yayın hayatını sürdürüyor.
Bugüne kadar hakkında 221 dava ve soruşturma açılan, 24 yıl hapse ve milyonlarca lira para cezasına çarptırılan ama gazetecilikte direnen bol ödüllü Boğatekin’e sorduk: “Bu gazeteyi bunca yıl nasıl ayakta tuttunuz?”
Boğatekin’in yanıtlarına bakılırsa Gerger Fırat gazetesinin hikâyesi, gazetecilikte abonelik gelirinin ne kadar hayati olduğunu gösteriyor. Bir de, her zaman okurun nabzını tutmanın ve asla pes etmemenin önemini…
Hacı Boğatekin’in gazetecilik hayatı 1976’da Hürriyet Haber Ajansı’nda başladı. Ajansın Gerger muhabiri olan Boğatekin’in haberleri Hürriyet’te yıllarca düzenli olarak yayımlandı.
Adıyaman’ın en küçük ilçesinde yaşamasına rağmen Boğatekin’in imzasıyla yayımlanan haberlerin sayısı, Gaziantep ve Malatya haberlerini bile aşıyordu. Bilgisayarın olmadığı bir ortamda bu kadar üretken bir gazetecinin varlığı herkesi şaşırtmıştı.
Boğatekin, Erol Simavi döneminde Hürriyet’te haberin önemli olduğunu, ancak Aydın Doğan zamanında reklamın önemsenmeye başladığını söylüyor.
Gazeteyi Doğan satın alınca Boğatekin’in üretkenliği yeni yöneticilerin de dikkatini çekmişti. Ancak bu dönemde Hürriyet, en çok reklam alabildiği bölgelerin haberlerine ağırlık vermeye başlayınca Boğatekin’in Gerger haberleri de yayımlanmaz olmuştu.
Bunun üzerine yeni yollar arayan Boğatekin, kâğıt ve matbaa hesaplarını yapıp bir yerel gazete çıkarmak için kolları sıvadı. İlk hedefi yerel, ardından bölgesel ve son olarak geneli etkileyecek bir haber mecrası yaratmaktı.
İsim belirlemek için 250 mektup yazıp anket yaptı
Yeni gazete için aklında iki isim vardı: Nemrut ve Fırat. İnsanların Nemrut’u yadırgayabileceğini düşünen Boğatekin, yine de bir anket yapmaya karar verdi.
İstanbul ve diğer illerde yaşayan 250 kişiye mektupla “Fırat mı olsun, Nemrut mu” diye soran Boğatekin, Fırat’ın açık ara birinci olduğunu gördü. İşte Boğatekin’in ilk sayısını tamamen kendi parasıyla çıkardığı ve 2000 adet bastığı Gerger Fırat gazetesi 1992’de böyle doğdu.
Boğatekin gazetenin ekonomik sürdürülebilirliği için abonelik gelirine öncelik verdi. İstanbul’un yolunu tuttu, Laleli Pazarı’na gitti. Bu kentteki Gergerliler’in desteğini istedi. Hemşehrileri ona yakınlık gösterdi. Sonuçta ilk aşamada 250 okuru, 15 günde bir çıkardığı gazetesine abone yaptı.
Biraz rahatlayan Boğatekin memleketi Gerger’e döndü. Ama birkaç ay sonra tekrar İstanbul’ydı. Biraz daha çabaladı ve gazetenin abone sayısını 1000’e çıkardı. Üstelik daha gazetenin bir yılı dahi dolmamıştı.
Gazetenin Adıyaman ve Gerger’de pek abonesi yoktu. Çünkü orada hemen herkes çiftçiydi ve çoğu gazeteye para veremeyecek kadar yoksuldu. Yerel gazetesinin asıl büyük ilgiyi büyük kentlerde gördüğünü fark eden Boğatekin, bu potansiyeli kullanmak için rotayı başka şehirlere çevirdi. Bursa, İzmir, Çukurova, Ege ve Akdeniz sahillerindeki Gergerliler üzerinden buralarda da pek çok abone edindi. Artık abone sayısı 3000’i bulmuştu. Takvim 1994’ü gösteriyordu.
Abone sayısı arttıkça reklam da çoğaldı
Gergerliler gazeteye ilgi gösterdikçe reklam da vermeye başladılar. Çünkü insanlar kendi ilçelerinden haber almak istiyor, bu hizmeti vermeye çalışan bir gazetecinin mesleğini sürdürebilmesini diliyorlardı.
Boğatekin ise reklam alırken belirli kriterleri göz önüne alıyordu. Evvela ona reklam verecek kişinin yörüngesine girmemeye özen gösteriyordu. Çünkü ona göre bir gazetenin yalnız okura hesap vermesi gerekirdi. Bir gazete ekonomik bağımsızlığını da okuyucudan almalıydı.
Bir tane 100 milyon yerine, 10 tane 10 milyon
Bu yüzden kendisine gelen yüksek meblağlı reklamları kabul etmediğini aktaran Boğatekin, durumu şöyle açıklıyor:
- Mesela biri bize o dönem 100 milyon liralık reklam vermek istediğinde biz o reklamı almıyorduk. Biz bir kişiden 100 milyon almak yerine, 10 kişiden 10’ar milyon almayı tercih ediyorduk. Alıyorduk ki bir dahaki sene bir daha verebilsin. Bir seferde 100 milyon alsan, bir daha vermez.
- Bir gün bir belediye dedi ki “2 milyon lira vermek istiyorum.” Dedim: “Yok. 2 milyon verirsen beni satın alırsın. İki ay sonra dersin ki ‘beni öv.’ Oysa ben yarın senin aleyhinde haber yazarım.” O yüzden bu tarz şeyleri kabul etmiyorduk.
‘Bu eşşoğlueşşeğe ilan vermeyin’
Boğatekin, Gerger Fırat’ın kurumlardan elde ettiği düzenli gelir nedeniyle editöryel bağımsızlığını kaybetmesine izin vermediğini söylüyor. Bir anısını şöyle anlatıyor:
- Bir gün vali dedi ki: “Boğatekin’in gazetesi ayda iki defa çıkıyor, bir ilan da buna verin.” Ben bir haber yazdım, valinin sağlık konusundaki olumlu icraatları hakkında… Ama hemen peşinden sağlık ocağına gittik, sağlık ocağı yıkılmış. İçine keçiler, hayvanlar girmiş. Biz de “Sağlık ocağı ahır oldu” diye haber yaptık. Valimiz de dedi ki: “Bu eşşoğlueşşeğe ilan vermeyin.” Bize daha da ilan verilmedi.
‘Biz okurlarla kendi fonumuzu yarattık’
Abonelerin ve reklamın yanı sıra tüm dünyada birçok medya kuruluşunun gelir kaynaklarından biri de fonlar. “Ekonomik bağımsızlığı olmayan bir yerin yazınsal bağımsızlığı da olmaz” diyen Boğatekin, “Tek bir yerden fon almadık” diye ekleyerek şunları söylüyor:
- Uluslararası kuruluşlar iyi niyetle fon verebilir. Ama neticede ekonomik bağımsızlığın ve gücün oraya bağlıysa mecburen oraya dönüp “uydum hazır olan imama” demek zorundasın. Yani genelde demezsin ama belirli bir çerçevede kalıyorsun. O çerçeve dışında yazsan sana fon da vermezler.
- Tabii her fonu alan da bağımlı değildir. Uluslararası kuruluşlara bakmak lazım. Oralara bağımlı olmamak lazım. Türkiye devleti ve kurumları da fon alıyor. Borç alıyor. Ama bir de hükûmetten fon alanlar var.
- Biz Gerger’de kendi fonumuzu yarattık. Okurla yarattık. Bizde bir atasözü var: “Ağanın tırşıkını yiyen silahını kullanır.” Ben emekçileri tenzih ederim. Ancak bazı kişiler var. Asla iktidara toz kondurmaz. Aldıkları fonlardan dolayı asla sesleri çıkmaz. Bunlara ‘tırşıkçı basın’ diyoruz.”
‘Hesabı okura veriyoruz, Gerger Fırat kadar bağımsız bir gazete yok’
Boğatekin, reklam gelirine ve fonlara karşı korumaya çalıştığı bu mesafe sayesinde özgür bir habercilik yapabildiklerini ekliyor:
- İddia ediyorum, Türkiye’de Gerger Fırat kadar bağımsız bir gazete yoktur. Niye yok? Biz hesabı 3000 kişiye veriyoruz. Bu 3000 kişi bizi yaşatıyor. Bu 3000 bize sansür koymuyor. Benim denetleyicim, müfettişim, hesap verdiğim okurdur.
- Benim ilçede sorun çok. Adıyaman’da haksızlığa uğramış biri varsa “Hacı Boğatekin’e haber verin” diyorlardı. Ben devletten çekindiğim kadar devlet yetkilileri de benden çekiniyordu. Özgürce yazabilmek için ekonomik anlamda bağımsız olmak lazım.
‘Belki de Türkiye’de sabit 3000 abonesi olan tek gazeteyiz’
“Belki de Türkiye’de sabit 3000 abonesi olan tek gazeteyiz” diyen Boğatekin, çeyrek asrı aşan bir sürede hep okurun sesini ve ihtiyaçlarını gözettiklerini vurguluyor:
- Okur bir şey deyince hemen geri adım atardım. Mesela bir sayı çıkardım. O zamanki Belediye Başkanı İzzet Aksu hapse girmişti. Ön sayfa ve orta sayfalarda toplamda 3 haber vardı onunla alakalı. Hanıma dedim: “Hele bak bu gazete nasıl olmuş?’ Hanım baktı, “Bu gazete İzzet Aksu gazetesi olmuş. Her tarafta o var” dedi. Haklıydı. Sen bir gazeteye bir belediye başkanın bu kadar haberini girersen seni onun adamı sanarlar. Belediye başkanına da kötülük edersin. Kimse okumaz. Hemen değiştirdim.
Köy köy okurların taleplerini dinledi
Gerger’in 45 köyü olduğunu ve her okurun kendi köyünden haber almak istediğini belirten Boğatekin, “eşitlikçi” olup tüm bölge coğrafyasını gazetede yansıtmaya çalıştıklarını vurguluyor.
Bu dönemde köy isimleri değişince Fırat Gerger gazetesi yine okurun ihtiyaçlarını düşünmüş.Türkçe ve Kürtçe isimleri beraber kullanmaya başladıklarını ifade eden Boğatekin, “Çünkü İstanbul’daki insan o köyün ya da civar köylerin Türkçe adını bilmiyordu. Haburman köyünün adı Ortaca olmuş. Adam Bursa’da Ortaca’nın neresi olduğunu bilmiyor. Ama Haburman dersen biliyor. O eski isimleri de unutturmadık” diyor.
Abonelikte esnek fiyatlandırma
Bu geribildirimler Gerger Fırat’in yayın seçimlerini etkilerken okurların ekonomik imkânları da gazetenin fiyatlandırma politikasını belirlemiş. Yıllık abonelik fiyatlarındaki farklı tarifeleri örnek gösteren Boğatekin, “İşçi abonelerden yıllık 50 lira alırdık, patronlardan 100 lira alırdık” ifadesini kullanıyor.
Boğatekin tüm bu nedenlerle halkın kendisini sevdiğini ancak kaymakam, vali, belediye gibi kurumlardaki amirlerin ve yöneticilerin kendisinden haz etmediğini söylüyor. Bunun sebebini ise yaptığı “tavizsiz ve objektif habercilik” olarak açıklıyor:
- Adıyaman’da belki benden daha akıllı ve cesur gazeteciler de vardı. Ama onlar ilana bağlıydı. Haftada 2 ilan aldığı zaman şimdinin parasıyla 10 milyar, geçiniyordu. Ama bize ilan vermiyorlardı. PTT’ye 10-20 kuruş zam geldiği zaman ben kriz geçiriyordum. Çünkü 3000 kişiye [PTT ile] gazete gönderiyorsun.
Tek kişilik bir gazete
Elbette her şey tozpembe değildi. Gazeteyi büyük zorluklarla çıkardığını ifade eden Boğatekin o günleri şöyle anlatıyor:
- Tabii çok zorlandık. Düşünebiliyor musun? Gazete sahipliğini yap, yazı işleri müdürlüğünü yap, gazete sistemini yap, abone tahsilatını yap, reklam al, köşe yazısı yaz… Hepsini tek başına yapıyordum.
- Benim hiçbir şekilde süslü bir bürom olmadı. Gerger’de 25 metrekarelik bürom var. Muhabirlik dışında arzuhalcilik yapıyordum. Arzuhalcilik yaptığım için bu büroya farklı köylerden, yerlerden çok insan gelirdi. Bu yüzden benim haber kaynaklarım çok genişti.
- Haber kaynaklarım ya muhtar, kaymakam, sağlık ocağı çalışanıydı ya da bunlarla bozuşan kişilerdi. Hep belgeli haber yapardım. Çünkü adam devlete yazdığı dilekçeyi bana yazdırıyordu. O dilekçe aynı zamanda bana haber olurdu. O yüzden bende haber boldu.
Elle gazete katlanan günlerden dijitalleşmeye
Boğatekin, o dönemde gazetenin ana giderlerinin basım, dağıtım ve haber üretimi için yapılan harcamaların yanı sıra açılan davalar için sarf edilen avukat masrafları olduğunu söylüyor. Bugün 9’u üniversite mezunu olan 12 çocuğunun, o dönemde gazetenin yapım masraflarını azaltmaya yardım ettiğini de espriyle hatırlıyor Boğatekin. Matbaadan gelen gazeteleri evde ailece katlayıp postayla gönderime hazır hâle getirdiklerini söyleyen Boğatekin:
- Çok çocuğun faydasını orda gördüm. Gazeteyi katla katla bitmiyordu. Çocuklar okuldan geliyordu. “Tutkal getirin” derdik. Adresleri tek tek gazetelerin üzerine yazardık. “Hüseyin (bugün avukat olan Hüseyin Boğatekin) sen gene [kafadan] atarsın bir şey haa” derdim… Yaramazlık yapardı bazen. Herkes sayıları katlardı. Uykumuz gelirdi ama uyku yok. “Hadi yarışalım, kim çok yaparsa ona ikramiye 5 lira” derdim. Hızlıca tekrar adres yazardık, yapıştırırdık.
Gazeteler geç iletilse de postanın o günlerde “en sağlam yol” olduğunu söyleyen Boğatekin, dijitalleşmeyle ilgili olarak şu yorumu yapıyor:
- İnternet çıkınca kâğıt baskı işleri geri planda kaldı. Gerger Fırat sitesini kurduk. Facebook vs. derken imkân çoğaldı. Zamanımızda bu imkânlar olsaydı çok daha iyi bir gazete çıkarırdık.
‘Bana gelen tebligatlar normal insana gelse intihar eder’
Türkiye’de en çok dava ve soruşturma açılan gazetecilerin başında geliyor Boğatekin. Bir dönem hapse de girdi. Kendisine pek çok dosyadan yüksek cezalar verildi. Tecrübeli gazeteci bu davaları şöyle anlatıyor:
- Türkiye’de en çok dava bana açıldı. “Yollar yapılmadı” diyorsun, kaymakama hakaret… “Belediye çöp toplamadı’ diyorsun, belediye başkanına hakaret… “Karakolda işkence var” diyorsun başçavuşa, polise hakaret… “İmam para çalıyor, hırsız var’ diyorsun, Diyanet’e hakaret… Bana açılan dava-soruşturma sayısı 221 ve verilen ceza miktarı 24 yıl hapis.
- Ama Allah’ın işine bak. Sıkıştığım zaman Yaradan beni kurtarıyor. Yargı paketi Şamil Tayyar için çıkarıldı. O yargı paketi bana da yaradı. Cezalarım sıfırlandı. [2013’te Adıyaman Valisi’nin Bodin köy okulundaki prefabrik WC’yi alıp okulu tuvaletsiz bırakmasını köşe yazısında eleştirince açılan davada] erteleme vardı. Erteleme bozuldu. Tekrar dava başladı.
- Bana gelen tebligatlar normal insana gelse intihar eder. Size gelse memleketi de bırakırsın. Ben bırakmadım. Alıştım. Evime bile yansıtmadım. 2019 yılında, 6 ay içinde 7.5 yıl hapis verdiler. Ondan sonra istinaf mahkemesine gitti. Nasıl olduysa beraat aldım. Şimdi nasıl olduysa beni meşhur eden o “Feto ve Apo” başlıklı yazıdan dolayı bir yıl hapis vermişler.
‘Feto ve Apo’ yazısıyla tanındı
Boğatekin, tüm Türkiye’de tanınmasını sağlayan 2008 tarihli o yazısını ise şöyle hatırlıyor:
- Tepki geleceğini biliyordum ama kıyamet kopacağını bilmiyordum. Gazete geldi ve dağıtıma verdik. Yarım saat sonra polis geldi. Baktım silahla falan gelmişler. Bizi götürdüler. Baktım savcı köpürmüş. Bu “Feto ve Apo” nedir dedi? Ben de “Fetullah ve Abdullah” demek dedim. Bana “Sen o terörist başına ne dersen de, ama milyonların sevgilisi bir Hocaefendi’ye Feto diyemezsin” dedi. Dedim ki, “Kürtçe’de Fetullah’ın kısaltması Feto’dur. Abdullah’ınki Apo’dur.”
- Gelecek sayıda özür yazısı yayımlamamı istedi. Ben de ona dedim ki “Kazayla yazmadım. O yazıyı 16 defa değiştirdim. Noktasına kadar her şeyini ben yazdım. Hakaret yapmadım, tespit yaptım.” Savcı hemen zile bastı ve polislere “Götürün” dedi. Sonra beni hapse attılar. 4 ay kadar kaldım. Sonra Fırat Gerger gazetesi gündem oldu.
Gazetecilik ödülleri aldı, bayrağı oğluna devretti
“O yazı beni hem meşhur etti, hem mağdur etti” diyen Boğatekin şöyle devam ediyor:
- 2008’de “Feto” demek çok zordu. O dönem İlhan Selçuk yazdı. “Gerger Fırat diye bir gazeteyi ve yiğit gazeteci Hacı Boğatekin’i yeni duyduğunu” söyledi. O dönem Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin Basın ve Düşünce Özgürlüğüne Katkı Ödülü, İlhan Selçuk’a ve bana verildi. Çağdaş Gazeteciler Derneği Ödülü bana verildi. Yani acemi hakimler bizi cezaevinde mağdur ettiler ama sonradan ödüller aldım.
Boğatekin sadece yazıyla hayata ışık tutmuyor. 25 senedir Gerger’deki çocuklara giysi ve kırtasiye yardımı da yapıyor. Kendisi bu sene hasta olmasına rağmen 2500 çocuğa, geçen sene de 4500 çocuğa eşofman, elbise, ayakkabı, şapka gibi giysilerin yanında kırtasiye yardımı yaptı.
Hacı Boğatekin’in gazetecilik mirasını ise bir zamanlar evde gazete katlayan oğullarından Özgür Boğatekin devraldı. Artık Gerger Fırat gazetesiyle ilgilenen daha çok o… Ve Özgür Boğatekin de tıpkı babası gibi sürekli davalarla karşılaşıyor. Bu haber yazılırken de şu tweet’i nedeniyle yine ifade vermek zorunda kaldı:
Az önce Emniyette ifademi verdim. Beni ifadeye çağırmalarının nedeni Konya'daki ırkçı katliamla ilgili yaptığım Facebook paylaşımı olduğu söylendi. Gerger C. Baş savcılığı tarafından "Halkı Kin ve Düşmanlığa Alenen Tahrik" suçlamasıyla soruşturma başlatılmış. pic.twitter.com/0PmFn0GTlG
— Özgür Boğatekin (@bogatekin_ozgur) August 1, 2021