Doğruluk Payı siyasetin ve siyasal iletişimin bulanıklaşmış dünyasında öne çıkan fact-checking projelerinden biri. Alanda Türkiye’nin ilklerden olma özelliğini taşıyan proje şimdi de görsel stratejisinde önemli yeniliklere gitti. Biz de bu yenilikleri Doğruluk Payı’nın kurucularından Koray Kaplıca ile konuştuk.
Doğruluk Payı hem tasarımsal hem de iletişim stratejileri bakımından büyük bir reformdan geçmiş gibi. Bu ihtiyaç nereden doğdu?
Özellikle son altı aydır hızla görselleşmeye çalışıyoruz. İçinde bolca rakam bulunan ve matematik problemlerini andıran analizleri daha okunabilir hale getirmek adına veri görselleştirmesi ve video gibi yöntemleri sıklıkla kullanmaya başladık. Bu değişimin nedenlerini Doğruluk Payı’nın yaratmak istediği sosyal fayda üzerinden kısaca açıklamaya çalışayım. Bu işe başladığımızda aklımızda üç hedef vardı: Seçmeni bilgilendirmek, siyasetçiyi sorumlu tutmak ve medyada veri-bazlı bir dili siyasi tartışmaya dahil etmek. Bu hedefler Doğruluk Payı’nın tabii ki tek başına gerçekleştireceği hedefler değil ama yaptıklarıyla ciddi katkı koyabileceği hedefler. Doğruluk Payı bir internet sitesi olarak aktif hale geldiğinde kitlesini, zaten halihazırda bilgili diyebileceğimiz bir seçmen grubu oluşturuyordu. Fakat bu kısıtlı takipçi grubuyla siyasetçi ve medya üzerinde etki oluşturmanız çok zordu. Tam bu aşamada çağdaş anlatım ve sunum araçları yardımımıza yetişti. Ayırabileceğimiz kısıtlı bir kaynak olmasına rağmen, bu araçların kullanılmasıyla oluşan çıktı çok verimli oldu. Artık dinamik tablolarla seçmeni ilgilendiren verileri daha çekici hale getirebiliyoruz. Daha az yazı ve daha fazla görselle sosyal medyadaki ulaştığımız sayı ciddi boyutlarda olabiliyor. Görsel kalitesi yükseldikçe ana akım medyanın bunu alıntılaması artıyor. Böylece yarattığımız sosyal etki konusunda daha iyimser olabiliyorum.
‘Fact-checking hareketi geçicilik riskiyle karşı karşıya’
Web sitesinin temelinde olduğu yayın stratejilerinin sürdürülebilirliği, dünyanın her yerinde soru işaretleriyle karşılanıyor. Ancak kalıcılık ve arşiv bakımından web siteleri birçok göreli avantaj sağlıyor, günün birinde “dogrulukpayi.com” yerine sosyal ağ hesaplarına dayalı bir strateji ile devam etmek zorunda kalabilir misiniz?
Doğruluk Payı’nın sürdürebilirliğini sağlamak bizim de bu işin başından beri kafa patlattığımız bir konu. Yurtdışındaki örnekleri yakından takip ediyoruz, özellikle de bir iş modeli yaratabilen tek fact-checking örgütü olan Politifact’i. Avrupa’daki birçok örnekte de önde gelen gazeteler, fact-checking oluşumlarını kendi bünyelerinde topluyorlar. Bazı ülkelerde doğrulama oluşumları üniversiteler içinde. Dünyada faaliyet gösteren fact-checking örgütlerinin yarısından fazlası da Doğruluk Payı gibi bir sivil toplum projesi olarak hayatına devam ediyor. Bu nedenle de dünyada 2008 yılından sonra ciddi bir ivme kazanan fact-checking hareketi geçici olma riskiyle de karşı karşıya. Doğruluk Payı özeline geldiğimizde, yapısal ve kurumsal nedenler dolayısıyla fact-checking pratiğinin Türkiye’de profesyonel medyaya eklemlenmesinin çok zor olduğu aşikâr. Her ne kadar kaynak geliştirme ile ilgili çalışmalarımız hızla devam etse de, bir sivil toplum projesi olarak uzun vadeli sürmeyeceği de açık. Dürüst olmak gerekirse Doğruluk Payı kurumsallığını sürdürme açısından çok uzun vadeli planlar da geliştirmedik. Elbette ki sosyal medyada bir ağ olarak varlığını sürdürme ya da tecrübelerini giderek arttıran fact-checking gönüllülerimiz yoluyla belki az bir kaynak geliştirmeyle devam ettirme seçenekleri olabilir. Kaldı ki bu tür kendi kendine devam eden oluşumların ortaya çıkışı bir proje olarak misyonumuzu da tamamladığımızın en başarılı göstergesi olacaktır.
‘Siyasetçiler blokluyor’
Aslında Doğruluk Payı Türkiye’deki en riskli meslek grubuyla, siyasetçilerle ilgileniyor. Hem egoları hem de statüleriyle sizin gibi bir kuruluş için tehlikeli aktörler denebilir. Hiç siyasetçilerden beklenmedik bir tepki aldığınız oldu mu?
Doğruluk Payı olarak birincil amacımız siyasetçileri teyitli iddialar dile getirmeleri konusunda sıkıştırmak, onların kamusal alanda sorumlu davranmalarını sağlamak. Türkiye’nin kutuplaşmış siyasi ortamı ve medya konusunda çok da destekçi olamayan yasal çerçevesi dikkate alındığında yaptığımız iş, bazı zamanlarda gerçekten riskli hale gelebiliyor. Doğruluk Payı’nın emekleme aşamasında fazla gürültü çıkaramadığımızdan dolayı bu konuya çok da takılmıyorduk aslında. Analizi yapılan siyasetçinin hem e-mail adresine hem de sosyal medya profillerine bir şekilde askıntı olarak onların izlendiği hissini aşılamaya çalışıyorduk. Fakat kayda değer ölçüde geri dönüş almıyorduk. Baskı yaratacak bir kitleye ulaşmaya başlar başlamaz ofisimizin telefonları da daha sık aranmaya, sosyal medya hesaplarımız bloklanmaya başladı. Özellikle muhalefet partilerine mensup milletvekilleri analizlerle ilgilendiler, bazıları kaynaklarını paylaştı bazıları ise video görüntüleriyle dile getirdikleri iddianın öyle olmadığını söyledi. Bir muhalefet partisi ileri geleniyle Doğruluk Payı’nı hükümet yanlısı olduğunu itham ettiği bir telefon görüşmesi yapmak durumunda kaldık. Bir bakanımız sürekli yanlışlayan analizlere dayanamayarak hesabımızı blokladı. Bütün bunların olumlu tarafı siyasetçilerin artık Doğruluk Payı’nın farkında olduğunu anlamamızı sağlamasıydı.
‘Kutuplaşma üstesinden gelinemeyecek noktaya doğru gidiyor’
Sosyal ağlarda da sokakta da büyük bir kutuplaşma var. Sizin çalışmalarınıza bu kutuplaşma yansıyor mu? Okur yorumlarında ya da sosyal etkileşim bakımından?
Doğruluk Payı’nın çeşitli kanallarla dokunduğu insan sayısı arttıkça Türkiye’yi temsil eden bir örnekleme daha da yaklaşıyoruz. Doğruluk Payı’nın takipçi kitlesini çoğunlukla muhalifler oluşturuyor ki, bunu da reaksiyonlarından ve analizlerde kontrol edilen iddialara yaklaşımlarından anlıyoruz. İktidar partisine mensup bir temsilcinin bir iddiası doğru çıksa bile takipçilerimiz çoğunlukla bu iddiaya inanmıyorlar. Bu da siyasi kutuplaşmanın siyasi ortamı ne kadar zehirleyici bir etkisi olduğuna başka bir örnek. Fakat bazı analizlerin ana takipçi kitlemizi aşan şekilde yayıldığı durumlarda –ki bu son zamanlarda oldukça sık olmaya başladı- okur yorumları ve okurlar arası etkileşim genel kutuplaşmanın ip uçlarını vermeye başlıyor. Size göre, bana göre, üçüncü bir kişiye göre bilimsel yöntemle gerekçelendirilmiş bilgi bir anda editörün yorumu suçlamasıyla karşı karşıya kalıyor ve değersizleştirilmeye çalışılıyor. Biz bu konulara çok müdahale etmeden izlemek ve üzülmekle yetiniyoruz. Fakat kutuplaşma konusunun Türkiye’nin fay hatlarından, bu hatlara denk düşen demografik farklılıklardan çokça beslendiğini ve kolay üstesinden gelinemeyecek noktaya doğru gittiğini de karamsarlıkla gözlemliyorum.
‘Söz konusu insansa tarafsız bir şey yoktur’
Doğrulama projelerine birçok konuda itham yöneltilir; ama sanırım en tatsızı “tarafsız olmama” ithamı olsa gerek. Siz kendinizi nasıl tanımlıyorsunuz? Doğrunun tarafı olur mu? Ya da sizin üstünde çalıştığınız “doğrular” tarafla izah edilebilecek şeyler mi?
Sosyal bilimlerde lisansüstü eğitimine devam eden biri olarak tarafsızlık, objektif bilgi, doğru bilgi gibi kavramlar konusunda oldukça kafa patlatan ve bu süreci de çok seven biriyim. Bana editör olarak böyle bir itham geldiğinde bu tartışmaların bana verdiği güvenle “evet, ben tarafsız değilim” diyorum. Çünkü söz konusu insansa ve insanın ürettikleriyse tarafsız bir şey yoktur. Her yaptığımız şey belli bir akademik birikim ve yaşam boyu yaşadıklarımızla şişmiş bir bagajın ürünü. Fakat Doğruluk Payı bağlamında bir tarafsızlıktan bahsedeceksek bunu, yöntemin sistematikliğinde aramalıyız. Biz internet sitemizde her süreci kapsayan bir ideal tipi takipçilerimizle paylaşıyoruz. Biz böyle iddia buluyoruz, böyle kontrol ediyoruz, böyle kaynakları kullanıyoruz ve isterseniz siz de tekrarlayabilirsiniz şeklinde açıklıyoruz. Bu adı üstünden ideal tip çünkü her iddia bu kalıba girmeyebilir. Doğru bilgi meselesi de dikkatle yaklaştığımız bir konu. Üstünde fazlaca felsefi yük olmasından dolayı doğruluk kelimesi belki biraz iddialı bir kavram olabiliyor yaptığımız iş için. Bu nedenle ben özel olarak ‘veri uyumunu kontrol’ diyorum. Sonuçta en temelinde yapılan iş, iddia içindeki veriyi güvenilir bir kaynaktaki veriyle karşılaştırmak.
‘Avrasya tüneli görseliyle 8.5 milyon kişiye ulaştık’
Video hamlenizin etkisini ölçebildiniz mi? Daha iyi bir görüntüleme oranı yakalandı mı?
Kesinlikle. Özellikle Facebook’ta daha önce hiç ulaşamadığımız miktarda takipçiye ulaştık. Farklı formatlarda video yapımına devam edeceğiz. Bunun dışında en son Avrasya Tüneli ile ilgili yapılan görsel Facebook’ta 8,5 milyon kişiye ulaştı.
Siber güvenlik meseleleri Türkiye’de pek önemsenmese de birçok şeffaflık yanlısı platformun bu tür saldırılarla baş başa kalabildiğini biliyoruz. Böyle bir tecrübeniz oldu mu ya da bu tür konularda hazırlıklı mısınız?
Şu ana kadar başımıza bir saldırı gelmedi fakat giderek hedef haline geldiğimizin farkındayız. Yakın zamanda web sitemizde köklü değişikliklere gidiyoruz ve bu yenilenmede siber güvenlik konusunda adımlar da var. Potansiyel saldırılar karşısında olabildiğince hazır hâle gelmeye çalışıyoruz.