Haber

Çocuk kitaplarında cinsiyetçilik: Pembelere mahkûm edilen kızlar

Ayrımcı dilin ve toplumsal rollerin benimsenmesinde ya da kırılmasında kitaplar ne denli etkili? Kimi yayınevleri kız ve erkek çocuklarını ayrı birer ‘pazar’ olarak mı görüyor? Nitelikli hikâyelerin ölçütleri neler? Yazar, editör ve ebeveynlerle konuştuk. Konunun esas muhataplarını da atlamadık: 7 kentte yaşayan 90 çocuğun kitap karakterlerine nasıl baktığını öğrenmeye çalıştık.

Sekiz yaşındaki Els, çocuk kitaplarının sıralandığı rafların önünde kollarını kavuşturmuş, memnuniyetle poz veriyor. Mutluluğunun haklı bir sebebi var: Heyecanla almak istediği korsanlarla ilgili kitabın kapağında “erkekler için” yazısını görmesi üzerine imza kampanyası başlatmış ve herkesin eşit olduğunun bir kez daha anlaşılmasını sağlamış. İki yıl önce Londra’da yaşanan bu olay üzerine kitabın yayınevi Scholastic Publishing’in ardından sekiz yayınevi daha kitaplarında cinsiyetlere yönelik açıklama yazmayacağını belirtmiş. Gelin görün ki güzel örneklerin yanında, yerli-yabancı kimi yayınevleri bu ayrımcı yaklaşımı, yazar ve karikatürist Behiç Ak’ın ifadesiyle “kitap bir konfeksiyon ürünüymüş gibi” benimsemeye devam ediyor. (“Konfeksiyonda da bu konuyu tartışmaya açalım hatta” diye de ekliyor)

Çocuk kitaplarının içeriğine, üslubuna dair konuşulacak çok şey var şüphesiz; ancak cinsiyetçi yaklaşımı, dayatılmış rol modellerini masaya yatırdığınızda, ister istemez hayalgücünü ve sorgulama becerisini artıran, her türlü ayrımcılığa karşı geliştirilen hikâyeler de tartışmaya açılıyor. Yayınevleri neden çocuk kitaplarının kapaklarında “kızlar için”, “erkekler için” ibarelerini kullanıyor? Geleneksel, basmakalıp cinsiyetçi söylemler günümüz hikâyelerinde neden tekrar ediliyor? Baş karakterin kız olduğu kitaplar yazmak erkek yazarlar için daha mı zor? Yazar, editör, ebeveyn ve çocukların görüşlerine yer vermeden önce, “nereden çıktı bu mesele?” diyecekler, cinsiyet ayrımcılığının abartıldığını düşünenler ya da yalnızca merak edenler için 2011 yılında Florida Devlet Üniversitesinin çocuk kitaplarındaki cinsiyetçi önyargıların 100 yıldan uzun süredir varolduğunu ortaya çıkaran araştırmasını paylaşalım: 1900-2000 yılları arasında yayımlanmış 6 bini aşkın çocuk kitabının yalnızca yüzde 7,5’inde ana karakter olarak dişi hayvanlar var; ana karakterin kadın olduğu kitapların yüzdesi ise 31.

İş, sayısal verilerle bitmiyor tabii. Yine Behiç Ak’ın dediği gibi, “Kahramanların dişi olması bir ölçütmüş gibi gözükse de, hangi kategorideki hangi kitaplar ve nitelikleri ne, diye bakmak lazım. Salt niceliksel olarak bakarsak şiddet içeren, gizli gizli ayrımcılıklar yapan, cinsiyetçi, yani ‘çocuk kitabı’ olarak görmeye bile değer bulmadığımız kitaplar da çok elbette.” Ak, durumu bir de tersinden ele alıyor: “Niceliksel olarak bakıldığında cinsiyet rollerinde söylenenler doğru gibi gözükse de, niteliksel olarak bakıldığında durum değişiyor. Kadın yazar ve çizerlerin ürettiği kaliteli kitaplar hiç az değil.”

Yazar Melek Özlem Sezer de panik duygusundan kurtulmak gerektiğini söylüyor: “Her açıdan çok iyi çocuk kitapları çıkıyor, bunları bulmak biraz zahmetli ama kesinlikle zevkli. Üstelik öyle güzel zihni açıcı kitaplar var ki ben yetişkinler için de pek çok derde deva olurken haz da sunacaklarına inanıyorum” diyor ve devam ediyor: “Kitap dediğin şey de hastalıkları kendine kendine üretmiyor, toplumdaki hastalıkları yansıtıyor. Ve bunları tartışmak, açığa çıkarmak, birlikte hayata karşı bir duruş geliştirmek; özgüvenli, algıları açık, kavrayışı, kendini koruma ve çözüm üretme gücü yüksek çocukların yetişmesine neden olacaktır.” Yazar Görkem Yeltan ise “Kurduğumuz dünyalarda cinsiyetsiz karakter kullanımı da mümkün” düşüncesinden yola çıkarak adsız, yaşsız ve cinsiyetsiz iki sevgilinin hikâyesini anlattığı “Bademden Kar” adlı kitabını kaleme alıyor.

90 çocuk ve gence sorduk

Çocuk edebiyatında yerli-yabancı kitapların toplumsal rolleri nasıl işlediği, cinsiyet söylemi bakımından ihtiyacımız olan kitaplar, rol modeller, ayrımcılığa karşı doğan hikâyeler etrafında hazırladığımız dosya kapsamında, çocuk kitapları üzerine titizlikle çalışan yazar ve editörlere danışmanın yanı sıra çocukların fikirlerini de almak istedik. Önce onların görüşlerine yer verelim; ardından ebeveynlerin ve yazar Behiç Ak, Feyza Hepçilingirler, Melek Özlem Sezer; editör Müren Beykan (Günışığı Kitaplığı), Mehmet Erkurt ve Tuğçe Özdeniz (Can Çocuk Yayınları), Alkım Özalp’in (Kırmızı Kedi Çocuk) sorularımıza verdikleri yanıtlara geçelim.

İstanbul, İzmir, Adana, Eskişehir, Ankara, Mardin ve Şemdinli’deki okullarda (devlet-özel) okuyan ve yaşları 7 ila 16 arasında değişen 90 çocuk ve genç; öğretmenleri aracılığıyla sorularımızı yanıtladı. Soruları yanıtlayan bazı çocukların yalnızca okul kütüphanesindeki kitaplara erişimi olduğunu not düşelim.

Isınma sorusu: En sevdiğin kitap nedir?

14 yaşa kadar bu soruya yanıt olarak Saftirik serisi açık ara öne çıkıyor. Onu İpek Ongun kitaplarıyla Kamuran Akdemir’in Cadı Kız adlı kitabı takip ediyor. Loli Uzunbıyık Kayıp, Nasreddin Hoca, Sefiller, Martı, Suna’nın Serçeleri, Alice Harikalar Diyarında, Sherlock Holmes, Hayalim Ronaldo, Martin Eden, Harry Potter, Pamuk Prenses, Rapunzel, Kuran-ı Kerim, Ömer Seyfettin kitapları, Akıl Oyunları, Pal Sokağı Çocukları, 80 Günde Devr-i Alem, Kırmızı Başlıklı Kız, Gümüş Patenler, Defne ve Çınar serisi, Kraliçe Balık Balinna, Sihirli Fasulye, Sol Ayağım, İngiliz Gülleri diğer yanıtlar. 16 yaş grubu ise Suç ve Ceza, Eylül, Çalıkuşu, Tom Amca’nın Kulübesi, Açlık, Uçurtma Avcısı, Kayıp Sembol, Cehennem, Da Vinci’nin Şifresi, Aklından Bir Sayı Tut, Bin Muhteşem Güneş, Cesur Yeni Dünya, Vampir Günlükleri, Şeker Portakalı, Güliver’in Seyahatleri, Osmancık, Babalar ve Oğullar, Robin Hood, Robinson Crusoe, Ölü Evinden Anılar, Karabibik adlı kitapları sıralıyor. Tabii bu soruyu direkt “macera kitaplarını severim” diye yanıtlayanlar da var.

‘Kahraman denince aklına ne tür özellikler geliyor?’

16 yaş grubunu saymazsak, çocukların yarısı kahramanı “vatanı için canını feda eden kişi” olarak tanımlıyor. Bu yanıtı “uçan” ya da “süper güçleri olan kişi” takip ediyor (daha ziyade 8 yaşa tekabül ediyor). 10 yaşındaki Cihan’ın (İzmir) verdiği cevap tebessüm ettirici: “Kahraman dediğimde aklıma hem insanlar hem hayvanlar geliyor. Mesela eşek.” Soruya dört kişi “kitaptaki karakterler” derken, geri kalanı için kahraman, güçlü, iyi, konuşmasını bilen, herkese yardım eden, çekici, çözüm üreten, özgürlüğüne düşkün, pes etmeyen, olaylardan sıyrılabilen ve lider kişi gibi özellikleri ifade ediyor.

‘Baş karakterin kız ya da erkek olması senin için fark eder mi?’

“Hayır fark etmez çünkü önemli olan hikâye/ana fikir daha önemli/her kahramanın kendine özgü yeteneği var.” 75 öğrenci üç aşağı beş yukarı bu yanıtı vermiş. Buna karşın, 13 ve 14 yaşındaki öğrencilerde “kız kahramanların olduğu kitaplar heyecanlı olmaz”, “erkek olması münasiptir”, “kahramanlık kadınlık bir şey değil”, “kahramanın kadın olduğu hikâyeleri sevmiyorum, sıkıcı oluyor,” 16 yaşta “kadın kahramanların olduğu kitapta daima aşk ve duygu var, başka bir şey yok” gibi yanıtlar da var. 13 yaşındaki Furkan (İzmir) ise, “Fark etmez ama genellikle macera ve bilimkurgu okuduğum için baş karakter erkek oluyor,” diye cevap veriyor. Özellikle 16 yaşta “Baş karakter kadın olursa, kitabın akılda kalıcılığı artar,” “fark etmez, cinsiyet ayrımcılığı yapmam,” “kadın kahramanın olduğu kitapları merak ederim çünkü ne tür erkeklerle rol oynadığını bilmek isterim,” gibi esprili ve sorgulayıcı yanıtlar öne çıkıyor. 10 yaşındaki Ege (İzmir) ise “Benim için karakterin kız ya da erkek olması fark etmez. Ama ben hayvanların olduğu kitapları daha çok seviyorum,” diyor.

Müren Beykan / Editör (Günışığı Kitaplığı)

Beykan: Çocuklara rolleri giydiriliyor, eşitsizlik olağanlaştırılıyor

Yayımlayacağınız dosyaları, hikâyeleri değerlendirirken kurgu, üslup bakımından önünüzde ne gibi kıstaslar var?
Çocuklar ve gençler için edebiyat zor zanaat. Bu alanda yazmak da, yazılanı kitap haline getirmek de ince ‘işçilikle’ mümkün. Yaratıcı bir yazar tarafından kurgulanması, özgün bir dil ve anlatımla kaleme alınması şart. Sürecin kritik ayracı da, ‘çocuğa görelik’ ilkesinin işletilmesi. Yani, hayli karmaşık bir çalışma süreci ve bir editörün uzman koçluğunu gerektirir. Günışığı Kitaplığı 20 yılı aşkındır, dünya ve ülkemiz edebiyatından eserler yayımlıyor. Geniş bir yelpazede ama sadece edebiyat şemsiyesi altında duran, ortak paydası özgün ve çağdaş olan eserler. Başka kitaplardan esinlenmiş ya da başarılı edebiyat eserlerini yeniden yorumlamış kurgular değil. Çağdaşlık ölçütümüz de, elbette bugünün yansıması değil, diliyle, yarattığı evrenle çağdaş olması anlamında.

Yıllardır yayıncılık sektöründesiniz. Yerli ve yabancı çocuk edebiyatında cinsiyetçiliğin ölçüsü ne boyutlarda?
Günümüz çocuk edebiyatında, cinsiyetçi söylemin yer alması mümkün olamaz. Edebiyat, cinsiyetçi dil ve karakter kullanımını açık ya da kapalı eleştirdiği oranda yetkindir. Kalıpları kırar, toplumsal yargıları eleştirir; yoksa, özgün bir içeriğe ulaşamaz edebiyat. Cinsiyetçilik çocuk kitaplarında da etkili, evet. Hep kız çocuklarının sofrayı kurduğu, oğlanların sokakta özgür oynayabildiği, sadece babaların karar verici olduğu aileler kurgulanıyor. Bunları edebiyat saymamak gerekir. Biz kitaplarımızda kızlar, oğlanlar, farklı cinsel yönelimleri olanlar, yaşlılar, gençler, Türkler, Avrupalılar, Kürtler, Lazlar, Çerkezler, Afrikalılar, hayvanlar ve hatta uzaylılar olsun isteriz. Kahramanlarımızın cinsiyetinin, dininin, dilinin, etnik kökeninin onlara üstünlük bahşetmesini kesinlikle istemeyiz. Ayrıca, yurtdışından seçtiğimiz kitaplar da, kendi yarattığımız kitaplar da, ne tamamen pembelerle ne de tamamen sert renklerle biçimlenir. Öykülerimizin kahramanları tamamen kızlardan ya da oğlanlardan oluşmaz. Ve hanım kız rolleri, anneciğimler, peri güzellikleri de uzaktır bize. Zaten günümüz çocuk ve gençlik edebiyatı bunlar değil kesinlikle.

Kitap kapaklarında “erkekler için”, “kızlar için” ibareleri kullanan yayıncılık anlayışıyla ilgili düşünceniz nedir? Sizce bununla ne amaçlanıyor?
Bir edebiyat eserinin kapağına cinsiyetçi bir belirteç koyamazsınız, ancak amaçlı metinler söz konusuysa yapabilirsiniz bunu. Yurtdışında da, bizde de epeydir uygulayanlar var; eğlencelik olsun diye hazırlanıyor bu tür kitaplar ve elbette bilinçli olarak, çocuklara, gençlere rollerini giydirmek için kullanılıyor. Abartılı güzellik algısı, maçoluk, erkek ve kız eşitsizliği böylece olağanlaştırılıyor. Her yayınevi bir felsefeyle yola çıkar, siz hangi felsefeyi savunuyorsunuz, çocuklara neyi reva görüyorsunuz, sektördeki ışıltınız bunda saklıdır.

Behiç Ak / Yazar

Ak: Kitap bir konfeksiyon ürünü değildir

Hikâye yazarken ya da resmederken özellikle dikkat ettiğiniz ya da kaçındığınız noktalar neler?
Çocuk edebiyatında yazı ve resim konusu çok geniş bir konu. Sanırım birkaç tez çıkar. Yaş kuşaklarına göre değişen özellikler olduğu bir gerçek. 3-6 yaş grubundakiler için çocuk kitabı, kavram, sembol, resim, gerçek hayat arasında ilk ilişkinin kurulduğu yer. Resim ve yazıyı birlikte okuyor çocuk bu dönem. Resim de yazı kadar önemli. Bu dönemdeki kitaplara “resimli kitaplar” diyoruz. Okuma yazma öğrenildikten sonraki kitaplar ise yazı ağırlıklı, resim daha geriden geliyor. Bu kitaplara da “resimlendirilmiş kitaplar” diyebiliriz. 3-6 yaş kuşağı için olan “resimli kitaplar”, büyük ve çocuğun birlikte paylaştığı kitaplar. İlk belki de son kurdukları entelektüel ilişki bu kitaplarla oluyor. Çocuk yalnız kaldığında da kitabı sadece resimlerine bakarak okuyabiliyor. Hatta kendinin kılmak için zaman zaman hikâyeye umulmadık bir yerden giriyor, değiştirebiliyor. Çocuk bu kitabı bir kere ‘okuyup’ kenara koymuyor. Yüzlerce kere eline alıyor, resimlerine bakıyor, büyükle paylaşıyor ya da hikâyeleri değiştirmeye çalışıyor. Bütün bu yukarıda söylediklerime olanak tanımalı o hâlde bu kitaplar.

Cinsiyet rollerinin çocuk yaşta bu kadar ayrıştırılması hakkında ne düşünüyorsunuz?
Cinsiyetçilik, kahramanların kız ya da erkek olmasından çok, çocuk kitabı endüstrisi tarafından “kız kitapları” diye bir türün yaratılmasıyla ilgili. Avrupa ve Amerika’da bu çok yaygın ne yazık ki… Kız tüketicilerin ayrı bir pazar oluşturduğunu düşünen üreticiler, tıpkı konfeksiyonda olduğu gibi kız çocukları için pembe veya soluk renklerin hakim olduğu cinsiyetçi kitaplar üretiyorlar. Bu kitaplarda kız çocukları kahraman, ama ‘cinsiyetçi’ kitaplar bunlar. Yani araştırma sonuçlarını sadece sayısal değerlendirirsek yanılgıya düşeriz, niteliksel değerlendirmeler yapmak lazım. Yoksa kız kitaplarını, “pozitif ayrımcılık yapıyoruz” diyerek, meşrulaştıran bir yaklaşım içine girebilir gayet rahatlıkla. Bu da kitaba entelektüel bir ürün olarak değil de bir konfeksiyon ürünü gibi bakan ‘kitap endüstrisinin’ işine gelir şüphesiz. Tabii şiddet içeren “erkek kitaplarından” da bahsedebiliriz. Macera, aksiyon, gerilim içeren bu kitaplar içinde nitelikli ürünler bulmak zor.

Erkek yazarların kız çocuklarından kahraman yaratmaları daha mı zor?
Evet, bence daha zor. Ama kahramanın kız veya erkek olmasında değil sorun. Onu ele alış biçiminde. Kız bir kahraman erkek dünyasına aitmiş gibi ele alınabilir, ya da tam tersi.

Feyza Hepçilingirler / Yazar

Hepçilingirler: Evden kaçan kızın romanını ne aileler okutur ne öğretmenler önerir

Ülkemizde kız çocuklarının, ebeveynlerin, okurların; kadın kahramanın kendini bulma, büyüme hikâyesini, hayal/ideallerini anlatan bir kitap arayışı, talebi var mı? Okur buluşmaları, gözlemler ve geribildirimlerden hareketle ne söyleyebilirsiniz?

Gözlediğim kadarıyla kimsenin böyle bir talebi yok. Herkes verili olanla yetinmesi gerektiğini düşünüyor ya da yapılan koşullandırmanın farkında değil. Üstelik durum bütün dünyada böyle. Kız çocukları anneliğe, ev işlerine özendiriliyor; prenseslik yanılsamasıyla hayal dünyasında yaşatılmaya çalışılıyor. Yalnız kitapta değil, giyim kuşamdan oyuncağa kadar müthiş bir cinsiyet ayrımcılığı var. Kız çocuklar pembelere mahkûm ediliyor, adeta boğuluyor pembelerle; oğlan çocuklarına ise bu renk kesinlikle yasak. Ne yazık ki bu koşullandırmanın farkında olan pek az kişi var. Kitap fuarlarında dikkat ediyorum kız çocukların eli hemen pembe kapaklı prenses öykülerine, Tatlı Bela Angela dizisi gibi kitaplara uzanıyor. Aileler de sorgusuz sualsiz onları alıyor çocuklarına.

Dişisine ve erkeğine ayrı adlar verilen (aygır ve kısrak, koyun ve koç gibi) hayvanlar dışında hayvanların erkek ya da dişi olduklarını özellikle belirtilmedikçe bilemeyiz. Aslan, yılan, güvercin, tavşan erkek de olabilir, dişi de. Ancak burada algılama devreye girer ki hayvan söz konusu olduğunda da insan söz konusu olduğunda da algı daima erkekten yanadır. “Aslan o gün ormanda dolaşmaya çıkmıştı” diye bir cümle okuduğunda kimse buradaki “aslan”ın dişi bir aslan olduğunu anlamaz. Yani, cinsiyetçilik dilde değil, zihinde, zihniyette. Zaferler hep erkeklerindir ya, hayvan hikâyelerinde yarışlar, savaşlar, çarpışmalar, çatışmalar söz konusu olduğunda bunların kahramanlıkları da kolay kolay dişilere bırakılmaz tabii.

 Toplumumuzda kadınlar ‘erkek gibi’ diye övülürken erkekler ‘karı gibi’ diye aşağılanıyorsa cinsiyetler arasında yazar ve okur olarak eşitlik beklemek söz konusu olamaz. Nezihe Meriç’in ‘Küçük Bir Kız Tanıyorum’ (Altı Yaşında – Yedi Yaşında – Sekiz Yaşında – Dokuz Yaşında… ) dizisine kızlar o yaşta değillerse ilgi göstermezken, oğlanlar kapakta ‘kız’ sözcüğünü okudukları için ellerini bile uzatmıyorlardı kitaba. Oysa yine Nezihe Meriç’in ‘Ahmet Adında Bir Çocuk’ kitabına kız çocuklarının hiçbir şey düşünmeksizin uzandığına bizzat tanık oldum.

Melek Özlem Sezer / Yazar

Sezer: Zihni köleleştirici masalları çocukla birlikte inceleyebiliriz

‘Masallar ve Toplumsal Cinsiyet’ adlı kitabınızda, masalların sunduğu toplumsal rolleri, dili, simgeleri, ideolojik altmetni mercek altına alıyorsunuz. Bu çalışmaya sizi iten neydi?
Çocukluğumdan beri çevremdeki ilişkilere, değer yargılarındaki tutarsızlığa, o bir türlü yıkılamayan kara bahtlardan söz edilirken kurulan cümlelerin arasında acıyla birlikte hazzın da garip bir şekilde çıtırdamasına anlam veremediğimde şöyle düşündüm: Bu işte bir tuhaflık var! Derken masalların bu meseleleri incelemek için ne kadar iyi bir zemin olduğunu fark ettim. Çocukken aldığımız iletilerin yetişkin yaşamımızı nasıl belirlediğini kavramak için masallara baktım. Ve klasik masalların en az iki anlamlı olduğunu keşfettim. Genetik hafızanın da yardımıyla, kültürel kodlar; görünen masalın altına bir başka hikâye daha yazıyordu. Böylece masal ideolojik bir aygıt olarak doğrudan bilinçaltını hedef alıyor, biz de iletilerini örtü altından aşıladığı için de ne yaptığını fark edemiyor ve sistem tarafından yönetiliyorduk. Masallar ve Toplumsal Cinsiyet’te hayatımızı keşmekeşe sokan, sistemin kolay yönetebileceği insanlar haline gelmemize neden olan masalları incelemiştim. Sonrasında da 12 yıllık bir çalışmayı toparlayıp akıllı, düş gücü yüksek, hayatla baş etmemizi ve ondan zevk almamızı sağlayan masalları yetişkinler için bir masal antolojisinde Masal Masal Matitas’la başucuma koydum.

Masallarda kadına ve erkeğe biçilen rolleri ne yapacağız? Masallarla ilgili başka bir projeniz var mı?
Hem yetişkinler, hem çocuklar için özgün masalların yanı sıra karşı masallar da üretiyorum. Örneğin Masallar ve Toplumsal Cinsiyet’i çocuklar için mizah formunda Miço dergisinde Masal Kahramanlarına Sorular başlığı altında bir sayfaya dönüştürmüştüm. Sonra o sayfalar, Aylak Adam Yayınları’ndan Sordum Durdum adıyla kitaplaştı. Ayrıca şu anda çocuklar için masal analizi kitapları hazırlıyorum ve masal atölyeleri yapıyorum.

“Mevcut veriler değişiyor. Her ne kadar zihni kapalı nesiller yetiştirmek ve böylece onları kolayca, çıkarına göre yönetmek isteyenler, arkalarına para gücü de alıp harıl harıl çalışsa da her alanda cinsiyetçilik yıkılıyor. Artık tüm düzgün yayıncılar, yeterince bilinçli olmasalar da bu konularda bir denge oluşturmaya dikkat ediyor. Yani bir hareket başlamış zaten, geriye kalan yalnızca bunun derinleşmesi ve daha bilinçli hâle gelmesi. Süreç de o yönde gelişiyor ve bunun durdurulması mümkün değil.”

Sunduğu rol modelleri, cinsiyet söylemi bakımından kurduğu dil açısından beğendiğiniz kitaplar hangileri?
Konu masalsa, benim tercihim bir film önermek olur. Shrek 1 aslında müthiş bir karşı masal. Filmi seyirlik olarak da çok hoş, ama asıl hayranlığı film doğru okunduğunda yaratıyor.

Tuğçe Özdeniz / Editör (Can Çocuk Yayınları)

Özdeniz: Ebeveynler, çocuklarının ‘kafasını karıştırmayan’ kitaplar istiyor

Yabancı dillerden Türkçeye çevrilecek çocuk kitaplarını seçerken kurgu, üslup bakımından kıstaslarınız neler? Klişeleşmiş toplumsal rollerden daha farklı kurgulara sahip kitaplardan neler önerirsiniz?
Tuğçe Özdeniz: Özgürlükçü, eşitlikçi, bir kurgusu, yaratıcı ve özgün bir anlatımı olan kitaplar bulmayı hedefliyoruz. Katı kuralların ve mutlak doğruların dayatılmadığı, çocuklara ne yapıp ne yapmamaları gerektiği konusunda ‘parmak sallamayan’ kitaplar yayımlamak önceliğimiz. Söz konusu toplumsal cinsiyet olduğunda, birçokları gibi benim de aklıma ilk olarak özgür ruhu ve asi görünümüyle Pippi Uzunçorap geliyor. Çağdaş dünya edebiyatında birçok yazar, karakter yaratırken ilhamı hâlâ Pippi Uzunçorap’tan alıyor. Daha önceki yıllarda telif haklarına aracılık etmekten mutluluk duyduğum, Pieter Koolwijk’in kaleme aldığı Pire ve Diken’in kırmızı saçlı, asi Diken’i mesela, Pippi Uzunçorap’a bir tür övgü sayılabilir. Can Çocuk’ta geçtiğimiz yıl yayına hazırladığımız, Beatrice Massini’nin kaleme aldığı Güzel, Açıkgöz Cesur Kızlar dizisinden Ina Mağarada, Güldünya Yayınları tarafından yayımlanan Küçük Feministin Kitabı ve son olarak, her zaman için en sevdiğim çocuk kitabı olarak kalacak olan, Asa Lind’in Kumkurdu dizisini öneririm.

Mehmet Erkurt (Can Çocuk Yayınları)

Mehmet Erkurt: Sorunuz her ne kadar çeviri kitaplar üzerine olsa da, son dönemde Aslı Tohumcu’nun yazdığı Dünyayı Döndüren Kız ve Karadankaçanlar romanlarını, bu güzel söyleşi çerçevesinde önermek isterim. Ayrıca toplumsal cinsiyet konusunda masal incelemeleriyle tanıdığımız Melek Özlem Sezer’in, eleştirel bir kurguyla yeniden öyküleştirdiği bazı masalları yakında okuyacağız.

Çocukluğa dönelim. Okuduğunuz kitaptaki baş karakterin kız ya da erkek olmasına takılır mıydınız? Erkek yazarlar, erkek karakter yaratmayı daha kolay bulduğu için mi böyle veriler var önümüzde?
ME: Ne yazık ki benim de “kız kitabı” ya da “erkek kitabı” ayrımına ‘uygun’ davrandığım bir çocukluğum oldu. Özellikle kitap kapaklarına yaklaşımımız, oyuncaklar alemine bakışımızla aynıydı. Erkekler kendilerine uygun kapak ve isimlere atlardı hemen: Zenda Mahkumu, Robinson Crusoe, Kaptan Grant’ın Çocukları… Olur da bir erkek öğrenci Rapunzel’e, Polyanna’ya, Heidi’ye, Küçük Kadınlar’a denk gelirse, eyvah! Erkekler de gülerdi, kızlar da. Okur olarak kendimce tahminim, yazar ne kadar gözlemciyse ve gözlemini değer yargılarıyla, kalıplarla bulandırmıyorsa, karakterini de o kadar gerçekçi ve inandırıcı bir şekilde yansıtır. Yoksa karakterimizle bir cinsiyet ortaklığı kurmamız, o karakterle edebi bir eser ortaya koymamızın güvencesi değil.

Asi Kızlara Uykudan Önce Hikâyeler kitabı için çekilmiş tanıtım videosu prenses hikâyelerine sıkışmamış kızları konu alan kitapların ne denli az olduğundan bahsediyordu. Ülkemizde kız çocuklarının, ebeveynlerin, okurların böyle bir talebi var mı peki; kadın kahramanın kendini bulma, büyüme hikâyesini, hayal/ideallerini anlatan kitap arayışı?
TÖ:
Bahsettiğiniz kitap çoksatarlar arasına girdi. Bundan da önce, 2015 yılında, Güldünya Yayınları Küçük Feministin Kitabı’nı yayımlamış ve kitap kısa sürede tekrar baskı yapmıştı. Böyle bir ilgi ve talep söz konusu olmalı ki, bu kitaplar yayıncılarının beklediğinden de büyük ilgiyle karşılandı. Öte yandan kendisi toplumsal cinsiyet rolleri üzerine hiç düşünmemiş evebeynler “evladım yeter ki bir şeyler okusun” düşüncesiyle kızlara pembeli, yaldızlı prenses kitapları, erkeklere de erkek karakterlerin baskın olduğu futbol/macera ağırlıklı kitapları aramaya devam ediyor.
ME: Okur buluşmalarında, yayınevine gelen maillerde, öğretmenlerle yaptığımız konuşmalarda karşımıza ne yazık ki şöyle acı ve basit bir genel tablo çıkıyor: Ebeveynler, çocuklarının ‘kafasını karıştırmayan’ kitaplar istiyor. Bu beklentinin karşılık bulduğu diğer ifade de şu: “Aman okusun da bana soru sormasın.” Kafa karışıklığı sayesinde çocuğuyla anlamlı, verimli ve keyifli bir diyalog kurabileceğini görmüyor. Bu, elbette cinsiyetçilik konusunu da körüklüyor. Ataerkil bir anlayış içinde dağıtılmış cinsiyet rolleri sorgusuzca tekrarlandığında, pek az ebeveyn buna tepki gösteriyor. Misal, kadınları sürekli edilgen kılan, eve kapatan, korkularıyla öne çıkaran, onlara kurucu ve yönetici bir kimlik atfetmeyen kitaplar, ebeveynleri kolay kolay rahatsız etmiyor. Çünkü, Tuğçe’nin dediği gibi, bu konu söz konusu yetişkinler tarafından gerçek hayatta da sorgulanmıyor. Yetişkin için esas sorun, çocuğun ‘aykırı’ gördüğü şeyi soruya dönüştürmesi.

Alkım Özalp / Editör (Kırmızı Kedi Çocuk)

Özalp: Okulöncesi kitaplarda pedagogumuzdan yardım alıyoruz

Elinize gelen çocuk hikâyelerini yayına hazırlama süreci nasıl işliyor? Kitabı okurla buluşturmadan önce yayınevinin ne gibi kıstasları var kurgu, üslup bakımından?
Kataloglardan seçilen yabancı dildeki kitaplarda ya da yayınevimize gönderilen yerli dosyalarda öncelikle konusuna, kurgu bütünlüğüne, çocuklara ne gibi katkıları olduğuna, hitap ettiği yaş grubu için uygunsuz bir içeriğe sahip olup olmadığına, dilinin akıcı ve yaş grubu için kolay okunabilirliğine bakıyoruz. Çocuk ve gençlik edebiyatı, çok hassas bir konu. O nedenle ince eleyip sık dokumak, kitapları her yönüyle incelemek gerekiyor. Özellikle okulöncesi kitaplarda birlikte çalıştığımız pedagogumuzdan da yardım alıyoruz.

Kurgu, üslup bakımından yayın politikanıza ters düşen, reddettiğiniz kitaplar oldu mu? Eğer olduysa, nasıl bir dili vardı kitabın, neden reddettiniz?
Konusu itibarıyla daha küçük yaş grubuna hitap eden ancak o yaştaki çocukların anlayamayacağı kadar uzun ve karmaşık cümleler, eski ya da yabancı kelimelerle yazılmış kitaplar olduğu gibi tam tersi de mevcut. Burada en önemli şey çocukların yaşlarına göre olan bilginin, yine yaşlarına uygun bir dille anlatılması, yanlış bilgi ve çocukları yanlış hareketlere yönlendirecek içeriklerin olmaması. Bu kriterler gerçekleşmediği zaman elbette o kitapların yayınevimizden çıkması söz konusu olmuyor.

Sizce cinsiyet söylemleri açısından nasıl kitaplara ihtiyacımız var?
İnsanlar doğduğunda herhangi bir korkuları ya da yargıları olmuyor, bunlar onlara etraflarındaki yetişkinler, çizgi filmler, kitaplar, dergiler ve daha sonra sosyal medya tarafından yavaş yavaş öğretiliyor. Bir bebek yılandan korkması gerektiğini bilmediği gibi herkesi eşit olarak görüyor. Cinsiyet konusunda her zaman kadın ile erkeğin eşit olduğunu öğretmek en önemli şey. Toplumumuzda yerleşmiş bazı düşünceler, “kadın çalışmaz, evde çocuk bakar, erkek çalışıp ailesine bakmak zorundadır, bu kadın işi, bu erkek işi” anlayışları yıkılmalı. Meslek kitaplarında itfaiyeciler ve polisler neden hep erkek örneğin? Ya da masallarda prensesler neden prensler tarafından kurtarılmayı bekliyor? Kitapların kadın ve erkeğin eşit olduğu unutulmadan yazılması, herhangi bir aşağılama ve yargı belirtmeden kurgulanması gerekiyor.

Ebeveynler ne diyor?

Çocuğunuz okumaya başladığından bu yana, kitap seçme konusunda yönlendirmeleriniz oluyor mu?

Arbil Çelen Yuca (bir oğlu var): Tayga, 6 aylıktan beri kitaplarıyla uyuyan bir çocuk. O zamanlarda görsellikle bağ kurduğu için desenlerin kaliteli, zengin ifadeli ve yaratıcı olmasına dikkat ederek müdahale etmiştim. Şimdilerde diline, ayrımcılık içermemesine, saf duygularıyla buluşmasına destek olabilecek, toplum bilincine hizmet etmesinden öte, kendi değerlerini pekiştiren kitaplara yönlendiriyorum. Her çocuk kendi hediyesiyle geliyor, ona direttiğimizden farklı olanı keşfetmesini hatta bizim keşfetmemizi sağlamak için kitaplar çok kolaylaştırıcı birer araç…

Gözde Emregil Işık (iki kızı var): Herhangi bir yönlendirmem olmuyor. Genel olarak içeriği kontrol ettikten sonra her tür kitabı okumalarına izin veriyorum.

Ebru Khan (iki oğlu var): Kitap seçimlerinde çok yönlendirici olduğumu söyleyemeyeceğim. Sebebi ise okula 3 yaşında başladılar. 4 yaşında okumayı söktüler. İngiliz sisteminde okuduklarından okuldan her gün kitapla geliyorlar. Oxford Reading Tree Books Biff and Chip serisi ile başladılar. İlk sene yazısız resimli kitaplar vardı resimlere bakarak hayal güçleri ile hikâyeyi anlıyorlardı.

Yüce Yöney (bir kızı var): Elbette. Hangi kitabı neden almak istediğini konuşuyoruz. Kimi zaman uzlaşmaz bir konuşmanın içinde buluyoruz kendimizi, kimi zaman uzlaşıyoruz. Birçok defa benim yönlendirdiğimi seçmiyor ama bazı kitaplar üzerinde benim veto hakkım olduğunu biliyor. Ben de niye karşı olduğumu anlatıyorum tabii.

Ne tür hikâyeleri dinlemeyi, okumayı seviyorlar?

GEI: Her türlü macera ilgilerini çekiyor. Fantastik kurgular da keza. Gizemli ve bilmeceli hikâyelere özellikle bayılıyorlar.

EK: Genelde korsan, dinozor, hayvanlı, resimli hikâyeleri tercih ediyorlar. Yaş ilerledikçe çizgi karakterli, okuması kolay ama eğlenceli kitaplar tercih ettiler.

YY: Kızım bu konuda gayet net. İlk tercihi daima fantastik tür. Tür ne olursa olsun içinde hayvan olması da onun için daima tercih nedeni.

Çocuğunuz için arayıp bulamadığınız ya da bulmakta zorlandığınız hikâyeler, kurgular var mı?

AÇY: Ben cinsiyet ayrımcılığından çok rahatsız olan bir çocuktum. Dört sene önce Tayga’ya balenin kızlar için olduğu söylenince ona bir balet kahramanlı kitap hazırladım. Yoksa itinayla üretiriz yani.

YY: Pek fazla olduğunu söyleyemem. Kitapçıda olmasa internetten, orada bulamazsak sahaftan hallediyoruz. Bir kısmı zaman alıyor tabii, ama beklemek de iyi bir eğitim bazen. Olmadı, ödünç alıp tek nüshalık korsan çoğaltıyoruz.

Favori kitapları ve karakterleri neler, kimler?

AÇY: Küçük Prens olmazsa olmazı, bu aralar Peter Pan, yatmadan önce Sakar Cadı Vini serisi, yanımızda taşımaya Behiç Ak kitapları, Feridun Oral çizimli kitaplar ve dahası…

GEI: Tom Gates, Horrid Henry şu ara en sevdikleri kitaplar. Genel olarak Jules Verne, Roald Dahl kitaplarını seviyorlar. En sevdikleri karakterler Matilda, Alice (in Wonderland) ve Horrid Henry.

EK: Roald Dahl favorilerden. Bu aralar Tom Gates’in serilerini okuyor Emre. Hayal ürünü olmayan kitapların da her zaman ilgilerini çektiğini söyleyebilirim: Hayvanlarla ilgili bilgiler, Guinnes rekorları. Dinlemek için ise bizim onlar için uydurduğumuz hikâyeler favorileri. Bu hikâyelerde aslında onları ve tanıdıklarını komik bir dille, isimleri değiştirerek anlatıyoruz. Uyumadan önce dinlemeye bayılıyorlar.

YY: Farklı dönemlerde ilgi duysa da Pippi Uzun Çorap’ı, Sakar Cadı Vini serisini, Allah Rahatlık Versin adlı masal kitabını favori kitapları arasında sayabiliriz.

Baş karakterin kız ya da erkek olması onlar için fark ediyor mu? Çocuklar bunlara takılıyor mu sizce, gözlemleriniz neler?

AÇY: Tayga kitapla kahramanın cinsiyeti üzerinden bağ kurmuyor, muhtemelen en başından bizim tavrımız etken olmuştur. İki yaşından beri en yakın arkadaşları kız, birlikte arabalarla oynayıp, saatlerce koşabiliyorlar. Haliyle kitaplardan önce hayatta zaten bu sınırı tanımıyor. En azından şimdilik öyle.

GEI: Bu konuda net bir gözlemim yok. Çok aldırıyor gibi gözükmüyorlar. Ama özellikle kız karakterlerin, başına buyruk, biraz çılgın ve maceraperest oluşları onları daha fazla heyecanlandırıyor sanki…

EK: Baş karakterin erkek olmasını tercih ediyorlar. Kendileri ile özdeşleştiriyorlar bence, normal buluyorum. Baş karakterin kız olduğu kitapları tercih etmiyorlar.

YY: Görebildiğim kadarıyla çocuklar buna pek takılmıyor. Ben takılıyorum ama… Sadece kadın ya da erkek oluşlarına değil, nasıl kadınlar ya da erkekler olduğuna da… Kitaplarda da seyredilen filmlerde de bu konuda çocuklarla konuşmak lazım bana kalırsa. Bu konularda farkındalık sağlamak için çocuklarla okurken, anlatırken, seyrederken konuşmak en iyi yöntemlerden biri. Bazen fırça yemeyi de göze almak gerekiyor, o başka…

Bugüne dek, “Aman Allahım” deyip, çocuğunuzun okumasını istemediğiniz çocuk hikâyeleri, masallar oldu mu?

AÇY: Maalesef oldu, hediye olarak gelen kitaplardan imha ettiğim oldu, emeğe kıyamasam da oğlumdan sakındığım bir kitabı bir başka çocuğa layık göremedim, saksıya gömdük bir tanesini mesela, çiçeğimize gübre oldu.

GEI: Olmadı. Klasik peri masallarının hepsini okudular, biliyorlar. Zavallı, bahtsız, kırılgan prenses figürlerinden hiç hazzetmesem de kızları uzak tutmaya gücüm yetmedi. Malûm artık hepsinin filmleri de var. Allahtan bu prenseslerle ilgili oturup konuşuyor, onların edilgenlikleri ve hatta şapşallıklarıyla ilgili türlü eleştirilerde bulunuyoruz. Yakında şu piyasaya yeni çıkan “Good Night Stories for Rebel Girls” kitabını alacağız. Türkçe çevirisi de basılmış sanırım. Cesur, gözüpek, güçlü kız karakterlerin sayısının hızla artması lazım. Sinemada iyi örnekler görmeye başladık. Merida ve Moana gibi… Darısı kitapların başına…


** The Guardian tarafından yayınlanan ve yazının başında bahsettiğimiz araştırma Sabitfikir’de ve BBC Türkçe’de referans olarak gösterilmişti. Konuyla ilgili nitelikli çocuk-gençlik edebiyatı dergisi İyi Kitap’ın da kitap örnekleriyle bezediği kapsamlı bir dosyası var, meraklısının ilgisine sunarız.

*** Bu dosyanın oluşmasında, çocuklara ulaşmamızda katkısı ve emeği olan tüm öğretmenlere sonsuz teşekkürler.

Itır Yıldız

2008 yılında İstanbul Üniversitesi Amerikan Kültürü ve Edebiyatı bölümünden mezun oldu. Ciner Yayın Grubu dergilerinde çalıştı; Boyut Yayın Grubu, MediaCat dergisi ve Bone Magazine'de editörlük yaptı. Şu sıra freelance düzende tutunmayı deniyor; Conde Nast Traveller Türkiye, Xoxo, Zero İstanbul, Bümed Dergisi gibi çeşitli yayınlara katkıda bulunuyor.

Journo E-Bülten