Son yıllarda gazetecilikle birlikte mizah dergileri de köklü bir dönüşüm yaşıyor. Penguen dergisi kapandı, Leman boyutunu yarı yarıya küçülttü, gazetelerde karikatür köşeleri çok azaldı, çizerler dijital mecralarda bireysel işler yapmaya yöneldi. Türkiye’de “bir buçuk” mizah dergisi kalınca, çizerler özellikle sosyal medyaya odaklanmaya başladı.
“Dijital Mizah” yazı dizisinin ilk bölümünde ünlü çizerler Yılmaz Aslantürk ve Kutlukhan Perker ile bu alandaki değişimi konuştuk. Kitle fonlama modelini deneyen Otisabi’nin yaratıcısı, “Bir sosyal medya fenomeni ya da bir YouTuber dergi okuma alışkanlığının yerini doldurabiliyor” diyor. Eserlerini sanal sergilere de taşıyan Perker ise dönüşümün “doğal” olduğu görüşünde. İki çizere göre de kâğıtta mizah dergiciliği bitmedi, bitmeyecek.
Uykusuz dergisinde yıllarca “Otisabi” köşesini çizen Yılmaz Aslantürk, yayıncılığın gazetecilik alanında pek sık görülmeyen bir uygulamanın, mizah dergiciliğinde yaygın olduğunu vurguluyor: Yaratıcı ekiplerin girişimci projeleri.
“Daha önce aynı odada çalıştığın arkadaşın başka dergide patron oluyor” diyen Aslantürk’e göre “çizerlik ve patronluğun bir arada olması zor ve yıpratıcı.”
Buna karşın mizah dergiciliğindeki bu girişimci gelenek, karikatüristlere, dijital dönüşümde avantaj sağlamış gibi de görünüyor. Öyle ki basılı dergilerin tirajlarıyla beraber telif ücretleri de düşünce dijital mecralarda bağımsız çalışmaya başlayan başlayan birçok çizer, geniş kitlelere erişiyor ve Türkiye’den dünyaya açılıyor.
Bu yüzden Instagram ve YouTube gibi sosyal medya platformlarında ünlü karikatüristleri daha sık görmeye başladık. Aslantürk ise Patreon platformunda kitle fonlama modeliyle serüvenine devam ediyor.
Öncelikle Otisabi’nin öyküsünü ve nasıl ortaya çıktığını anlatır mısınız?
1992 yılında Pişmiş Kelle dergisinde yayımlanan öykülerimin başlığı ‘Başımdan Geçti Bunlar’dı. Adından da anlaşılacağı gibi yaşadığım ilginç olayları öyküleştirip çiziyordum. Taşradan İstanbul’a gelmiş, Güzel Sanatlar Akademisi’nde okuyan, pardösülü, uzun favorili bir genç. Ev arıyor, ev arkadaşı ile sorunlar yaşıyor, eve kız arkadaşını götürmek için onu ikna etmeye çalışıyor ve komşulara, ev sahibine çaktırmamaya uğraşıyor. Çokça yalan söylüyor, küçük entrikalar kuruyor. Her öykünün sonunda kısa bir yazıyla olayı toparlıyor. Anti kahramanın itirafları aslında. Zamanla kadın erkek ilişkileri ağır bastı ve bu güne kadar yaşayan kahraman hâline geldi.
O zamana dek okuduğum öykülerde erkek hep beceriksiz, aptal figür olarak betimleniyordu. Bunu tersine çevirdim, ilişkilerinde başarılı bir kahraman üzerinden anlatmayı denedim. Yalan ve entrikalarla dolu öyküler bir itiraf barındırdığı için çok geniş okur yelpazesinde karşılığını buldu ki hâlâ çiziyorum ve okurlarda karşılığı oluyor.
‘Okur tek kanallı TV dönemindeki gibi değil’
Son yıllarda Türkiye’de mizah ortamı bir dönüşüm yaşadı, Penguen dergisi 2017’de kapandı, çoğu karikatürist bireysel işler yapmaya yöneldi ve mizah dergilerden sosyal medyaya kaydı. Siz bu dönüşümü nasıl değerlendiriyorsunuz?
Son 30 yıldır birkaç çizer bir araya gelip mizah dergisi çıkarmıştır. Daha önce aynı odada çalıştığın arkadaşın başka dergide patron oluyor. Çizerlik ve patronluğun bir arada olması zor ve yıpratıcı. Emeğin bölünmesi, dergideki sayfanın ya da köşenin kalitesini düşürüyor.
Okur da tek kanallı televizyonun olduğu zamanlardaki gibi değil. Beğenmediği bir köşe olunca dergi almayı anında bırakıyor. Senin yerine geçecek birini internette bulabiliyor, bir sosyal medya fenomeni ya da bir YouTuber dergi okuma alışkanlığının yerini doldurabiliyor. Ancak karikatürcülerin elinde çok işe yarar bir enstrüman var: Çizmek. Ne yazık ki son dönem mizah dergilerinde pek önemsenmedi ve bence dergilerin tiraj kaybının bir nedeni de bu.
Dergilerin düşük tirajları telifleri de düşürdü hâliyle ve sosyal medya bir çıkış yolu oldu. Emrah Ablak’ın Instagram sayfası çok başarılı, Bülent Üstün de öyle, Cihan Kılıç YouTube’da bir şeyler veriyor ve güzel de oluyor.
Son dönemde yaptığınız çizimleri Patreon sayfanız üzerinden yayınlamaya başladınız. Sayfanızından söz eder misiniz?
Bavul dergisinde yayımlanan öykülerimi patreon.com/otisabi sayfasına da koymamın nedeni daha fazla görünür olmak ve yurt dışındaki okurlara da ulaşabilmek. Her yeni öyküyü yayımladığımda dünya haritası üzerinde küçük yuvarlaklar oluşuyor. Kazakistan’dan, ABD’den, Brezilya’dan, Japonya’dan okunduğumu görmek çok keyiflendiriyor beni.
‘Televizyon çıkınca sinema bitmedi’
Türkiye’de mizah dergilerinin okuyucu kitlesi son dönemde epey azaldı. Sizce artık kâğıt dergicilik dönemi bitiyor mu?
Hayır, “Mizah dergileri artık bitti” demek, televizyon çıktığında “Sinema bitti” diyenlerle aynı öngörüsüzlük bence. Eski tirajlara ulaşılmasa da yeni dergiler çıkacak, yine okunacak. Bu iktidarın gidişinin ardından ülke olarak derin bir oh çekeceğiz. Oluşan görece daha özgür ve demokratik ortamda ağzımız kulaklarımıza varacak, bunda yeni çıkacak dergi ve çizerlerin de büyük payı olacağı kanısındayım.
Geçtiğimiz yıllarda Bülent Üstün’ün çizdiği Kötü Kedi Şerafettin’in animasyonu yayımlandı. Siz de Otisabi için dijital platformlarda yayımlanacak bir animasyon projesi düşünüyor musunuz?
Düşünürüm ama bu iş için çok emek, zaman ve para gerekiyor. Ayrıca benim istediğim kalitede olmalı, bunu karşılayacak babayiğit yapımcı henüz çıkmadı. 2013 yılında berbat bir dizi film deneyimim oldu ve o sektörden epey ürktüm. Yapımdaki herkes kendi istediği tarafa çekti, bir şeyler ekledi, çıkardı, parmak attı. Benim de mideme kramplar girdi sinirden. Kendi yarattığım tipi tanıyamadım ekranda. Aslında Otisabi’nin filmi, animasyonu, dizisi olmasa da olur. Çizgi daha kıymetli. Okuyan herkes kafasında seslendiriyor, yönetmenliğini yapıyor zaten.
Kutlukhan Perker: Mizahın dönüşümünde olanların hepsi doğal gelişmeler
M.K. Perker imzasıyla tanıdığımız Kutlukhan Perker’e göre ise Türkiye’de mizah, 1990’ların başındaki sıkıntılı günlerden bile daha zor bir dönemden geçiyor. Bununla birlikte dönüşümü “doğal bir gelişme” diye niteleyen Perker’e göre sektördeki değişimleri yaratan ana etmen internet değil.
Instagram’da da yayımladığı eserlerini bir yandan Gece Vardiyası gibi sanal sergilerle uluslararası kamuoyuyla buluşturan Perker ile mizahın dönüşümünü konuştuk.
Mizahın dijital dönüşümünü siz nasıl değerlendiriyorsunuz?
Mizahın dönüşümü itibarıyla olanların hepsi aslında doğal gelişmeler. Doğal yollardan gelişiyor. Yeni mecralar ortaya çıktığı zaman hem yazarlar, hem çizerler, hem de gazeteciler bunları kullanmaya başlarlar ya da o yeni mecralarda onların yaptıkları işler değerlendirilir. Burada anormal olan tek bir durum var, o da bizim tarihimizde ilk defa mizah dergilerinin bitmiş olması.
Penguen’in kapanmasıyla birlikte mizah dergileri ciddi bir şekilde güç kaybetmiş oldu. Dergi olarak Uykusuz kaldı. Leman zaten çok zor şartlarda ve çok az bir baskıyla çıkıyor. Sayfa ölçüsünü de küçülttü, yarım ölçüyle çıkıyor. Dolayısıyla iki dergi bile diyemeyiz. Bir buçuk dergi kaldı gibi görünüyor.
Yazılı basınının ‘sıkışmış’ hâli karikatürleri de etkiledi
Penguen’in kapanmasıyla birlikte Uykusuz da azmini biraz kaybetti. Ve orada da ciddi bir kan kaybı yaşandı. Çizerlerin çoğu Uykusuz’dan ayrıldı. Çok ciddi tiraj kaybetmeye başladı. Dolayısıyla en anormal durum, mizah dergilerinin hiç kalmamış olması. Bir de tabii gazetelerde karikatür ve çizgi roman köşesi oranı düştü, hemen hemen hiç kalmadı. O da yazılı basını çok sıkışmış bir hâle gelmesinden kaynaklı.
Bu dönüşümü internete çok bağlamıyorum. Yatırımcılar gazetecilik işine giremiyor herhâlde. Ülkede bazı kısıtlamalar yaşandığı için bundan dolayı giremiyorlar, girmiyorlar. Eski gazete sahipleri bu sektörden çıkmaya çalışıyor, dolayısıyla mizah sektöründe de yer alamıyor. Çizerlerin sosyal medyada varlıklarını göstermeye başlaması çok normal. Ama en normal olanı şu olurdu: Mizah dergileri devam ediyor olsaydı, sosyal medya da yeni bir mecra olarak mizah dünyası açısından olumlu bir gelişme olurdu.
‘Mizah özgürlüğü, basın özgürlüğüyle doğru orantılı gidiyor’
Dünyadaki ve Türkiye’deki mizah dergilerini karşılaştırdığınızda nasıl bir fark görüyorsunuz?
Dünyada zaten mizah dergisi yok, o yanlış bilinen bir şey. Mizah dergisi sadece Türkiye’de var. Benzeri zaman zaman Avrupa’da da olmuş ama çok devam etmemiş. Mizah dergisine en yakın dergi ABD’de Mad dergisiymiş, o da çok uzun zamandır yok. Fransa’dakiler de çizgi roman dergileri. Çizgi romanları önce o dergilerde yayımlayıp sonra albüm olarak yayımlıyorlar, bizdeki L-Manyak’a benziyor. Orada gazetelerde karikatür köşeleri var, onlar da geleneksel olarak daha rahat oldukları için daha cesurca çiziyorlar.
Sizce basın özgürlüğünün mizahla da bir bağı mı?
Mizah özgürlüğü, basın özgürlüğüyle doğru orantılı gidiyor. Mizah özgürlüğü değil de, “mizah damarı” var her zaman. Eskiden ünlü yazarlar, çizerler bu mizahı yapıyordu. Şimdi herhangi bir yazar-çizer, kredisi olmayan bir insan, sosyal medyayı kullanarak bunu yapabiliyor. En çok izlenen filmler ve televizyon programları, komedi türünde. Dolayısıyla evet, bir mizah var ve tüketicisi de var.
‘Kâğıt dergi dönemi bitmedi’
Bununla birlikte mizah dergilerinin okuyucu kitlesi son dönemde epey azaldı. Kâğıt dergicilik hakkında ne düşünüyorsunuz
Mizah dergiciliğinde zor dönemler oluyor ve içinde bulunduğumuz dönem, en zor dönem. Bugüne kadar çok sıkıntılı zamanlar oldu. Mesela 90’ların başında böyle bir dönem olmuştu. Gırgır’dan sonra Avni çıkmıştı, Fırt dergisi de Fırfır olmuştu. Sonra onların tirajları çok hızlı düşmeye başladı. Leman bir kalkınma yaşadı. Hıbır dergisinin tirajları çok kötü gitmeye başladı. O dönemde de sadece Hıbır ve Leman kalmıştı ama bunlardan birinin tirajı çok yüksekti. Akabinde L-Manyak’ın doğumuna yol açtı bu. Bugün ilk defa çok satmayan bir iki dergi kalmış oldu. Eskiden en azından biri çok satıyordu. Bence kâğıt dergi dönemi bitmedi, mutlaka yeni bir şeyler ortaya çıkacaktır.
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR – DİJİTAL MİZAH YAZI DİZİSİ