Dosya

Corona virüsü: Salgının haberlerdeki iz düşümü

Corona virüsü ile ilgili bir içeriğin tık avcısı bir tarzda duyurulduğu, geçtiğimiz günlerde bir haber sitesinde yayımlanmış örnek bir kapak.
Çin’de son dönemde ortaya çıkan yeni corona virüsü (koronavirüs) nedeniyle ölenlerin sayısı, 2002-2003 yıllarında “şiddetli akut solunum yolu sendromu” (SARS) nedeniyle ölenlerin sayısını da aşarak resmi verilere göre 900’ü geçti. Uzakdoğu ülkesinde uzatılan yeni yıl tatilinin bugün bitecek olmasının, şu ana kadar 40 bini aşkın kişide tespit edilen corona virüsünün sebep olduğu salgının seyrini nasıl etkileyeceği endişe ve dikkatle izleniyor. Bu arada özellikle sosyal medya platformlarında corona virüsüne dair dezenformasyon da hızla yayılıyor. Bilim iletişimi konusunda bir yüksek lisans tezi bulunan sağlık ve teknoloji habercisi Esra Öz ile Habertürk sağlık editörü Demet Demirkır’a, corona virüsünün medyadaki iz düşümünü sorduk.

Corona virüsünün yayılma hızı, sürekli artan ölü sayısı ve Dünya Sağlık Örgütünü’nün acil durum ilan etmesi, habercilerin omzuna büyük bir yük bindiriyor. Sosyal medyada birçoğu anonim olarak paylaşılan yalan haberlerin ve yanıltıcı içeriklerin yanı sıra, geleneksel medyanın da çok iyi bir sınav verdiği söylenemez. Birçok televizyonda ve haber sitesinde kamu yararından çok, tık avcılığının ön planda olduğunu görüyoruz. Peki, halk sağlığını tehdit eden bu tür krizlerde nitelikli ve sorumlu yayıncılığın ana hatları nelerdir? Haberlere bakınca hangi iyi ve kötü örnekleri görüyoruz? Bu soruları ve daha fazlasını, ilk olarak bilim, sağlık ve teknoloji habercisi Esra Öz’e sorduk.

Medya kuruluşları bu salgın sürecinde habercilik açısından nasıl ilerliyorlar?
Corona virüsü salgınında, bilgi kirliliği virüsten daha hızlı yayılıyor. Corona virüsü salgın haberlerinde öncelikle bilimsel içerikli ve resmi kuruluşlardan gelen bilgilerin ışığında hareket edilmesi gerekiyor. Sağlık Bakanlığı, Dünya Sağlık Örgütü, Amerikan Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi (Centers for Disease Control and Prevention, CDC) gibi kuruluşlar dikkate alınmalı. Oysa özellikle sosyal medyada bilgilendirici ve güvenilir haberler yerine sansasyonel içeriklerle; komplo teorileri içeren haberlerle daha sık karşılaşıyoruz. Virüsün bir biyolojik silah olduğu iddiaları da bunlardan biri. Bu haberler toplumu korku ve paniğe sürüklüyor.

‘Sözde uzmanları’ ayırt etmek gerekiyor

Medya kuruluşları kısa sürede uzman bularak haberlerini yapma telaşı içerisinde oluyor. Medyanın dilini çözen uzmanlar, gazeteciler için daha çok tercih ediliyor. Anlaşılmaz cümleler kuran, stresli şekilde davrananları konuk almak istemiyorlar. Fakat bazen farkında olmadan bilim haberi adı altında sahte bilim konuşanların gündeme gelmesine de neden olabiliyorlar. Her gazeteci bu hataları yapıyor.  Uzmanlaştıkça yıllar içerisinde sözde uzmanları ayırt etmek daha kolaylaşıyor.  Neil deGrasse Tyson’ın dediği gibi, “Bilimsel okuryazar olmak, başkası palavracı olduğunda bunu bilmektir.”

Bu konuda yol gösterici olması için Sağlık Bakanlığı’nın yayınladığı Obezite Medya Kılavuzu’nun fikir sahiplerinden ve yazarlarından biri olarak böyle bir kılavuzu salgın hastalıklar için yayımlamanın yol gösterici olabileceğini düşünüyorum. Gazetecilere yönelik olarak hazırlanmış medya kılavuzlarını uzun yıllardır inceleyen iletişim doktoru Asuman Kaya’nın ortaya koyduğu “iyi sağlık haberi” yazmak için dikkat edilmesi gereken hususlar şöyle: Hastalık ile ilgili dilin doğru kullanılması ve kanıta dayalı olarak hazırlanması, haberde genellemelerden kaçınılması, ayrımcılık içeren veya destekleyen ifadelerin kullanılmaması, hastalıkla ilgili olarak efsanelerden ve yanlış yönlendirmelerden kaçınılması, doğru terminolojinin kullanılması.

Haberlere bakınca iyi ve kötü örnekler neler?
Kimisi, bu işin bir komplo olduğunu öne sürüyor, kimisi enfeksiyonu küçümseyen bir üslupla işe yaramayan yöntemler sunuyor. İşte bu noktada başta gazetecilerin, sağlık okuryazarlığı bilincine sahip olması gerekiyor.

Enfeksiyon hastalıkları ya da mikrobiyoloji alanında çalışmamalarına rağmen, herkesin bu konuda açıklama yapması bilgi kirliliğini artırıyor. Her doktor her konuda konuşmamalı. Ülkemizde herkesin kendini sağlık uzmanı saydığı bir ortamda, konu hangi hastalıkla ilgiliyse o alandaki uzmana sorulmalı. Normal şartlarda gazeteciler, aldıkları bilgileri, aynı branştan başka uzmanlara ve bilimsel kaynaklara bakarak teyit etmeli.

‘Araştırmalara göre’ ama hangi araştırma, kim yapmış?

“Araştırmalara göre” diye başlayan birçok haber görüyoruz. Hangi araştırma? Kim yapmış? Hangi koşullarda yapılmış? Klinik aşamaya geçmiş mi? Kaç kişi üzerinde yapılmış? Bunun gibi birçok detayı bilinmeyen araştırmanın ne değeri olabilir? Araştırmalar haberlerde kaynak gösterilmeli.

Corona virüsü haberleri kimi zaman abartılı verildiği, kimi zaman da sosyal medyada kasten yanlış bilgi yayıldığı için insanların korku ve panik içerisinde çaresiz hissetmelerine neden olabiliyor.  Sosyal medya yanlış sağlık içerikleriyle dolu, çünkü bazı insanlar kendi menfaatleri doğrultusunda içerikler hazırlıyor. Bu anlamda da bilinçli, uzman ve etik gazetecilere ihtiyaç gün geçtikçe artıyor.

Sosyal medyada tuzlu su ile ağız çalkalamanın virüsten koruyacağına dair paylaşımlar yapıldı. Bunun bilimsel olarak hiçbir geçerliliği yok. Bitkisel karışımların veya kendi yaptıkları diğer ürünlerin bu virüsü yok ettiğini iddia edenlerle de karşılaşıyoruz. Kronik hastalığı olanlar, yaşlılar ve çocuklar başta olmak üzere insanlar bu tip içeriklere itimat etmemeli. Kendi doktorlarına danışmadan farklı ilaç, karışım ya da herhangi bir şey almamalılar.

Bilim haberlerinde abartı, güveni zedeler

Gazeteler ve televizyonlar bu konuda nitelikli ve sorumlu bir yayıncılık yapıyor mu?
Bilim ve sağlık haberlerinde abartmak ve boş umut vermekten kaçınmak gerekiyor.  Kanıta dayalı tıbba göre haber hazırlanmalı. Corona virüsü salgınında da hemen aşı konusunda spekülasyonlar yapıldı. Temel farmakoloji eğitimi almış olanlar, aşısının bir yıldan önce piyasaya sürülmesinin mümkün olmadığını bilir. Ancak bazı kişiler, insanların sağlığını hiçe sayarak, komplo teorileri üzerinden kendi reklamlarını yapmaya çalışıyorlar.  Şikayet etmek yerine toplumu bilinçlendirmemiz gerekiyor. Neler yapılabilir? 1) Bilimsel kanıt arayın. 2) Bilimsel yayının niteliğini sorgulayın. 3) Şüpheci olun, teyit etmeden güvenmeyin. 4) İsminin önünde Dr., Prof., ya da Doç. olan uzmanın, çalıştığı alanı sorgulayın. Bu tür unvanlar akademisyenlerin sadece uzmanlaştıkları alan için kullanılır.

Salgının dünyadaki etkisine, virüsün içeriğine ve alınacak önlemlere dair eksiksiz bir bilgilendirme yapılıyor mu? 
Haberlerde çoğu kez ürün pazarlama gayretiyle insanları yanlış yönlendiriyorlar. Toplum sağlığı hiçe sayılıyor. Dikkat çekmeye çalışanlar, sözde bilimi gerçek gibi göstermeye çalışarak insanları yanıltabiliyorlar. Bilim haberlerinde abartı, bilime olan güveni zedeler, umutları yıkar. İnsanları paniğe sevk etmeden haber verilmeli.

Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümünde yaptığım yüksek lisansımın bitirme çalışması bilim iletişimi üzerineydi.  Bilim iletişiminin temelini oluşturan, gözlem, soru sorma, şüphecilik ve merak unsurları zaten gazetecilerin sahip olduğu özellikler. Rasyonel düşünmeyi hep birlikte öğrenip, liyakat sahibi olanların söz sahibi olduğu, bilimsel ve vizyoner bakış açısıyla yeni bir yaklaşım geliştirmeliyiz. Liyakat sahipleri, medyatik olup bir şey üretmeyenler değil. Sosyal medya takipçi sayısı da liyakatı belirlemiyor. Akademisyen olup teoride kalanlar da değil. Uydurulan uzmanlıklar hiç değil. Her şeyi bildiğini sanan cahil cesaretliler de değil.

Daha fazla okutmak, izletmek için değil, bilgilendirmek için haber yapın

Habertürk sağlık editörü Demet Demirkır ise sorularımıza şu yanıtları verdi:

Her gün, tüm dünyanın corona virüsü yüzünden tehdit altında olduğu haberleri insanların ilgisini çekti. Medyaya en çok böyle zamanlarda görev düşüyor. Virüsün ne olduğunu, nelere yol açtığını araştıran insanlar, corona virüsten etkilendiği iddia edilen insanların bir bir sokak ortasında düştüğünü gösteren görüntüleri sosyal medyada gördü. Endişeler arttı. Virüsün Çin’in Vuhan kentindeki bir hayvan pazarından yayıldığı açıklandı. Bunun ardından türlü türlü yabani hayvanların yenildiği videolar, fotoğraflar karşımıza çıkmaya başladı. Sosyal medyada kendisini hemşire, doktor olarak tanıtan kişiler, daha büyük bir facianın içinde olduklarını dile getirdikleri videolar paylaştılar.

Bu süreçte, zaten çok büyük olan bir konu bilgi kirliliğiyle daha da büyüdü, adeta kar topu etkisi yarattı. Sorumlu yayıncılık anlayışı gereğince birçok şeyin süzgeçten geçmesi gerekiyor. Haber değeri yüksek olan ve sürekli sıcak gelişmelerin yaşandığı corona virüsü salgınıyla ilgili haberlerde basının daha hassas davranması gerekir. Haber gerçekten kişiyi bilgilendirmek için mi veriliyor, yoksa çeşitli kelime oyunları kullanılarak daha fazla okutmak, izletmek ve insanları daha da büyük bir endişenin içine çekmek için mi veriliyor, bunun ayrımı iyi yapılmalı diye düşünüyorum. Kamuoyu ilgisi arttıkça komplo teorileri de arkasından geldi. İnsanları paniğe iten corona virüsü hakkındaki yanlış bilgiler de bir virüs gibi yayıldı.

Etiği gözetenler de var, ırkçı tahriklere dikkat

Sosyal medyada dezenformasyon ve tık/reyting kaygısıyla aceleci yorumlar zaman zaman etkili olsa da, etik yaklaşma kaygısının da var olduğunu söyleyebiliriz. Sağlık Bakanı Koca, neredeyse her gün corona virüsün ülkemizdeki yansıması, Çin’den getirilen Türklerin sağlık durumu ve virüse karşı alınacak tedbirler hakkında açıklamalarda bulundu. Türkiye corona virüsten etkilenir mi sorusuna alanında uzman kişilerden yorumlar alınarak halk bilgilendirildi. Öte yandan henüz tedavisi bulunamayan corona virüsünün ilacının “şalgam suyu” olduğunu öne süren haberler de çıktı. Yüzlerce kişinin ölümüne yol açan, küresel acil durum ilan edilen bir konuya daha sorumlu bir şekilde yaklaşılması gerektiği kanaatindeyim.

Salgının yayılmaması için gerek Çin, gerekse diğer ülkeler elini taşın altına koyuyor gibi görünüyor. İlaç araştırmaları devam ediyor, Çin pek çok şehrini karantina altında tutuyor, hastaneler inşa ediyor, ülkeler vatandaşlarını Çin’den tahliye ediyor. Geçtiğimiz günlerde bir İngiliz gazetesi, Çin hükûmeti yetkililerinin corona virüsünden hayatını kaybedenlerin sayısını çarpıttığını iddia eden bir kişinin röportajına yer vermişti. Corona virüs nedeniyle hayatını kaybedenlerin gömülmesi yasaklanmış, o kişilerin yakılmasına karar verilmişti. Gazeteye açıklamalarda bulunan krematoryum çalışanı günde 100 ceset yakıldığını iddia etmişti. Bir tarafta hükûmet yetkililerinden yapılan resmi açıklamalar, öteki tarafta salgının göbeğinde olduklarını iddia eden kişilerin açıklamaları var. Son tahlilde, yapılan haberlerin doğru ve önyargısız olması, kişiyi bilgilendirmesi, boş yere kişileri endişe ve paniğe sürüklememesi, insanları belli bir ırka karşı kin ve düşmanlığa tahrik etmemesi gerekir. Salgının Çinlilerden değil, Çin’de ortaya çıkan bir virüsten yayıldığının göz önünde bulundurularak özellikle İtalya’da örneği görüldüğü gibi ırkçı yaklaşımlara sebebiyet verilmemeli.


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR – SOSYAL MEDYA PLATFORMLARININ YALANLA MÜCADELESİ: CORONA VİRÜSÜ NEYİ DEĞİŞTİRDİ?

Dilan Karacan

İZ TV’de belgesel yapım asistanlığı, Cumhuriyet’te stajyer muhabirlik, Artı Bir TV’de editörlük, Star TV’de muhabirlik ve Kanal D’de prodüksiyon asistanlığı yaptı. Journo için freelance olarak röportaj, araştırma ve söyleşi gibi içerikler üretiyor.

Journo E-Bülten