Söyleşi

Araştırmacı gazetecilik yapay zekâyla ölçüldü: Durum o kadar kötü değil

Makalenin bulgularına göre ABD’deki yerel yayınlarda araştırmacı gazetecilik haberlerinin sayısı son 10 yılda genelde istikrarlı seyretti. Özellikle küçük bölgelerde dağıtılan yerel gazetelerde ve ulusal gazetelerde manzara daha olumlu. Ancak 2018’den sonra büyük kentsel alanlarda çıkan gazetelerin yayımladığı aylık ortalama araştırmacı gazetecilik haberi sayısının 250'den 170'lere düştüğü grafikte görülüyor. Bu düşüşler genelde, gazetelerde gerçekleşen büyük çaplı işten çıkarmaların ardından yaşanıyor. Yatırım gruplarının gazeteleri satın almasının ise araştırmacı gazetecilik haber üretimine çok fazla etki etmediği makalede saptandı.

Stanford Üniversitesi’nde yapılan çalışmada, ABD’deki 50 gazetede yayımlanan 5.9 milyon haber incelendi ve araştırmacı gazeteciliği makine öğrenmesi yöntemiyle saptayan bir ölçüt geliştirildi.

Habercilik alanında son dönemin en çarpıcı akademik araştırmalarından birine imza atan ekipte yer alan Eray Türkel ile “Araştırmacı gazetecilik nasıl ölçülebilir?” sorusunu konuştuk.

Yerel Gazetelerdeki Araştırmacı Gazeteciliği Ölçmek” başlıklı İngilizce makale, dünyanın en prestijli akademik yayınlarından olan ABD Ulusal Bilimler Akademisi’nin dergisinde (PNAS) 27 Temmuz’da yayımlandı.

Geçmişteki bilimsel araştırmalar, araştırmacı gazeteciliğin saptanması için el yordamıyla yapılan insan müdahalelerine ve anahtar kelime analizi gibi yöntemlere bağlı kalıyordu. Bu nedenle çok büyük haber arşivlerini incelemek pek mümkün değildi.

Stanford Üniversitesi’nden Eray Türkel, Anish Saha, Rhett Carson Owen, Gregory J. Martin ve Shoshana Vasserman’ın imzasını taşıyan makalede ise hangi haberin araştırmacı gazetecilik eseri olduğunu saptamak için bir makine öğrenmesi algoritması geliştirildi.

Özgün bir sinir ağı modeline dayanan bu algoritma ile ABD’deki 48 yerel gazete ve ulusal çaptaki 2 medya kuruluşu tarafından son 10 yılda yayımlanan 5.9 milyon haber sınıflandırıldı.

Stanford’daki doktorasını bu yıl bitirip mezun olan ve şu an araç paylaşım platformu Uber’in San Francisco’daki merkezinde uygulamalı araştırmacı olarak çalışan Eray Türkel ile bu akademik makaleyi konuştuk.

Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi Bölümü mezunu olan ve 2015’ten beri yurt dışında yaşayan Türkel’e göre bu bilimsel çabanın bazı sınırları olsa da, ortaya çıkan bulgular, en azından ABD’deki söz konusu medya kuruluşları için araştırmacı gazetecilik içerik sayısında son 10 yılda endişe edildiği kadar ciddi bir düşüş olmadığını gösteriyor.

Journo: Araştırmanızın sizce en çarpıcı bulguları neler?
Eray Türkel: “ABD’de pek çok gazete yatırım bankaları tarafından ele geçiriliyor, gazeteciler işten çıkarılıyor, bu yüzden de araştırmacı gazetecilik kötüye gidiyor” gibi bir algı var genel olarak. Bunu göstermeye çalışan birçok akademik çalışma da var. Bizim bulduğumuz sonuçlar ise genel olarak durumun o kadar da kötü olmadığı yönünde.  

Birkaç tane gazetede gerçekten de görüyoruz ki bir yatırım bankası onları satın aldığında, ondan sonraki bir 1-2 boyunca araştırmacı gazetecilik haberlerinin sayısında ciddi bir düşüş oluyor. Ama bu genelde çok yaygın bir şey değil.

50 gazetenin tamamına baktığımızda ise 10 yıl boyunca araştırmacı gazetecilik haberlerinin sayısının çok da düşmemiş gibi görünüyor. Sadece son 1-2 yılda bu trend biraz kötüye gitmeye başlıyor. Ondan önceki yıllarda ise sürekli bir kötüye gidişin olmadığını görüyoruz.

Elbette araştırmanın limitleri var. Sonuçta bizim baktığımız 50 gazete son 10 yılda hayatta kalmış gazeteler. Bunlar dışında bu dönemde birçok gazete kapandı veya birleşmek zorunda kaldı. Onlar araştırmamıza dâhil değil. 

O yüzden bizim sonuçlarımıza bakıp “Araştırmacı gazetecilik kötüye gitmiyor” demek çok da doğru değil. Çünkü elimizdeki veri sadece hayatta kalan 50 gazetenin verisi. Tüm gazetelere bakılırsa durumun biraz daha kötü olduğu görülebilir.

Yerel gazetelerdeki araştırmacı gazeteciliği değerlendirdiğiniz bu araştırmaya bazı ulusal yayınları da dâhil etmişsiniz? Bunu sebebi ne?
ABD’de genelinde yayın yapan 2 dijital gazeteyi de bir “baseline” (referans çizgisi) olsun diye koyduk. Bunlar ProPublica ve The Center for Public Integrity. Bunlar tamamen araştırmacı gazetecilik yapan haber siteleri. Karşılaştırma amaçlı koyduk. 

Diğer 48 yerel gazetenin hepsinin kâğıt yayını da vardı. 1-2 tanesi son yıllarda kâğıdı kapattı, online devam ediyor. Bazıları artık bir internet yayını olarak bir paywall’un (ödeme duvarının) arkasında, yani sadece dijital abonelerin erişimine açık. Zaten bu durum, bir sonraki araştırmamızın konusu olabilecek bir sorun yaratıyor.

Nedir o sorun? Bir sonraki araştırmanız ne olacak?
Gazeteler online’a geçtiklerinde genelde paywall sistemi kuruyorlar. Yani dijitalde para verenler haberlerin tam metnini görüyor, para vermeyenler sadece manşetleri görebiliyor. Bunun ne kadar mantıklı olduğunu ve ne kadar işe yaradığını, başka bir iş modelinin daha faydalı olup olmayacağını araştırmak istiyoruz. 

Haber tüketicilerinin araştırmacı gazetecilik için daha fazla para ödemek isteyip istemediklerini de anlamak istiyoruz. Bu araştırmadaki ölçütü geliştirmemizin sebebi de biraz bu. Bundan sonraki adım bu olacak.

Yeni araştırmada San Francisco bölgesindeki bir yerel gazete ile çalışmayı planlıyoruz. Onların son 10-15 yıllık online haber arşivini inceliyoruz. Onlar da son yıllarda tamamen online’a geçtiler. Sadece üyeler haberleri görebiliyor. Bu modelin faydalı olup olmadığını incelemek istiyoruz. 

Makalenin diğer yazarları da benim gibi daha çok ekonomi alanında yeni araştırmalar yapmak istiyorlar. Bu makalenin amacı, “Bir gazetenin araştırmacı gazetecilik üretimini nasıl ölçebiliriz?” sorusunu yanıtlayacak ölçütü yaratmaktı; bunu yaptık.

Makaleyi yazan ekipte 4 akademisyen daha var. Bu araştırmanın fikri nasıl oluşmuştu? 
4 kişilikte ekipte 2 kişi Stanford’da lisans ve yüksek lisans öğrencileriydi. Ben de o dönemde doktora öğrencisiydim, yeni mezun oldum. Diğer iki kişi ise hocalar. 

2 yıl önce kendi kendime [ABD merkezli medya arşiv şirketi] Newsbank’in haber veritabanına erişip oradan veri toplamaya çalışıyordum ama o şekilde işler çok yavaş ilerliyordu. Geçtiğimiz yıl ise bu hocalar Newsbank ile doğrudan iletişime geçip onların veritabanlarına erişim hakkı aldılar. Ben de ilgilendiğim için beraber çalışmak istedik. 

Ben daha önce veri toplamak çok uzun sürdüğünden ancak 1-2 gazeteye bakabilmiştim. Bu imkân ortaya çıkınca tüm veriler elimize geçti ve büyük çaplı bir şeyler yapma fırsatı oldu.

Fikir, bu iki hocanın da, benim de önceki çalışmalarımızda düşündüklerimizden yola çıkarak oluşturuldu. “Medya, reklam şirketleri ve gazetelerin son yıllarda içine girdiği durum nasıl incelenebilir” ve “Farklı iş modelleri nasıl oluşturulabilir” sorularına yanıt ararken ilk adım olarak böyle bir çalışma yaptık.

Türkiye’de de biliyorsunuz, reklam gelirleri düştüğü için son yıllarda medya şirketleri farklı modeller denemeye başladılar. Ama bu değişimlerin etkisini ölçmek biraz zor.

Acaba bu değişiklikler üretilen haberlerin kalitesine ve araştırmacı gazeteciliğe zarar veriyor mu? Bunu da ölçmek güç. Biz temelde bu konularla ilgileniyoruz. Sadece web sitelerinin yüzde kaçının reklama ayrıldığı gibi ölçümlerin yanı sıra bu tür değişimlerin haberin kalitesine etkisini de ölçmek önemli.

Eray Türkel

Hangi haberin araştırmacı gazetecilik olarak sınıflandırılacağına karar vermek için geliştirdiğiniz makine öğrenme algoritmasının nasıl çalıştığını biraz anlatır mısınız?
Elimizdeki kabaca 6 milyon haberin yaklaşık 2.000’i araştırmacı gazetecilik ödülleri almış haberlerdi. Ödül alan haberlerin işlediği konuları, sık kullandıkları kelimeleri vb. inceledik. Ödüllü haberlerdeki örüntüleri belirleyerek bir model oluşturduk. Bu modelle, geriye kalan yaklaşık 6 milyon haberin hangilerinin araştırmacı gazetecilik olarak sınıflandırılabileceğini belirledik.

Haberlerin, yayından sonraki süreçte diğer haberleri nasıl etkilediğini de ölçmeye çalıştık. Bir haber bir konuya değindiğinde örneğin bir sonraki ay gazetelerde yayımlanan haberlerde bu konu daha mı çok işleniyor, buna baktık. Yayınından sonra böyle bir etki yaratan haberlerin daha önemli olduğunu düşündük. Bunu ölçebildiğimiz haberlere biraz daha ağırlık verdik. 

Araştırma sürecinde muhabirlerden nasıl destek aldınız?
Ben değil ama Shoshana ve Greg buradaki gazetecilerle röportajlar yaptı. Stanford Üniversitesi İletişim Fakültesi’ndeki hocalarla da fikir alışverişinde bulundular. Araştırmacı gazetecilik haberlerinin temel karakteristikleri nelerdir ve bunları nasıl saptayabiliriz sorularını bu görüşmelerde yanıtlamaya çalıştılar. 

Haberin etkisini ölçme fikri de bu görüşmelerden çıktı. Zaten araştırmacı gazeteciliğin önemli bir kısmı, daha önce bilinmeyen ve üzerinde konuşulmamış, kamu için önemi olan konuları ortaya çıkarmak. 

Ayrıca araştırmacı gazetecilik haberleri genelde bir seri olarak yayımlanıyor. Tek bir haber değil de, birkaç hafta veya ay boyunca yayımlanan bir dizi oluyorlar. Bu durumu da gazetecilerle ve iletişim fakülteleri hocalarıyla konuşarak tespit ettik. 

Gazetecilik alanını inceleyen bir araştırmaya imza atmış biri olarak ABD’den baktığınızda Türkiye ve ABD medyasını, farkları ve benzerlikleriyle nasıl görüyorsunuz?
Çok farklı buluyorum. En azından online haber üretimini düşününce iki ülkedeki gazeteler, siteler çok farklı. Reklama ayrılan yer çok farklı. Haberlerin önceliklendirmesi ve hangi tarz haberlerin ilk veya son sıraya konulduğu çok farklı. 

Belki iki ülkedeki gazetelerin öncelikleri ve reklam dünyasındaki farklılıklardandır bu ama Türk haber sitelerine girildiğinde genelde reklam bombardımına tutuluyor gibi hissediyorum. 

ABD’de ise tam tersi: Mesela New York Times’a, Washington Post’a girdiğimde reklam bombardımanı yok ama buralarda birkaç haber okuduktan sonra o ay para vermeden başka haber okuyamıyorum. 

İki ülkede medya farklı iş modellerine yoğunlaşmış gibi. Türkiye’de gazeteler okuyuculardan para istemiyorlar ama çok fazla reklam koyuyorlar. ABD’de ise iyi gazeteler çok reklam koymuyorlar ama tüketicilerden para istiyorlar. 

Benim tercihim bir orta yol bulunması olurdu. Ama belki pek çok insan ayda 3-4 dolar verip hiç reklam görmeden New York Times’a girmeyi tercih eder. Belki bazı insanlar da reklam görmekten benim kadar rahatsız olmuyordur.

Türkiye’de ve ABD’de yerel medyanın konumu da çok farklı. Bunu nasıl kıyaslarsınız?
Evet, Türkiye’de yaşadığım dönemde çok fazla yerel gazete okuduğumu hatırlamıyorum. Daha çok büyük gazetelerin yerel eklerini görürdüm. Onlar da ABD’deki yerel gazeteler gibi kapsamlı değil. Bu biraz üzücü bence.

Bu durum muhtemelen iki ülkenin politik yapısındaki farktan kaynaklanıyor. ABD’de yerel yasalar, yerel politikacılar çok önemli. Her eyaletin kendi yasaları ve politikası o eyalette yaşayanlar için çok önemli. Ama California’da yaşayan biri olarak benim için mesela Michigan yasaları veya politikası çok önemli değil. Federal sistem olduğundan yerel politikayı takip edip haberleştirmek yerel gazetelerin okuyucusunu da artırıyor. 

Türkiye’de ise daha merkezi bir yapı olduğu için mesela Bursa’daki politik sistemle Adana’daki çok farklı değil. Öte yandan örneğin Bursa’da bir politik skandal ortaya çıktığında “Bunu yazsa yazsa Bursalı gazeteciler yazar” diye düşünmüyor da değilim. Ülke çapında yayın yapan bir gazete, sadece küçük bir bölgedeki okuyucular için önemli olan haberleri yazmayacaktır. Bu da biraz üzücü.

Bazı ülkelerde olduğu gibi devlet destekli veya teşvikli bir şekilde yerel gazeteler desteklenirse belki bunun önüne geçilebilir. Ama dediğim gibi, iki ülkenin sistemleri çok farklı.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR – ARAŞTIRMACI GAZETECİLİK HABERLERİ

Journo

Yeni nesil medya ve gazetecilik sitesi. Gazetecilere yönelik bağımsız bir dijital platform olan Journo; medyanın gelir modellerine, yeni haber üretim teknolojilerine ve medya çalışanlarının yaşamına odaklanıyor, sürdürülebilir bir sektör için çözümler öneriyor.

Journo E-Bülten