Haber

Gazeteciler ve faili meçhuller: ‘Bu cinayetleri mümkün kılanın ne olduğunu araştırmalıyız’

Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği’nin (MLSA) faili meçhul gazeteci cinayetlerinin aydınlatılması için bu yıl ikincisini düzenlediği panelde ortak deneyimler ve hukuki süreçler paylaşıldı. 2017 yılında Malta’da öldürülen araştırmacı gazeteci Daphne Caruana Galizia’nın oğlu Matthew Caruana Galizia, “Türkiye’de de durumun ne kadar zor olduğunu  biliyorum. Önemli olan bu cinayetleri mümkün kılanın ne olduğunu bulmak. Bunlardan ders çıkarmak önemli” dedi.

Hrant Dink Vakfı’nda düzenlenen panele yayıncı İlhan Erdost’un kızı Alaz Erdost, Özgür Gündem muhabiri Hafız Akdemir’in yeğeni Veysi Polat, Sırp gazeteci Slavko Curuvija’nın meslektaşı ve Sırbistan Faili Meçhul Gazeteci Cinayetleri Komisyonu Başkanı Veran Matic ile Malta’dan Matthew Caruana Galizia katıldı. Açış konuşmasını yapan MLSA koordinatörlerinden Barış Altıntaş, Türkiye’de ifade özgürlüğü ve basın özgürlüğü alanında zor günlerden geçildiğini ifade ederek, “Faili meçhul cinayetleri sadece Türkiye’de değil dünyanın birçok ülkesinde aydınlatmaya çalışan insanlar var. Ve bu insanlar soruşturmalara, tehditlere maruz kalıyorlar. Siyasi cinayetlerin çözümünde dayanışma çok önemli” dedi.

Özge Mumcu: Meclis komisyonu teklifleri 28 kez reddedildi

Avukat Eren Keskin’in moderatörlüğündeki panel,  Matthew Caruana Galizia’nın gazeteci cinayetlerindeki benzerliklere değinmesiyle başladı. Galizia şunları söyledi: “Annem yolsuzlukları araştırırken öldürüldü. Bu cinayetten sonra benim bir görevim  annemin faillerini bulmak, araştırırken öldürüldüğü Paradise Papers konusunun üzerine gitmek. Diğer görevim de sadece annemin değil bütün bu cinayetleri durdurmak. Bir kampanya başlatmıştık, iki yıldır devam ediyordu. Bizim oluşturabildiğimiz baskı sayesinde çok önemli bir noktaya geldi. Karşı karşıya kaldığımız sorunlar pek çok ülkede yaşanıyor. Türkiye’de de durumun ne kadar zor olduğunu  biliyorum. Önemli olan bu cinayetleri mümkün kılanın ne olduğunu bulmak. Bunlardan ders çıkarmak önemli. Bizi birleştiren şey; adalet ideolojisidir.”

1993 yılında aracına yerleştirilen bombanın patlamasını sonucu hayatını kaybeden araştırmacı gazeteci Uğur Mumcu’nın kızı Özge Mumcu ise “Toplumsal Bellek Platformu’nu kurduğumuz zaman önce Sabahattin Ali cinayeti ile başladık. 1949’dan 2019 Türkiyesine baktığımızda politik çalkantılar sadece tutuklamalarla değil, cinayetlerle de devam etti. Babamın öldürülmesinden sonra bir savcı ‘Bu işi devlet yaptırmıştır, siyasi iktidar isterse çözülür’ demişti. Birkaç defa faili meçhul cinayetlerinin araştırılması için komisyon kurulması talebiyle meclise gittik. Meclise 28 kere teklif verildi. Hepsi AKP oylarıyla teker teker reddedildi” ifadesini kullandı.

Alaz Erdost: Bizim hukuktan başka bildiğimiz yol yok

Yayıncı İlhan Erdost’un kızı Alaz Erdost, faili meçhul cinayetler denildiğinin, ama aslında faillerin belli olduğunu belirterek konuşmasına başladı. Erdost şunları söyledi: “Bugün size hayatımızda var olmayanları anlatacağım. Var olmayan hukuku, var olmayan cezasızlığı ve ihmali. Babam özelinde anlatacağım ama bilin ki bütün cümlelerim hak ihlaline uğramış, devlet eliyle hayatını kaybetmiş adalet arayan bütün herkes için. Babam ve amcam 12 Eylül 1980 sonrasında İlkyaz basımevinin sahibi aynı zamanda. Basımevine kapatılma kararı geliyor. Ve daha sonra 5 kasım 1980’de gözaltına alınıyorlar. İlkyaz basımevi herhangi bir yasak yayın bulundurmadığı anlaşıldığı için 1980 yılının ekim ayında açılıyor. Babamın öldürülme tarihi 7 Kasım 1980. Yani yasak yayın olmadığı anlaşılan basımevinin açılmasından 11 gün sonra öldürülüyor. Basımevinin açılma kararını da, gözaltı kararını da veren kişi aynı. “

Erdost şöyle devam etti: “2010 yılında 12 Eylül referandumu  vaatlerinden biri de darbecilerle yüzleşmekti. Bunun için de 1981 Anayasasına eklenmiş olan geçici 15. maddeyi kaldıracaklardı. Bizim hukuktan başka bildiğimiz bir yol yok o yüzden bu madde kalktıktan sonra bir suç duyurusunda bulunduk. Ancak zaman aşımı kararı verildi ve kimse yargılanmadı. Babamın cinayeti ile ilgili davanın zaman aşımı süresi 30 yılmış. 1980 yılında öldürülen kimsenin dava açma hakkı kalmamış. AİHM’e gittik, oradan bir karar bekliyoruz. Çıkacak karar 1980’de öldürülen herkes için emsal niteliğinde olacak. İşte bugün sizlere olmayan bir hukuku  ve adaleti anlattım.”

‘Hizbullah’ı araştırıyordu, ölümüne dair bilgiler Hizbullah evinden çıktı’

Özgür Gündem muhabiri Hafız Akdemir’in yeğeni Veysi Polat, “Hafız’ın gazetecilik yaptığı dönem gazeteciliğin ateşten gömlek giyer gibi yapıldığı zamanlardı” diyerek sözlerine başladı. Polat şöyle devam etti:

“Yine bir gün evden işe gittiğimiz sırada sokak ortasında açılan ateş sonucu gözümün önünde öldürüldü. Cenazesi bizlere haber verilmeden polisler tarafından Mardin’e götürülüp defnedildi. İtiraz ettik ve Hafız’ı köyünde defnettik. Olayın birebir tanığı olan biri olarak bugüne kadar mahkemeye tanık olarak çağrılmadığımı da söylemek isterim… 2009 yılında Hizbullah’a ait bir villada bir disket bulunmuş, içerisinde işlenen cinayetler ve kimlerin işledikleri yazıyor. Hafız Akdemir ile beraber yedi kişiyi öldüren failin ismi de var. Bu kişi hakkında kırmızı bültenle yakalama kararı çıkartılıyor ve Viyana’da yakalanıp Türkiye’ye getiriliyor. Davaya çağrılmadık bile ama müdahil olma talebimiz oldu. Bu kişi yargılandı ve dokuz yıl cezaevinde yattıktan sonra çıktı. O dönemde Hafız, Hizbullah’ı araştırıyordu, bir haber peşindeydi.  Asıl mesele tetiği çekenler değil, bu gücün arkasında olanlar.”

Sırp gazeteci: Yaşayan gazetecileri koruyacak kurumlar gerekli

Panelde son olarak, 11 Nisan 1999’da Belgrad’da öldürülen gazeteci Slavko Curuvija’nın meslektaşı ve Sırbistan’da hükûmet desteğiyle kurulan Sırbistan Faili Meçhul Gazeteci Cinayetleri Komisyonu Başkanı Veran Matic söz aldı. 30 yıldır gazeteci olduğunu belirten Matic, bu süre içerisinde bir gazetecinin zor zamanlarında yaşayabileceği ne varsa yaşadığını ifade etti. Gazetecileri koruyacak kurumlar oluşturulması gerektiğine değinen Matic şunları söyledi:

“Dönemin cumhurbaşkanı Boris Tadic ve sonrasında Tomislav Nikolic ile gazeteci cinayetlerini araştıracak bir komisyon kurulması için görüştük. Talebimize sıcak baktılar ve dört gazeteci, üç emniyet görevlisinin de yer aldığı bir komisyon kuruldu. Her bir cinayet için özel grup görevlendirildi. Cinayetlerin mahkeme süreci son derece sıkıntılıydı. Deliller ortadan kaldırılmaya çalışıldı. Bu tür durumlarda ailenin ve kamuoyunun birlik olması çok etkilidir. Sırp yetkililerin sahip olduğu evrakları uluslararası platforma taşıma gayretindeyiz… Sırbistan’da bir gazeteci ailesiyle evindeyken evi ateşe verildi. Ve yaralanmadan dışarı çıktılar. Biz bu olayı araştırdık. Yakalanan kişi hükûmete yakın bir belediye ile bağlantılı çıktı. Araştırmacı gazeteciler eskiden önemli ölçüde Doğu Avrupa’da suikasta uğruyorlardı, ancak son dönemde Avrupa’da da benzer baskı ve saldırılarla karşılaşıyoruz. O yüzden Avrupa’nın da genel olarak bu gazeteci cinayetlerini önleyecek adımları atması konusunda bir şeyler yapması gerektiğine inanıyorum. Önümüzde küresel bir mesele var.”

Eylem Sonbahar

Akdeniz Üniversitesi Gazetecilik bölümü mezunu. Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği (MLSA) için basın ve ifade özgürlüğü davalarını takip ediyor. Freelance muhabirliğe devam ediyor.

Journo E-Bülten