Antropolojik bilginin gazetecilik ile nasıl bütünleştirilebileceği sorusu uzun süredir kafamda. Bu yüzden New York Şehir Üniversitesi öğretim üyesi ve gazetecilik girişimciliği eğitimcisi Jeff Jarvis, Toplulukla Etkileşim dersinde şunu söylediğinde çok şaşırmıştım: “Antropoloji beni büyülüyor. Bence gazetecilik bu disiplinden çok şey öğrenebilir.”
Antropoloji; insanların, insan davranışının ve toplumların bilimsel olarak araştırılmasıdır. Toplulukların içinde, yerel dilleri kullanarak uzun vadeli araştırmalar yapmasıyla tanınan bir disiplindir.
Japonya’da yedi yıl süren antropoloji lisans ve yüksek lisans eğitimlerim süresince sınıf arkadaşlarımla beraber çalıştığım topluluklardaki insanlarla birçok harika, aydınlatıcı deneyimim oldu. Hâlâ birçoğuyla görüşüyoruz.
Saha araştırması sırasında ele aldığım konular arasında Japonya’nın Şiga ilinde tarımla geçinen bir köyün geleneksel defin kültürünü nasıl sürdürdüğü, yeme bozukluğuna sahip kadınların yardım gruplarında katıldıkları sohbetlerde neden şifa aradıkları ve Osaka’daki Kore tapınaklarının toplumu daha kapsayıcı hâle getirip getirmediği de vardı.
Neden gazeteci olmak için antropolojiyi bıraktım? Gazetecilerin bugün içinde bulunduğumuz topluma daha doğrudan katkıda bulunabileceklerini düşündüm. Antropolojinin misyonu, insanın ne olduğunu bilimsel yoldan saptayarak kayda değer yeni bilgiler sunmaktır. Bence gazeteciliğin misyonu ise her bir insanın hayatını iyileştirmek için toplumu geliştirmektir.
Bunu her iki alanı tanımlamak için değil, düşüncemi daha açık ortaya koymak için söylüyorum. Gazetecilik ve antropoloji, insanlar ve topluluklarla ilgilendikleri için birbirine benziyor. İki disiplinde de insanlarla röportaj yapar, onlarla iletişim kurar, onlar hakkında yazılar yazar, yayımlarız. Bu yüzden karşılaştığımız sorunlar da birbirine benzer: Kibirlenmemeyi, hakkında yazdığımız topluluklara hizmet etmeyi öğreniriz.
Bahsettiğim derste Jeff ve profesörümüz Carrie Brown, konuk konuşmacı olarak bir antropolog olan Lisbeth Berbary’i davet etmişti. Skype ile sınıfa bağlanan Berbary, antropolojik araştırmanın ve bilgi üretmenin yeni yöntemlerini anlattı. Örneğin, biseksüel ve panseksüel bireylerin bifobi ve biseksüel görünmezlikle ilgili endişelerini toplulukların beraberce oluşturduğu dergiler ve grafik romanlar yoluyla nasıl aştığını gösteren araştırmasını…
Gazeteciler, etnograflardan ve nitel araştırmacılardan ne öğrenebilir?
Berbary’nin 2014 tarihli bir makalesindeki ayrıntılı açıklamaları beni iki konuda düşünmeye yöneltti. Çok daha iyi not almalı, röportaj ve gözlemlerimi “aranabilir veri” hâline getirmeliyim. Üniversitede ve yüksek lisansta veriyi nasıl arşivleyip erişilebilir ve aranabilir kılabileceğimi öğrenmiştim. Televizyon gazeteciliğinde ise içeriği düzenleyip yayımladıktan sonra genelde bir sonraki göreve odaklanıp elimizdeki eski veriye dönüp bakmayız.
Gazetecilikte bilgi üretiminin tarihi konusunda da farkındalığımı artırmalıyım. Antropologlar kendi çabalarını bilimselleştirmek, etnograflar da yaptıklarının bir bilim olduğunun kabul edilmesi için geçmişte çok çaba harcadılar. Gazetecilik antropolojiden daha yeni bir dal değildir. Ama biz gazeteciler genelde bugünde ve bulunduğumuz yerde yaşar, gazetecilik tarihini pek çalışmayız.
Bence gazeteciler, elimizdeki verilerin topluma gelecekte ne kadar katkıda bulunabileceği konusundaki farkındalıklarını artırmalı ve toplum için daha geniş kapsamlı gazetecilik meselesinde çözüm sunabilmeliler.
Hangi gözlem/dinleme/röportaj tekniklerini kullanabilirsiniz?
Berbary’nin bir sözü beni büyüledi: O, saha çalışmasına başladığında önce hiçbir şey yapmayıp sadece topluluğu gözlemliyor. Carrie de bize bunu önermişti. Tanıdığım antropologların topluluğu gözlemlemek ve dinlemek için farklı yöntemleri var. İlk antropoloji profesörüm, araştırmacının, topluluktaki insanların yaptığı her şeyi yapması gerektiğini söylerdi. Columbia Üniversitesi’nde katıldığım bir seminerde Dr. Paige West de şöyle demişti: “Antropologlar ne yapar? Antropologlar her şeyi yapar.”
Saha araştırması için bir topluluğun içinde altı aydan bir yıla kadar yaşarlar. Topluluğun dilini öğrenir, ustaca konuşabilirler. Genelde biz gazetecilerin bir haber yazmak yazmak veya belgesel hazırlamak için çok daha az zamanı vardır. Ama bilgiyi toplama yolları söz konusu olduğunda daha özgür ve yenilikçi olabiliriz.
Gazeteci olarak farkına vardığım bir diğer gerçek ise bizler notlarımızı başkalarına göstermekten genelde kaçınırız. Farklı gazetecilerin haber notlarını görebilmeyi isterdim. Böylece antropolojide olduğu gibi, meslektaşlarımdan daha çok şey öğrenmem mümkün olurdu.
Bilgiye ve hakikatin doğasına farklı yaklaşımlardan öğrendiklerim var
Berbary gazeteciler ve antropologlar gibi insanlardan “entelektüel” diye nefret edenlerin olabileceğini söyledi. Yapısalcılık ve post-yapısalcılık gibi akademik teoriler, insanların akademiye duyduğu güvensizlikten bahsetmez. Berbary’nin deyişiyle “entelektüelleri belirli bir konuda bilgisi olan ama bizim görüşlerine katılmadığımız kişiler gibi görme eğilimindeyiz.” “Oysa gazeteciler kendilerinden farklı düşünen, belirli bir topluluk içinde yaşayan insanlarla bağ kurmayı başarır. Bir topluluk içinde olmakla birlikte kendisini hesap verebilir kılan bir tür ağın içerisinde bilgi üretmenin birden fazla yolunu bulmak zorundayız.”
Antropolojiden öğrenebileceğimiz bir diğer kural da “kültürel görelilik.” Felsefi konuları açıklayan bir internet sitesinde şu güzel tanımı buldum: “Kültürden kültüre değişen ahlaki ve etik sistemlerin eşit derecede geçerli olduğunu ve hiçbir sistemin bir diğerinden ‘iyi’ olmadığını savunmak. Bu görüş, iyi ve kötünün mutlak bir standardı olmadığı, doğru ve yanlışa dair yargıların toplumun birer ürünü olduğu fikrine dayanır.”
Bu düşünce tarzı, farklı kültürlerin zalimce geleneklerine “hayır” diyemediği gibi gerekçelerle eleştiriliyor da… Buna rağmen ben, diğer kültürlere küçümseyerek bakan bunca insan gördüğüm sürece, farklı insanlarla iletişim kurup çalışırken bunu bir ilke olarak kabul etmeyi sürdüreceğim.
* Bu yazının İngilizce orijinali ilk olarak Ayako Takada’nın Medium bloğunda 10 Kasım’da yayımlandı.