8 Mart günü hepimizi şaşırtan bir manşet vardı gazetelerde: “Gelin 11, damat 35 yaşında!”
Gelinlik giydirilmiş boynu bükük bir kız çocuğu, yanında ise damat kılıklı koskoca bir adam. Dehşet içinde tıklıyoruz habere; Antalya Rotary Kulübü’nün Pazar günü Atatürk Park’ında gerçekleştirdiği sosyal bir deneymiş meğer (şükür ki). Küçük kız gerçekte bir tiyatro oyuncusu, damat ise proje gönüllüsü. Her ikisinin de canlandırdıkları bu trajedi hakkındaki hassas duygularına ve çevredekilerin hayret ve üzüntü dolu tepkilerine yer veriyor haber metni. Başarılı bir sosyal deney olduğunu düşünüyorum tamamını okuyunca. Gazete manşetleri soru işaretli olsa da, haberin içeriği açıklayıcı ve bilinçli. Daha önce ABD’de gerçekleştirilen deneyin bir benzeri olup, hedefine ulaşmış bir faaliyet izlenimi veriyor buraya kadar.Ertesi sabah televizyonda rastlıyorum aynı habere. Önce yabancı ajanstan gelen New York’taki deneyin tepki dolu sokak görüntüleri veriliyor. Ardından Türkiye örneğine geçiliyor ve daha ilk saniyesinde, “Şaşırmadım yani burası Türkiye” diyen bir halk görüşü yansıyor ekrana. Dış ses giriyor hemen üstüne ve ‘halkın’ bu görüntüyü nasıl da hiç yadırgamadığını ve toplumun çocuk yaşta bir geline nasıl da tepkisiz kaldığını söylüyor. Temsili çitfe bakarak çekirdek çitleyen, piknik yapan insan manzaraları eşlik ediyor bu sözlere. Kimileri gülüyor bakarken, “Gerçek değildir herhalde” diyor. (Kameranın kendisini çektiğine mi gülüyor, mikrofona konuşmaya alışık olmadığı için mi gülüyor, yoksa karşısında gördüğü çocuk gelin temsilini inandırıcı bulmadığı için mi gülüyor, veya olan biten hiç umurlarında değil mi gerçekten insanların, bunları bilemiyoruz izlerken).
Gelinlikli küçük oyuncunun, yüzü mozaikli/buzlanmış haldeki sözlerine yer veriliyor ardından. Bu canlandırma için gelinlik giyerken, temsil olduğunu bildiği halde kendini nasıl hissedeceğini şaşırdığını, ellerinin titrediğini anlatıyor ciddiyetle. Haberdeki farkındalık yaratma anı neredeyse bu cümleden ibaret. Fakat kızın yüzü gizlendiği için son derece zayıf ve etkisiz kalıyor, gerçek bir duygu uyandırmaya gücü yetmiyor o sözlerin. Dip sesle karışık bir müzik yükseliyor fonda ve haber sona eriyor.
Fox stüdyosuna dönüldüğünde haberde bir terslik olduğunun İsmail Küçükkaya da farkında, hatta o kadar ki ekip arkadaşlarının hata yaptığını belirtiyor açıkça. Bunun bir farkındalık projesi olduğunu ve haberdeki küçük kızın yüzünün gizlenmesinin bu nedenle yanlış olduğunu söylüyor. “Bu gibi haberlerde yüz kapatılmaz, çünkü bu zaten insanları irite edelim, çocuk gelin konusunda uyandıralım diye yapılan bir deney”, “O yüzü görsün ki insanlar, o çocuğun oyun çağında olduğu anlaşılsın” diyor. Yerden göğe kadar haklı. Ekibini eleştirirken seyirciye de izah etmiş oluyor durumu bir parça.
Bir parça diyorum, çünkü bir haber videosunda (VTR) devrilen çamları sonradan tarifle telafi etmek ne yazık ki çok zor. TV’den yayılan sinyaller direkt ulaşıyor duyularımıza ve doğru-yanlış ne verirseniz onu alıyor ekran başındaki seyirci. Açıklaması, telafisi, düzeltmesi, toparlaması kolay ya da pek mümkün olmuyor sonradan. Mesajların doğru, dosdoğru verilmesi hayati bu yüzden.
Toplumsal farkındalık yaratırken…
Ezberci bir pratikle ne idüğü belirsiz bir müsamereye döndü o sosyal deney haberi televizyonda. Tek hata ‘mozaik’ değil, baştan sona yanlıştı haberin kurgusu. Hedefsiz duygusal motivasyonlara açık, saçma sapan bir gösteri videosu izledik ‘çocuk gelin deneyi’ diye. Yabancı ajanslarda bu tür hatalara rastlamayız. Bu tip haberler ses getirir toplumda ve gerçek anlamda farkındalık uyandırır. Bizde de yer bulur, altyazı ile bile olsa mesajını sağ salim iletir.
Öyleyse etkili olması, işlevini yerine getirmesi için nasıl servis etmeliyiz bu tip haberleri? Naçizane önerilerim şöyle:
- Müzik kullanırken çok dikkatli olmalı. Toplumsal yara nitelikli bir haberi hedefinden saptıracak en kritik unsurlardan biri müzik. Hele de düğün/gelin gibi mutlulukla özdeş geleneksel bir konuda kullanılacak müzik, seyircide otomatik olarak kutlanacak bir şey izlediği izlenimi uyandırabilir, buna yol açmayın.
- Bu tür bir sosyal deneyin; topluma çocuk gelinin ne büyük bir şok ve trajedi olduğunu anlatmak için kazanılmış 1-2 dakikalık bir şans demek olduğunu kavrayın. Bu şanslar her zaman ele geçmiyor.
- Konuyla ilgili olgun bir fikriniz yoksa mutlaka deneyimli/sorumlu kişilere danışın. Reyting formüllerini biliyor olabilirsiniz, ama bu gibi haberler sorumluluk ve etik hakkında turnusol kağıdıdır. “Bu haberi nasıl görmeliyiz?”, “Hedefimiz ne?” sorularını sormaktan çekinmeyin.
- Böyle bir haberin göbeğine; gülen, dalga geçen, “Şaşırmadım yani burası Türkiye” diyen lakayıt halk görüşlerini koymayın. Eldeki malzeme yetersiz ve niteliksiz olabilir, ancak konunun ciddiyetini ve amacını unutmayın. Yazacağınız duyarlı bir metinle malzemenin eksiğini giderebilir, mesajı onarabilirsiniz. Kurgu, tekniğin ötesinde olayları kavrama ve aktarma gücüdür, unutmayın.
- Kimse baştan sona ders gibi kesintisiz izlemiyor televizyonu. Hayatın sırrını bile açıklıyor olsanız ekranda; o esnada kapı çalar, telefon gelir, öksürük ya da esneme tutar, içi geçer ve hoop kaçırıverir seyirci o anı. Televizyon budur.
- 25 kareden oluşan her TV saniyesi, normalden 25 kat önemli. Subliminal mesajların kareler düzeyinde hesaplandığını ve seyircinin bilinçaltına işleme hızını unutmayın.
- Dünya görüşünüzü, sosyal farkındalığınızı, yayıncı sorumluluğunuzu geliştirecek okumalar yapın. Karşılaştığınız çok çeşitli olayı-haberi-malzemeyi algılamak, deşifre etmek ve birkaç dakikaya/paragrafa sığdırmak yüksek kondisyon isteyen bir iş.
- Ezbercilikten kaçının ve her habere ilk haberinizmiş gibi özen gösterin. Çünkü son haberiniz olabilir. Medyada ne yaparsanız yapın, son işinizle hatırlanacağınızı unutmayın.