Çatışma bölgesinde görev yapan bir muhabir olarak orada gördüklerin ve yaşadıkların nedeniyle ruhsal sorunlar yaşıyor musun? Bu travma ile nasıl başa çıkıyorsun?
İster istemez etkileniyor insan, belki ilk başta olayın sıcaklığı ve çalışma güdüsü nedeniyle büyük bir etki hissedilmiyor ancak zamanla; hatta belki çok uzun süre sonra bazı etkileri olabiliyor. Kısa vadede öfke kontrolünde zorlanma, kaçan uykular, hatta normal hayatın akışına alışamama gibi etkiler olabiliyor. Kimi zaman aşırı temkinli hale getiriyor yaşananlar seni. Örneğin, evinin sokağında yürürken bir saldırı olursa nereye saklanırım diye hesap yapıyorsun ya da vitrinlere çok yakın durmayayım bir patlama olursa camlar tepeme inmesin diye düşünürken yakalıyorsun kendini. Bununla başa çıkmak için unutmaya çalışıyorsun, sanırım zamanla artan unutkanlığımın bununla da bir ilgisi olmalı… Unutmanın en iyi yolu çevrene çok fazla detay anlatmamak. Anlattıkça hatırlıyorsun çünkü.
Psikolojik destek alıyor musun?
Hayır almadım.
Bölgeye gitmeden önce, gittiğinde veya döndükten sonra çalıştığın kurum destek almanı teklif etti mi?
Bugüne kadar onların böyle bir önerisi, benim de böyle bir talebim olmadı. Sanırım masanın iki tarafında da ‘mesleğin doğasında var böyle şeyler’ anlayışı hâkim.
Çatışma bölgelerinde gazetecilik yapanlar gözaltı, taciz, hatta işkence tehlikesiyle karşı karşıya. Buna rağmen seni bölgede gazetecilik yapmaya iten şey ne?
Mübarek devrilirken gittiğim Kahire Havalimanı’nda gözaltına alındım ve sanırım bugüne kadar, 2-3 yerde ölüm tehlikesi atlatmışımdır. Motivasyonum hep merak oldu. Önce orada neler yaşandığına dair merakım sürükledi beni o bölgelere, sonra ‘yaşananları insanlara mutlaka aktarabilmeliyim’ güdüsü. Bir de insan başlarda deneyimsizken her türlü tehdidi savuşturabileceğini sanıyor; daha gözü kara oluyor. Ancak zamanla deneyim arttıkça kurşunun, bombanın vs. şakası olmadığını görünce daha temkinli ve planlı hareket ediyor.
‘Hayatta kalmak ve çalışabilmek için dayanışma içinde olmak şart’
Sahada meslektaşlarla dayanışma halinde misiniz?
Şu ana kadar hep öyleydik. Medya sektöründe gerçek dayanışmanın yaşandığı ender alanlardan biridir çatışma bölgeleri. Hayatta kalmak ve çalışabilmek için buna mecbursunuzdur zaten.
Gerek güvenlik güçlerinden gerekse bölgede yaşayan halk ya da silahlı gruplar tarafından tehdit edildiğin oluyor mu? Buna karşı nasıl bir savunma mekanizması geliştiriyorsun?
Elbette. Çoğu çatışmada taraflar ya gazeteci istemiyor ya da gazeteciler kendilerinin arzu ettiği çizginin dışında şeyler yazmasın-söylemesin istiyor. O taraflara destek veren kesimler için de geçerli bu söylediğim. Öncelikle bu tür yerlerde grupların özelliklerini, hassasiyetlerini gözeterek çalışmak çok önemli. Bu illa içinde bulunduğunuz grubun söylemini kullanmak, görüşünü yansıtmak demek değil; ama en azından o sırada damarına basmamanız gerekiyor. Genellikle diyalog kurmak kendini, neden orada olduğunu anlatmak olumlu sonuç verir. Zaten aksi yönde bir ısrar ve tehdit varsa çok da ısrar etmemek, çalışılabilecek sağlıklı bir başka noktaya yönelmek lazım.
Kendini yalnız hissediyor musun?
Evet, özellikle ‘eve dönünce’. Çünkü ne kadar anlatsanız da çevrenizdekiler tam olarak neler yaşadığınızı, hissettiğinizi anlamıyor, anlamayacak. Daha önce dediğim gibi: Bir süre sonra paylaşarak o olayları yeniden yaşamayı da istemiyorsunuz zaten.
‘Çatışma bölgelerine gitmeyi seçenlere yurtdışında olduğu gibi tehlikeli bölge tazminatı verilmeli’
Yaşadığın travmayı atlatmak adına gerekli sosyal haklarını kullanabiliyor musun? Aldığın maaş sence yeterli mi?
Şu ana kadar bazen ek izin ve zaman zaman da prim uygulaması oldu. Ancak bence bu tür yerlere gitmeyi seçenlere yurtdışında olduğu gibi ‘tehlikeli bölge tazminatı’ verilmeli. Bu işin bir düzeni yok; gönülden ne koparsa ile gidiliyor. Oysaki bu tehlikeli alanlarda çalışan tüm gazeteciler için kurumsallaştırılmalı.
‘Savaş bölgelerinden dönünce birkaç gün zombi gibi dolaşıyorum’
Bölgeden döndükten sonra yaşadığın hayata uyum konusunda zorluk yaşıyor musun? Ne gibi zorluklar yaşıyorsun?
Daha önce de değindiğim gibi, bir uçağa binip 2-3 saatlik yolculukla bir cehennemin içine gidip sonra aynı yoldan dönmek çok dramatik bir kırılma aslında. Bir gün önce mermiler ve bombaların altında haber yapmaya çalışıp, ertesi gün plazada kahve içmek, bir gün önce sevdiklerini toprağa veren insanların arasından ayrılıp bir gün sonra çok farklı gündemleri olan insanların arasına dahil olmak kolay değil haliyle. Sanırım savaş bölgelerinden dönünce birkaç gün zombi gibi dolaşıyorum.
Yaşadıklarını ve şahit olduklarını haberleştirirken ne gibi duygularla baş etmek zorunda kalıyorsun?
Öncelikle duygularımı katmamaya mümkün mertebe çalışıyorum haberlere -ki bence en zor olan bu. Ne kadar başarılı olabiliyorum bu tartışılır tabii. Ama zaten oralarda haber yapabilmenin temel itici gücü ‘burada olanları herkese gösterebilmeliyim’ çabası.
Televizyon muhabiri olarak en tehlikeli yerlerden, sıcak bölgenin içinden anons çekmeye çalışıyorsun, canlı bağlantı yapıyorsun. Öyle bir ortamda sağlıklı bir iş çıkarabilmek için geliştirdiğin yöntemler var mı?
Tamamen işe konsantre olmak. Bu, duygusal kırılmalar yaşamayı da, kimi zaman çok korkmayı da engelleyebiliyor. Anons çekerken sadece ama sadece kameranın objektifine bakmak. Fotoğraf çekerken dünyayı sadece vizörden izlemek geçici de olsa duygusal bir koruma kalkanı işlevi görüyor.