Dünya gazetecilik ve yayıncılık ortamında dergiler daima tartışma konusu. Bir yanda yeni medya ekonomisi dâhilindeki tutunma çabaları konuşulurken, bu hafta da Pulitzer’de artık dergilerin tüm kategorilerde aday gösterilebileceği haberini aldık. Dünyada New Yorker’dan Jacobin Mag’e farklı dergiler ve dergi formatları hayatlarını sürdürüyor ya da sürdürmeye çalışıyor. Peki Türkiye’deki dergicilik dendiğinde akla gelen örneklere ne oluyor?
Türkiye’de dergiciliğin iyi bir yere geldiğini söyleyenler, muhtemelen satış rakamlarını kastediyorlar ve bana kalırsa bu konuda da yeterince dürüst değiller. Öte yandan 2000’lerde ya da 1990’larda hakim olan aktüel dergi formatı yerini sektörel dergilerin hakimiyetine ya da sanki bir isim şehir hayvan oyununda türetilmiş dergilere bırakmış hâlde. Ardı ardına türeyen bu yeni nesil edebiyatsız edebiyat dergilerine ilişkin ciddi eleştiriler kaleme alındı. Bunların güzel bir örneği Can Semercioğlu’nun K24’te yayınlanan Yeni dergiciliğin kültürel ve edebî hegemonyası isimli yazısıydı ve yeni nesil dergiciliğin çıkmazları konusunda bir kısmımızın pasif agresif meramını serinkanlı bir şekilde anlatmamıza da yardımcı olmuştu.
Benimse, “dergiciliğe ne oluyor, Internet onlara ne yapıyor” sorusuyla yaklaştığım dergiler bu ‘yeni nesil dergicilik’ saldırısı altındaki ortamda tutunmaya çalışan ve geleneklerini yıllara yaymış üç dergi: Evrensel Kültür, Express ve Mesele. Bu üç dergi de Türkiye’de entelektüel müdahaleleriyle takipçilerinin siyasal tercihlerini ve en önemlisi de zevklerini belirleme yetisine sahip. Peki sosyal ağların kuşatmasında nasıl dergicilik yapıyorlar? Internet, yayın stratejilerinin neresinde?
Aktan: Express, Internet karşısında epey yavaş bir yayın
Express’ten Gazeteci İrfan Aktan Internet karşısında nasıl direndiklerini sorduğumda şunları söylüyor: “Express dergisi Internet’e direnmiyor aslında. Çünkü internetin kendisi direnilebilecek bir mecra değil. Yayıncılığa, hatta dile bile giderek hükmeden, okurun tercihlerini belirleyen, değiştiren, baskın ve erişilebilirliği kolaylaşmış bir iletişim mecrası. Express tabii ki Internet karşısında epey ‘yavaş’ bir yayın. Gündemin hızına yetişmek gibi bir şansımız da, hedefimiz de yok. Daha ziyade gündemin hızı içinde kaybolan meseleleri daha derinlemesine işlemeye, aktarmaya çalışıyoruz. Eğer bir ‘direniş’ varsa, o da budur.”
Birdirbir.org üzerinden online dünyadaki yansımasına erişilebilen Express’ten Yücel Göktürk‘e Internet çağıyla aralarının nasıl olduğunu sorduğumda Internetle ilişkilerinin, fark edileceği üzere, bir hayli zayıf ya da ‘az şekerli’ olduğunu söylerken; aktif bir sitenin bir kadro işi olduğunu vurguluyor. Göktürk’ün belirttiğine göre, Express kadrosu, geçim derdine bir sürü iş yaparken anca (ar belasına) Express’i çıkarabiliyor. Bu da bir site hızına erişebilmelerine imkân vermiyor. Buna bağlı olarak da sadece ellerini kaşındıran konularda kalem oynatabiliyorlar, hâlleri ve vakitleri oldukça.
‘Mesele’de yazmakla Twitter’da yazmak arasında fark var’
On yıldır çıkan Mesele Dergisi’nin editörlerinden Can Semercioğlu ise Mesele’nin basılı bir yayın olarak biraz ‘eski’ kaçıyor olabileceğini ama yeni medyanın yükselişinin, geleneksel araçların tarihin çöplüğüne gittiği anlamına gelmediğini söylüyor. İki farklı kültürün bir arada bulunduğu, ‘converge’ ettiği bir yapının söz konusu olduğunu söyleyen Semercioğlu’na göre, Mesele’nin bunu ne kadar başardığı konusu ise şimdilik tartışmalı. Dergideki yazıların bir kısmını Internet sitelerinde yayınladıklarını, bazılarını daha dergi çıkmadan internette okunmaya açık hale getirdiklerini söyleyen Mesele editörü bunun yeterli olmadığını çünkü gündemi kaçırma ihtimalinin yüksek olduğunu vurguluyor. Semercioğlu, “herkes bir konuyu konuşurken müdahale edip, ‘bizim de sözümüz var’ demek için gelecek sayıyı beklemek zorunda kalıyoruz. Böyle durumlarda basılıyı karıştırmadan doğrudan internet sitesi için yazı eklediğimiz de oluyor” derken basılı dergi olmanın dezavantajlarından birinin de görsel olmayı yeterince başaramamak, interaktif bir ortam kuramamak olduğunu söylüyor.
İnternet sitelerinin aktif kullanımı konusunda pek de iddialı olmayan Semercioğlu mevcut yazıları siteye aktardıklarını söylerken, kadroları her ne kadar dışarıdan bu işe tam mesai ayıran profesyonel bir ekip gibi görünseler de tamamıyla gönüllü olarak bu işi yapanlardan oluştuğunu vurguluyor. Sosyal ağlarda ise 10 yaşındaki Mesele’yi tanıtmak için ellerinden geleni yapıyor, yeni okurlara ulaşma imkânı arıyorlar.
Semercioğlu, yeni dergicilik ve sosyal ağlarda yükselen dil ve söylemin etkisini sorduğumda ise, Twitter’da kariyer yapmış insanlarla belli bir bilgi birikiminin sonucunda kanaatlerini dile getirerek Mesele’de yazan kişiler arasında keskin bir fark olduğunu; ancak okurlara birkaç tweet’ten oluşan analizleri okumanın birkaç sayfa uzunluğundaki fikir yazılarını okumaktan daha çekici geldiğini ve bunun siyasi ve kültürel fikirlerin belirleyici niteliği konusunda etki yarattığını söylüyor.
Kara: E-dergi satışları hâlâ komik düzeyde
25 Yaşındaki Evrensel Kültür Dergisi’nin Yazıişleri Müdürü Mustafa Kara ise kendisine etkilerini sorduğum ‘yeni medya kültürü’ ve ‘yeni nesil dergi’ kavramlarının çok şey anlatır gibi görünseler de bazen pek bir şey anlatmadıklarını söylüyor ve ekliyor: Bunlar keyfimizce anlam yükleyeceğimiz ‘sihirli formüller’ değiller.
“Yeni medya kültürünün bu kadar baskın olduğu ortamda biçim ve içerik olarak yaşadıkları sıkıntılar neler?” diye sorulduğunda gülümseyen Kara, aslında henüz böyle bir ‘baskın’ hali görmediklerini bunun abartılı bir algı olduğunu söylüyor. Kara’ya göre bu tür bir karşılaştırma yeni medyanın önemini, gücünü ve özgünlüğünü görmemenin ifadesi, zira yeni medya, yeni formlar ve yeni içeriklerle yolunu arıyor, buluyor ve ilerliyor.
E-dergi alanına görece erken girdiklerini belirten Mustafa Kara, E-dergi’lerine basılı dergiden epey önce erişim sağlanabildiğini, bazen çok satan e-kitap listelerine de girdiklerini; ancak tüm bunların e-dergi satış sayılarının hâlâ komik düzeyde olduğu gerçeğini değiştirmediğini söylüyor. Evrensel Kültür’ün Avrupa ülkelerinde kendi dağıtım sistemi ile basılı olarak bin civarında dağıtıldığını söyleyen Kara aynı ülkelerde daha ucuza ve iki hafta önce erişilebilir olmasına rağmen, e-dergi satışlarının bunun yüzde 1’i bile olmadığını, sorununsa ‘teknik olarak erişebilme’ değil biçimden içeriğe alınması gereken yol ve yapılması gereken yenilikler olduğunu belirtiyor.
Söz konusu Ot, Kafa gibi dergiler ve onların kurduğu dil olduğunda ise Kara, geçmişte Evrensel Kültür’de Hasan Cömert imzasıyla çıkan sert eleştiri yazısını hatırlatarak şunları söylüyor: “Elitist ve popülist yaklaşımlar arasına sıkışmayı reddediyoruz. “Ot, Kafa, Bavul, Cins gibi dergiler” nitelemesini kabul etmiyoruz. Çünkü biz de böyle indirgemeci bir yaklaşım ile ele alınmak istemeyiz. Ot bize neden Hece’den yakın olmasın? Biz neden Kitap-lık ile değil, Bavul ile aynı dili konuşmayalım? Ot’a da yazık; niye her seferinde Kafa ile aynı cümlede geçsin? Ot ile ilgili ilk ciddi eleştiri yazısını yayınlayan, hatta ‘ölü sevicilik’ eleştirisi getiren dergi olarak söylüyoruz bunu. Aynılaştıkları yerde elbette yazarız, hatta belki kızarız. Ama son dönem yaygınlaştığı üzere elitist bir yaklaşımla ‘sistemli küçümseme’ tutumunu da doğru bulmuyoruz. Eğer, ‘biz’ ve ‘onlar’ diye bir çizgi çekeceksek, bu derginin üslubu, biçimi ve baskı tekniğinden farklı bir ölçüt olmalı.”