Gönüllülüğe dayalı bir eğitim kampanyası olan Dayanışma Derslikleri, “Bu ülkenin gençleri için bir şeyler yapmalıyız” mottosuyla yola çıktı. Kampanyanın yürütücüleri, farklı mesleklerde çalışan bağımsız kişiler ile üniversite öğrencilerinden oluşuyor. Öncelikle yalnızca yaz aylarında faaliyet gösteren ekip, olumlu geri dönüşler aldıktan sonra dayanışmayı büyütmeye başladı.
Kampanyanın İstanbul ayağının yürütücülerinden Erkan Gökber ve Juliana Gözen, yola çıkış amaçlarını şöyle anlatıyor: “İki sene önce yoksul mahallelerde yaşayan ve ezberci, üretimden uzak, sorgulatmayan eğitim sistemi ile alternatifsiz büyüyen çocuklar için bir kampanya örgütledik. Bu çerçevede İstanbul, Antakya, Mersin ve Adana’nın mahallelerinde ücretsiz yaz okulu çalışması gerçekleştirdik.” Ekip, yaratıcı drama, müzik, satranç, toplumsal cinsiyet atölyeleri, geri dönüşüm atölyeleri ile çocukların özgüvenlerini arttırmaya yönelik çalıştıklarını söylüyor.
Ücretsiz olması ilgiyi artırıyor
Başta sadece ortaokul veya lise öğrencileri için düşünülen kampanyanın hedef kitlesi için şu an herhangi bir yaş sınırlaması yok. Liseye giden öğrenciler için matematik, geometri, fizik, kimya dersleri, tüm yaş grupları içinse satranç, gitar, kurgu-montaj gibi atölyeler düzenleniyor. Ayrıca derslerin ücretsiz olması da ilgiyi arttırıyor. Dayanışma Derslikleri’nin gönüllüleri, tam teşekküllü okullar kurmak ya da yeni bir eğitim sistemi yaratmak gibi büyük iddiaları olmadığını dile getiriyor. Amaçları, alternatif eğitim olanağının yaratılabileceğini kamuoyuna göstermek ve ulaşabildikleri kadar çok sayıda gence ulaşarak fırsat eşitsizliğini bir nebze de olsa ortadan kaldırabilmek.
Bahçesini paylaşabilecek insanlar aranıyor
Dersler şu an İstanbul’da Sarıyer, Zeytinburnu, Maltepe, Kartal, Nurtepe, Beyoğlu, Şişli, Kadıköy, Gültepe ve Sultangazi ile Mersin, Antakya ve Adana’da düzenleniyor. Kampanya yürütücülerine göre, söz konusu eğitim olduğunda dayanışma sihirli bir anahtar gibi her kilidi açıyor. Gökber ve Gözen, Dayanışma Derslikleri’nin özgün bir işleyişini sahip olduğunu anlatıyor:
“Öncelikle böyle bir kampanya için kurumunu, bahçesini, evini paylaşabilecek insanlar araştırılıyor. Bir yandan mekan arayışı sürerken bir yandan da gönüllü eğitmen çağrıları başlıyor. Katkı sunmak isteyen insanlara sosyal medya, sokak afişleri ve arkadaş bağlantıları yoluyla duyuru yapılıyor. Yer bulunup eğitmen ekibi de oluştuktan sonra, eğitmenlerin branşları ve mekanın koşullarına göre ders/atölye programları oluşturuluyor. Sonrasında bu program kapı kapı gezerek ya da sosyal medya üzerinden mahalleliye iletiliyor ve öğrencilerin de katılmasıyla faaliyet başlıyor.”
‘Çaresiz ya da gereksiz olmadığımızı fark ediyoruz’
Mahallelerde düzenlenen çocuk yaz okulları özellikle velilerin ilgisini çekmiş. Öyle ki çalışmanın yaz ayları ile sınırlı kalmayıp, ortaokul ve lise öğrencilerini kapsayacak şekilde tüm döneme yayılmasını isteyenler olmuş. Kimisi eşyasını kimisi dernek binasını paylaşma sözü vermiş ve bu sayede Dayanışma Derslikleri kurulmaya başlanmış. Juliana Gözen grubun motivasyonunu şu sözlerle açıklıyor:
“Sadece yaz okulu yetmez dedik ve Dayanışma Derslikleri çalışması için kollarımızı sıvadık. Sistem oturdukça gönüllülerin sayısı artıyor ve kurucu ekip üzerindeki iş yükü de azalıyor. Bu ülkede liseliler sınavdan sınava koşan, öğrenmeyen, daha çok ezberleyen bir sistem içerisinde adeta bir yarış atı gibi yaşıyor. Ekonomik ya da sosyal dezavantajla gerilerden takip ettikleri bir yarış bu üstelik. Hem yanlış hem de adaletsiz gidiyor her şey. Bizi kaygılandıran aynı zamanda da motive eden bu. İnsanlar burada maddi bir beklenti olmadan bilgilerini paylaşıyor ve kendilerini iyi hissediyor. İnsanların birbirleriyle organik biçimde temas etmesini sağlıyoruz. Yalnız, çaresiz ya da gereksiz olmadığımızı fark ediyoruz.”