Siber-Güvenlik

Dijital şiddette en ağır sonuçlar ‘ısrarlı takip’ ile başlıyor

Fotoğraf: Gilles Lambert
Türkiye’de ilk defa “Cinsiyetçi Dijital Şiddetle Mücadele Çalıştayı” düzenlendi. Çalıştayda konuşan feminist – aktivist Nurcihan Temur’a göre dijital şiddetin, siber taciz ve sömürü gibi farklı türleri var. En ağır sonuçlar ise bir kişinin dijital profilinin takıntılı bir şekilde ve gizlice izlendiği “ısrarlı takip” (stalk) eyleminin ardından geliyor. İstanbul Barosu Bilişim Hukuku Komisyon Başkanı Şebnem Ahi de çalıştayda dijital şiddetle hukuki mücadelenin yollarını anlattı. TBİD Yönetim Kurulu Üyesi Şevket Uyanık ise dijital güvenlik için uygulama önerilerini paylaştı.

“İnternete erişiminin yaygınlaşmasıyla birlikte, mobil bilgi ve sosyal medya yaygın olarak kullanılmaya başladı. Bunun bir sonucu olarak toplumsal cinsiyete dayalı şiddetin yeni bir türü olan ‘dijital şiddet’ ortaya çıktı. Dünya genelinde dijital şiddete maruz kalanlar için hâlihazırda düzenlenmiş bir yasa bulunmuyor. Kısmi yasal düzenlemelerin yapıldığı ülkelerde de dijital şiddet keskin hatlarla belirlenmiş bir cezaya tâbi değil. Aslında devletler gerekli düzenlemeleri yapmadan önce büyük teknoloji şirketlerinden ek vergiler talep ederek çözüme ortak olmalarını bekliyor. Anlayacağımız manasıyla; ‘Sanal dünyanın bu kadar kirlenmesine sen alan açtın, temizlemek için de öncelikli olarak sen yardım edeceksin.'”

Toplumsal Bilgi ve İletişim Derneği’nin (TBİD), Avrupa Birliği’nin “Sivil Düşün” programı kapsamında 2-3 Kasım 2019 tarihlerinde İstanbul’da düzenlediği çalıştaya İngiltere’den katılan Lucie Parker, dijital şiddeti ve onunla mücadelede bulunulan noktayı böyle anlatıyor. İngiltere’de çevrim içi şiddetle mücadelede bir yasal düzenleme getirilmesi amacıyla proje hazırladıklarını belirten Parker, bu çalışmaların finansmanı için Facebook, Twitter ve Instagram gibi sosyal medya devlerinden “teknolojik vergi” alınmasını talep ettiklerini belirtiyor.

Kişisel Verileri Koruma Kanunu (KVKK) için bile 35 yıl bekleyen Türkiye’de ise dijital şiddetin tehlikeli boyutlarının farkına varılması biraz daha zaman alacağa benziyor. Neyse ki durumun farkına varıp, önlem almak ve çözüm bulmak adına çaba sarf edenler var. Bu yönde bir adım olan iki günlük çalıştayda, yeni bir kavram olarak kullanılmaya başlayan ‘cinsiyetçi dijital şiddet’in tanımı yapıldı, onunla mücadele yöntemleri ve hukuki önlemler konuşuldu.

İstanbul Sözleşmesi’nde üçüncü alan tanımlaması: Dijital Alan

Kadına yönelik şiddet ve toplumsal cinsiyet alanında çalışmalar yürüten feminist – aktivist Nurcihan Temur, “dijital şiddet” kavramının çevrim içi ve siber şiddet ile aynı düzlemde kullanıldığını belirtti. İstanbul Sözleşmesi’ndeki toplumsal cinsiyete dayalı şiddet tanımından yola çıkarak dijital şiddeti açıklayan Temur şunları söyledi:

“İstanbul Sözleşmesi’nde bir kadına karşı, kadın olduğu için yöneltilen veya kadınları orantısız bir biçimde etkileyen şiddet tanımı yapılmaktadır. Bu tanım, siber alanda olduğu zaman toplumsal cinsiyete dayalı siber şiddet olarak tanımlanmaktadır. Toplumsal cinsiyete yönelik şiddet türleri olan; psikolojik, fiziksel, cinsel ve ekonomik şiddet türlerini kapsayan bir kavram olarak dijital şiddet kullanılmaya başlandı. Bunun yanında yine İstanbul Sözleşmesi’nde tanımı yapılan kamusal alan ve özel alana, üçüncü bir alan tanımı olarak ‘dijital alan’ tanımlaması yapıldı.”

‘Dijital şiddete en çok kadınlar maruz kalıyor’

Dünyada her üç kadından birinin fiziksel ve cinsel şiddete maruz kaldığını belirten Temur şöyle devam etti:

“Türkiye’de bu oran yüzde 38. Dünya ortalamasının çok üstündeyiz. Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) 2018 raporuna göre Türkiye’de kadınların internet kullanma oranı yüzde 65.5 iken, erkelerin oranının ise yüzde 80.4 olduğu ölçümlenmiştir. Global sosyal medya ajansları; We Are Social ve HootSuite’in yayınladığı Dijital Türkiye 2019 raporuna göre; Türkiye’de 52 milyon aktif sosyal medya kullanıcısı, 44 milyon aktif mobil sosyal medya kullanıcısı var. Kadın kullanıcı oranları ise Facebook’ta yüzde 36, Instagram’da yüzde 41, Twitter’da yüzde 19 ve Snapchat’te yüzde 68. Twitter’da kadın kullanıcıların azlığından yola çıkarak kadınlara yönelik cinsiyetçi söylemlerin fazla olduğunu söyleyebiliriz. Kadın ve erkek oranları cinsiyetçi şiddetin hangi taraftan geldiği bilgisini verebilir. Diğer yandan kadınlar; eğitimi, yaşı, etnik kökeni, cinsel yönelimi veya ilişki durumu nedeniyle de dijital şiddet içeren çeşitli davranışlara maruz kalıyor. Özellikle de LGBTQ+ kadınlar, kadın gazeteciler ve kadın siyasetçiler dijital şiddet faillerinin açık hedefi olmaktadırlar.”

İntikam pornosundan siber sömürüye

Hayatında bir şiddet türünü yaşamamış kadın sayısının çıkmayacağını söyleyen Temur, “Ben şiddet görmedim diyen kadın şiddet türleri tam bilmiyor demektir. Siber takip, siber taciz, siber sömürü siber şiddet türleridir. Başka birinin profilini sistemli bir şekilde takip etme, popüler olarak ‘stalk’ yani gizli takip olarak bilinen hadise pek masum gösterilecek bir durum değildir. Dijital şiddetin başlangıcıdır ve takıntılı bir kişi tarafından gerçekleştiriliyorsa çok ağır sonuçlar doğurabilir. İntikam pornosu olarak da bilinen ‘siber sömürü’ kişinin rızası olmaksızın fotoğraflarının ve görüntülerinin çevrimiçi olarak dağıtılması ve yayılmasıyla sonuçlanır” dedi.

Kadınlar erkeklerden 27 kat fazla şiddet görüyor

Yapılan son çalışmalar neticesinde kadınların dijital şiddete maruz kalma oranının erkeklere oranla 27 kat daha fazla olduğunu vurgulayan Temur dünyada ve Türkiye’de durumu şöyle özetledi:

“Amerika’da kadınların yüzde 73’ü dijital şiddete maruz kalıyor. Özellikle 18-24 yaş arası kadınlarda bu şiddet cinsel tacize kadar ilerliyor. Örneklendirecek olursam; İngiltere parlamenterlerinden Jess Phillips bir kampanya duyurusu yapıyor Twitter’da ve bir günde tecavüz tehdidi içeren 600 tweet alıyor. 2017 Kenya seçimlerinde kadın milletvekili adayları bir kampanya üzerinde çalışırken onların fotoğrafları manipüle edilerek Twitter’dan yayılıyor. Pakistan parlementerlerinden Farahnaz Ispahani asit saldırılarına karşı mücadele ederken, başbakanla ilişkisi olduğuna dair her yere mesajlar atılıyor. Türkiye’ye dönecek olursak Kadına Yönelik Aile içi Şiddet Araştırması’nda; ısrarlı takip (stalk), her 10 kadından neredeyse üçünün maruz kaldığı şiddet biçimi olarak belirtiliyor. En yaygın ısrarlı takip biçimleri ise telefonla arama yüzde 19, kısa mesaj, mektup ya da e-posta gönderme yüzde 8, sosyal medya aracılığıyla takip etme yüzde 6 ile çalışılan ya da yaşanılan mekanlara gelerek rahatsız etme yüzde 6 oranlarındadır.”

‘Sadece kadın örgütlerinin meselesi değil’

Dijital şiddete maruz kalmanın kişinin kendi suçu olmadığını belirten Temur şu ifadeleri kullandı: “Ne yaparsak yapalım şiddetin haklı bir gerekçesi olamaz. Şiddetin hep öğrenilmiş bir şey olduğu söylenir. Ama son çalışmalar gösteriyor ki, şiddet bilinçli yapılan bir şeydir. Fail bilerek ve isteyerek bu şiddeti uygular. O yüzden suçun bizde olmadığını bilmemiz ve mücadele mekanizmalarını gerçekleştirmemiz gerekiyor. Bunun için de cinsiyetçi dijital şiddetin herkesin gündemine gitmesi gerekir. Bu mesele sadece kadın örgütlerinin meselesi değildir. Şiddet karma örgütlerin de meselesidir. Mecra değişince dijital şiddet yine tüm örgütlerin meselesi oluyor.”

Dijital şiddetle mücadele mekanizması olarak ‘hukuk’

Çalıştayın ikinci oturumunda, İstanbul Barosu Bilişim Hukuku Komisyon Başkanı Şebnem Ahi cinsiyetçi dijital alandaki şiddete eylemlerinin neler olduğu ve bu eylemlere karşı alınabilecek hukuki önlemler hakkında bilgilendirmelerde bulundu. Dijital şiddetin intikam alma duygusuyla yapılan eylemler olduğuna dikkat çeken Ahi, bu eylemlerin hukuksal açıdan nasıl suç teşkil edeceği konusunda şunları söyledi:

“Hukuk, dijital şiddet eylemlerinin tam olarak altını çizmeyebiliyor. Huzurunuzu bozduysa, sakinliğinizi sükûnunuzu bozduysa, bu durumda düşünebilirsiniz ki bu aslında huzur ve sükûnu bozma suçudur. Bu eylem bireyde yarın dışarı çıkma korkusu yaratıyorsa, tercihi dolayısıyla dışlanıyor ve aleni bir şekilde hedef gösteriliyorsa, bunların hepsi kişinin özgürlük haklarına müdahaledir. Bu müdahaleler; açıktan ya da özel mesajlaşma yöntemleriyle tüm sosyal medya mecraları ve uygulamaları üzerinden yapılmaktadır. Dijital şiddet eylemleri ise genellikle; intikam pornosu, ısrarcı takip, cinsel içerikli yazışma, görsel ifşası ve özel hayata dair tüm bilgileri yaymak ve tehdit oluşturmak şeklinde sıralanabilir.”

İlk taşı atan: İlk #hashtag başlatan

Dijital platformlarda başlatılan ve linç boyutuna varan nefret söylemlerinin dijital şiddetin bir parçası olduğunu belirten Ahi, “Bir kişi hakkında hashtag başlatılıp artık önü alınamayacak şekilde yayılıyor ve bir krize dönüştüğünde ‘Suçlu kim?’ kimi suçlu sorusu ortaya çıkıyor. Buradan da ilk taşı atanı, ilk hashtag başlatanı bulmaya gidiliyor. Şüphelinin bilinmemesi halinde ise tespit davası açılır ve teknik incelemeler sonucunda ve IP adresinden faile ulaşılabiliyor. Dijital şiddete maruz kalanların delillerin karartılmaması ihtimaline karşılık ekran görüntüsü alması, kesin delil sayılmamasıyla birlikte önerilir” dedi.

‘Bir an evvel içerik kalksın’ diyorsanız

Dijital şiddete maruz kalan bireyin unutulma hakkından faydalanılabileceğini belirten Ahi şöyle devam etti: “5651 sayılı yasaya göre kişi, tacize maruz kaldığı içeriğin bir an evvel kaldırılmasını talep edebilir. Bunun için Sulh Ceza Hakimliğine gidip erişime engellenmesi başvurusunda bulunabilir. Dava açmışsa da davası devam eder. Ayrıca en yakın savcılığa gidip suç duyurusunda bulunabilir. Uyararak kaldırma yöntemi de etkili olabiliyor… Kadının beyanı esastır. Kollukta veya savcılıkta kadın ihbarda bulunduğunda ciddiye alınması ve işlem başlatılması gerekir. Haklı veya haksız olduğuna yargılama aşamasında karar verilir. Ayrıca 6284 sayılı yasa gereği siber zorbalık eyleminin normal hayata zarar vereceğine dair şüphe varsa, belge gerekmez, şüphe yeterlidir. Facebook, Instagram ve Twitter gibi büyük teknoloji şirketleri artık şikâyet edilen içeriklere ve hesaplara daha hızlı müdahale etmeye başladı ama yine de şiddetin yayılmasına engel olacak ölçüde önlem alınmış değil.”

Ana okulundan başlayarak medya okuryazarlığı öğretilmeli

Yasalar hakkında bilinçlenmenin ve hangi eylemlerin suç olabileceğini bilmenin önemine vurgu yapan Ahi şu önerilerde bulundu: “Öncelikle bireysel olarak mağdur, haklarını bilmeli. Hukuksal açıdan ise dijital şiddet suçlarının tanımları net bir şekilde yapılmalı ve hukuk alanında sorunların çözülmesine başlanmalı. Anaokulundan başlayıp üniversiteye kadar medya okuryazarlığı eğitimi verilmeli. Ayrıca her yaş grubuna ve kesime yönelik; dernekler, STK’lar, belediyeler ve tüm yerel yönetimlerin dijital şiddet konusunda bilinçlendirici rehberlik hareketleri başlatmaları faydalı olacaktır. Bunların ötesinde de dijital dünyada yer alan şirketlerin dijital şiddeti önleyici tedbirler alması gerekmektedir.”

Yemlemeye dikkat: Dijital saldırılar nasıl yapılıyor?

Çalıştayın dijital güvenlik atölyesi kısmında, TBİD Yönetim Kurulu Üyesi Şevket Uyanık dijital şiddetle bireysel olarak mücadele etmenin teknik kısımlarını anlattı. Dijital güvenlik önlemleri almanın önemi vurgulayan Uyanık şu bilgilendirmelerde bulundu: “Dijital şiddet eylemlere temel oluşturan kişisel verilerinizi korumaya alma ve unutulma hakkınız yasalarla güvenceye alınmıştır. Kişiyi doğrudan ve dolaylı olarak belirlenebilir kılan tüm verilen kişisel veri olarak tanımlandığı KVKK ile verilerin işlenmesi esnasında korunması amaçlanmıştır… Phishing yani yemleme olarak bilinen yöntemlerle bilgilerimiz ele geçirilebilir. Güvenli olmayan bağlantı linkleri, sahte e-postalar, özel mesajlar ve sahte giriş istekleri ile yemleme yapabilirler. Aynı zamanda basit şifreler şifre kırma programlarıyla deneme yöntemi kullanılarak kolaylıklar kırılabilir. Bunun yanında kamuya açık kablosuz internet ağlarına bağlanıldığında, şifrelenmemiş bağlantılar tıklandığında, kullanıcı ile doğrudan ilişkili olan doğum tarihi ve plaka gibi şifreler tercih edildiğinde kişisel verilerimize erişilmesine olanak sağlamış oluyoruz.”

Biraz paranoya iyidir: Siber saldırılardan kendimizi nasıl koruyacağız?

İnternetin hayatımıza bu kadar nüfuz ettiği dijital çağda, güvenli bir internet ortamı oluşturmak için biraz şüpheye ve paranoyaya ihtiyacımız olduğunu dile getiren Uyanık, dijital şiddetten korunmak için alınması gereken önlemleri şöyle sıraladı: “Öncelikle hesaplarımız için şifre belirlerken; anlamlı bir bütün oluşturmayan içinde hem rakam hem büyük/küçük harf hem de işaret içeren parolalar tercih edilmeli ve güvenlik sorularımızın cevapları asla gerçek cevaplarımız olmamalı. Kullandığımız tüm hizmetler için aynı parolayı tercih etmemeli ve bunları altı ayda bir değiştirmeliyiz. Şifre belirlerken Arnald Reinhold’un Diceware yöntemini kullanmayı öneririm. Parolaları yönetmek için ise KeePassX ve Encryptr programlarını tavsiye ederim. Link güvenliğini sorgulamak için de urlscan.io ve phistank.com adresleri kullanılabilir.

Güvenli internet için birkaç uygulama önerisi

Güvenli iletişim kurmak için kendi önlemlerimizi almamız gerektiğini söyleyen Uyanık şunları ekledi: “En güvenli uygulama Signal, otoriteler de bunu onaylıyor. Telegram, Tor, Orbot ve VPN de önerilen uygulamalardan. Whatsapp’tan daha güvenli olduklarını söyleyebiliriz. Güvenli bulut sistemleri için de New York Times, USA Today gibi basın kuruluşlarının da kullandığı SpiderOak’ı tavsiye ederim.  Ayrıca ziyaret edilen sitelerin HTTPS ile başlayan linkleri olmasına dikkat edelim. Ziyaret ettiğimiz sitelerde de, reklamlar ve bilgilerinizi toplamak için sizi takip eden çerezlerden kurtulmak Privacy Badger eklentisini tarayıcınıza kurabilirsiniz.”

İngiltere’den bir örnek vaka: Glitch

Çalıştaya İngiltere’den katılan Lucie Parker, dijital şiddetle uluslararası bir mücadele örneği olan Glitch’in çalışmalarından da bahsetti. 2017’de kurulan ve gönüllülerden oluşan bir organizasyon olan Glitch, kurulduğudan bu yana; çevrim içi taciz, kişilik haklarına saldırı, nefret söylemi ve kadınlara karşı şiddet konuları üzerinde çalışıyor.

Kendisi de dijital tacize maruz kaldıktan sonra Glitch’e katılmaya karar veren Parker, çevrim içi alanların herkes için daha güvenilir bir alan olması için çalıştıklarını belirtti. Dijital şiddetin kadınlar ve çocuklar başta olmak üzere bütün bireyler üzerinde “susturucu bir etkiye” sahip olduğunun altını çizen Parker, Glitch olarak devletlere sundukları çözüm önerisini ise şöyle özetledi:

“Glitch ‘arıza’ demek ve biz arızayı düzeltmeye çalışıyoruz. Sosyal medya şirketlerini daha deneyimli mekanizmalar kullanmaya yönlendirmeye ve daha adil olmaları için çalışıyoruz. Taciz olaylarının raporlanması ve işleme konuşması için çalışmalar yapılmasını istiyoruz… Glitch olarak dijital vatandaşlık hakkı istiyoruz. İnternetin pozitif ve ilerlemeci bir araç olarak kullanılması için yolunun açılmasını; kamusal alanı ve şeffaflığı güçlendiren, demokrasinin ve vatandaşlık haklarının güçlenmesine yardımcı olan bir araç olmasını istiyoruz. Ama internet yaşanan dijital dönüşümlerle bizim sosyal, kültürel ve politik hayatlarımızı değiştirdi. Bu değişim online demokrasinin tehdit altına alındığı sonuçlar doğurdu. Arızalar çoğaldı. Teknolojinin var olan eşitsizlikleri yeniden üreterek, yeniden yaşanmasının önüne geçmeye çalışıyoruz. Bunları yaparken de; dijital vatandaşlık çalıştayları düzenliyor, dijital dayanıklılık eğitimleri veriyoruz. Yeni kuşakların online tacize karşı duyarsızlaşmasının önüne geçmek istiyoruz. İngiltere kanununda online taciz ile ilgili var olan yasalar ve yapılan düzenlemeler çok bölük pörçük, puzzle gibi. Büyük sosyal medya şirketleri topun ağzındalar. Ve devlet bu kanunları düzenlemeleri ile ilgili baskı yapıyor.”


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR – GAZETECİLER İÇİN DİJİTAL GÜVENLİK ÖNERİLERİ

Nurcan Çalışkan

Koceeli Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü mezunu. Gazeteciliğe 2006 yılında Yeni Şafak gazetesinde başladı. TRT Çocuk kanalını kuran ekipte yer aldı ve Haberin Olsun programında çocuk odaklı habercilik yaptı. Ardından dört yıl TRT Haber’de muhabirlik ve editörlük görevini sürdürdü. Aynı zamanda birçok STK’ya gönüllü olarak basın danışmanlığı yapan Çalışkan, gazeteciliğe sivil toplum haberciliği alanında devam ediyor.

Journo E-Bülten