“Ben sadece işimi yapıyorum. Çimenler uzar. Kuşlar uçar. Dalgalar kıyıya vurur. Ben de insanları döverim!”
“Ben Amerika’yım! Toplumun tanıyamayacağınız kesimiyim. Bana alışın! Siyah, kendine güvenen ve ukala! Benim ismime alışın, benim dinime alışın, benim hedeflerime alışın, bana alışın!”
Efsanevi Amerikalı siyah boksör, aktivist, dünya ve olimpiyat şampiyonu ve Birleşmiş Milletler barış elçisi Muhammed Ali’nin 74 yaşında hayata veda ettiği haberi internete düştüğü andan itibaren Türkçe tweetler ağız birliği etmişçesine aynı şeyden söz ediyordu; 70’lerde bütün aile sabaha karşı uyanıp siyah beyaz televizyonlardan izlenen boks maçları… Böylesine güçlü bir hatıraya sahip 70’ler çocuklarının hayatında.
1942’de Luisville Kentucky’de doğan Muhammed Ali’nin asıl adı, Cassius Marcellus Clay. Gelmiş geçmiş en iyi boksör olarak anılıyor. Müslümanlığı seçti. Irkçılığa ve Vietnam savaşına karşı duruşu nedeniyle ünvanları elinden alındı. Kariyerinin zirvesindeyken dört yıl boyunca dövüşmesi yasaklandı. Buna rağmen ağır sıklet şampiyonluğunu 3 kez kazanmayı başarmış tek boksör. Yaptığı 61 maçın 56’sını kazandı. 2001’de hayatı Hollywood tarafından filme uyarlandı. Yönetmenliğini Michael Mann’in yaptığı filmde Ali’yi Will Smith canlandırdı. Sarsılmaz özgüveni, sivri dili ve kıvrak zekâsıyla ünlü. Rakiplerini zihin oyunlarıyla alt etmesiyle tanınıyor.
“Ben boksun astronotuyum. Ben ne iş yapsam dünyanın gelmiş geçmiş en iyisi olurdum. Çöpçü olsam, dünyanın en iyi çöpçüsü olurdum. Herkesten hızlı ve herkesten çok çöp toplardım. Yaptığım her işte dünyanın en iyisi olurdum!”
“Dövüşün sonucu, ben daha spotlar altında dans etmeye başlamadan çok önce bellidir. Maçı, daha ringe çıkmadan, spor salonuna gelmeden, seyircilerin gözlerinden çok uzaklardayken kazanır veya kaybederim.”
‘Şovmen’ kişiliği hakkındaki soruya verdiği yanıt:
Çocukken, televizyonda güreşçi Muhteşem George’u izlerdim. Büyük iddialarıyla meşhurdu. Bir gün dedi ki, “Devamlı konuş! İnsanlar, birinin gelip çeneni kapattığını görmek için para ödeyeceklerdir! Bu yüzden asla susma!..” Muhteşem George’un her maçında tribünler dolardı. Güreşlerini binlerce insan izlerdi. Onu canlı izlerken karar verdim: Konuşmak konusunda hiçbir zaman utangaç olmayacağım. Hatta Muhteşem George’dan daha fazla konuşursam kim bilir belki daha fazla para bile kazanabilirim.
2004’te yapılan bir röportajdan:
Yıllar geçtikçe ruhum gelişti ve bazı düşüncelerim değişti. Hayatta olduğum sürece daha çok şeyi anlamaya çalışacağım, çünkü kalbin işi hiçbir zaman bitmez. Hayatım boyunca hep sınandım. Azmim sınandı. Cesaretim sınandı. Gücüm sınandı. Şimdi ise sabrım ve dayanıklılığım sınanıyor. Attığım her adımda Tanrı’nın benim yanımda olduğuna inanıyorum. Her şeyden öte şu an benimle olduğunu biliyorum. Hayatımı adım adım, nefes nefes, saniye saniye yaşamayı öğrendim ama yol çok uzun. Sevgi, hakikat, barış ve anlayış aramak için bir yolculuğa çıktım. Hâlâ öğreniyorum.
Vietnam Savaşı’na katılmayı reddetme gerekçesi:
Lousville’deki siyahlar köpek muamelesi görüp, en temel insani haklarından bile esirgenirken, neden üniforma giyip, 10 bin mil ötede yaşayan Vietnamlı insanların tepesine mermi ve bomba yağdırayım? Hayır sırf beyaz efendiler, koyu derili insanlar üzerindeki kölelik sistemini devam ettirebilsin diye evimden 10 bin mil öteye gidip, insanları öldürüp, zavallı bir halkı ateşe atmayacağım. Kötülükler bugün sona ermeli. Dediler ki, böyle bir tavır almam, bana milyonlarca dolara patlarmış. Daha önce söyledim, gene söylüyorum: Halkımın gerçek düşmanı burada! Adalet, özgürlük ve eşitlik için savaşan insanların köleleştirilmesine yardım ederek, dinime, halkıma ve kendime leke sürmeyeceğim. Eğer bu savaşın, 22 milyonluk halkıma eşitlik ve özgürlük getireceğini bilsem, orduya kendim kaydolurdum. Doğru bildiğimin arkasında durduğum için hiçbir şey kaybetmem. Hapse girecekmişim! Ne olmuş yani? Biz 400 yıldır hapisteyiz!
*
“Dövüşmemin yasaklandığı yıllarda otoritelerin ne dediği umrumda değildi. Kendimi hâlâ dünya ağır sıklet boks şampiyonu olarak görüyordum. Ringe geri döndüğümde Joe Frazier’a yenildim. Canımı asıl yakan yumruklar değildi. Kaybettiğim para değildi. Ünvanımı kaybettiğimi bilmenin verdiği acıydı… Sonny Liston’ı yenip ilk kez şampiyon olduğumda çok gençtim. Şampiyonluğun ne anlama geldiğini bilmiyordum. Ama Frazier’a yenildiğim zaman, ünvanımı geri almak için Allah’ın emirlerine karşı gelmek dışında yapmayacağım şey yoktu.”
*
“Yıllar ilerledikçe dinim değişti ve maneviyat hakkındaki düşüncelerim gelişti. Din ve maneviyat çok farklı şeyler olsa da insanlar bu ikisini genelde birbirine karıştırır. Bazı şeyler öğretilemez, insanın kalbine doğar. Maneviyat hepimizin içinde olan o kutsal ışığı fark etmektir. Maneviyat hiçbir dine ait değildir, insanlığın tamamına aittir.”
*
“Gençken, beyazları ‘şeytan’ olarak görüyordum. Kendimden başkalarına saygı duymuyordum. Hatalıydım. İnsanı, ‘teninin rengi’ şeytan yapmaz. Mühim olan insanın kalbi ve ruhudur.”
*
“Sevginin gücüne inanan insanların sadece %10’u kendi aralarında “insanlığa kim daha fazla hizmet verip iyilik yapabilecek” diye yarışsa güzel olmaz mıydı? Sevgi yarışında kim birinci gelirse gelsin, zafer hepimizindir!”
*
“Çoğu zaman insanı önündeki dağlar değil, ayakkabısına kaçmış bir çakıltaşı yıpratır.”
*
“Sadece daha önce ‘yenilginin ne demek olduğunu tatmış’ bir insan, kalbinin derinliklerine inip, kazanmak için gereken o ekstra güce ulaşabilir.”
*
“Gerek ringde, gerekse de ring dışında, yere düşmek sorun değildir. Asıl sorun yerde kalmaktır.”
*
“Hayal gücü olmayanın kanatları olmaz.”
(Kaynak: Hayat Bilgesi, Alfa Yayınları, 2014)