Yeni Medya

Gazeteciler için dijital itibar yönetimi önerileri

İtibar kavramı tartışmalı bir kavram. Geçtiğimiz ay Kadir Has Üniversitesi'nde düzenlenen İtibar Konferansı'nda bu tartışmayı derinleştirecek bir başka soru geldi: Dijital itibar diye bir şey var mıdır? Peki gazeteciliğin itibarının dijital bir değerlendirilmesi yapılabilir mi?

İtibar, 21. yüzyılda hem pazar için hem de toplumsal bakımdan belirleyici bir kavram. İnsanlar ‘itibar’ için satın alıyor, yatırım yapıyor, kararlarını itibar yönetim stratejilerine göre belirliyorlar. Gerçi bu hep böyleydi. Çeklerin, bankaların, piyasa kurullarının bulunmadığı zamanlarda itibar, sosyal bir olgu olarak finansal ve sosyal gücünüzün belirleyicisiydi ve her şey onun içindi, ölmek de öldürmek de. Doğal olarak böylesine önemli bir şeyi yönetmek için insanlar ve firmalar her alanda olduğu gibi ‘yeni medya’ alanında da efor sarf ediyor, yatırımlar yapıyorlar.

Yeni medyada dijital itibar yönetimi zaten üstüne uzun uzun yazılar yazılan bir kavram. Ben bu kavramla ilgili boyumu biraz aşan bir değerlendirme yapacağım. İtibar kavramı başlığı altında değerlendirmemiz gerken dijital itibar tam bir ‘alt kategori’, buna bağlı olarak itibar yönetimine ilişkin ‘dijital’ politikalar da olsa olsa yeni medyadaki kapsama alanı kadar etkili. Ama elbette ‘itibarı’ satın alınabilir bir şey olarak görenler satın aldıkları kullanıcı bilgileriyle istedikleri gibi eğleniyor ‘bize ulaşmak’ yolunda ellerinden gelenlerini ardlarına koymayarak hareket ediyorlar.

Peki biz ne yapıyoruz? Yeni medyada bazen amatör yayıncılar, bazen yarı-profesyoneller, bazense profesyoneller olarak tecrübemiz nereye denk düşüyor? Ortaya koyduğumuz efora eğer bir gazetecilik eforu diyeceksek dijital itibar bağlamında yeni medyada yaptığımız bu üretimler nereye oturuyor?

“Gazetecinin itibarı var mı ki dijital itibarı olsun?”

Tabii bu sorulardan önce kendimize sormamız gereken bir soru var. Gazeteciler güven endeksi sıralamalarında hep çift haneli kısımlarda yer alıyorlar. Şu anda medyada 2002’den bu yana yazan birçok kalem arasında ‘kan davası’ var. Küçük klikler hızla oluşabiliyor ve insanlar birbirlerinden hızla nefret etmeye başlayabiliyorlar. Bir de buna siyasal iktidarın gazetecileri hızla kutuplaştıran – ki bazı gazeteciler bundan maddi manevi pek memnunlar – politikaları eklenince gazetecilerin kendi içlerinde de ciddi bir itibar krizi yaşadıkları ortada. Verilen ödülleri, ortalarda salınan plaketleri bile şüpheyle inceliyoruz. Yapılan haberler kadar haberlere dair alkışlar dahi şüphe unsuru hâline geliyor. İşte tam da böyle bir ortamda dijital itibar meselesini tartışmaya açmak delilik gibi gelebilir ama dediğim gibi bu da bir alt-kategori ve fazlasıyla ilgiye muhtaç. Üstelik bazı taktiklerle yoksa bile dijital itibar alanına ‘bedavaya’ birçok katkı yapmanız mümkün.

Dijital itibar ve full faça gazeteciler

Peki bu alt-kategoride itibar yönetiminin ana unsuru ne? Ben yeni medyada itibar yönetiminin çok katmanlı olduğuna, kullanılan her mecranın, girilen her etkileşimin bu konuda belirleyici olduğunu düşünüyorum. Buna bağlı olarak da bazı önerilerim olacak. İlk olarak özellikle de araştırmacı gazeteciyseniz Twitter’da dm’lerinizin halka kapalı olması oldukça kötü bir fikir. Yanlış anlamayın, kibirli biri olduğunuz için değil, işi bilen biri işi bilmediğinizi düşünebileceği için. Bugün kaynaklarla ilişki kurduğumuz en önemli kanallardan biri bu.

Kaynağınız Twitter’dan söyleyebileceğinden çok daha mühim şeyler söyleyecekse ve yine ‘işi bilen bir gazeteci’ iseniz PGP kullanıyor olsanız oldukça iyi olur. Ha, diyorsanız ki ben devletime milletime bağlı bir ‘vatandaş’ gazeteciyim ya da ‘alternatif medyanın prensi’ gibi ortada dolaşan 140 tipi gazeteciyim, kaynak gizliliği diye bir şey olmaz, kaynağın mahremi olmaz; o zaman orası size kalmış. İtibarınızı güle güle kullanın.

Her sosyal ağda hesap açmakla o sosyal ağı aktif kullanmadığınızı biliyorsunuzdur; peki insanlar sizi nasıl bulacak? Bu işler için yardımımıza koşan bir platform var: About me. Dijital kimlik kartınız gibi işlev görebilecek bu platformda olmanın avantajları saymakla bitmez; hele ki orada belirttiğiniz tüm ağları az çok da olsa kullanıyorsanız.

Kendiniz için fan page oluşturmak birilerince çok ‘loser’ bir davranış gibi görünebilir; önemsemeyin. Zira bir yandan da ‘öznelliğinizi’ ve ‘özel hayatınızı’ korumak zorundasınız. Mesleğiniz itibarınızın bir parçası, akşam içtiğiniz tekila üzerinden çok rahat yargılanabileceğiniz bir ülkedesiniz, tanımadığınız referanslarına güvenmediğiniz insanları Facebook’ta hemen hayatınıza almayın. Beklenmedik sonuçlarla karşılaşabilirsiniz. Facebook’ta da açık mesaj özelliğini kullanabilirsiniz tabii.

Eğer bir freelancer’sanız Tiny Letter kullanarak network’ünüzle kolayca iletişime geçebilirsiniz. Şahsi bültenlerinizi yaratmanın zararı yok, üstelik insanların canları isteyince gelip katılmaları da muhteşem bir olay. Şahsen gördüğünüz ilgi emin olun göğsünüzü kabartacak.

Seçici olun ama aptal olmayın

Neticede kendinizi sunarken ve anlatırken ne yaparsanız yapın -sizden bağımsız olarak ya da size bağlı olarak- yeni medyada içinde yer alacağınız her içerik muhteşem olmayacaktır. Uğruna içerik üreteceğiniz ya da içinde yer alacağınız platformların kendilerini pazarda nasıl konumlandırdıklarına, okur/izler kitlelerine, politik konumlarına dikkat edin ama sakın ha ‘mecranın ruhunu’ gözden kaçırmayın. Bir late night youtube show’una gidip CNN Türk’te kahvesini içmeden haber sunmaya başlamış spiker gerginliğine bürünmeyin. Tabii bu size Telegol’de Ahmet Çakar rahatlığı tavsiye ettiğim anlamına da gelmiyor; sadece gitmeden ya da içeriğinin parçası olmadan önce o platformu okuyun, inceleyin…

Sarphan Uzunoğlu

Sarphan Uzunoğlu, UiT The Arctic University of Norway Dil ve Kültür Bölümünde öğretim üyesi olarak çalışmaktadır. Doktorasını haber odalarında preker gazeteci emeği üzerine yazdığı tezle tamamlayan Uzunoğlu P24, Global Voices, Creative Disturbance gibi platformlara da katkı sağlamaktadır.

Journo E-Bülten