Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu TÜRK-İŞ’in düzenli olarak yaptığı ‘açlık ve yoksulluk sınırı’ araştırmasına göre, geçtiğimiz ay itibariyle;
- Dört kişilik bir ailenin açlık sınırı 1.400 lira
- Dört kişilik bir ailenin yoksulluk sınırı 4.560 lira
- Bekâr bir çalışanın yaşama maliyeti ise 1.738 lira.
Tüm rakamlar fahiş evet de bekâr bir çalışanın yaşama maliyetine takıldım: 1.738 lira İstanbul’da neredeyse sadece ev kirası. Yaşamak kısmı neresinde bu hesabın?
Bekârların parkta filan mı uyuduğu sanılıyor? Veya ille anne baba yanında yaşadıkları? Ya da çadırlarda, barakalarda, kamplarda kaldıkları gibi bir inanış mı var?
20 yaşından beri yalnız yaşayan bir ‘çalışan’ olarak söyleyebilirim ki bekâr hayat, aile yaşamından daha pahalı. Hele de kadınsanız. Hızlıca bir göz atalım dilerseniz şartlara:
“Bekâra ev yok” faşizmine uğramamak için eli yüzü düzgün bir semtte yaşamaya mecburuz öncelikle, medeni bir lokasyona ihtiyacımız var.
Medeniyet sözcüğünün Türkçesi nettir zaten; ‘uçlan parayı’ (ülkede medeni herhangi bir hareket yoktur ki astarı yüzünü geçmesin).
Ne için öderiz o parayı? Medya gibi gecesi gündüzü, bayramı seyranı, günü saati olmayan bir sektörde çalışırken, gece yarısı veya sabahın körü taksiyle ya da araçla gelip giderken rahatsız edilmeyelim, dikizlenmeyelim, oro*pu diye kovalanmayalım diye.
Geldik mi şimdi, “Kariyerli bekâra prestijli daire” çizgisine, geldik. Şehir içinde 2500-3000’den açılmaya başlar o kapı, yukarı doğru da çıkar.
Havaalanına yakın değil de merkeze yakın oturayım, hem iş koşturmasına uysun hem de insafsız iş saatlerinden kalan zamanda bir hayatım olsun dersek… E, mantıklı tabii de mantık? En az medeniyet kadar pahalı şeydir ülkemizde mantık. Örnek: Cici bir semtte kümes kadar, kırık dökük bir ev için 2000 lira ödemeye ne dersin tatlım?
Başka çaremiz var mı? Yok. Peki, tutuyorum! Tutarız mecburen. Üstüne elektrik, su, telefon, internet, doğalgaz, tv aboneliği ve aidat ekleyin. Her evin olmazsa olmazları bunlar, lüks yok bu kalemler arasında.
Sonracığıma, aile değil bekâr olduğunuzda yemek en ciddi masraf kalemlerinden biri olur. Çünkü size her gün taze yemek yapacak, “hayatım sofra hazır” diye seslenecek biri yoktur. (Kadınsanız bu işi sizin yapmanız beklenir ayrıca)
Çarşıdan pazardan toplu alışveriş de yapamazsınız. Çünkü son yaptığınızda aldığınız şeylerin yarısından fazlası yine çürüyüp gitmiştir (bu hep böyle olur).
En yakın bakkaldan, piyasanın 2 katına kahvaltılık ve abur cubur alırsınız habire mecburen. Peynir ekmek, çubuk kraker yemek istemezseniz maaşın çoğu YemekSepeti’ne gider.
Bir ev kadını 100 liralık alışverişle bütün hafta, bütün ailenin yiyeceği sebze meyveyi alırken, siz o parayı iki üç öğünde harcarsınız (her öğün simit yenmez, kaldı ki ayak uydurulması gereken bir sosyal hayat var).
Yol masrafınız da başkalarından fazladır bu esnada. İş gereği günde çok rota yapmanız gerekir genellikle. Toplu taşımaya uyanı vardır, uymayanı vardır ve daima zamanla yarışırsınız. Zırt pırt taksiye binmeden ajandanıza yetişmeye imkan yoktur.
Bakınız, daha giyim kuşam, kuaför, kozmetik, spor, sağlık, kültür, hobi ve eğlenceye gelemedik. Gelemedik ama sadece yaşayıp çalışma hayatına katılmamızın maliyeti dört kişilik aileyi geçti.
Anlayacağınız, açıklanan bu bekâr bir kişinin yaşama maliyeti rakamları ile gerçekler arasında uçurum var. Bunun daha, malûm sebeplerden işsiz bırakılmış veya tenkisata uğramış medya mensubu olmak hâli var ki, ne siz sorun ne ben anlatayım.
Dolayısıyla, İstanbul’da ‘insanca’ bir yaşamın maliyeti kişi başı 5.000’den başlıyor bizler için. Evden işe, işten eve o da. Rahat yaşamak için, ev kirasının dört katı gelire sahip olmak gerekir, orantı budur. Ödemeye mecbur olduğumuz kiralarla çarparak bulanabilir gereken rakam.