Dosya

Ekonomi gazetecilerinin krizle imtihanı

Türkiye’de ekonomi gazeteciliği, tarihinin en zor dönemini yaşıyor. Krizin mesleği nasıl etkilediğini ekonomi gazetecilerine sorduk. Dibe vuran maaşlardan yok olan ana akım medyaya, eriyen insan kaynağından bozulan mesleki süreçlere dek birçok soruna değindik. Olumsuz manzaraya rağmen çoğunluk bir konuda hemfikir: Ekonomi gazeteciliği mesleğin tavsiye edilebilecek alanlarından biri olmayı sürdürüyor. Uzmanlaşmış, dijital becerilerle donanmış ekonomi gazetecilerine talep var ve artıyor.

Eskiden Türkiye ekonomik krizlere hızla girip çıktığından, ekonomi gazetecileri bir süre işsiz kalsalar da çok geçmeden yeni bir iş bulurlardı. Kriz zamanlarında ekonomi haberlerine ilgi arttığı; normalde pek rağbet edilmeyen haberler manşetleri süslemeye, ana haber bültenlerini kaplamaya başladığı için bu zor günlerde ekonomi gazetecilerinin görünürlüğü de tavan yapardı.

Bu kez durum farklı. 1990’ların aksine bu kez ne krizden hızlıca çıkabiliyoruz, ne ana akım medya krize dair haberleri hakkıyla yayımlayabiliyor, ne de işlerini kaybeden gazeteciler kolayca yeni bir iş bulabiliyor.

Bu manzaraya toplumsal kutuplaşmanın her iki tarafından gelen trol saldırıları ve medya endüstrisinde yaşanan radikal dönüşüm eklenince, Türkiye’de ekonomi gazeteciliği tarihte hiç olmadığı kadar zorlaştı.

Ekonomi gazetecileri davalara, yargılamalara, soruşturmalara da maruz kaldı; ama kimse “Hâliniz nicedir” diye sormadı. Bu curcuna içerisinde ekonomi gazeteciliğinin nereye evrildiğini ve sektörde yaşanan sorunları, ekonomi gazetecileriyle konuştuk.

Asgari ücrete yakın maaşlar

Kerim Ülker son dönemin başarılı ekonomi gazetecilerinden biri. 17 yıldır ekonomi gazetecisi olarak çalışıyor. Cumhuriyet, Vatan, Sabah ve Milliyet gazetelerinde çalışmış. Şu anda Dünya gazetesinde görev yapıyor.

Ülker’e göre, gazetecilik artık gözde bir meslek değil. Yeni başlayanlar, asgari ücretin biraz üzerinde kazanıyor. Ortalama bir muhabir 4 bin liranın altında çalışıyor. Son yıllarda birçok kurumda ücret zamları enflasyonun çok altında kalıyor, birçoğu hiç zam alamıyor.

Ülker, yine de ekonomi gazetecilerinin diğer gazetecilere nazaran şanslı olduğunu düşünüyor. Halkla ilişkiler ve kurumsal iletişim gibi alanlarda da çalışabileceklerini, ancak diğer alanlardaki gazeteciler için durumun daha zor olduğunu dile getiriyor.

‘Mesleğe girecekler ekonomiyi seçebilir’

Herhangi bir editoryal kısıtlama yaşamadığını belirten Ülker, sadece siyasilerle ilgili bir konunun kurumu yıpratmasından tedirgin olabileceğini söylüyor. Ancak şu ana kadar böyle bir olay yaşamamış.

Ülker, işini kaybetme korkusu yaşamıyor ama işinden ziyade mesleğini kaybetme korkusu var. Gazeteciliği seçmekte kararlı olan bir gencin ekonomi alanını tercih edebileceğini söylüyor. “Onun için de çok okumalılar. Gazete dışında kitap da okumalılar. Cahilliklerinin sınırı olmalı. Müzikten, tarihten, siyasetten de anlamalılar. En azından kendi tarihlerini öğrenmeliler” diyor ve ekliyor: “Cumhurbaşkanlarını tanımayan stajyerler geliyor. Tabii ki kendi dillerinde düşünmeleri önemli ama yabancı dil şart.”

‘12 Eylül’de bugünkü gibi bir otosansür yoktu’

Barış Soydan ekonomi basınını en iyi tanıyanlardan ve sektörün en sevilen isimlerinden biri. 23 yıldır ekonomi gazetecisi olarak çalışıyor. Express, Yaşam Radyo, Para, Power, Turkishtime, Newsweek, Sabah, Platin gibi çok sayıda yayında görev aldı. Uzun süre sektörde yöneticilik yaptı. Şu anda T24’te ekonomi yazıları yazıyor, video programlar yapıyor; editoryal bir görevi yok.

T24’te istediği her konuda yazabildiğini söyleyen Soydan, editoryal olarak en bağımsız olduğu dönemi yaşadığını belirtiyor. “Ama zaman zaman otosansür uygulamadığımı söylersem gerçekleri gizlemiş olurum. Onun sebebini de tahmin edebilirsiniz” diye ekliyor.

Soydan’ın 2001 krizi esnasında çalıştığı Sabah gazetesi gözlerinin önünde batmış. Sabah’ın bankası Etibank’a el konulmuş. Aylarca maaş alamamışlar. Kredi kartı borcunu ödeyemeyince ekonomi dergisi Power’ın yayın yönetmenliğinden istifa etmiş.

‘Bugünün sorunları ekonomik olmaktan çok siyasi’

Soydan’a göre, 2001’e kıyasla bugünkü kriz, en azından şimdilik daha az tahrip edici oldu. “Krizde iflas eden büyük bir grup olmadı mesela” diyen Soydan “Tabii yarının ne getireceği bilinmez. Bugünün sorunları ekonomik olmaktan çok siyasi” ifadesini kullanıyor. Bu noktada şunları da ekliyor:

“Ekonomi gazetecileri diğer gazetecilere göre biraz daha şanslı, daha kolay iş bulabiliyorlar. Hatta ekonomi alanında yetkin gazeteci açığından söz etmek bile mümkün. Herkes aşağıdan yeni muhabir gelmemesinden; daha doğrusu yetkin, ekonomiyi iyi bilen muhabir gelmemesinden şikayetçi. Bugünün asıl problemi, medyanın büyük kısmının iktidarın kontrolünde olması. Ben 12 Eylül koşullarında da (amatör de olsa) gazetecilik yapmıştım ama bugünkü gibi bir otosansür ortamı o gün bile yoktu.”

Eleştiriye tahammül ve uzmanlaşma sorunu

Soydan’a göre ekonomi basınının bugün iki ana problem var: “Kurumsal” medyada eleştirel sese izin verilmemesi ve dijital medyanın uzman muhabirliği/gazeteciliği desteklememesi. Önceki krizlerle ekonomi gazeteciliğinin mevcut durumunu şöyle karşılaştırıyor:

“Eskiden ekonomi yayınlarındaki gazetecilerin bir konuyu bir hafta boyunca araştırma lüksü vardı. İki sayfalık otomotiv sektörü incelemesi için birçok fabrikayı dolaştığımı, genel müdürlerle görüştüğümü hatırlıyorum… Ya da mesela Trakya’daki arazilerle ilgili bir kapak dosyası için Tekirdağ’a, Kırklareli’ne gider, yerel emlakçılarla görüşür, dönüp telefonla büyük emlakçıların yöneticilerinden görüş alırdık… Bugün dijitalde hiçbir muhabirin bir Trakya haberi için günlerce Trakya’yı dolaşma lüksü yok, öyle bir dünya kalmadı maalesef. Bu durum, kamuoyunun haber alma hakkını çok olumsuz etkiliyor. Türkiye’de geçmişte de pek çok şey kapalı perdeler arkasında yaşanırdı ama bugün ekonomide olup bitenler hakkında bildiklerimiz çok daha sınırlandı.”

Gazetecilik etiği ve yasal endişeler

Soydan’a göre muhabir-editör-yazı işleri müdürü-yayın yönetmeni ilişkisi eskiden “kör topal da olsa işlerdi” ama bugün bu da kalmadı. Dijitalde editoryal kontrol sürecini uygulayan mecra çok az. Kendi deyişiyle; “Haber öznelerinin temel haklarının gündemde olduğu, insanların, kurumların suçlandığı haberlerde bu mesele daha büyük bir önem kazanıyor. Editoryal kontrolün ortadan kalkmış olması dijital ve sosyal medyada linç ortamına kapı aralıyor.”

Soydan şu anda tam zamanlı çalışmadığı için işsiz kalmaktan korkmuyor, editoryal hatalardan ise “elbette” çekiniyor. “Hem gazetecilik etiği açısından, hem de Türkiye’de olur olmaz şeyler gözaltına alınıp tutuklanmaya yol açtığından!” diyor.

‘Seçtiğiniz alanın en iyisi olun’

Ekonomi gazeteciliğine yeni başlamayı düşünenlere bu mesleğe “iş için” girmemelerini öneren Soydan, “Para kazanmayı hayattaki temel gayelerinden biri olarak belirlemiş gençlere kesinlikle başka işler seçmelerini öneririm” ifadesini kullanıyor. Ekonomi gazeteciliğine başlayanların bir alan seçip “derinleşmesini” ve o alanda Türkiye’nin en iyi gazetecisi olmayı hedeflemesini tavsiye ediyor.

Nilgün Yılmaz, 2007-2012 arasında kurumsal dergilerde ve Turkishtime dergisinde çalışmış. 2007’den beri veri gazeteciliğiyle uğraşan Yılmaz, şu anda veri gazeteciliği platformu olan Genel İzleyici için freelance görev yapıyor.

Yılmaz’a göre, veri dünyayı anlamak isteyen herkes için her gün daha önemli hale geliyor; yeni hikâye anlatım imkanları sağlıyor. “Yeni metotları ve görselleştirme tekniklerini anlamak epey zamanımı alsa da sonunda sevdim” diyor.

Okurdan olumlu geri dönüşler aldığını dile getiren Yılmaz, “Bazen kullandığımız metotları anlamayan ya da yetersiz bulanlar çıkıyor. Ancak biz her yazımızda, özellikle sosyal medya ağ analizlerinde metodun kısıtlılıklarına zaten işaret ediyor ve büyük laflar etmekten geri duruyoruz” diye konuşuyor.

‘Manipülatif yazılar yazdırdılar’

Yılmaz şu anda istediği konularda yazabiliyor ama ekonomi basınında çalıştığı süre boyunca bu imkân yok denecek kadar azmış. Sadece konu seçimi değil, herhangi bir konuda görüş alınacak taraflardan aktarılacak perspektife kadar belirgin bir şekilde “manipülatif” yazılar yazmak zorundaymış. Bu durum, kısmen sektörel yayınlarda çalışmış olmasından kaynaklansa da Türkiye’de bu alandaki yayıncıların temel gazetecilik ilkelerinden azade olmadıklarını öğrenmeleri gerektiğini düşünüyor.

“Mesela gemi yapım sanayisini destekleyen bir içerik istiyor olabilirsiniz. Ama bu durum, sektörde ölümler sürerken konuyla ilgili sendika görüşünü yok saymanızı olağanlaştırmamalı. Bu konuda yayınları hazırlayan ekibin en ufak bir inisiyatifi yoktu ve önerileri de dikkate alınmıyordu” diyor.

“Sahibinin sesi” işlerde okur tepkisi de olmadığını dile getiren Yılmaz, “O yazıları kimsenin okumuş olduğunu da sanmıyorum” diye ekliyor.

Yurttaştan yana haberciliğe talep artıyor

Editoryal hataların başına iş açmasından korktuğunu ve bir kez açtığını da dile getiren Yılmaz, “Ekonomi gazeteciliği yaptığım dönemde otosansür olmadan tek bir tuşa basmadığımdan emin olabilirsiniz” diyor.

Yılmaz, şu anda hayatını gazetecilikten kazanmıyor, ancak mesleğe geri dönmek istiyor. Sektörün bugünkü durumunu ise şu şekilde tarif ediyor: “Geçtiğimiz dönemlerde iş aradığınızda bir şekilde bulurdunuz, şu anda bu pek o kadar kolay değil. Sektör küçüldü; küçülmekle kalmadı, nitelikli insan kaynağını diğer alanlara kaptırdı, ücretler ve çalışan yaş ortalaması inanılmaz düştü. Reklam ve reklamveren için yapılan boş içerik oranının azalmasını umuyorum. Yurttaştan ve çalışandan yana bir ekonomi haberciliği talebinin yükseldiğini de görüyorum. Ancak teknik olarak nereye evrilir bilemiyorum.”

‘Freelance gazetecilik yeni bir işsizlik modeli’

Candeğer Muradoğlu dokuz yıldır ekonomi gazetecisi… Dünya gazetesi ve Turkishtime’da görev yapmış. Şu anda Forbes Türkiye ve Esquire için serbest gazeteci olarak çalışıyor.

Haftalık ya da aylık yayınlarda çalıştığı için gündemi birebir takip etmesine ya da her olayı haberleştirmesine gerek olmadığını dile getiren Muradoğlu, daha çok teknoloji odaklı start-up’lar ile ilgili haberler yaptığı için herhangi editoryal kısıtlamaya maruz kalmadığını ifade ediyor. “Hatta yazmamam gerektiğini düşündüğüm ya da otokontrol yaptığım birçok şeyi yazmam için teşvik bile edildiğim söylenebilir” diyor.

Muradoğlu’na göre, mevcut kriz temelde medya sektörünü ve çalışanlarını etkiledi ve etkilemeye devam ediyor. “Yani burada herhangi ayrıma gitmeyi doğru bulmuyorum. Sonuçta hepimiz çalıştığımız mecralarda diken üstündeyiz. Her an işten çıkarılma tehlikesiyle karşı karşıyayız” diyor. Ardından şöyle ekliyor:

‘Yaşadığınız toplumun kodlarını anlamak önemli’

“Üç buçuk yıldır freelance gazeteci olarak çalışıyorum. Bu noktada freelance gazetecilik, meslektekiler için yeni bir işsizlik modeli haline dönüştü. Yani aslında işsizsin, evet… Ama bu tam olarak bir işsizlik modeli olarak tanımlanmıyor. Elbette, işimi kaybetmekten korkuyorum. Her an için editoryal bir hata yapabilirim. Bu çok doğal… Çünkü rakamsal verilerle çalışmak çok da kolay değil. Ama ekonomi gazeteciliğinde diğer departmanlara\alanlara göre daha kolay iş bulma imkânına sahipsin. Bence gazeteciliğe yeni başlayanlar için çok doğru bir alan. Yabancı dil bilmenin yanı sıra yaşadığınız toplumun kodlarını iyi anlamak da önemli.”

‘Ekonomi kurumlarından bilgi akışı geçmişe göre sınırlı’

Recep Erçin 2012’den beri ekonomi gazetecisi olarak çalışıyor. Profesyonel gazeteciliğe Aydınlık gazetesinde başlamış ve hâlâ aynı yayında.

Genellikle ekonomide, kamuoyunun ve kamu otoritesinin dikkatini çekebilecek her konuyu haberleştiriyor. “Ancak bazı kulis bilgiler oluyor. Elbette belgeli olmadığı ve sağlam bir kaynağa dayanmadığı için bir tek bunları haberleştirmekte sorun yaşıyorum. Ekonomi kurumları kaynaklı bilgi akışı geçmişe göre daha sınırlı” diyor.

Erçin, gazetenin ilkeleri ile çatışmadığı sürece herhangi bir editoryal kısıtlama ile karşılaşmadığını, aksine diğer gazetelerde çalışan arkadaşlarının “Bunu ancak sen yazabilirsin” diye zaman zaman kendisiyle haber konusu paylaştıklarını belirtiyor. Kriz ortamını ise şöyle anlatıyor:

‘Konvansiyonel medyanın bitişinin işaret fişeği oldu’

“2018-2019’de baş gösteren ekonomik kriz, basın sektörü açısından çok daha evvel başladı. Maaşların aylarca ödenememesi, reklam gelirlerinin yok denecek seviyelere düşmesi, kağıt krizi ve gazete kağıdının karaborsaya düşmesi, nitelikli arkadaşların aile geçindirme sorunları yüzünden işten ayrılarak başka sektörlere yönelmeleri veya işsiz kalmaları gibi üzücü hadiseler yaşıyoruz. Sektördeki kıdemlilerden öğrendiğimiz kadarıyla 2001’de de benzer durumlar yaşandı. 2008 ise çok daha hafif atlatıldı. Ancak 2018-2019 krizi artık konvansiyonel medyanın bitişinin işaret fişeği oldu diyebilirim.”

Yaptığı haberlere bugüne kadar genelde olumlu tepkiler geldiğini söyleyen Erçin şu ifadeleri kullanıyor:

‘Muhalif okurlardan zaman zaman eleştiri alıyorum’

“Bugüne kadar olumsuz çok az tepki aldım. Onlar da hoş hadiseler. Örneğin, ‘Fındığın başkenti Ordu’ yazdığım için Giresunlular gazeteyi telefon yağmuruna tuttular. Tabii belli konularda hem kendi düşüncem gereği, hem de gazetemin politikası gereği siyasi iktidarın bazı tasarruflarını onaylıyorum. Bu nedenle iktidar muhalifi okurlardan zaman zaman eleştiriler alıyorum. Ancak bunlar fikir ayrılıkları içeren şeyler. Haber nesnelse kimsenin ona bir itirazı olamaz. Ayrıştıkları noktalar bakış açıları…”

Ekonomi gazeteciliğinin “bülten, reklam, şirket haberciliğine döndüğünü,” çok az muhabir ve yazarın “halkın ekonomisinin nabzını tuttuğunu” söyleyen Erçin’e göre basında “iktisat bilen zaten iki elin parmaklarını geçmez.” Erçin şöyle devam ediyor:

‘Sektörde inanılmaz bir göç yaşandı’

“Ekonomi basınında bir nitelik yoksunluğu söz konusu. Tekelleşen yandaş medyayı bir yana koyarsak halen bağımsız kalabilen mecralarda kriz gazeteciliği yapılıyor. Çünkü kriz her gün yeni bir alanda kendini gösteriyor. Bu nedenle şimdilerde ekonomik krizin yansımalarını ve gelişmesini izlemekteyiz.”

Bu haber için konuştuğumuz gazetecilerin genel kanaati, resmi verilerin güvenilirliğinin özellikle son dönemde giderek daha fazla sorgulandığı şeklinde. Ancak gazeteciler, bu verilere güvenip onları haberlerinde kullanmaktan başka bir alternatifleri olmadığını da vurguluyor.

Gazetecilik gibi “çok maliyetli, az kazançlı” bir meslekte işini kaybetmekten korkmadığını ifade eden Erçin, “gazetecinin istifa mektubu her zaman cebinde olmalıdır” diyor. “Bir de tabii birçok yetenekli muhabir arkadaşımız gazetelerdeki maddi sorunlar ve haber tatminsizliği yüzünden halkla ilişkiler ajanslarına transfer oldular. Sektörde inanılmaz bir göç yaşandı” diye ekliyor.

Yine de mesleğe yeni başlayacaklara ekonomi gazeteciliğini tavsiye eden Erçin, iktisat bilgisinin şart olduğunu vurguluyor. Genç meslektaşlarına, kendilerini “ekonomi içeriği üreticisi” olarak konumlandırıp sosyal medyayı iyi kullanmalarını,  yeni medya ve veri gazeteciliği konularına eğilmelerini öneriyor.

“Şimdilerde kendimi biten bir dönemin son dinozorlarından biri olarak görüyorum. Daha ne diyebilirim?” sorusuyla bitiriyor sözlerini.

Akın Nazlı

2006'dan beri ekonomi-finans muhabiri olarak çalışıyor. 2010'dan beri Intellinews.com'a yazıyor. Türkiye ve Balkan ülkeleri özelinde, makroekonomi, finansal piyasalar, siyaset, uluslararası ilişkiler ve şirket haberleriyle ilgileniyor.

Journo E-Bülten