Organize sanayi bölgelerinde üretimi durduran, banka ve ulaşım sistemlerini kilitleyen geniş çaplı elektrik kesintilerini Journo’ya değerlendiren TMMOB Elektrik Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı Erol Celepsoy, Türkiye’nin toplamda 80 bin megawatt kurulu elektrik enerjisi gücüne sahip olduğunu belirterek, kesintilerin ‘var olan güç verimli şekilde kullanılmadığı için’ yaşandığını söyledi.
‘Doğalgaz vanası kapanınca elektrik üretimi sekteye uğruyor’
“Türkiye’nin 80 bin megawatt kurulu enerji gücü var. Bu gücün sadece 44 bin megawatt’ı kullanılıyor. Var olan enerjinin verimli kullanılamamasının sebebi elektrik enerjisinin üretim sürecine gerekli altyapı yatırımlarının yapılmamasıdır” diyen Celepsoy, kamu hizmeti olan elektriğin kâr etme odaklı hareket eden özel sektöre devredilmesinin kesintilere yol açtığına dikkat çekti.
İstanbul’da sıkça yaşanan elektrik kesintilerinin, yönetim sorunuyla ilgili olduğunu söyleyen Celepsoy, “Orta gerilim şebekelerinden kaynaklı arızaların nedeni, sağlıklı bir enerji yönetim anlayışına sahip olmayışımızdır. Var olan enerji gücü verimli kullanılmadığı gibi dışa bağımlı bir politika izleniyor. Dışarıdan alınan doğalgaz kesildiğinde, elektrik üretim ve dağıtımı sekteye uğruyor. Doğalgaz sıkıntısının devreye girmesiyle elektrik fiyatları yükseldi. Yeni ve yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelmemiz gerekirken, ne yazık ki nükleer ve termik santrallerin inşasını konuşuyoruz” diye konuştu.
‘Enerji üretilse bile iletimde sıkıntı yaşanıyor’
31 Mart 2015’te Türkiye genelinde yaşanan elektrik kesintisini anımsatan Celepsoy, “Sadece elektrik enerjisi üretmek yetmiyor. Bu üretilen enerjinin iletimi ve dağıtımı da söz konusu. İletim devlet eliyle Türkiye Elektrik İletim Anonim Şirketi (TEİAŞ) tarafından yapılıyor. Elektrik iletimi için yeterince yatırım yapılmadığından elektrik üretilse bile iletiminde ciddi sıkıntılar yaşanıyor. Herhangi bir arızada üretilmiş olan bu enerjiyi tüketiciye farklı yollarla taşıma şansı bulunmuyor. Dağıtımda ise özelleştirme söz konusu. Üretim, iletim ve dağıtımın bir bütün olması gerekir. Merkezi bir planlamayla ilerlemesi gereken süreç, dağınık bir yapıda. Mevcut dağınık yapı ise sürekli olarak elektrik kesintileri yaşamamıza neden oluyor” diye devam etti.
‘Nükleer ve termik santrale ihtiyaç yok’
Türkiye’nin tüketimine yetecek miktarda elektrik üretimi yapabildiğini tekrarlayan Erol Celepsoy, inşası için çalışmalara başlanan Mersin Akkuyu, Sinop İnceburun ve Kırklareli İğneada nükleer santralleriyle; yapımı için acele kamulaştırma kararının olduğu İstanbul Silivri ve Tekirdağ Çerkezköy bölgesine yapılacak olan termik santrallere, söylenenlerin aksine Türkiye’nin ihtiyacı olmadığını öne sürdü.
‘Nükleer santral tamamen politik bir karar’
Celepsoy, geçen şubat ayında Fransa’da patlayan nükleer santrali anımsatarak, Türkiye’de nükleer santrale karşı olma sebeplerini şöyle anlattı: “Elektrik Mühendisleri Odası olarak nükleer santrallerin Türkiye’de kurulmasına karşıyız. Karşı olmamızın iki sebebi var: Birincisi mevcut altyapıdan kaynaklanan üretim, iletim ve dağıtımdaki kayıplar ortadan kaldırılınca zaten nükleer santral ile vaat edilen enerjiden daha fazlası elde edilmiş oluyor. İkincisi ise elektrik enerjisinin verimli kullanılmasıyla ilgili çalışmalarının ciddiyetle ve sürekli olarak yapılması gerektiği. Bütün bunları kattığınız zaman Türkiye’de nükleer santrallerin kurulmasının tamamen politik ve siyasi bir karar olduğunu görüyoruz. Dünya nükleer santralleri terk ederken; ülkemizde Mersin Akkuyu’da, Sinop İnceburun’da ve Kırklareli İğneada’da nükleer santralleri için çalışmalar devam ediyor. EMO olarak her şeye karşı olduğumuz gibi bir algı oluşmamalı. Söz konusu santrallerin yapılacağı coğrafyayı titizlikle belirlemek gerek.”
‘Enerji için doğa tahrip edilemez’
Karadeniz’de hem derelerin kurumasına hem sel baskınlarına yol açan hidroelektrik santrallerin (HES) plansızca kurulduğunun görmezden gelinemeyeceğini söyleyen Celepsoy, enerji elde etmek için doğanın tahrip edilemeyeceğini savundu. Yanlış politikalar sonucu yeni yatırımların çevreye zarar verdiğini dile getiren Celepsoy, “Burada tamamen bir politika söz konusu. Sağlıklı bir planlama yapmadığımız sürece bu elektrik kesintileri ile sürekli karşı karşıya kalacağız” ifadelerini kullandı.
Kesintiler ‘patron grevi’ mi?
Celepsoy, 31 Mart 2015’ten bu yana yaşanan uzun süreli ve geniş alana yayılan elektrik kesintilerinin özellikle sosyal medyada ‘patron grevi’ olarak anılmasını değerlendirdi:
“Elektrik dağıtımının özel şirketler tarafından yapılmasının yaşanan kesintilerde kesinlikle payı var. Özel sektörün amacı kârdır ve özel şirket, kamu hizmeti olan elektriğe de kâr olarak bakar. Kamu hizmeti olarak yapılması zorunlu olan elektrik dağıtımını bir meta aracı olarak gören özel şirketler, elbette zarar ettiklerinde bu işi yapmak istemezler. Elektrik hizmeti bütünüyle kamu hizmetidir ve kamu eliyle verimli bir şekilde gerçekleştirilmelidir. Oda olarak kamulaştırma talebimizi sık sık dile getirmeye devam edeceğiz”
Yaz saati uygulaması enerji verimliliği sağladı mı?
Türkiye’de uzun yıllar boyunca uygulanan yaz saati uygulaması 2016 yılında kalıcı hale getirildi. Normal şartlarda 30 Ekim 2016’da saatler, bir saat geri alınarak kış saati uygulamasına geçilmesi gerekiyordu. Hükümetin, gün ışığından daha fazla yararlanmak amacıyla yaz saati uygulamasını kalıcı hale getirmesi farklı tepkilere yol açtı. İki ay boyunca, yurttaş ve öğrenciler güne karanlıkta başladı. Bunların yanı sıra biyolojik saati de olumsuz etkileyen kalıcı yaz saati uygulaması, insanların uykuya dalma ve uykudan uyanma süreçlerinde değişikliğe yol açtı. Bu değişikliğe uyum sağlama süreci, pek çok kazayı da beraberinde getirdi.
Hükümete kalıcı yaz saati uygulamasından vazgeçerek elektrik üretim ve tüketiminde, doğalgaz alımı ve dağıtımında kamusal bir planlama yapması için çağrıda bulunan EMO’nun yaptığı çalışmada, enerjinin verimli kullanımı açısından en uygun noktanın GMT+2:30 ve yaz saati uygulamasında da GMT+3 yerine ileri bir nokta olarak GMT+3:30 diliminin seçilmesinin tasarrufu artıracağı belirtildi.
Kalıcı yaz saati tüketimde rekor kırdırdı
EMO’nun, TEİAŞ’ın elektrik tüketim istatistiklerini baz alarak yaptığı çalışmaya göre; son beş yılın kasım ayı tüketimlerine göre 2016’da ilk kez elektrik tüketimi 2015’in Kasım ayına göre yüzde 6.5 düzeyinde artış göstererek 22.7 milyar kilowatt saat ile en yüksek düzeye ulaştı.
EMO’nun Enerji Piyasası Denetleme Kurulu’nun Eylül 2016 doğalgaz sektör raporuna dayandırdığı çalışmasında ise, Eylül 2015’e göre otoprodüktörler ve ısı santralleri dâhil olmak üzere doğalgaz kullanan elektrik santrallerinin doğalgaz tüketimi, 2016 yılı Eylül ayı itibarıyla yüzde 24.6 oranında azaldı. Buna karşılık aynı dönemde konutlardaki doğalgaz tüketimi yüzde 3.76 oranında arttı.
Gündemi uzun bir süre meşgul eden yaz saati uygulamasının kalıcı olmasına dair sorularımızı yanıtlayan Celepsoy, “Yüzde 6.5’lik bir artış enerji tüketiminde bir ölçüt olarak gösterilebilir. 30 yılı aşkın bir süredir devam eden yaz saati uygulamasından vazgeçildi. Karanlıkta güne başlamak hem can güvenliği açısından hem fazla enerji kullanma açısından doğru bir karar değil” ifadelerini kullandı.
Faturalar kabardı: Şirketlerin gideri tüketiciye yükleniyor
Yurttaşlardan yüksek faturalar nedeniyle şikayet aldıklarını söyleyen Celepsoy, “Bu faturalamaların ilk ve son haline bakıldığında, faturalarda görünmeyen bir bağlantı bedeli var. Bu bedel altında, şirketlerin her türlü gideri kapsayacak ödemeleri yurttaşa ve sanayiciye yükleniyor. Bütün bunların önüne geçmek ancak elektrik üretim ve dağıtım sürecinin kamulaşmasıyla mümkün. Kamulaşmanın zaman alacağının bilincindeyiz. Birden fazla özelleştirme sözleşmesi, bu özel şirketlerin yabancı ortakları var. Bugün elektrik enerjisinin üretimi, iletimi ve dağıtımı konusunda bir kamulaştırma kararı çıksa aynı hızla hayata geçirilmesi mümkün değil. Ama yine de mutlaka kamu tarafından yönetilmesine dair çalışmalara hemen başlanmalı” dedi.
N: Erol Celepsoy’a yönelttiğimiz soruları, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı yetkililerine de yönelttik ancak yanıt alamadık.