Hallerimiz

Almanya’daki göçmen gazeteciler: Bizden hep göç ve sürgün haberi isteniyor

Geçtiğimiz hafta Friedrich-Ebert-Stiftung (FES) kuruluşu aracılığıyla Türkiye’den gelen altı gazeteci olarak üç günlük bir programla Berlin’deki birçok gazete ve kuruluşu ziyaret ettik. Toplantılarda edindiğimiz bilgiye göre, ‘Göçmenler ülkesi’ Almanya’da 50 gazeteciden biri göçmen kökenli.

Ziyaret sonrası Türkiye’ye döndüğümde, üç göçmen meslektaşımla internet üzerinden konuşmaya başladım. Onlardan biri, 28 yaşındaki İranlı Omid Rezaee. Rezaee’nin göç hikâyesi hiç kolay değil; o, bir nevi sürgün. Rezaee, 2014 yılında Almanya’ya varabildiğini söylüyor, nedenini ise şöyle açıklıyor: “Öğrenci aktivisti ve gazeteci olarak yaptığım faaliyetlerden dolayı iki yıl hapis cezası aldım. Birkaç ay yattım, sonra serbest bırakıldım. 2012’de illegal yollarla, uçsuz bucaksız yürüyerek Irak Kürdistanı’na vardım ve Aralık ayında Erbil’deki Alman Konsolosluğu’na vize için başvuruda bulundum. Vize sürecim tam iki yıl sürdü! 2014’te Almanya’ya varabildim.”

Rezaee, şu an Almanya’da serbest gazetecilik yapıyor, Perspective-iran.com adında bir haber blogu var. Rezaee’nin dediğine göre blogu günde iki bin kişi tarafından okunuyor. Rezaee blogunu temel olarak İran’ı, Almanca dilinde tarafsız, objektif bir şekilde sunma girişimi olarak tanımlıyor. Rezaee, 2012’de ülkeyi terk etmeden önce, İran’da küçük bir yerel gazetenin yanı sıra Radio Zamen, Iran Wire, DW Farsi, Aasoo’da; Almanya’da ise the taz, the Tagesspiegel’de çalıştığını ekliyor.

‘Gazeteciliğinize göçmenlik eklendiğinde yüksek gelir rüyadır’

Rezaee’ye serbest gazeteci olarak maddi gelirini nasıl sağladığını, özgür hissedip hissetmediğini soruyorum.

Rezaee de, “Blogumdan para kazanmıyorum. Birkaç Alman ve İran medyasına yazarak, hayatta kalabilecek şekilde para kazanıyorum! Mesleki hayatla ilgili olarak evet, özgür hissediyorum. Alman medyasında bir yer bulmak için bir sürü uğraş verdim, serbest olsam da başardım. Bu yüzden sesimi bu dilde yükseltebiliyorum. Fakat kişisel yaşamla ilgili olarak, özgürlük temelde bir gelir meselesidir. Almanya da dahil olmak üzere dünyanın her yerinde hakim olan mantık budur. Gazeteciliğinize göçmenlik de eklendiğinde yüksek gelir rüyadır” diyor.

Almanya’da medya endüstrisi ‘beyaz’

Göçmen gazeteci olmanın zorluklarına devam ediyoruz ve ırkçılık meselesine değiniyoruz. Rezaee kişisel olarak herhangi bir ırkçılığa uğramadığını belirtiyor, ancak “Almanya’da kökenim ve bazı eksik bilgilerim nedeniyle dışlanmıştım. Medya endüstrisi inanılmaz derecede ‘beyaz’ ve çok çeşitlilikten uzak. Bir de kullanılan ‘dil sorunu’ var. Gazetecilik, iyi bir dil de kullanmak demektir. Gazetecilik; dili kullanmayı öğrenmek, üniversiteye gitmek veya bir doktor olarak çalışmak için bir dil öğrenmek kadar kolay değildir” diyor.

‘Göçmen gazeteci olunca hemen, göç ve sürgün haberi istiyorlar’

Reazee, gazetecilik alanın toplumsal konular, politika ve kültür olduğunu söylüyor “Ve tabii ki bir de göç meselesi!” diyor. Neden “Tabii ki?” diye soruyorum ve ekliyor, “Göçmen bir gazeteci olunca senden hemen göçmenlerle ilgili haber isterler. Bu yanlış değil ancak, sadece bunu istemek yanlış. Ben gazeteciyim, ilgi alanımın dahilinde her şeyi yazabilirim. Evet, göç ve göçmenler hakkında da yazabilirim. Ama göçmen olduğum için tek konum bu olamaz.”

En başta soracağımı en son soruyorum “Neden gazetecilik?” Reazee anlatıyor:

“Üniversite için kuzey İran’da büyük bir şehir olan Rasht’a taşındım, orada 2008-2012 yılları arasında makina mühendisliği okudum. Gazetecilik okumadım ama hep yazmayı, anlatmayı sevdim. Gazetecilik serüvenim çocukluğuma dayanır. Annem bana hikâye anlatma kabiliyetiyle doğduğumu söyler. Kurguyu ve edebiyatı her ne kadar sevsem de, üniversitede dergi çıkartarak başladığım gazetecilikten bu yana gerçekleri yazıyorum.”

Türkiye kökenli 30 yaşındaki gazeteci Fatma Aydemir’le de konuşuyorum. Aydemir’i bu yıl çıkan ilk kitabı ‘Ellbogen’den de tanıyoruz. Göçmen bir Türk kızının hayatını anlatan kitap, Almanya basınında epey yer aldı. Aydemir, gazeteciğin yanı sıra kitap yazarlığına da devam edeceğini söylüyor.

Onun, Reazee gibi bir sürgün hikâyesi yok. Almanya doğumlu olan Aydemir, 70’li yıllarda iki dedesinin de işçi olarak Almanya’ya göç ettiğini, anne babasının ise Almanya’da tanıştığını söylüyor.

‘Medya elit bir kesime ait’

Aydemir, gazetecilik serüvenini ise şöyle anlatıyor: “Beş senedir gazeteciyim. Frankfurt Üniversitesi’nde Alman Edebiyatı ve Amerikan Edebiyatı okuduktan sonra, Berlin’de Taz Gazetesi’nde staja başladım. Şanslıydım, sonra Taz’dan iş teklifi aldım. Bu teklif gelmeseydi belki de baska bir mesleğim olurdu bugün. Çünkü genel olarak gazetecilik alanında iş bulmak Almanya’da çok zor, hele ki göçmen ve işçi ailelerden gelenler için daha da zor. Çünkü medya alanı çok elit bir kesime ait. Ben bu şekilde devam edebildim. Aralık 2016’da sadece Türkiye’ye odaklanan iki dilde yayın yapan taz.gazete projesini de kurdum ve Ağustos 2017’ye kadar yönettim. Şu an toplum sayfalarını hazırlıyorum ve bir köşem de var. Ayrıca farklı dergiler için de yazıyorum, Spex adlı bir müzik dergisi ve Missy Magazine adlı bir feminist dergi için devamlı olarak yazıyorum.”

Göçmen gazeteci olmanın Aydemir için ne ifade ettiğini soruyorum. Aydemir, “Belirli konulara farklı bir perspektifle, daha büyük duyarlılıkla yaklaşmak demek. Hem ulusal hem global anlamda politik ve sosyal bağlatılara farklı bir gözden baktığımızı düşünüyorum” diyor.

Aydemir’le de ifade özgürlüğü ve ırkçılık meselesine değiniyoruz. Aydemir birkaç örnek veriyor: “Yazılarıma gelen tepkiler, mailler, sosyal medya yorumları çoğu zaman cok ağır, ırkçı söylemler içeriyor ve ‘mansplaining’ (eril açıklama) tarzında beni ‘eğitmeyi’ amaçlayan erkekler tarafından yazılıyor. İfade özgürlüğü konusunda da, Almanya’da bu hakkı kısıtlayan yasalar yok. Ama 2015’te yaşanan büyük Suriyeli göç dalgasından beri aşırı sağcı parti, AFD göç hakkında pozitif haber yapan medyayı ‘fake news’ (yalan haber) ve propaganda olarak ilan ediyor. Sonuç olarak toplumun ciddi bir kesimi mesleğimize ve emeğimize her fırsatta hakaret ediyor.”

‘AFD çok büyük umutsuzluğa yol açtı’

Bunun üzerine soruyorum, “Nasıl hissediyorsun, özgür müsün, mutlu musun?”

Aydemir yanıtlıyor: “Almanya’da çok mutsuz olduğum zamanlar oluyor elbet. Mesela geçen ay yapılan seçimlerde aşırı sağcı parti AFD’nin yüzde 13 oy alması bende çok büyük bir umutsuzluğa yol açtı. Ama genel olarak başka bir yerde işimi bu kadar özgür bir şekilde yapabilir miyim bilemiyorum. Türkiye ile kıyaslarsam (ki biz göçmen olarak her zaman Türkiye ile kıyaslarız her konuyu) tabii ki bir gazeteci olarak Almanya’da çok rahat bir yaşam sürdürdüğümü düşünüyorum.”

Kefah Ali Deeb, 35 yaşında bir editör ve üstelik ödüllü bir yazar da. Kısa hikâyelerden oluşan ‘Nuzhet Sulfat’ ve ‘Turtle Piknik’ kitapları, 2012 yılında Al Sharjah Arap Yaratıcılık Ödülü’nü kazanmış.

‘Birkaç kez tutukladım’

Deeb’in Berlin’deki mesleki faaliyetlerinden önce ona da göç hikâyesini soruyorum. Rezaee’den farksız değil. Deeb, Suriye’den Almanya’ya geliş nedenini kısaca anlatıyor:

“Eylül 2014’te Almanya’ya gelebildim, siyasi faaliyetlerim yüzünden Suriye rejimi tarafından birkaç kez tutuklandıktan sonra, Eylül 2013’te Suriye’den ayrıldım. Daha sonra Avrupa’ya gelmeyeceğimi düşündüm. Bu yüzden, birden fazla Arap ülkesinde ikamet etmek zorunda kaldım. Ancak Avrupa’ya gelmekten başka seçeneğim yoktu ve sığınma başvurusunda bulundum. İsviçre’den vize aldıktan sonra Almanya’ya gelebildim. Arkadaşlarım da Almanya’da olduğu için buraya gelmeyi tercih ettim.”

Deeb; ilk, orta ve lise eğitimini Suriye’nin Lazika şehrinde almış. Daha sonra Tishreen Üniversitesi’nde de işletme okumuş. Ancak sanata olan merakından Şam Üniversitesi’nde güzel sanatlar eğitimi de görmüş.

Deeb, mesleki tecrübelerini ve şu an Berlin’de çalıştığı kurumları anlatarak konuşmasına devam ediyor:

“Suriye Kültür Bakanlığı tarafından 2011-2012 yıllarında yayınlanan Jusour dergisinde editörlük yaptım. 2011-2013 yılları arasında çocuklar için hikâye anlatıcısı olarak Osama Çocuk Dergisi’nde çalıştım. Berlin’de şu anda Handbuck’ta çalışıyorum. Taz gazetesi ve Zeit online Zeit Online için de yazıyorum. Ayrıca, Friedrich Ebert Foundation ve europäische schriftstellerkonferenz gibi sivil toplum kuruluşları için birtakım etkinlikler düzenliyorum.”

Deeb, zorlu göç hikâyesinin yanı sıra kendisini iş bulma anlamında şanslı hissettiğini söylüyor. Almanya’ya ilk geldiğinde her göçmen gibi dil problemi yaşadığını, ancak zamanla Almancayı öğrenerek iş imkânlarının arttığını ekliyor.

‘Almanya’da yaptıklarımın hiçbirini, Suriye’de yapamazdım’

Deeb’e de soruyorum, “Özgür hissediyor musun?”

Deeb şöyle yanıtlıyor: “Maddi anlamda sorarsan evet, yaptığım işlerden sağladığım gelir iyi. Aslında her anlamda özgür hissediyorum. Ben yazan bir insanım. Bu yüzden ifade özgürlüğüne ihtiyacım var. Almanya’da yaptıklarımın hiçbirini, Suriye’de yapamazdım, ki zaten engel oldular, tutukladılar. Burada ifade özgürlüğü var. Almanya’da hükemeti eleştireblirsin ama Suriye’de bunu yapamazsın.”

Deeb soon olarak ırkçılık meselesi üzerine ekleme yapıyor: “Şahsen bir ırkçılığa maruz kalmadım. Ancak göçmenlere yönelik dünyanın her yerinde olduğu gibi Almanya’da da dil ve tavır açısından ırkçılık yapılıyor.”


Bu içerik Friedrich-Ebert-Stiftung Derneği‘nin desteğiyle yayımlandı.

Zeynep Yüncüler

Lisans eğitimini İzmir Ekonomi Üniversitesi Medya ve İletişim bölümünde tamamlandı. Gazeteciliğe Milliyet gazetesi haber istihbarat bölümünde başladı. Ardından Artı 1 TV ve BirGün gazetesinde çalıştı. Gündem ve politika alanında altı belgesel hazırladı. Çağdaş Gazeteciler Derneği 2016 yılı Başarı Ödülleri'nde röportaj dalında ödüle layık görüldü. Artı TV'de 'odak' adında haber programını hazırlayıp, sundu. Şu anda serbest gazetecilik yapan Zeynep, medyapod ağında 'arabaşlık' adında podcast haber programını hazırlıyor.

Journo E-Bülten